BEN ONBİR YAŞINDA BİR KIZIM
Benim hiç bayramlığım olmadı. Adına yoksulluk dedikleri bir ur var benim bedenimde. Ben sadece onbir yaşında bir kız çocuğuyum. Sadece onbir yaşında. Güneş gibi bir yüzümün varlığından bahseder babam hep. Bir de muhtar amca. Annem olsa o da aynını söylerdi sanırım. Bana kızım deyiverirdi. Bayramsız yaşayan annem mi daha acı veriyor bana, yoksa annemsiz geçen bayram mı? Belki de kırmızı pabuç, yine kırmızılardan bir giysi ve yine kırmızı kurdelemin olmaması. Karar veremiyorum. Annemi tanımış olsaydım onu daha çok isterdim, hiç tanımadığım kırmızılarımdan bile.
Tahta ve yağmur suyunu kurtlarına kadar çekmiş penceremizden yarı metruk köyümüzü seyrediyorum. Ahmakları ıslatıyor yağmur. Hiçbir damlanın düşüşü kaçmıyor yüreğimden. Her pıt edişinde yerden birkaç santim yukarı sıçrayıveren çamurlu su sanki beni çağırıyor. Babam sobayı ısıtmaya çalışıyor. Ben onbir yaşındayım. Şimdiye kadar sobamız bizi hiç ısıtmadı. Annemin yokluğunu özlüyor sanırım o da benim gibi. O olmadan sıcak olur mu hiç yuva. Garip ne yapsın o da kendi demir yanaklarını ısıtıyor.
Suların boyadığı duvarlar hazırlanıyor bayrama. Cadde, sokak, köy, taş, toprak, doğa ve bana ırak şehir. Her bir köşe bayram için hazırlıkta. Süslü kış çiçekleri selamlıyor doğayı ve vefasız insanı. Ben hastayım biliyorsunuz. Ur var bedenimde adı yoksulluk. Onbir atan körpe bedenimde.
Babam karamış gözlerle beni yıkarken, hisli elleriyle âmin diyor yüzüne ve karartıyor ömrünün çizgilerini. Bazen anne diyesim geliyor babam. Desem bana kızar mı ki? Ama ben sadece onbir yaşında bir kızım neden kızsın ki. Bazen katıştırıyorum baaanne diyiveriyorum kendimce hem anne hem de baba diyiyorum bir çırpıda. Efendim yavrum…
Annemin yokluğuna mı hazırlık yapıyorsun yoksa bayrama mı, baba diyesim geliyor. Yoksa bu sıkıntın bana kırmızı takımları alamadığın için mi?
Perdesiz penceremi terk ediyorum. Düşünceler sarıyor yarısı sararmış döşeğimin üzerinde.
Ben paranın yoksulu olan bir kızım hem de onbir yaşında bir kız. Annemin özlemiyle bayramın hasreti arasında bir sevinç içindeyim. Benim gibileri vardır elbet derken aklıma bir de hislerin, varlığın, var olan annenin yokluğunu çekenler geliyor. Babamın yorgun uykusunu fırsat bilip ona duyurmadan düşünmeye devam ediyorum. Kırmızı elbiseyi beğenmeyenleri düşünüyorum. Sonra annesi her gün saçlarını örüp başını okşayan ama kıymetini bilmeyen onbir yaşında ki kızları düşünüyorum. Yağmur şiddetiyle öfkeme eşlik ediyor. Onbiri atlamış olup da bunları yapanlar geliyor bir-bir gözüme. Sana soruyorum bulut var mısın yarışa. Yağmur yarışına…
Varlığın yoksulluğunu çekenlere inat, yokluğun varlığı ile mutlu olmaya devam ediyorum. Onbir yaşında, kaybolmuş bir şehrin kaybolmuş adamlarına rağmen. Varlıkla yokluğa erişenlerin içerisinde.
Ben kendimi bildim bileli onnbir yaşında bir kızım…
YORUMLAR
Bence yazınızda kıskançlık ve şükürsüzlük hat safhada...
Yakışmamış ne 11 yaşındaki kıza nede satırlarınıza...
Her ne yaşta olursak olalım, her ne yaşamış olursak olalım başkalarındakini kıskanmak yerine elimizde olana şükür etmeliyiz her daim...
Şu hayalinizdeki 11 yaşındaki kızı hem babasız hemde annesiz kalan çocuklar mı kıskanmalı yoksa... sizin mantığınıza göre...
Şükür; yok olandan çok, gidenden çok, elde olana duyulan bir şükran ifadesidir Rabbimize..
Ve şükür ki 11 yaşındaki kızın bir babası var hala...
Yalan yanlışta olsa onu bayrama hazırlayan ve güzel güzel yıkayan değil mi?....
Böyle bakmalı hayata.. Böyle bakmalı ki... Rabbimizin bütün verdiklerine şükür içinde olalım her daim...
Selamlar
Meryem Zemerot