- 447 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ZİRVE TOPLANTISI VE SONRASI -ı-
ZİRVE TOPLANTISI VE SONRASI - I -
Dr. Sadık Özen
Ülkemizin, tarihindeki zor dönemlerden birinden, belki de en olumsuz ve en zor olanından geçmekte olduğunu düşünüyorum. Çok sayıdaki vatandaşlarımızın da benim gibi düşündükleri kanısındayım.
Halk arasında, bu güne kadar hiç görülmedik bir kamplaşma yaşanıyor. Gazeteler ve televizyon ekranları bile paylaşılmaya başlandı. Ellerde kumanda aletleri, görüşlere uygun kanallar aranıyor. Her geçen gün insanların birbirlerine tahammülleri azalmakta. Milliyetsiz aydınlar, anarşik bir ortam yaratma çabalarını her gün biraz daha artırarak sürdürüyorlar. Ortalık toz duman edilmek isteniyor. Bazı malum gazeteler, attıkları başlıklarla topluma kötümserlik aşılıyor ve halkta heyecan yaratıyor.
Bütün bunlara makul bir neden bulunabilmesi son derecede zor. Ama amaç aşağı yukarı belli; ülkemizi içerden ve dışarıdan yıkmak isteyenler elbirliği yapmış durumdalar. Ordu, yargı, anayasa ve ulusumuz için hayati önem taşıyan bütün değerler yıpratılmak, ülkemiz bölünmek ve parçalanmak isteniyor. Bu ülkeye büyük hizmetler etmiş insanlara çamur atılıyor. Terörle mücadele eden askerler terör örgütleri kurmak ve bunları yönetmekle itham ediliyor.
Her gün yeni bir nifak tohumu ekiliyor. Bulanık suda balık avlanmaya çalışılıyor. İnsanların duyguları istismar ediliyor. Olmadık şeyler varmış gibi gösterilerek kışkırtıcılık yapılıyor. Etnik köken ve inançlarla oynanıyor. Oysaki, etnik kökenleri ve inançları ne olursa olsun bütün vatandaşlarımız bu vatanın evladı olup, nimetlerini ve külfetlerini birlikte paylaşmaktalar. Yasalarımızca eşit haklara sahipler.
Yaratılan yapay gündemlerle ülkemizin huzurunu bozmaya, mevcut dengeleri altüst etmeye çalışılıyor. Bunları yapanlar, ülkemizi dışarıdan bölmeye çalışanlarla işbirliği içindeler. Ve ne yazık ki aramızda bu gerçeği göremeyenler de var.
Sayılan nedenlerle, yazıma, gerek günümüz, gerekse geleceğimiz için büyük endişe duyduğumu ifade ederek başlıyorum. Çünkü; ortalık durulacağına tam aksine olumsuzluklar daha da şiddetli bir biçimde birbirini takip ediyor. Tıpkı ara rejim öncelerinde olduğu gibi bir hava yaratılmaya çalışılıyor. Ortada kötü gitmekte olan bir şeyler olduğu sezinleniyor.
İçinde bulunduğumuz sorunlar ve yaşanan olumsuzluklar o kadar çok ki; bunlardan hangisine öncelik vermem ve yazıma nasıl bir başlık seçmem gerektiği konusunda bir hayli zorlandığımı söylemeliyim.
Son yaşanan olumsuzluklarla, özellikle, yaratılan inanılması güç “Balyoz Hareketi” bahanesi ile muvazzaf ve sivil pek çok askerimizin başına balyoz indirilen acımasız eylemi, ulusumuzun ve askerimizin ne derecede hak ettiğinin kuşku ve tedirginliği içindeyim. Bu olayın, Irak’ta askerlerimizin başına çuval geçirilmesiyle eş değerde olduğunu düşünüyorum.
Bir siyasi parti liderinin sayılarını “Onaltı”, niteliklerini de “Kötü Adam” olarak açıkladığı bir medya grubunun çabalarıyla geliştirilen olumsuzlukların ulaştığı had safhada, gözler; Sayın Cumhurbaşkanı’nın düzenlediği, Sayın Başbakan ve Sayın Genelkurmay Başkanlarının katılacağı “Üçlü Zirve”ye dikilmiş ve bu zirveye büyük umut bağlanmıştı. Zirve öncesindeki günlerde halkımız bu umutla yatıp, bu umutla kalktı.
Sonunda zirve gerçekleşti. Ama ne yazık ki bu zirveden beklenenler gerçekleşemedi. Zirve sonrasında yapılan kısa açıklama ve bunun arkasından Sayın Başbakan’ın yaptığı son derecede sert ve sinirli konuşma, boşuna umut tutulmuş olduğunun göstergesi oldu. Üstelik bu olumsuz gelişme ile ülkemizin içinde bulunulan ortam daha da gerildi.
Sayın Başbakan tarafından gazete patronlarına ve köşe yazarlarına gözdağı verildi. Tabii, bu gözdağının yandaş medya mensuplarını da kapsadığı düşünülemez. Zira onlar, yapılan tehditleri hiç üzerlerine almadılar ve hatta alkış bile tuttular. Eğer baştan beri böyle bir tutum izlenmemiş, bazı medya mensupları cezalandırılmaya çalışılırken, bazılarının sırtları sıvazlanmamış olsaydı, belki de bu gün ülkemiz bu durumlara gelmezdi.
Zirve ile ilgili olarak yapılan açıklama; “Kamuoyunda rahatsızlık yaratan konuların, ülke bütünlüğünü bozmayacak şekilde ve anayasal çerçeve içinde ele alınarak değerlendirildiği” tarzında oldu. Ama bu güzel söylemlerin devamı bu şekilde olmadı ve sonraki gelişimler nedeniyle kamuoyu tatmin edilemedi. Zira uzunca bir süredir eleştirilen, tartışılan ve darbe ürünü olduğu ileri sürülerek kötülenen, birçok önemli maddesi değiştirilmek istenen ve bunun için büyük çaba gösterilen ve bunu sağlamak için yakın bir zamanda referanduma götürüleceği söylenen bir anayasaya sığınıyor görünmek bir çelişki değil midir? Ve tartışmaların böylesine yoğunlaştığı bir politik ortamda bu söylem ne kadar gerçekçi ve inandırıcı olabilir.
Gelinen bu noktada; ülkemizin içinde bulunduğu olumsuzluklar, bunların yarattığı sorunlar ve bu sorunları oluşturan nedenlerin saptanması ve kısaca gözden geçirilmesinde yarar görüyorum.
Ben bu saptamayı, bir siyasetçi, bir hukukçu, bir sosyal bilimci ve bir asker gözüyle yapmayacağım. Çünkü bu özelliklere sahip değilim. Bu saptama; içinde bulunulan durumun, sade bir vatandaş tarafından algılanması, yorumlanması ve bir demokratik hukuk devletinde olması gereken fikir özgürlüğü ve vatandaşlık bilinci içinde değerlendirilmesi biçiminde olacaktır.
Bunu yaparken, mümkün olduğu kadar kişisel görüşlerimden sıyrılmaya ve objektif bir değerlendirme yapmaya çalışacağım. (DEVAMI VAR)
04 Mart 2010
www.fikirplatformu.net
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.