OYUN DEĞİLDİ AŞK...
Yalandan yarattığın sonsuz bilinmeyenli bir denkleme dönüştürdüğün yaşantında, en az senin kadar Aşk’ ta yalandı… Hatta öyle bir yalan ki, güneşin vuruşuna göre her an renk değiştiriyor, yanardöner oluyordun. Bazen pembe, bazen mor, bazen siyah…Gerçi siyah, sende kök salmış, hep ayaklarına dolaşıyor, bir türlü bırakmıyordu seni. Ana rengin gibi. Bir tek o gerçek görünürdü bana, Hüzünbaz gözlerinin siyahı. Bir tek o değişken değildi...Bu nedenle ismini Siyah koydum…
Kendine,içine doğrularından serpiştirdiğin bir aş hazırlıyordun her gün ve kime nasipse deyip, önüne düşene (!) ikram edebiliyordun. Adına bir de yüce gönüllülük diyordun bunun. Kızdığımda, beni doğrulukla vuruyordun. Doğrularını serpiştirmen belki içsel savunmandı.
Kahramanları senin rengine göre değişen, rengine göre seçtiğin, bir masal gibiydin. Onlarda en az senin kadar sahteydi, bir rahatsızlıkları olmazdı, kıskançlıktan başka. Yeter ki masal süregelsin. Yeter ki kimse kimsenin içinin boşluğuna olta atmasın. Bir adım atıldığında her şey apaçık ortada olacak diye korkularınız vardı. Bu nedenle ortak yanlarınız çok fazlaydı, bu nedenle anlaşılırdı kavgalarınız. Ve anlamadıklarınız anlayamayacaklarınız ortak korkularınızı hiç yaşamayan cesur insanlardı.
Eni topu beş altı saatlikti gün. Ne kadar eğleniyorsan o kadardı. Bir oyundu aşk, adını koymayıp, hesabı kesilmedikçe, kime ne zararı olacaktı. Sıkıldığında, sorgulandığında, oyuna son vermekle bitirebildiğin bir eğlencelik kıvamında. Sahte kahramanlarıyla çevrilmiş, etkileyici, gişe rekoru kıran ama sanatla hiç alakası olmayan ticari bir sinema filmi gibi.. Bu kadar hafife aldığın için, her güne yeni başlayabilir, her gün bir farklı kahramanınla eğlencelik dünya kurabilirdin Hatta o dünyada kimisinin zamanını uzatabilirdin sen gibi sahteyse. Amaç, birilerini eğlendirmek, eğlendirerek cezp etmekse, onlara daha fazla önem verebilirdin. Hatta öyle ki, sen kadar sahte olduklarını anladığında, sinirlenip, tereciye tere satılır mı diye kızabilirdin. (Kızmak diyorum ya o da bir his. Bu nedenle üzerinde duruyorum.)
Sana anlatamadım ve hiç anlayamayacağın, büyüttüğüm koskoca bir ego’ nun asi çocuğu, herkesin pohpohlanmasıyla şımaranın yüzüne vurulan bir tokat değildin bende. Sandın ki, tüm derdim sahte oyunlarının kahramanı olmamaktı. Sen her gün doğruluk serpiştirdiğin aş’ı bana sunmuyorsun diye sandın ki, ben aç kaldım.
Senden olma, benden doğma bir AŞK’ ı, ona yakışır şekliyle en güzeliyle saklayabilirdim yüreğimin içinde. Hatta öyle çok içine gizlerdim ki, sırf sen ve sen gibiler ağızlarına alarak kirletmesinler diye. Ve belki de çok yaptım. Her gecemi yaka yaka, her tadımın içine zehir katarak, kıymetlim olan bende ki beni kanatarak…. Hep saklamaya hep korumaya çalıştım. Acıma rağmen, acıtışına rağmen.
Sen ne mi yaptın? Hiçbir şey, Siyah.. Hiç bir şey.. Kendin kadar sahtelerle geçirdiğin vakitlerle, o vakitleri inkar edişinle, hala doğruymuş gibi, beni de sahtene çekmeye çalışarak, sadece yüreğimi iyice ezdin. İçinde bir zamanlar BİZ’ im yaptığımız Aşk’ ım/n
Hiçbir kötü sözün inkar edişin kadar ezmez yüreğimi. Sakın sen gibi, kelimelerin anlaşılırlığına takılma. Yüreği olanlar iyi bilir. Bilirler ki, kelimeler en çirkini de olsa, belki en güzel duygular nedeniyle çıkar ağızdan. Ama sen anlamazsın. Anlamadığın gibi, kelimelerle sorgularsın. Çünkü elinde, seni savunabilecek bir başka şey yoktu, sana yaptığım…
Şimdi sahte oyunlarının düzen çarkına dön. Sen dön.. Zaferler senin. Sen kazandın diyelim. Ben ezilmiş yüreğimden kalanları toplayacağım. Çünkü biliyorum, benim için Aşk, bir oyun değil ki, yenilince bitsin…
YASEMİN ÖZKAYA
24.02.10
YORUMLAR
Aşkın kendi kendini çevreleyen kesitlerinde mor bir düşünüşle arşınlarız biz günleri, dudaklarımızdaki kan tortuları yaşam aşkımız olur, içsel çığlıkların zemherisinde dönüşümüz hep kendi eksenimize olur.
Biliriz ki, ne sistemi vardır aşkın, ne oyun düzeni. Kurgusuz bir iç dökümüdür. Bir sarılışın koyunda finalleri tadar, bir ayrılışın koynunda da pişmanlığı yaşarız.
En varsıl içlenişlerin kıyı kentllerine benzer kimbilir aşk, aşağılanmadan, yargılanmadan, peşin ödenmiş hükümlerin kentlerinde kendimizi dev aynalarında görmeden konuşmadan önce sus/mayı, sus/madan önce de konuşmayı usumuzdan geçirmeliyiz.
Elimizdeki kalem tehlikeli bir silaha dönüşmeden yüreğimizin prangalarını zaman aşırı dirençlerle eritmeden yap/boz hesaplaşmalarla duyuramayız iç dalgalarımızın seslerini başkalarına. Aşkı yazıyorum demek iddialı bir söylemdir/aşkı yaşamadan, belki de ona hiç dokunmadan yazabilmeyi gerektirebilir.
Her yazarın yürek sızısı farklıdır/tarzı da dolayısıyla farklıdır. Ancak yaşam kilometrelerinden geçerek er şafaklarda aşkı anlatanlardan çok yazanları görmek gerek.
-----------------------
hocam elinize sağlık,
Fakat ben yazıyı çok sistematik buldum. Sanki bizzatından kelimeler, elle tutulup yerleştirilmiş. Ben yüreği hissedemedim bu yazıda, bir yavan koku aldım. Çözümünü bilmiyorumki size yardımcı olayım. ama yazıda hissettiklerim bunlar. anlayacağınızı umud ediyorum, benim görüşüme katılıp, bir çözüm önerisi bulursanız, lütfen banada söyleyin. benimde ihtiyacım olacaktır.
--------------
Yazınızın altında cevap hakkımı kullanmak zorunda bıraktığınız için üzgünüm.
Aşkı yazabilenlere selam olsun...
Sevgilerimle...