- 544 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
.
Kahvehanenin yaşlı ocakcısı bardaklara çayları dolduruyordu. Gözleri bir ara kapıdan giren kişiye takıldı! Gelen kişi ilçenin sevilen simalarından Ali öğretmendi. Kendisi geçen sene emekli olmuştu. Arada sırada bu eski kahvehaneye gelir bir bardak çay içer, gazetesini okur, sonra buradakilerle biraz sohbet edip giderdi.
Ali öğretmen, kendisine bakan ocakçıya işaret parmağını göstererek bir çay istedi. Sonra gazetesini açıp okuyacağı sırada, gözleri oturduğu masanın üzerindeki gazeteye takıldı. Merakla eline alıp bakmaya başladı. İlçede yayınlanan yerel bir gazeteydi bu. Baktığı her sayfada nedense yüzü ekşiyor, canı sıkılıyordu. "Yazık... Yazık" diye söylendi. "Biz insanları eğitmek için o kadar çaba sarfederken, şu haberlerin reziliğine bak, "Yok, --BİR TEVAVÜZCÜNÜN SAMİMİ İTİRAFLARI.--" "Yok,--ÜFÜRÜKÇÜ HOCANIN UÇARKEN BENZİNİ BİTTİ--" Eee. Ne olacak ki... Sırf tiraj için insanların beyinlerine ne kadar boş ne kadar zararlı haber varsa doldurup duruyorlar." Elindeki gazeteyi kızgınlıkla katlayıp masanın üzerine bıraktı. Tam otuz sene memleketin en ücra köşesinden en medeni yerine kadar her yerde, hiç sönmeyen öğretmenlik aşkıyla görev yapmıştı hep. İçindeki öğretme aşkı halen yanardağlar gibi alev alev di. Emekli olduktan sonra, Özel bir dershanede kısa bir süre çalışmış, ama prensipleriyle, dershane sahiplerinin öncelikleri hakkında anlaşamayıp oradan ayrılmıştı. Tek istediği otuz sene içinde harmanladığı bilgilerini insanlara ve de özellikle gençlere bir şekilde anlatmaktı. Bir an gözü masada duran gazeteye kaydı! Kalbinde tatlı bir heyecan hissetti! O an "Bir gazete çıkarmak" diye düşündü..."Evet..belki de bu rezil gazetelerin yerini alacak, haftalık adam gibi bir gazete. İçinde kültür, sağlık yani insanların okuduklarında faydalanacakları her yazı" diye mırıdandı dudakları. Bu düşünce onu ilk öğretmenliğe başladığı zaman kadar heyecanlandırmıştı şimdi.. Öğretme maratonu yeniden başlıyordu belkide.
Ertesi gün erkenden kalkmıştı Ali Öğretmen. Zaten akşam gazete çıkarma düşüncesiyle sabaha kadar da doğru dürüst yatamamıştı. Gece boyunca hep gazetesinin nasıl olacağını tasarlamıştı kafasında. .. Kültür bölümü şuraya..Sağlık bölümü buraya..Önemli günler aşağı...Bayrağımız en yukarı... Bu arada kendisine bu işlerde yardımcı olacak kişiyi de kafasında şimdiden belirlemişti; Selami.. Selami onun ilk öğretimden haylaz bir öğrencisiydi. Liseden sonra okumamış, yerel gazete bir süre çalışmıştı.Şimdilerde orada burada gezerken görüyordu onu.
Aradan yaklaşık bir ay geçmiş ve Ali öğretmen gazete çıkarabilmek için bütün ruhsatları almıştı. Almıştı ama alana kadar da resmi işlerin bu kadar sıkıntı vereceğini hiç tahmin etmemişti. Bu arada işlerini yürütebilmek için küçük bir de büro tutmuştu. Aynı zamanda Selami’nin tavsiyesiyle, ilçede sevdiği insanları gönüllü muhabir olmaları için ikna etmişti. Şimdilik gazetenin basımı dahil bütün masrafları cebinden karşılıyordu. Daha sonraysa gazeteye ilan ilarak masrafları karşılamayı düşünüyordu. Gerçi her ne kadar gazetenin bir reklam gazetesi olup yollarda, cuma günü camilerde bedava dağıtılan değil de , insanların merak edip parayla satın alacakları bir gazete olsun diye düşünse de şimdilik o imkanı yoktu. Bu arada gazetenin gerçekten ilgi çekici ve güncel olması için yaşadığı ilçede ki bir çok doktor ve öğretmen ve ilçenin tanınmış simalarıyla röportajlar yapıp onları da gazetenin ilk sayfasını koymayı planlamıştı.
Bir hafta sonra matbaadan adını "Işık" koyduğu altı sayfalık gazetesini alırken, yaşlı yüreği hızla çarpıyordu. İlk sayı iki bin adet basılmıştı. Gazeteleri eski model arabasının her yerine doldurarak bürosuna getirdi. Bir tanesini alıp gururla sayfalara baktı. Önce Ana sayfaya baktı,----- İlçemizin sorunları-----.... Kültür sayfasına baktı, -----Kitap okuma alışkanlığımız-- Halk oyunlarımızın tarihçeleri..vb......Sağlık köşesine baktı.....Sağlıklı kalmanın on temel kral--- Erik yemenin faydaları...vb. Ayna anda Selami de gazeteyi eline alıp bakmaya başladı. Ali öğretmen, belli etmeden göz ucuyla Selami ye bakıp vereceği tepkiyi takip ediyordu. Selami’nin bir süre sonra yüzünde hafif alaycı bir gülümseme belirdi. Ali öğretmen e dönüp, "Ya hocam, kusura bakmayın da bu gazeteden çok okul kitabı gibi olmuş" deyip sırıtmaya başladı. Ali öğretmen Selami ye kızmadı, çünkü amacı da zaten buydu; İnsanlara Düzgün bir şeyler verebilmek. Demek ki doğru olanı yapıyordu. Gazetenin reklam kısmına baktı, şimdilik bir kaç tanıdık esnaftan küçükte olsa reklam almayı başarmıştı. Gerçi ilçenin eski bir öğretmeni olduğundan biraz hatır işi olmuştu ya gazete çıksın yeterti. Sıra şimdi gazetenin dağıtımına gelmişti. Bu işi kendisi, Selami ve mahalleden tanıdığı bir kaç gençle birlikte yapacaklardı.
Ali öğretmen, öğleye doğru aldığı gazeteleri esnaf esnaf dolaşarak dağıtmaya başladı. İlk başlarda aslında biraz çekinmişti ama sonuçta bir görevdi, hem de kutsal bir görev.Kendisi ilçede tanınan birisiydi. O’nu şimdi elinde gazete dağıtırken görenler oldukça şaşırıyor, aldıkları gazeteye merakla bakıyorlardı.
Saatler geçip akşam olduğunda gazetelerin tamamını dağıtmışlardı. Ali öğretmen şimdi bürosunda, gazeteyi alıp, okuyan ve kendisini arayanlarla konuşuyordu. Gerçi dağıttığı gazeteye göre öyle çokta arayan olmamıştı açıkçası. Arayanlar genelde eski öğretmen arkadaşları ve bir kaç tanıdık arkadaşıydı. Özellikle beklediği reklam alma kısmına hele hiç talep olmamıştı. "Hele dur bakalım dedi" içinden. Gazete yeni kıymeti anlaşılsın, o zaman reklam veren de çok olur nasılsa."
Ertesi sabah erkenden gazete verdiği esnafın önünden özellikle geçti. "Bakalım gazeteyi okuyanlar nasıl bulmuşlar, ne diyecekler" diye yoklamak istedi. Esnafın önünden tek tek geçmeye, hatta sahipleriyle bilhassa selamlaşıp göz göze gelmeye gayret etti. Ama o kadar çok dolaşmasına rağmen hiç bir esnaf, ya da kişi gazeteyle ilgili hiç bir yorumda bulunmamıştı. Canı çok sıkıldı. Açıkçası biraz hayal kırıklığına uğramıştı.
Aradan bir kaç gün geçmiş ne reklam vermek için arayan olmuştu, ne de ilçede gazeteyle ilgili haberler konuşulmuştu. Bir kaç gün sonra gazetenin ikinci sayısı çıkacaktı ama içindeki o ilk şevkli hali yerini biraz karamsarlığa bırakmıştı.
Hafta başı geldiğinde gazetenin ikinci baskısı yapılmış dağıtılmıştı. Ama ilçede ne gazetenin içindeki haberleri konuşan vardı, ne de reklam veren. Üstelik reklam geliri olmayınca borca da girmişti. Gazetenin basımı , büronun masrafları ve Selami’nin maaşı, hepsini emekli maaşından karşılamaya çalışmış ama yetirememişti. Bu yüzden çaresizce ve birazda eziklik içinde, ilçenin önde gelen iş adamlarına gidip bir kültür gazetesi çıkaracağını söylemiş ve onlardan reklam talebinde bulunmuştu. Onlarda dil ucuyla "Hallederiz.. Tabi ne demek" demişler, ama sonra hiç haberde çıkmamıştı onlardan. Oysa adamların hovardalıklara harcadıkları ganiyle parayı gayet iyi biliyordu.
Gazetenin ikinci baskısını dağıttıkları günün akşamında büroda Selami’yle oturuyorlardı. Ne reklam için arayan vardı ne de herhangi bir haberle için. Selami, morali oldukça bozuk olan Ali öğretmene baktı. Sonrada yanına gelip, "Hocam bir şey diyeceğim ama sakın bozulmayın. Bizim yaptığımız bu haberlerle gazeteyi satmak biraz mucize olur. Kim ne yapsın, Türk edebiyatındaki klasikleri, kim ne yapsın, bilmem savaşlarımızda ki önemli şahsiyetleri. Size bir teklifim var! Bırakın bu haftaki haberleri ben seçeyim." Ali öğretmen, Selami’nin bu patavatsızca konuşmalarına oldukça bozulmuştu. Ne yani boşuna mı uğraşıyordu. Boşuna mı kendini paralıyordu. Ama bir yandan da Selami’ye hak vermeden edemiyordu. Bu kadar emek verdiği yazılardan, beklediği karşılığı açıkçası görememişti. "Peki" dedi Selami’ye hafif kızgınca "Sen ne yapacak mışsın? Ne haberiymiş bu? " O an Selami’nin gözlerin de şeytani bir parlama oldu. Hocam sen bana bir bırak. Bak gazete nasıl kapış kapış okunuyor. Ali öğretmen çaresiz ve tesli olmuş bir şekilde "İyi hadi bakalım, bu hafta haberleri sen hazırla da bir görelim." dedi.
Ertesi hafta gazete Selami’nin hazırladığı haberlerle elden ele kapış kapış okunuyordu. Ali öğretmen yüzü kızarmış, Selami’nin hazırladığı manşetlere bakıyordu.
"BİR HAYAT KADININ MESLEĞİNDEKİ BAŞARISININ SIRLARI"...............TRAVESTİNİN BOYNU NASIL KESİLDİ"............... BİR OTOPARK MAFYASINDAN ON ALTIN ÖĞÜT.........
O hafta, ilçede hep gazetedeki haberler konuşulmaya başlandı. Akşama kadar büronun telefonu durmadan çalıyor, kimisi haberlerde geçen hayat kadınının adresini soruyordu, kimileri de gelecek baskıda hangi haberlerin olacağını şimdiden öğrenmeye çalışıyordu. Bu arada gazete bir anda popüler olunca reklam vermek içinde bir sürü arayan olmuştu. Bu durum Selami’nin koltuklarını kabartmıştı. Ali öğretmense bu baskıdan da bu gelişmelerden de açıkçası utanç duyuyordu. Bu rezalete elbetteki göz yumamazdı. Ama açıkçası şunu da tam olarak görmek istiyordu. Halkın, hepsi olmasa da, çoğu gerçekten böyle haberlere mi itibar ediyordu. Bunu daha iyi anlamak için ondan sonraki gazetenin haberlerini de Selami’ye bıraktı.
O hafta yine Selami’nin haberleriyle çıkan gazete ilçenin gündemini oluşturmuştu. Büronun telefonları bir an olsun susmuyordu. Ali öğretmen yine aynı üzüntüyle gazetenin son sayısına baktı..
"EŞŞEK SAPIĞIN ŞEYSİNİ NİYE ISIRDI ! NİYE? " ..............DEVLETİ SÖĞÜŞLEYEN BAKANDAN İŞİN İNCELİKLERİ".......KIZ TAVLAMA SANATI...
O hafta gazete yine ellerden ellere , evlerden evlere, dillerden dillere dolaşıyordu. Bu arada gazete ilçenin en popüler yayın organı olmuştu artık. O sıralar ülke genelinde seçim arefesi yaşanıyordu. İlçede siyasete soyunanlar akın akın Ali öğretmen’in bürosuna uğruyorlardı. Ali öğretmen, gelen adayların gazeteye verdikleri mülakatlar karşısında neredeyse dilini yutacaktı. Bu gelenlerden birisi de Şeref’ ti. Bu adamı iyi tanırdı; tek yaptığı babadan kalan paraları çilingir sofralarında yemekti. Şimdide dinci bir partiden belediye meclis üyeliği için aday olmuştu. Ali öğretmen, Şeref’in yayınlanması için verdiği yazılı metne baktı....
"HER MAHALLEYE BİR CAMİ YAPTIRACAĞIZ İNŞALLAH....... MAŞALLAH HER YERLERİ CENNET YAPACAĞIZ........İSTEYENLERE HURİLER NASİP EDCEĞİZ VALLAHİ DE BİLLAHİ......
Ali öğretmen bu okuduğu asılsız metin karşısında büyük üzüntü duydu. "Ulan dedi" içinden "Seni gidi dinci partinin dinsizi! Ulan yalancı herif belki saf halkı kandırabilirsin de, beni kandırabilir misin peki? Senin bir kere cumalara geldiğini kim görmüş de sen camiden bahsediyorsun..Yahu sana imanın beş şartından bırak beşini saymayı ikisini say desem mal gibi yüzüme bakarsın. Şimdi kalkmış babanın parasıyla bu halkı yönetecek olan meclise girmeye çalışıyorsun öyle mi? Peki niye, sırf millete forsum olsun diye."
Ali öğretmen gördükleri karşısında şaşırmaya devam ediyordu. Şeref gittikten sonra bu kez büroya gelen aydın bir partinin aday adayı Seyfettin’di. Bu adamı da gayet iyi tanıyordu. Ailece yobazlardı. Kızlarının ikisi kendi öğrencisiydi. ilk okuldan sonra o iki kızını da okula göndermeyip, daha çocuk yaşta evlendirmişti. Onun verdiğe metne baktı..
"ULU ÖNDER’İN YILMAZ ASKERLERİ OLARAK.......... UYGAR VE MEDENİ DEVLETLERE YARAŞIR BİR EĞİTİM SİSTEMİ......"İLK HEDEFİMİZ HAK VE ÖZGÜRLÜK...
Ali öğretmen, şu kısa gazetecilik hayatında artık bir sürü rezalete tanık olmuştu. Üstelik son sayıda da bu rezilliğe, sırf halk çoğunluğunun gerçekten ne istediğini görebilmek için bizzat ortak olmuştu. Bu hafta çıkacak haberi artık Selami’ye bırakmayacaktı. Ve de bu haftaki baskı son baskı olacaktı. Bu iş hiç de umduğu gibi gitmemişti..
Ertesi hafta Ali öğretmen gazetenin son baskısını büroya getirip, Selami’ye bunları dağıtmasını söyledi. Selami hemen merakla gazeteyi eline alıp baktığında, bir tuhaf oldu! Gazetenin sayfaları bomboştu! Büyük bir şaşkınlıkla Ali öğretmen’e bakıp "Hocam ne yaptınız bu sayfaların hepsi bomboş!" dedi.
Ali öğretmen yüzünde acı bir gülümsemeyle Selami’ye baktı.
" Peki senin hazırladığın sayfalar dolu muydu?"
YORUMLAR
sadece gazeteler mi
görsel medyada aynı durumda
malesef ki malesef
bunlar düzelir mi bilemem, bence bir şeyler kasıtlı olarak yapılıyor, sizinde benimle aynı fikirde olduğunuzu biliyorum, yazmaya kalksak sayfalar dolusu yazacağız hepimizde
kutluyorum Mustafa Bey
yine güzel bir konu
yine akıcı bir paylaşım
saygılarımla
Mustafa Sakarya
Maalesef Mustafa Bey maalesef durum bu. En iysisni yapmış Öğretmen. Sapıkça haberler basacağına, boş yazmak daha doğru ama toplum olarak çok erozyona uğradık. Menfaatler uğruna insanlar ilke ve düşüncelerinden vazgeçebiliyorsa, söylenecek fazla bir söze de gerek yok gibi. Ben sanatsokağı adlı bir edebiyat dergisinde köşe yazarıyım. Hiç bir menfaati olmadan bütün yazar kadrosu olarak gönüllü yazıyoruz. Sahibi yakın arkadaşoım. Bizzat şahit oluyorum onun sıkıntılarına. Reklam bulamadığı zaman işçi maaşından destekliyor dergiyi. Fakat mutlaka da çıkarıyıor. Bu iş gönül işi, sevgi işi. Onun sayesinde yazmaya başladım. Maddi olarak hiçbir beklentimiz olmadığı gibi okunmuyorda onca emek ve para yatırılan dergi. İşyerimde abone bulmaya çalışıyorum sırf arkadaşıma destek için. Eğer ben okuyun diye verirsem okuyorlar. Vermezsem hiç umurlarında bile değil. Verdiğim dergiyi de tam olarak okuyan yok zaten. Üstelik hepsi de eğitimli kişiler. Okuma alışkanlığı olmayışının sonuçları. Olsun okumasınlar. Biz yazmaya devam edeceğiz. Ta ki kepenkleri tamamen kapatana kadar. İç burkan bir yazıydı. Tebriklerimle efendim.
Mustafa Sakarya
Çok ibetlik bir yazı.Maalesef insanlarımız doğrulardan ziyade asparagas,paparazi haberleriyle daha çok ilgilenir oldu.
Yoksa T.V.lerdki magazin programları yayından kalkardı.
Dedikodu haberleri insanların neden daha çok ilgisini çeker oldu?
Büyük bir kültür erozyonu yaşıyoruz.Reyting alan programlara bakar mısınız!
Her aile kendi içinde buna çözüm aramalıdır.Herkes düzelsin ben düzelirim dersek,bir kaç yıl sonra
çok geç olabilir.Saygılarımla...