Gül Güzeline...
Yine bir akşamın kapkara hüznü çöktü üstüme. Karanlık labirentlerde uyanıkken sarhoş gibiyim. Ey sevgili kapı kapı dolaşıp divaneler gibi kokunu soruyorum. Ama heyhat! çaldığım kapılar açılmıyor yada açılanlar ümitsizce yüzüme kapanıyor. Ey sevgili biliyorum çok yakınımda bir o kadar da uzağımdasın...
Güneş peçesini çekip sırtını dönse, ışığına muhtaç olanlar hep heder olur. Gökler naz edip yağmur vermese, çiçekler hayata veda danteli dokur. Ey sevgili kokuna muhtaç olan bendeyi ya hizmetine al yada azat et artık... çünkü bu mecnun sensiz yaşayamaz senin kokunu almadan hayat bulamaz...
Duy sesimi ey sevgili yar; ışığını kestiğinden beri bıraktığın kırıntılarla yaşıyorum.hatıraların dolaşırken gönül dünyam da dipte köşede kalmış kokunla avunuyorum. Kıt kanaat dünyamda eksilmeyen bir senin yerin. Merak etme; eskisinden daha geniş, daha da derin...
Dost! Bilmem bu derde düşeli kaç sene oldu,
Ömür ağacımın dalı yaprağı seninle soldu,
Senin deryanda doğdu, yine sende kayboldu,
Duy nedamet eyle, sana muhtaç garibe...
Ne olurdu açılıp ömrüme gülücük saçsan,
Mecnunu hoş gör, biraz görgüden noksan,
Sensiz gönül perişan, düşünceleri duman,
Duy nedamet eyle, sana muhtaç garibe...
Hep yelkenler rüzgarsız bir işe yaramaz derdin,
Rüzgarım olup gönül dünyamda durmaz eserdin,
Ey gönül! muradın o, onun sevdasıymış derdin,
Duy nedamet eyle, sana muhtaç garibe….
Günler geçiyor ömür ağacımın her bir yaprağı günden güne soluyor. Ne zaman açıpta şu mecnuna merhamet edeceksin. O güzel gül kokunu saçacaksın. Şu garip seninle açtı gözlerini aleme, dünya sensiz karanlık, bulanık bir sefine. Gel ey sevgili nedamet eyle garibe...