- 2939 Okunma
- 24 Yorum
- 1 Beğeni
Şiir can mı çekişiyor, can mı katıyor !
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Büyük şehirlerin dezavantajlarından biri, aradığımız bir çok şeyin alternatiflerinin fazlalığı. Bir müddet sonra her şeyin cılkı çıkartılır. Nicelik ve nitelik kavramı gözetmeksizin, sadece “ben ve benim” egosunun hüküm sürdüğü gruplar, mekanlar, etkinlikler vb bir çok örnekler ne yazık ki , kendi kendini tüketmeye mahkumdur.
İlgi alanım dolayısıyla kültür & sanat ve edebiyatın özellikle şiir alanında bir çok havayı soludum. Kimi zaman nefesim açıldı, kimi zaman ruhum daraldı.
Memnuniyetsiz ayrıldığım çoğu etkinlikte suçu başkalarında aramadım. Kimse beni oraya zorla götürmemişti ama o kadar kişi güzel vakit geçirirken, ben mutsuzsam , bunun cevabını kendimde bulmam gerekirdi.
Hemen hemen hergün şiir dinletilerinin olduğu İstanbul’ da maalesef “şiir dinlemekten” öteye gidemiyorum. O da şiir diye dayatılırsa tam bir işkenceye sebep oluyor. İyi şiir yazdığımın iddiasında değilim ama iyi bir okur olduğumu biliyorum. Bu nedenle seçici davranmak istesem de , önümüze sunulanlar belli. Peki, ben gerçekten şiiri, şiir dinletilerinde mi öğrenebilirim ?
Katıldığım sayısız dinletinin bir öncekinden farkının olmayacağını bildiğim gibi, bir sonrakinin da farklı olmayacağını bilmek kötü. Keşke bir şeyler katılabilse ! Popüler kimliklerin olması dinletinin niteliğini etkilemez diye düşünüyorum. Aynı anda 8-9 şairi, hatta daha fazlasını da bir araya getirip şiirlerini okutmak , kendilerinin emeğine saygısızlık düşüncesindeyim.
Son zamanlarda hangi dinletiye gidersem gideyim ya da hangi etkinlik,yarışma haberi gelse, daha duyuruyu açmadan; kesin falanca filanca da vardır diyorum, olması beni şaşırtmıyor o isimlerin ama keşke olmasalar da şaşırsam hani ! Bir şeyleri özleyebilmeli insan, merak edebilmeli. Ya epeydir falanca gelmiyor, bir şiir üzerinde mi çalışıyor, nedir ? sorusu aklıma gelebilmeli. Tanışıklığım varsa da, arayıp sorabilmeliyim, hayırdır epeydir görünmüyorsun! diye.
Bu mekanlarda neler mi olur ? neresinde durup baktığımıza bağlı gördüklerimiz. Öncelikle etkinlik sahibi endişeli; inşallah geliyorum diyenler gelir de, boş geçmez ! sonra mekan sahibinin ticari kaygısı ön plana çıkar. Kaç kişi gelecek ? eğer gelenler kalabalıksa, inşallah kuru kalabalık değildir .
Sohbetin yoğunlaştığı bir zamanda sahneye programı sunacak kişi çıkacak. Önce teşekkürler dile getirilecek, sonra program düzenleyene ve gelenlere övgüler ve sonrası mı !!! sonrası şiir elbet…
Kadehler dolmaya, zihinden sıkıntılar boşalmaya başlayacak ve sonra ortada garsonlar dolaşıp duracak; şiirlerin üzerinde duyduğum tek ayak sesidir bu garson telaşları.
Eğer programcının tanışıklığı varsa, davetli sahneye gelene kadar dostluğundan, şiirinden yana methiyeler dizilecek, diğer kişilerin beğenisinin önemi yok bu noktada. Sunucu beğeniyor gerisi boş. Sen de orada olduğun için dinleyeceksin ama tuhaf olan sen dinleyeceksin. Çünkü davetlinin arkadaşları zaten kendisini tanıyor, dinlemese de olur, nasılsa sürekli görüşüyorlar. Ahh empati !
Son yıllarda yitirmeye yüz tuttuğumuz bir yanımızı fark ettim, geç oldu ama olsun; “Seçici değil, seçilen oluyorum”. Seçilen burada güdülmek gibi bir kavram. Bu kadar kimliksiz mi benim zamanım ? Ne istediğimi biliyorsam, ne aradığımı biliyorsam ve bunlar maaalesef yoksa, sadece hatır gönül ilişkilerine, dayatmalara karşılık olsun diye bir yerlerde bulunmak…gerçekten bunu istiyor muyum ?
Bu tip ortamlarda aslında herkes başrol oyuncusu. Çünkü herkes ŞAİR. Hiç figüran olan OKUR yok !
Mesela evinizdeki üst kat komşunuz, her sabah okula giderken durakta karşılaştığınız uzun saçlı kız, elinizde poşetleri görünce yardımınıza koşan esnaf… şiiri bilmiyorlar mı ? Bir ailede kaç kuşak varsa kıyısından köşesinde muhakkak şiire bulaşmışlığı vardır, şiir olmasa türkü bilir, ozanları bilir. Peki neden bu etkinlikler hep aynı yüzlerden, aynı yüzlere verilir? Şiir bu kadar tekelleşti mi ? Bu kadar şair kalabalığında daraldıkça çıkmaza giren bir kaosu yaşıyorsa şiir, bunun sorumlusu bizler değil miyiz ?
Tv’de bir zamanlar müzik duayenleri (!) “halk’a inmek” gibi ifadeler kullanırlardı, garip geliyordu bana, bunu şiirle ilintilediğimde şiir halk’ a inmiyor, inemiyor. Çünkü duvardan duvara atılan bir kağıt top şiir. Vuran da, duyan da, alkışlayan da sadece belli bir tabaka. Oysa şiirin evrenselliğinden bahsedilir toplantılarda. Hangi evrensellik ? Konusu açısındansa eyvallah ama madenciye yazılmış bir şiiri içkili ortamda dinliyorsam, sokak çocuğu kendisine yazılan bir şiire akıttığım gözyaşından habersizse ve şiiri dinleti ortamı dışına taşıyamıyorsak yazılmış olması neye yarar ? Popüler kimlikler belki burada devreye girebilir diyeceğim ama onlar da kendi egosunu tatmin eder. Sahnede olduğunda herkes kendisine pür dikkat bakmalıdır, hatta mümkünse soluksuz bakmalıdır. Her satırı Tanrı’ nın sözü gibi algılanmalıdır falan filan. Şiiri bu kadar dar açıda yaşamak ve yaşatmak… sonrasında diyorum ki, ben niye şiir yazıyorum !
Şiire ilgi sadece dinletiden mi geçer ?
Neden şiirle ilgili bir şeyler yapalım dendiğinde sadece bu dinleti olarak taçlandırılır ?
“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum”
Şiiri öğrenmek için bana akademik ortamlar sunabilmeli bu işe gönül verenler. Dinleti düzenlenmesin demiyorum ama sahneyi tıka basa doldurmak yerine, iki-üç şair/yazar konuk edilmeli. Bu isimler buraya gelene kadar nasıl bir süreçten geçmişler mesela ? kimleri örnek almışlar, nasıl başlamışlar, şiire bakışı, kendini gördüğü yer, bildik edebiyat ders kitaplarında neden günümüz şairlerinin şiirlerine yer verilmemesi hakkındaki görüşleri gibi bir çok konu maddesiyle zihnindekileri bizlere sundurtmak önemli. Bana ve şiirimin gelişmesine bu tip ortamlar bir şeyler katar,sonra okusun şiirini yine. Şiir üzerine araştırma kitapları, eleştiri kitapları arıyorum yok denecek kadar az. Şiir kitapları ise raflarda toz tutmuş. Okumadan üretmek sadece şairlere mahsus sanıyorum.
Şair dokunulmazdır ama dokunur !
Günümüzde şiir maalesef halkımın acısını, toprağımın savaşını, ekmeğin kavgasını , aşığın yarasını seslenmiyor. Şiir, şairin açlığını seslendiriyor. Ruhen ve bedenen. Şiir teşvik ve tahrik etmiyor, tahriş ediyor. Şair dokunulmaz görür kendini, oysa seninle, benimle yanyana oturuyordur, karşımızda sigarasını içiyordur ama şair olduğu için ulaşılmazı oynar (popülerliği olanlar için geçerli değil sadece) ve buna bağlı olarak da ona ilgi gösteren karşı cinse dokunma lüxüne sahip görür kendini ama ruhuna ama bedenine. Ulaşmaya çalışır, ulaşamadığında da sen şiir falan yazamazsın der aşağılar ve çekilir. Değişen süreçte, şiir değil şairdir kendini satışa sunan. Ucuzluğu ya da pahalılığı değildir kalitesini ortaya koyan. Yakışıklı mı? Güzel mi ? Zengin mi? Çevresi var mı ? bana bakar mı ? bu sorular bir kişi üzerinde ne kadar olumlu yanıtlanırsa o kadar iyidir OKUR ! o kadar satılandır ŞAİR.
Şiirden neden bu kadar nefret ediyoruz ? neden bu kadar değersiz görüyoruz ? bizler değil miyiz şiir yazmak için emek harcayan ? harcanan emekleri neden yok sayıyoruz ? Sonra bekleriz ki; şiir kendini okutsun, geliştirsin, satsın.
İnternetle bu kadar haşır neşir olmadan önce tv ve radyoyla daha çok vakit geçirdiğim dönemlerden aklımda yer eden bazı etik sunumlar vardı. Önceleri derdim ki ne gerek var buna ama şiir dinletileriyle entegre ettiğimde keşke böyle sunulabilse diyorum ; eğer bir müsabaka izliyorsam, sporcunun yaptığı başarıları, kaybettiği maçları anlatırdı bu da o ringde nasıl birini izlediğim hakkında bilgi verirdi “teknik başarı olarak”, radyo konserlerinde beste ve güftelere ayrılan programlar olurdu. Bestekâr ve güftekârların adlarından sonra, kısa tanıtımları, eserlerinden örnekleri, hatta bir kıtalık da olsa şiirleri okunurdu.
Sunum yapmak sadece mikrofonu eline alıp canım arkadaşım falanca filanca, can dostum, şiirin duayeni vs diyerek sahneye almakla sınırlı kalmamalı. Neden onca şair içinde bu sahneye davet ediliyorsa ayrıcalığı ortaya çıkartılabilmeli. Bir şeylerin hakkı verilmeli artık ! Bunu yapabilmek için sanırım artık seçici olmayı özümsemek gerekiyor.
Hayatımıza renk katmak için şiirin mürekkebini meze yapmasak artık…
Şaire olmasa bile ŞİİRe sahip çıkalım.
devamı gelecek…
Arzu Altınçiçek
04.03.2010
Bir şair öldüğünde / Serkan ŞAFAK
Anlam ağacından bir dal da kırılır elbet
Acıdır ama bir şair öldüğünde helva yerine hüzün kavurur rüzgâr yapar bunu
Burnumuzun direğinde şiirin ölmez adı
Ruhuna okuruz Fatiha gibi
Acıdır ama bir şair öldüğünde dinmez sandığımız su kaybeder kıvamını
Ne yaraya sürülür ecza ne kıvrılır yılan kötülüğe
Ne anlamışsa ölen şair göğe bakıp onu döker yağmurlar bir şair öldüğünde
Ama bir şair öldüğünde kelimede ölür onunla
Kuş sadece uçar yol sadece varır
Menziller kısalır hayat sıradanlaşır öyle sürülmeyecektir ciğere sürme gibi hüzün
O dakika bir şair öldüğünde yenisi doğana kadar rahat eder kötüler
Bir şair öldüğünde buz tutmaz temmuzlar
Ya da yarin gölgesine kurulmaz can Pazarı
şair öldüğünde yaz da ölür çarşı Pazar da dağılır
Yamanır bir müddet şeytanın yaraları
Şair ölür ayna kum olur kum çöle dönüşmeden un ufak olur
Şair ölür göz kapakları iner mazlumların
Ayakları yollara sürülmez olur gezgin bulutların
Şair ölünce çünkü herkesten maada bir mana da ölür
Kim gösterir artık şairin işaret parmağındaki yeri
Ölünce şair parmağı da ölür yer de ölür işarette
Ki şair ölünce ettiği tüm dualar şiire dönüşür
Artık bir sofra kurulur
Sükun eder arta kalanlar şairden
Onlar yerken nasiplerini
Şiir yeniden yazılır
Bir şair ölür şiir olur
YORUMLAR
"Şiir halk’a inmiyor, inemiyor. Çünkü duvardan duvara atılan bir kağıt top şiir. Vuran da, duyan da, alkışlayan da sadece belli bir tabaka. Oysa şiirin evrenselliğinden bahsedilir toplantılarda. Hangi evrensellik? Konusu açısındansa eyvallah ama madenciye yazılmış bir şiiri içkili ortamda dinliyorsam, sokak çocuğu kendisine yazılan bir şiire akıttığım gözyaşından habersizse ve şiiri dinleti ortamı dışına taşıyamıyorsak yazılmış olması neye yarar? sonrasında diyorum ki, ben niye şiir yazıyorum?" Arzu Altınçiçek
Alıntıladığım bu küçücük pasajda bile şiirin nasıl olması gerektiğinin özeti ve şair sorumluluğunun ne olduğunu özetlemişsiniz. Yazılacak diğer tüm detaylar yazıda mevcut zaten. Yazdıklarını halktan kaç kişi dinliyor/anlıyor, kaç kişiye bir mesaj veriyor o şiir denilen ucube sözler, kim için yazılıp kimlere okunuyor? Neye hizmet ediyor o sözler ve dinletiler? Çağına tanıklık etmeyen, halkın desteğini kazanmamıştır. Ve halkına omuz vermeyen hiç bir şey sanat değildir bence, geleceğe de taşınamaz. Oracıkta okunur ve biter! Evrensellikten söz edenin kalıcı sanat yapması gerekmez mi? Evrenseli yakalamak için bu evrende yaşayanların o sözleri anlaması gerekmez mi? Yoksa başka bir evrenden mi söz ediyorlar?
Madenci için yazılmış bir şiiri madenci duymamış, benimsememiş ve kendine marş edinmemişse, madenci için yazılmadığı aşikârdır. Sokak çocuğu kendisine yazılan şiirden habersizse şiir halka inememiş ve hedefini bulmamıştır.
Boş Pazar
Yüreğimden söylerim sayılmazsa kabalık
Etrafıma toplanmış bir kuru kalabalık...
Satışı yoksa boştur bu kalabalık pazar
Hedefi bulmamış söz, altın olsa ne yazar?
Söyleyip gideceğim yetişenler alacak
Belki bir-iki sözüm anlayana kalacak!
Geçen günün ardından erişilmez neylerim
Alıcısını bulur umuduyla söylerim!
Cumali Cumalioğlu
(Üç bin beyitlik Dokun Furkan Bebeğe isimli öykümden birkaç beyit...)
Sevgili Arzu Altınçiçekin "Şiir can mı çekişiyor, can mı katıyor?" başlıklı yazısı uzun uzun tartışılması gereken şiir forumları ve şiirle ilgili herkes için gerekli bir yazıydı. Yazıya verilen emeği, bizlere anımsattığı şair duyarlılığının nasıl olması gerektiğini, bir sanatçının halkına karşı sorumluluğunun ne olduğunu işleyen sevgili şaireyi yürekten kutluyorum. Saygılarımla...
şair dokunulmazdır ama dokunur.
yazınızın özü bu.
temel olarak bizi şiir adına aşk söyletiyor.Şiire heves salanalr sadece aşka dokunabiliyor.sitelerde ya da 90 sonrası şiirde çevre kirliğiği,evrenin sonsuzluğu,bilimin kurnazlığı,siyasetin bayağılığına dair şiir neredeyse yok.
Şiir kadehlerin yanında haydari oluyor ya da marjinal düşünceleri taşıyan cinsiyeti belirsiz bir hamal.
yazınız çok yerinde..
bu yazıyı defalarca okudum fakat yorum yazmaya sıra gelince hep işim çıktı / duygularıma ne güzel tercüme olmuşsunuz sevgili arzu ; günümüzde şiirlerin cılgının çıktığına çıkarıldığına inananlardanım,şiirlerin sahnelere acaip sesler ve müzikler eşliğnde çekilmesine hep karşı çıkmışımdır, bana hiç bir gizem hissi vermezler ,ben kendi iç sesimle okumak isterim sessizce alırım koynuma şiirleri , sessizce bana verdiği duygular o an gizemdir hayaldir hayal etmedir ,sahnede tabak çanak ve bir sürü gürültünün önünde nerde kalmış şiirin gizemi , sadece orada şiir araç oluyor amaçsa eğlenmek dost akraba flan falan beraber olmak zaman geçirmek gibi geliyor bana sanat kokan etkinlikler olduğunu sanmıyorum . ben seviyorum sessizliği sadeliği ,küresel boyutta bir tek şiirleri kirletemediler yeterınce , çünki şair hep muhalif kalmıştır ,bu anlamda ben de muhalıf kalacağım / teşekkürler yazınıza
Şiir'e ne böyle ne de farklı şekillerde zarar geleceğini hiç sanmıyorum zira iyinin olduğu gibi kötü de olmak zorunda ki insanın aklını kullanabileceği durum olabilsin yoksa insanlığımızın anlamı var mı ?
-Yok.
Sahnede elinde sigara olana ben şair demem - evvela kişi kendisine , kendisinin yaptığına saygı duysun ki başkası da ona saygı duyabilsin- bu da şuna işaret oluyor :
biz kimin şair olduğunu kimin olmadığını sanırım seçemiyoruz; önümüze gelene şair diyoruz , bu yazıda bunu görüyorum. Varsın kişi , şairim diye dünyayı dönsün ben ona - okur-dinleyici ona- şair demedikten sonra ...
Bir de dinleyicinin dinlememesi..Afedersiniz ama benzer tutumları sergileyeni dinlemek için evvela onun dinleyicisi olmamaktan geçiyor. Kişi, ilkez dinliyorsa bu insan ne yapıyor, ne okuyor ne söylüyor der sonra da zihninde neyin ne olduğuna karar verir ki bu durumda ne yapması gerektiğine - bunu gerçekten okur ve dinleyici olmayı bilen için diyorum yani amacı şiir olan için- ama kendi değerleriyle tamamıyla ters düşeni dinlemeye giderse sanırım şikayetçi olmanın anlamı da yoktur ve şu unutulmamalı:
"Her yerde yapılan aynı değildir."
Ben şimdi gittiğim bir yerde kötü bir şey görür de :
"demek ki şiir okuyan ya da yazanların hepsi böyle oluyor"
dersem biraz normalin dışında bir fikri savunmuş olmam mı - olurum-.
Şiir, kendisine saygı gösterenin yüreğinde yeşerir ve de ölümsüzleşir - aksi halinde birkaç yıllık ömrü vardır-. Ve şiire, sanata öylesi saygı duyan "gerçek kalemler" tanıyorum ki ( ömürlerinin yarısından fazlasını şiire, edebiyata vermişlerdir ama kendilerine şair demiyorlar)onları dinlemenin bile bana şiirden armağan olduğunu düşünüyorum zira gidip herkesi dinlemiyorum keza okumuyorum. Ve onlar okuduklarını ilk girişte birkaç cümle ile tanımlıyorlar sonrasında hikayesinden tutun da doğuşuna kadar hatta tarihine kadar anlatıyorlar çünkü biliyorlar ki herkes her şeyi bilmeyebilir ya da dinleyen ilk kez dinliyor olabilir. Ayrıca bırakın sigarayı, dinleyici karşısında düğmelerini ilikliyorlar bu hem şiire hem de dinleyiciye saygının şeklidir keza ses tonları, bakışlarda bile varlığı hissedilen mahcubiyet..Anlatmakla bitmez ki bunları bildikten sonra tek bir yerde gördüğüm için genel sıfatlandırma yapmam yanlış olur diye de düşünüyorum. Kısacası, kime şair denip denmeyeceği kendi azim ve çalışmalarının yanında okur ve dinleyicinin elinde öyle her yere alkış tutmayalım ki can dediğimize varlıkları bile zarar veremesin.
Böyle eleştirisel yazılar en azından kafayı kaşımaya sebep olur , ne yapıyoruz dedirtir belki - "belki"-. Öyle umud edelim.
Şiir için ağlayan satırlardı , okumak nasıl olmamam gerektiği adına fikirler verdi ; faydalı idi teşekkür ediyorum.
Sevgiler.
**Havin_** tarafından 3/5/2010 9:22:28 PM zamanında düzenlenmiştir.
Can çekişmez, can da katar. Şiirin canıma tak edebilir.
Dinletilerin tamamına yakın bölümü başarısız. Şairlerin çoğu saygısız ve bencil. Kalite elbet tenzih.
Şairler pek şiir okumasını ve dinlemesini sevmiyorlar. Hakkını verenler azınlıkta.
Kendi şiirlerine olan ilgi en büyük merakları.
Şairlerin çoğu bağışıklık kazandığı kendi dokusu dışındaki şiirleri anlamaya çalışmıyorlar. Yadırgıyorlar, algı hacimleri pek gelişmiyor.
Şairler arasında çıkar doğrultusunda gruplaşma var, bunlar hiç bir zaman birbirlerine karşı objektif olamıyorlar. Yakın arkaaş olanlar kayıtsız şartsız "yüreğine sağlık" diyorlar. Devam ediyorlar "döktürmüşsün yine" YALAN VE KOMİK.
Şairlerin şiirlerindeki ince zarif özellikler genellikle kişiliklerinde görülmüyor.
Resim çizmesini öğrenir gibi şiir yazması da bir ölçü de öğrenilebiliyor.
Yukarıdaki Altınçiçek'in tanılarında itiraz edilecek bir konu görünmüyor.
Çok az şiir dinletisi başarılı.
(Alın size bir şair profili.
Başkentte bir toplontı/dinleti. Değişik kentlerden gelenler var. Sahnede şiirler okunuyor. Dinleyenler çok az, içkinin de etkisiyle cırtlak cartlak kahkahalar atıyorlar. Kimselere aldırdıkları yok. Üstelik bu sitede bile isim yapmışlar. Uyarıların da yararı yok. Biri şişmanca bir adam. Sonunda mikrofonu kaptı. Şimdi o şiir okuyacak. Çıktı sahneye. Elinde sigara. Adam iyice apıştı. Etrafa bakındı, susacaklar da o okuyacak, dinlenecek. Şair ya, sıradışı adam ya, apışmak, beden dilini biçimsizce kullanmak, elinde sigara şiir okumak hakkı. Gözleri içkiden kızarmış. Okumaya başladı özellikle kimse dinlemedi. Neden dinlenmiyorum diye şaşırdı adam. O apışık haliyle pantolonunun paçasından bedeninin kıvrım yerlerinin pis kokusu salonu bastı adeta. . Sigaraya bitirince yere attı, boşta kalan elini cebine soktu. Bu şairim diyen adam o toplantıda bir bayan şairimize sözleriyle tacizde de bulundu.
Şiir can çekişmeyecek ama kalitesiz şairler yazdıkları ne olursa olsun şiirin canını okuyacak.
Sayın Altınçiçek teşekkürler.
RamazanTopoğlu tarafından 3/5/2010 4:38:35 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ne kadar aci..
Sair olmasada Siir'e sahip cikalim diyebilmek.
Oysa yasatilan O'nca sair var ki yüreklerde Siir yazilamiyorsada bile o'nlarin siiri okutulsun, bir siir bin düsünceye salar ya hani insani, onun gibi.
Herneyse..
Fazla yoruma gerek yok.
Duyarlilik secilme ya da secme bu iki önemli unsur icin düsünülmeli bence.
saygilarimla, kutluYorum duyarliligi.
***
"Hangi evrensellik ? Konusu açısındansa eyvallah ama madenciye yazılmış bir şiiri içkili ortamda dinliyorsam, sokak çocuğu kendisine yazılan bir şiire akıttığım gözyaşından habersizse ve şiiri dinleti ortamı dışına taşıyamıyorsak yazılmış olması neye yarar ? "
***
Kendisine bu soruyu sormayan,kendisinde cevap bulamayan,şair,yazar,sanatçı, edebiyatçılığından evvel
insanına,halkına,ulusuna karşı aydın sorumluluğunu taşıyabilir mi,duruş sergileyebilir mi?
En yakın örneği,bir grup dolmabahçe'de kahvaltıda diğeri Ankara'da direniş çadırında;Şiirinide okuyor,köşesinde de yazıyor.
***
Onlar yerken nasiplerini
Şiir yeniden yazılır
Bir şair ölür şiir olur
***
Varolun hep.Selam,saygı.
karşılıklı bir masada çay içiyor olsaydık ve bu sohbet devam etseydi,
hı,hı larım çok olurdu,
ama,aslında larlada o kadar çok katacaklarım olurdu.
kimbilier,dinletilerin yanısıra,şiir daha sahneden şairin yanına inmediki,halka nasıl insin.
kutlarım Arzu hanım.
mecruh tarafından 3/5/2010 6:46:24 AM zamanında düzenlenmiştir.
Taksim'de pazartesi ve çarşamba günleri şiir konusunda ciddi bir hareket vardır. Ciddi diyorum çünkü ülkemin iki ciddi şairi ayrı ayrı program yapıyor. Biri Nevzat Çelik bir diğeri k.İskender.
Nevzat Çelik formatı değişiktir her hafta bir konuk ağırlar... k.İskender'in programı ise cebine şiirini koyan sahneye koşar, önemli değildir tanıması isterse iki cümle söylesin mikrofonu uzatır gençlere...
Mesela; 15 mart gecesi k.İskender şiir etkinliğine Ataol Behramoğlu katılacak, Vedat Sakman da sahne alacak üstelik hepsi ücretsiz. Şimdi şiire zarar neresinde bunun.
Yapma Arzu!
Herşeyin cılkı çıkar şiirin asla.
Arzu Altınçiçek
Kırk yıldır yazıyorum, henüz kitabım olmadı..
Gerçekleri şiir adına hıçkıra hıçkıra haykıran bu nadide
eseri okuduktan sonra iyiki kitabım yok dedim kendi kendime..
BIRAKTA BANA KİTAPSIZ DESİNLER..
Güzel vede derin anlamlar içeren şairim diyen her okuyucunun
okuyupta dersler alması gereken gerçek bir yazı okudum, ve güne
düşmesini alkışlayarak kutladım tüm yüreğimle TEBRİKLER..
Selam vede muhabbetle..yunus karaçöp..yudumyunus
"Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum”
Şiiri öğrenmek için bana akademik ortamlar sunabilmeli bu işe gönül verenler. Dinleti düzenlenmesin demiyorum ama sahneyi tıka basa doldurmak yerine, iki-üç şair/yazar konuk edilmeli. Bu isimler buraya gelene kadar nasıl bir süreçten geçmişler mesela ? kimleri örnek almışlar, nasıl başlamışlar, şiire bakışı, kendini gördüğü yer, bildik edebiyat ders kitaplarında neden günümüz şairlerinin şiirlerine yer verilmemesi hakkındaki görüşleri gibi bir çok konu maddesiyle zihnindekileri bizlere sundurtmak önemli. Bana ve şiirimin gelişmesine bu tip ortamlar bir şeyler katar,sonra okusun şiirini yine. Şiir üzerine araştırma kitapları, eleştiri kitapları arıyorum yok denecek kadar az. Şiir kitapları ise raflarda toz tutmuş. Okumadan üretmek sadece şairlere mahsus sanıyorum. "
öyle içten ..öyle güzel ...öyle doğru ki katılmamak ne mümkün...
harikasın şiir yürekli yazar sevgili Arzu Altınçiçek...
kutluyorum yürekten...iyi ki varsın iyi ki yazıyorsun değerli dost...:)
sevgilerimle hep...
başbakanın toplantısında fış fış kayıkçı vardı bir tane :)
başbakandan festival talep etmişti :)
bülent vip servis :)
alişan da asker harçlığı sanırım :)
daha fazla festival istiyor sanatçılar.
devlet kesesinden daha fazla iyi muz, portalak, kiraz, çilek vs festivali falan.
sanatçı payesi aldılar ya. daha iyi, daha dinamik, daha çatışkalı poetik tartışmaları olan şiir istemezler.
narenciye ve turunçgiller festivaleri içinde bir kaç şiir okuyup hamasi söylemli bir iki nutukla para, kariyer, ego tatmini kafi.
belediyeye de bindiği kayıkta mini eteğinin kıvrımlarından verdiği kıvrak figürlerle ver coşkuyu halkıma popüllistliğinin arkasına yandaşı bir kaç ideolog şairi kürsüye çıkarmak, o salvolarla da kentimizde bu seneki kültürel etkinliklerimiz arasınada şşirimiz ve şairlerimizi sıkıştırmak düşer.
sorsak: hepsi aynı simetriden kültürel etkinlik yaptılar. şairlerimizde liyakatla doğdular ya!.. kürsüde konuyla ilgili tek tık yok :)
şiirin kendisi bir festivaldir.
o meyve sepetlerinin çiçeklerin böceklerin içine toz silkmeyi değil tozlanmamayı düşünür. tüm bunları kendi içine sıkıştırır.
hamiş not. itibar; istanbul edebiyat festivali. hazar şiir akşamları, uluslararası istanbul beyoğlu şiir festivali, izmir öykü günleri vs gibi tek başına, dili ve edebiyatı merkezine alanlara.
gerisine gazoz ağacı.
otistik tarafından 3/5/2010 12:07:48 AM zamanında düzenlenmiştir.
Herkesin kendi şiir kitabını çıkardığı günümüzde(ki yazık ederek onca kağıda ve harcanan emeğe, çöpe atarak o kadar parayı).Şiir kitabı alıp okumak isteyen kaç kişi vardır acaba?Sözünü ettiğiniz dinletilere bir süre katıldım Ankara’da, anlattıklarınızdan hiçbir farkı olmadığından emin olabilirsiniz. Çoğunlukta şiir okunur böyle dinletilerde.Sohbete geçildiğinde mutlaka bir tartışmanın, bir kaosun içinde bulursunuz kendinizi. ‘’senin şiirin böyleydi, benim şiirim şöyleydi’’ vs...
Ve eğreti ilişkilere malzeme oluşu, alkol masalarında meze yapılışı, naralar eşliğinde duvara çarpılıp sonra yerlere boylu boyunca atılışı...
Ah şiir!!!
İlk başlarda büyük bir kalabalık kitlesi, sonraları git gide küçülür toplanan şiirseverler(!) Öğreniyorsunuz ki gruplaşmalar, kutuplaşmalar oluşmuş.Ve anlıyorsunuz ki şiirin bunlardan hiçbir kazancı yok-muş, kaybından başka.
Şuna da şahit oldum.Bir çok kişi, dinletiden dinletiye koşmakta.Ha bire çevre etme telaşında
bir gün duyuyorsunuz ki o kişilerden biri şiir kitabı çıkartmış.Bir süre daha ortalıkta dolaşıyor ve sonra ara ki bulasınız.
Yani!Biri; bir yerlere gelmek için, birilerini kullanmaktan hiç çekinmiyor...
sıfatını şair diye adlandırdığımız adamların bozgununa uğradı
şiir; hiç bu kadar yıpranıp hırpalanamamıştı dünden-bugüne
mahremiyetinin ırzına geçilirken...
Selam ve saygıyla
Cömert Yılmaz tarafından 3/4/2010 11:03:44 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ülkenin yarısı yazdığını şiir sanırken ve şiirden öte anlatılar şiir olarak değerlendirilirken elbette can çekişir günümüzde şiir. Şiirin 80'lerin gerisine düştüğünü düşünüyorum.Günümüzde aşağı doğru ivme kazanan şiirde; şair bolluğu şiir yokluğu yaşanıyor.
Yazınız oldukça doğru yerden dokunmuş konuya ''seçenler'' ne kadar liyakat sahibi tartışılır.
saygılar
nihan-name tarafından 3/4/2010 9:54:05 PM zamanında düzenlenmiştir.