İyi İdareci ve Sır Saklamak (8)
İyi İdareci
Yaz tatilindeyiz. Çocukluğunu bildiğim ama uzun yıllardır görmediğim bir akrabamın oğlu, tatile gittiğim ilde memuriyete başlamış. Kısa bir süre önce de evlendiğini duymuş, davetli olmama rağmen işlerin yoğunluğundan dolayı gidememiştim.
O akşam fırsat oldu, hayırlı olsuna gittik. Çalıştığı iş yeri ve iş hayatı hakkında bol sohbet etme fırsatımız oldu. O sohbet esnasında fazla sevilmeyen yapıda müdürü olduğunu öğrendim.
O andaki duygularım, bu güne kadar karşılaştığım bütün idarecileri; nefret ettiklerimi ve sevdiklerimi gözümün önüne getirdi.
Hakkında konuşulanları dinlediğimde, insanoğlu bir makam uğruna her şeyi nasıl yapabiliyor, neden kendisini bu şekilde aşağılattırabiliyor? diye düşünmeden edemedim.
Çoğu idarecinin, manevi doyum ve tatmin haline getirdiği bu yaşam biçiminin, çevresinde nasıl algılandığından habersiz olduğu da geldi aklıma. Çünkü çevresindekiler gerçeği söyleyecek değil ya, ya da gerçeği söyleyenleri çevrelerinde tutacak değiller ya!
İnsanlar iki farklı etki altında idarecilerine ve büyüklerine saygı gösterirler;
1-Korktukları ve zarar görmemeleri için,
2-Sevdikleri ve saygı gösterdikleri için.
İdarecilerin elindeki güç kaybolduğunda, yer değiştirdikleri ya da emekli olduklarında emri altındakilerce nasıl hatırlandıklarını hayatım boyunca hep gözledim.
Birinci gruptaki yani emri altındakilerin korktukları için saygı gösterdikleri idarecilerin arkasından kötü sözler sarf edildiğini, sövüldüğünü, ne yazık ki gördüm.
İkinci gruptakilerin ise daima hayırla yad edildiğine, her zaman sevgiyle hatırlandığına, ölmüş iseler arkalarından dua edildiğine şahit oldum.
***
Değişik yerlerde idarecilik yaptım. Bu süre içerisinde emrim altındakilerden sevgiye dayalı saygı gördüğüme inanıyorum. Çünkü öğrencilik hayatımda yaşadığım bir olay, bana sevgiye dayalı bir insan, idareci olmanın gerekliliğini öğretmişti.
Sanırım 1982 yılının bir cumartesi günüydü. Ankara’da bir berberde sıra bekliyorduk. Kapıdan içeriye uzun boylu, çok güzel giyimli, siyah takım elbiseli, kravatlı, saçları itinayla taranmış, yakışıklı bir adam girdi.
Berberin ona gösterdiği iltifatı gördüğümde ise çok kıskanmıştım. Böyle bir iltifatı alabilmek, sevilen biri olabilmek için neler yapmak gerekliydi acaba diye düşünmüştüm?
Berber, gelen kişinin acelesi olduğunu söyleyerek bizlerden müsaade aldı ve onu tıraş etti. Tıraşın bitiminde adam cüzdanını çıkarttığında berber para almamak için çok uğraştı ama adam o günün değeriyle berberin hak ettiğinden çok daha fazlasını bıraktı ve gitti.
Dedim ya adamı kıskanmıştım, kıskançlık ve merak duygusuyla berbere “bu adam kim?” diye sordum. Berber;
“-Bu adam bu semtin en zenginlerinden birisiydi. Şimdi İflas etti, mahkeme ve icra kapılarında sürünüyor” dedi.
O an düşüncelere daldığımı hatırlıyorum. Bütün varlığını, her şeyini kaybetmiş olduğu halde insanların sevgisini kaybetmemişti.
Demek, güç ve kuvvet yerinde iken insanlara karşı öyle bir tavır içerisinde olmak gerekiyordu ki, her şeyi kaybetsen bile onların sana duydukları sevgi kaybolmasın.
İşte o günden sonra yaşadığım hayat boyunca, her anımda, yapabildiğim ölçüde bu sevgi çemberi içinde kalmaya gayret ettim.
***
Bu gün geldiğim noktada o günkü düşüncelerime ilaveten, idareciler hakkında daha farklı boyutta düşüncelere de ulaşmış durumdayım.
Yıllar boyu hep sistemlerin mükemmelliği yönüyle tartışmalar yaptık. O sitem daha güzel, yok bu sistem daha iyi diye. Bu tartışmaların harareti çoğu zaman çok da yüksek olurdu.
Çevremdeki idarecileri görüp tanıdıkça, bugün geldiğim noktada, artık kafamdaki sistem tartışmasını bitirdiğimi söyleyebilirim. Çünkü dünyanın en iyi sistemini dahi getirseniz, idareciniz ahlaksız ise çevresine mutluluk yerine huzursuzluk dağıtıyor. Ahlaklı bir yönetici ise en kötü sistem içinde dahi huzur ve mutluluk dağıtabiliyor .
***
Bir gün kervancı başı hastalanmış. Ölüm döşeğindeyken develerle konuşup helallik dilemek istemiş. Develere;
“-Yıllarca bir arada yedik içtik, bütün yükümü çektiniz, hakkınızı helal edin” demiş. Bunun üzerine devlerden biri;
“-Sana hakkımı helal etmiyorum.” Dediğinde kervancı başı çok üzülmüş ve neden diye sormuş? Deve;
“-Yük taşımak bizim görevimizdi tamam. Ondan dolayı bir şey demiyorum. Bize kötü de davranmadın, onun için de bir şey demiyorum. Ama ne var ki yıllar yılı bir eşeğin peşine taktın bizi, bir eşeği başımıza diktin ya, işte onun için sana hakkımı helal etmiyorum” demiş.
Güzel sözler;
İyi idareci emrindekilere güç kullanan değil onları güçlü kılandır (W. Bennis).
Yöneticiler için ceza vermekten çok bağışlama daha faydalıdır. Ancak bütün suçlar cezasız kalmaya başlarsa hakimiyet kaybolur.
Cezalandırılmayan her suç, yeni bir suçun kapısını açar. Bu nedenle her suç affedilmemelidir.
Her suça ceza gelmeye başladığında da çevrede korku hakim olur, insanlar yalancılığa başlar. O halde Af ve ceza arası denge çok önemlidir.
Yöneticilerin en büyük süsü merhamet ve cömertliktir, süsler gerekmedikçe açığa çıkarılmaz.
Sır saklamak
Arkadaşın arkadaşı, dostun da dostu vardır. Hani derler ya “Söyleme sırrını dostuna, o da söyler dostuna” diye. Bir kez sırrını verdin miydi ona sır demeyi unut.
Sırrını sakladığın sürece sen onun efendisisin, söyledin miydi, o senin efendin olur. Tarih boyunca sırları tutamamaktan dolayı çok sıkıntıyı çekmişizdir, hala ders almamışızdır ve yine çekmeye devam ederiz.
İnsan bir sırra sahip olduğunda içi içine sığmaz, adeta yerinde duramaz olur, illa ki biriyle paylaşıp rahatlamak ister.
Ama ne mümkün, paylaştığı sırrı onun için eziyet olmaya başlar, gece aklına geldikçe uykuları kaçar insanın.
Oysa ne gereği var, at içindeki kör kuyuya, bırak dursun orada. Bugün sır paylaştığınla yarın düşman olmayacağını nerden biliyorsun?
***
Yavuz Sultan Selim bir gün sefer emri verir, ordu hazırlanır ama kimse nereye gideceğini bilmemektedir.
Vezir ne kadar uğraştıysa padişahtan bilgi alamaz. Vezir o kadar ısrarcı olur ki Sultan Selim vezire dönerek;
“-Sen sır saklamayı bilir misin?” der.
Bu sözü duyan vezir padişahın gidecekleri yeri söyleyeceğini düşünerek sevinçle;
“-Evet Hünkarım” der.
Bunun üzerine Padişah vezire;
“-Bende bilirim” der.
***
Kendi sırrını vermek şöyle dursun, arkadaş ve dostlarının sıkıntı ya da sevinçli anlarında seninle paylaştıklarına da emanet gözüyle bak, onları asla başkalarıyla paylaşma, emanete hıyanet etme.
Merak, arkadaşlarının sırlarını öğrenme yönüyle insanı dürten bir duygudur, sakın kanma ona. Öğrendiğin her bilgi aslında senin için bir yüktür, insan yük taşımaya hiç talip olur mu düşün? İçinde bir kör kuyu olsun, öğrendiklerini oraya at ve unut ki yükten kurtul.
Sır saklamasını bilenler, insanlar arasında hızla yükselir, herkes onlara güven duyar.
Sır saklayabilmek devlet adamlığı ve idarecilik için de çok önemlidir.
Güzel sözler;
Sır insanın mahremiyetidir, paylaşırsan bozulur.
Erdemli insan, hem kendinin hem de dostlarının sırlarını saklayabilendir.
Devam edecek. Gelecek konu “Dost Kimdir?” hakkında
YORUMLAR
Bilge bir insandan, dostça bir sohbet yazısıydı okuduğum. Keyif ve feyiz aldım. Yazara teşekkürler, saygılar.