ANNECİĞİMİN KARDEŞİ…
ANNECİĞİMİN KARDEŞİ…
ADAM GİBİ ADAMIN KISACIK HİKAYESİ…
Yıllar önceydi, genç yaşlarda talihsiz bir trafik kazası sonucu kaybetmiştik onu…hatırlıyorum hava sıcakdı, temmuz ayının günleriydi, gecenin ilerleyen vakitleriydi…Gece Bekçisi Şavgı dayının gür sesiyle irkildik yatağımızdan doğrulduk…İçimize bir sızı düşmüştü gecenin bu vaktinde ne işi vardı gece bekçisinin evimizde…Gece bekçisi Şavgı dayı annemi çağırıyordu gür sesiyle geceyi inletiyordu….Annem, babam çabucak giyinip yola düşerken bizde kardeşlerimle onların peşine düşmüştük…içimizdeki sızı büyüyordu yollar adımlarken…YETİŞ kaza yapmış ama bir şey yok diyordu mahallemizin gece bekçisi…annem ağlamaya başlamıştı bile…bir şey oldu, yoksa öldümü diye ağlayarak soruyordu gece bekçisine…
Gece bekçisi susuyordu, kırık bir sesle, yere bakarak sadece bir şey olmadı diyordu ve suskunluğa bürünüyordu….Gecenin alaca karanlığında sadece annemin terlik sesleri duyuluyordu birde annemin hıçkırıkları boğazına düğümleniyor… gecenin sessizliğinde yüreklerimize kor düşüyordu…Gecenin bu vaktinde önemli bir şey olmasa Gece bekçisi niye bizi bu vakitte çağıraydı diyordum kendimce….çok önemli şeyler olmuştu…herhalde anneciğimin biricik kardeşi ölmüştü….anneme diyordum ağlama anne bak bir şey olmamış küçük bir kazaymış..söylediklerime kendim inanmazsam da annemi inandırmaya çalışıyordum…
Çok uzun sürmemişti, dayımların dededen yadigar iki katlı eski küçük kerpiç evine gelmemiz…eve yaklaşmamızla beraber ağıt sesleri duyulmaya başlamıştı…ebemin yengemin YETİŞ öldü, YETİŞ öldü diye feryadları kulağımıza geliyordu… annem duyunca onların feryadlarını olduğu yere yığılacak gibi oldu..babam girmişti koluna…evin bahçesine vardığımızda YETİŞ dayımın cenazesi çatal kapının önündeydi hala ağzından kan gelmekteydi…yengem adeta sürünerek geldi önümüze…annemle kucaklaştılar…abla yetiş öldü diyebildi ve olduğu yere yığılıverdi…annemde kendini yerlere attı, cemberi savruldu, saçları gözüktü…hemen yanlarındaydım…annem yerlerdeydi, saç, baş yoluyorlardı ağıt yakıyordu bizleri bırakıpta gencecik yaşta nere gittin Yetişim diye…konu, komşu herkes ağlıyordu….bir gecede , bir anda bir insanın saçları nasıl ağrarırdı, annemin saçlarının ağrışına şahit oluyordum…yanaklarımdan dolu dolu yaşlar süzülsede kendimi kaybetmemeye metin durmaya çalışıyordum…
Dayımı kaybettiğimiz geceyi anlatarak başlamak istedim yazıma..şu satırları yazarken de gözümden yaş eksik olmadı…hayali gözümün önünden bir film şeridi gibi geldi geçti…o geceyi hayalende olsa yeniden yaşadım…yaşadıklarımı yazmaya çalışdım….
Annemin biricik kardeşinin ölüm yıldönümündeyiz..Otuzlu yaşlarda trafik kazasında kaybettiğimiz….acısını her daim yüreğimizde hissettiğimiz, gözümüzden yaş döktüğümüz, anneciğimin kardeşi dayımın hayali bir film şeridi gibi şimdi gözlerimden geldi geçti ve kısacık hayatı satırlara düşüverdi;
Otuz yaşlarında, düz sarımtrak saçları, kalın kaşları, kahvemsi gözleri, atik, çevik görünen zayıfca vücudu ile kısa boyu, yüz hatlarında adeta yılların çilesini andıran çizgileri, ağzının içine giren pos bıyıklarıyla, mert, delikanlı, sözünün eri bir insandandı anneciğimin küçük kardeşi…
Aklımın erdiği günden bu yana evlerimiz yakın olduğu için günaşırı gelir gider, bacısının hal ve hatırını sorardı. annem hemen balkonumuza sandalyesini koyar, dayım bacak, bacak üstüne atar, uzun samsun sigarasını yakar çayını yudumlardı. bacı gı..diye söze başlar tatlı,tatlı konuşurlardı bacı kardeş, yıllar gelip geçse de iki kardeş arasında, bu tür sağlam ,güzel , samimi ilişkilere hiç şahit olmadım…
Güldün mü gözlerinin içine kadar güler, çektiği yokluklara, yoksulluklara , sıkıntılara delalet eden yüz çizgileri kıvrılır birbirine karışırdı..Onca yokluğa, yoksulluğa rağmen ilçemizin en şık en temiz giyinen gençlerindendi.Her zaman düz sarımtrak saçları taralı, ayakkabısı boyalı, pantolonu, gömleği ütülüydü..yana doğru tarardı sarımsı saçlarını, yumurta topuk ayakkabısıyla dimdik yürür, dimdik konuşurdu….Jilet gibi giyinirdi ve arkadaşları ona JİLET Yetiş derlerdi…
Hiç kimseyi ama hiç kimseyi kırmayacak,üzmeyecek bir yaratılışı vardı..Hele ki, iki bacısını, ablalarını ne kadarda çok severdi…onlara hiç abla diye seslendiği vaki değildi, onlara hep bacı derdi…iki bacısı da en az onun kadar, ona düşkünlerdi…Aralarındaki aile bağı oldukca kuvvetliydi. Birbirlerine hiç bir zaman , her ne şartta olursa olsun üzmeyecek, kırmayacak, kıyamayacak tavırları vardı.Samimiyetin, kardeşliğin ilk örneklerini onlarda görmüştüm.
Tarımcılık ve Hayvancılıkla uğraşan Fakir İlçemizin bir çok insanı gibi, dayımın da düzenli bir geliri yoktu.İşsizliğin kol gezdiği ilçemizde, inşaat işlerinde, ara işlerinde yevmiye ile çalışmaktaydı.O yılların onca yokluğuna, yoksulluğuna rağmen kazanılan paranın bereketi vardı.O günlerin şartlarında Evlerinde hiçbir şeyin eksik olduğu vaki değildi, mutlu huzurlu, umutlu bir hayat yaşayıp gitmekteydiler işte hayata nazire edercesine…
Din, abdest, namaz işlerinden yoksundu…aslında bunda bana göre kendisinin pek de kusuru yoktu..nasıl yetişmişse öyle devam ediyordu kısacık hayatı…Ramazan aylarında orucunu tuttuğu vaki idi…Bayram gününde onu İlçemizin ünlü meyhanecisi Topal Osman’nın meyhanesinde bulmak mümkündü…içki içiyor olmasına kızıyor olsam da, herşeylere rağmen kalbi iyilikle dolu güzel bir insandı…
Annem, teyzem aile efradı kimi zaman onu öylesine özlüyor, öylesine yokluğunu hissediyoruz ki kelimeler tarife kifayet etmiyor…adı anıldığında, bulunduğu ortam renklenir, neşeli hale bürünüverirdi…Babamın kimi zaman onca bağırmalarına, kızmalarına rağmen küslük nedir, dargınlık nedir bilmezdi…Belki fiilen dinden uzak gibi görünse de yaptıklarıyla, ettikleriyle, davranışlarıyla, Müslümanlığın kimi vecibelerini yerine getiriyor gibiydi…
1980 li yılların başlarındaydık..henüz ihtilal olmamışken…büyük dayımla sağ sol kavgaları, tartışmaları yaparlardı.Dede yadigarı, kerpiçten yapılma iki katlı alt katı dam olan üst katı salonlu iki odalı fakirhanemize gelir giderlerdi.Hemen başlarlardı tartışmaya, sen öylesin böylesin derken bir bakmışın tutuşmuşlar abi, kardeş kavgaya , gariban anacığım girerdi araya, zar zor ayırırdı onları…Sonra anam ağlar bu seferde başlarlardı bacılarının etrafında dönmeye, onun gönlünü almaya…
Daha sonraki yıllarda, büyük dayım devlet işine girdi…Bu vesileyle anlamsız kavgaları son bulmuştu…Bu arada 12 Eylül ihtilali ve asgari müştereklerde dahi birleşmeyenleri askeri müştereklerde birleşiyorlardı..Ortalık durulmuş, her yana asker hakim olmuştu.
Küçük dayım öylesine sağlam bir karaktere sahipti ki …inandığı idealleri uğruna canını dahi verebilirdi…Komünizmi savunuyor, komünizimle her şeyin hakca adaletce paylaşacağına inanıyordu…önceleri Ecevitçi, sonraları Baykalcı olacak, ölene kadar onları savunacaktı….O yıllarda Babamın akrabaları iyi mevkilerde olmasına rağmen onu da işe alalım dediklerinde ben sağcıların verdiği ekmeği yemem diyecek kabul etmeyecekti…
Sonra ki yıllarda dayım babamın uzaktan akrabasıyla evlendi.1989 yerel seçimlerinde sol partiler Ankara’ nın bir çok ilçesinde belediye seçimlerini kazanmıştı…Ankara‘nın Yenimahalle belediyesinde geçici olarak bir süre çalıştı.Sonra işten çeşitli sebeplerle ayrıldı.Kadro alamadı.
Dayım belki de siyasi olarak biraz durulmuş, biraz değişmişti…Çünkü güvendiği dağlara kim bilir belki de karlar yağmıştı… uğurlarına baş koyduğu insanlar mevki makam sahibi olunca değişime uğruyorlar…Herkes kendini, kendi çevresini zengin etmenin yollarını arıyorlardı…
Tüm bunlara rağmen herkesle, herkesimce sevilen sayılan, fikirlerine değer verilen biriydi..sözüne güvenilen, bizim fakir sayılabilecek evimizin en mutena yerine o oturur evde her ne varsa önüne yemesi için konulur, balkona atılan sandalyeye kurulur, annem sandalye dibine çöker birbiriyle tatlı, tatlı konuşurlar çaylarını yudumlarlardı…
Bizlerde dahi dayımıza karşı bir hayranlık vardı ve gözümüze öyle büyük geliyordu ki…Fikri dünyası, meyhane hayatı bir tarafa hakikaten adam gibi adam belki de nesli tükenen bu günlerde izine pek de rast gelinmeyen karakterde, mizaçta bir adamdı…Söz verdin mi sözünde durur…Mutlaka verdiği sözü ona zararı olsa bile yerine getirirdi…Cebinde son lirasına kadar başkasıyla paylaşan, başkalarına yedirmekten, içirmekten, yardım etmekten mutlu olan , yarınlara dair umutları olan bir güzel insandı…
İlkokul mezunuydu, ama sol fikirler adına komünizm adına öylesine çok şey biliyordu ki..kimi zaman bu fikirlerini bize de anlatırdı…Biz de onu dinlerdik…Yeğen derdi ; ‘’gün gelecek iktidara geleceğiz bir kişinin , bir çok evi arabası olamayacak, seninde, benimde evimiz, katımız ,arabamız olacak hele bir iktidara gelelim yokluğu yoksulluğu bitireceğiz.Fakir fukara kalmayacak’’ derdi…
Kısacık ömrü iyiliklerle gelip, geçmişti…İnandığı davasına ölene dek sadık kaldı…Her ne kadar inandığı değerler bizim değerlerimiz olmasa da sol fikirlere hep sahip çıktı.dayımın siyasi tarafı bir tarafa insanlık tarafı belki de şu satırlara sığmayacak kadar büyüktü…Hakkın Rahmetine kavuşalı uzun yıllar oldu…biz o yıllarda gençliğimizin ilk çağlarındaydık, şimdi ise dayımın vefat ettiği yaşı geçeli çok oldu…
Havanın çok sıcak olduğu şu günlerde anneciğimin küçük kardeşi, Yetiş dayımı anmak adına bir şeyler yazmak istedim…eksik yazdım yoktur fazlası…aklıma gelmeyen bir çok yönlerinide yazamadım…ama işin özü o ADAM GİBİ ADAMDI tarifine o kadar uyuyordu ki…onun sevmeyen yoktu, hemen her cenah da bir saygınlığı vardı…başkalarına yedirmekten, içirmekten, haz alırdı..çok yemeklerini yedim…Allah gani, gani rahmet eyleye, rahmetini esirgemeye…
.Bu arada başlı başına bir yazıya da konu olabilecek eşi Döndü gelini anmadan geçemeyeceğim…Döndü gelin de dayım gibi sevecen, cana yakın dünya tatlısı bir insandı…Dayımla birbirine öyle yakışıyorlardı ki birbirine anlatamam….Huyları huylarına, sözleri sözlerine benzeşiyordu…Birbirinin aleyhine tek kelime ettiklerini dahi hatırlamıyorum…Onca yokluğa ,yoksulluğa rağmen yok dediklerini, sızlandıklarını hiç hatırlamıyorum….Birbirlerini her ne olursa olsun üzdüklerine, tartıştıklarına hiç şahit olmadım…hep birbirini hoş gördüler, sevdiler, başkalarına örnek bir yuva kurdular..
Hasılı dünya iyisi iki güzel insandılar…Dayımın beklenmedik vefatından sonra çocukları da olmadığı için her ne kadar Döndü gelin kalmak istese de, çevrenin etkisiyle babasının evine gönderildi…belli bir süre sonrada duyduğuma göre bir köye kendinden yaşlı bir adama verilerek yeni bir hayata merhaba etti…annem döndü gelinin ayrılırken çok ağladığını anlatır…hatta şu satırları yazarken de, dayımın ve Döndü gelinin zayıfca, kuruca vucudları, kısacık boyları, mütebessim yüzleri yaşlı gözlerimin önüne geliverdi hayalleri….