- 651 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Beyaz Giyenler
Uyuyamadığı bir gece babasının ona ilk defa masal anlattığı andan beri istediği şeyi yapmıştı bugün. Bugün okumayı öğrenmişti. O kadar huzurlu o kadar sevinçliydi ki ne yapacağını bilmiyordu. Bu haberi babasına vermek için koşa koşa gitti eve.
Ona biri ev dediği zaman, iki göz bir beton yığını aklına geliyordu. Babasının parası ancak buna yatmişti. Her ne kadar o beton yığınında elektrik,su,televizyon olmasa da orası onun eviydi. Onun ve çok sevdiği biricik babasının eviydi...
Babası her gün geç saatlerde eve gelirdi. Kocaman toprak kokan elleriyle oğlunu kucaklar ve öperdi. Sonra çoğunlukla zeytin-ekmekten oluşan akşam yemeklerini yerlerdi. Babası para aldığı zaman erzak getirir ve o gün farklı bir menüyle karınlarını doyorurlardı.
Ama bugün farklıydı. Bir taraftan içinde huzur saçan gülümsemeler, diğer taraftan ağlamaklı bir hüzün vardı. Ne olduğunu çözemese de buna aldırış etmeden gülümsemeye devam etti.
Evin kapısını açıp içeri girdi. Her şey birbirine girmiş, berbat bir görünüm kazanmıştı. Önce ortalığı toparlayacak sonra da babası için sürpriz bir karşılama töreni hazırlayacaktı. Babası geldiğinde kim bilir ne kadar sevinecekti? Sonra sımsıkı babasının boynuna atılacak ve "baba okumayı öğrendim!" diyecekti. Bunları düşünrek hızla işe koyuldu. Evin küçük olmasına rağmen iş onun gözüne büyük görünüyordu.
Yaklaşık bir saate evin her yerini düzene sokmuştu. Evde kadın yaşamadığını bilmeyen biri buna inanmayabilirdi. Temizliği bitirip kısa bir süre dinlenmek için oturduğunda etrafına bir göz attı. Unuttuğu veya gözden kaçırdığı bir şeyin olmasını istemiyordu. O kadar iyi bir iş başarmıştı ki evi hiç bu kadar temiz hatırlamıordu.
Dinlenip tekrar işe koyuldu ve sofrayı hazırlamaya başladı. Onun sofra anlayşı ev anlayışı gibi pek çok insana göre farklıydı. Yerde yamalı bir bez parçası, üzerinde en fazla üç tabak bulunan eski bir tepsiden ibaretti onun sofrası. Ama o bu durumdan asla şikayetçi olmamıştı. Babasının elinden gelin yaptığından şüphesi yoktu.
Sofra işi kısa sürede bitmişti. Duvardaki, küçüklüğünden beri "tik tak" sesleriyle uyuduğu emektar saate baktı. Babası kısa bir süre sonra gelecekti. Heyecanla pencerenin dibine oturup yolu izlemeye başladı.
Saniyeler dakikaları,dakikalar saatleri kovalıyordu. Her geçen an içindeki mutluluk değerini kaybediyor, kötü düşünceler beynini kemiriyordu. Babasının madende çalıştığını ve bu işin çok tehlikeli olduğunu biliyordu ama onun babasına bir şey olmazdı. Ama babası bundan iki saat önce evde olmalıydı. Ağlamaya başladı. Gidip kanepeye uzandı. Az sonra uyuyup kalmıştı.
Kapının vurulduğunu duyunca uyandı. Ama kapı vurulmuyor sanki kırılmak isteniyordu. Korktu bir an. Babası ona "ben söylemediğim zaman asla kapıyı açma" demişti. Bu uyarı aklına geldi ve kapıdan uzaklaştı. Sonra bir ses "oğlum aç kapıyı" diyordu. Bu ses az ötedeki Halime Nine’nin sesiydi. Koşup kapıyı açtı. Halime Nine yaşlı gözlerle buynuna sarıldı hemen. Ninesinin biraz gerisinde okumakta çok zorlanmadığı harflerle üzerinde "Ambulans" yazan bir araba vardı. İçinden beyaz giysili adamlar indi ve siyah büyük bir şey indirmişlerdi. Bu anları daha önce Halime Nine’nin kocasının getirildiğinde görmüştü. Ama o zaman Halime Nine’nin kocası ölmüştü. Aklına cevabını almak istemediği onlarca soru geldi. O da ağlamaya başladı. O an ninesi konuştu "evladım baban öldü". Gözlerini sımsıkı kapatıp bunların rüya olması için bildiği bütün dauları okudu. Gözlerini terar açtığında manzara değişmemiş, babasının huzur veren gülümsemeleri yerini hayatın korku salan kahkahalarına bırakmıştı...
YORUMLAR
Bir maden işçisinin hayatı, çocuğu ve acıklı ölümü yalın bir dille anlatılmış.Çok zor şartlarda çalışıp,
gün yüzü görmeden yaşam savaşı veriyorlar.Yazınız vesilesiyle,geçen günlerde vefat eden madencilerimize Allah -ü Teala'dan
rahmet diliyorum.İç burkan bir öykü,saygılar.
selim gokkurt
yorumunuz için teşekkürler