- 1941 Okunma
- 22 Yorum
- 0 Beğeni
Aşkın Yalın Hali
Selma koşar adım seminer salonuna girdiğinde, seminer başlamış, hatta yarı olmuştu. Başka bir şehirden geldiği için, tam vaktinde yetişememişti. Selma bir gıda firmasında mühendis olarak çalışıyordu. Çalıştığı firma, yeni üretime başlayacakları bal hakkında bilgi alması için, kendisini bu seminere göndermişti. Tarımsal ilaçlamayla arıların ve balın ne kadarı zarar görüyor ve neler yapılması hakkındaydı seminer.
Soluk soluğa salona girerek arkalarda boş bulduğu bir yere oturup, dinlemeye başlamıştı. Başına yetişemediği için pek bir şey anlayamıyordu. Seminerin bitiminde, çıkış kapısında, konuşmacıyı beklemeye başlamıştı. Kalabalığın arasından gelen konuşmacıyı durdurarak:
-Merhaba efendim. Benim adım Selma.
Selma’nın uzattığı elini nazikçe sıkan adam:
-Merhaba. Ben de Fatih. Tanıştığımıza memnun oldum Selma Hanım.
-Ben de memnun oldum Fatih Bey. Vaktiniz varsa, bir iki dakikanızı alabilir miyim?
-Memnuniyetle, Selma Hanım. Konu nedir?
-Konu şu; bal arıları. Ben seminere yetişemedim ve firmam benden bir tez hazırlamamı istedi. Oysa sizi dinlemeyi çok istiyordum. Bana bir tez hazırlamamda yardım eder misiniz?
-Kolay canım! Bundan kolay ne var ki, ben size MSN adresimi vereyim, haberleşiriz. İstediğiniz tezi size e-postayla yollayabilirim; ama şimdi çıkmam lazım, uçağı kaçırmak istemiyorum.
-İnanın buna çok sevinirim! Çok makbule geçecek.
Birbirlerine telefon ve MSN adreslerini verip, vedalaşarak ayrılmışlardı. Çünkü Fatih Bey uçağa yetişmek için acele ediyordu. Yurt dışından gelmişti.
Selma otuz beş yaşında, kumral, orta boylu, bekâr bir bayandı. Fatih Bey ise, otuz sekiz yaşında, sarışın, elâ gözlü, uzun boylu, ideal kiloda, sportif bir Beydi.
Selma ile Fatih, uzun bir süre fikir alış verişi yapmışlar, birbirlerine MSN de dosya göndermişlerdi. Çok iyi bir ekip arkadaşı olmuşlardı. Bir gün sohbet anında, Fatih:
-Selma, sana karşı………
-Aslında siz, sayfayı noktalarla bırakmış olsanız da, ben o noktaları okuyabiliyorum.
-Nasıl okuyorsunuz peki?
-Nasıl yazdı iseniz öyle…
-Ben senden hoşlandığımı ve seni sevmeye başladığımı yazmıştım.
-Ben de aynen öyle okumuştum ve duygularınız karşılıksız değil. Ben de aynı duygular içersindeyim. Bakın ben sansürsüz söyleyiverdim)))))
Aralarında geçen bu içtenlikten sonra, aşkları hızla büyüyordu. Artık birbirlerini bir gün dahi olsa, görüp hasret gidermek istiyorlardı. İkisinin de izinli olduğu bir günü ayarlayıp, buluşma noktası için, ilk karşılaştıkları şehri seçmişlerdi.
Selma, Fatih Bey için, elle tutulabilecek güzel bir hediye almak istiyordu. İlk aklına gelen, güzel bir kalem oldu. Hem sürekli elinde olacak, hem de her eline aldığında Selma’yı hatırlayacaktı. Bu düşüncelerle, kırtasiyeleri dolaşmaya başlamıştı. Girdiği kırtasiyeye:
-En güzel kalemi istiyorum.
Tezgâhtaki adam, kutu içinde bir kalem sunarak:
-En güzel kalem bu.
Selma kalemi inceleyince, beğenmedi:
-Nasıl yani, en güzeli bu ise, en çirkini hangisi?
-Artık güzel kalem arayan yok! Ara sıra sizin gibi bir iki müşteri çıkabiliyor, onun için bir iki tane kıyıda köşede saklıyoruz. Bu bizim en iyi markamız.
Selma birkaç kırtasiye dolaştı ise de en güzel kalemi bulamayarak, adamın gösterdiği kalemi almak zorunda kalmıştı. Sabah erkenden yola çıkıp randevusuna yetişmek istiyordu. Fatih Bey yurt dışından geleceği için, yine uçakla gelecekti. Buluşma noktaları, bir parkın önüydü. Selma tam saatinde hızlı adımlarla parkın önüne gelirken, telefonu çalmıştı:
-Alo neredesin Selma?
-Ben geldim! Hemen parkın önündeyim. Ya sen?
-Ben de geldim!
Selma telefonu kapatıp, sağına soluna bakınmaya başlamıştı. Bir ara omzundaki ele döndüğünde, sevdiği adamla göz göze gelip, sıkıca sarılmışlardı. O an, hiç ayrılmak istemiyorlardı. Selma:
-Sen neredeydin?
-Arabadaydım!
Fatih Selma’nın elinden tutarak arabaya doğru çekiyordu. Birlikte arabaya binerek, güzel bir yerde kahvaltı etmişlerdi. Kahvaltı masasında, yok yoktu… Karşılıklı oturdukları masada, sık sık göz göze gelip, birbirlerinin gözleri içinde kayboluyorlardı. Kahvaltıları bitince, tekrar arabaya binip şehri dolaşmaya başlamışlardı. Denizin kenarına gelip, kıyıya vuran dalgaları izlerken Fatih:
-Neler hissediyorsun sevgilim, anlat lütfen. Deyince Selma başını Fatih’in göğsüne yaslayıp, O’nun kalp atışlarını dakikalarca dinlemişti. Fatih ise, sevgilisinin başını sıkıca göğsüne bastırıp, saçlarını okşuyordu. Bu halde ne kadar kaldıklarının farkına bile varmamışlardı. Bir ara Selma:
-Arabayı nerden aldın?
-Kiraladım.
Selma içinden gülüyordu. Oysa garajdan gelirken, fazla fazla otobüs bileti almıştı. Her yerde bilet gişesi olmadığı için, zorluk çekmek istemiyordu. Oysa Fatih, daha düşünceliydi, sadece kendilerine ait olan şu kısacık günü, otobüs bekleyerek geçirmek istemiyordu.
Aniden çıkan rüzgar Selma’nın saçlarını dağıtınca, şalını başına bağlamıştı., Fatih Selma’nın bu haline bayılmış, ‘böyle de çok güzel oldun.’ Demiş ve saatine baktığında, kıpırtısız iki saat dikeldiklerini anlayabilmişti. El ele tutuşan iki sevgili, arabaya geldiklerinde Fatih:
-Ben seni otobüs terminaline değil de, evine bıraksam nasıl olur?
-Uçağa nasıl yetişeceksin? Ben otobüsle de gidebilirim.
-Daha vaktim var. Nasıl olsa geziyoruz. Hem sen yalnız gitmemiş olacaksın, hem ben senin yanında olacağım. Ne dersin canım? Tamam mı?
-Çılgınlık bu! Tamam!
Birlikte Selma’nın şehrine doğru yola çıktıklarında, Fatih’in boşta kalan elini sıkıca kavramıştı Selma. Çok sıcak ve güçlüydü bu el. Hiç bırakmak istemiyordu. Konuşa konuşa şehre girdiklerinde, yine bir parkın önünde durmuşlardı. Şimdi ayrılık vaktiydi ve çok zordu. Selma tuttuğu eli son kez iyice sıkmış ve arabadan inmişti. Fatih’in yürümesi için beklemeye başladığında, eliyle işaret etmişti Fatih:
-Sen yürü.
Selma yürümeye başlamadan önce, arabaya eğilip:
-Gidince beni hemen ara. Ben merak ederim. ‘Tamam’ dedi Fatih ve Selma’nın yürümesi için tekrar işaret etmişti. Genç kız hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı. Elli adım kadar gittiğinde, dönüp baktı, araba yeni dönüyordu. Arkasından kaybolana dek bakmıştı. Kuş gibi gelmiş ve gitmişti ‘sevdiceğim’
Eve geldiğinde huzursuz bir şekilde, telefonu beklemeye başlamıştı. Telefon çalmaya başlayınca, telaşla çantadan çıkarırken, kalem eline takılmıştı. Birden kalemi vermediği aklına geliverdi. ‘Tüh be! Ne aptalım ben. Aldığım kalem bende kaldı. Vermeyi unuttum.’ Çalan telefonu açtığında:
-Ben sağ salim yerime ulaştım canım.
İşte bu söz dünyalara değmişti. Bu gün sevgilisiyle el ele, göz göze, aşkın en yalın halini yaşamış, dünyalar onun olmuştu. Kalem kalmıştı… ‘Belki bunda da vardır bir hayır’ diye düşünerek, ‘eğer O’nu bir daha görmezsem, bu kalem O’ndan kalan tek hatıra olacak.’
Emine…21/02/2010
YORUMLAR
Çok güzel bir yazı... Olaylar, akıcılık, anlatım... Herşey güzel...
Çok çok beğendim...
Tebrikler...
Sevgiler...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgilerimle...
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgilerimle...
Selma telefonu kapatıp, sağına soluna bakınmaya başlamıştı. Bir ara omzundaki ele döndüğünde, sevdiği adamla göz göze gelip, sıkıca sarılmışlardı. O an, hiç ayrılmak istemiyorlardı. Selma:
çok güzeldi
yazıyı okuduktan sonra gözümü kapadım ve düşündüm düşündüm...
................saygımla
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgilerimle...
yine harika bir yazıydı güzel anlatım kutlarım tebrikler sevgilerlerle kalllllll....
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgilerimle...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgilerimle...
Yine değişik ve güzel bir yazıydı Emine abla. Kutluyorum bu güzel yazıyı. Zaten sevgi de yalınlık olması gerekir. Yoksa iki gün sonra büyü bozulur. Sevgilerimle canım
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgilerimle...
Güzel bir öykü okudum,art niyetsiz ,sıcacık,günümüz sevgilerine inat,ismi gibi riyadan gösterişten uzak,
günün yazısı olmayı çok hakeden,sevgilerimle.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgiler...
handan akbaş
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgilerimle...
sevginin yalın hali.......makyajsız olunca çok daha çekici oluyor....emine kardeşimizin yalın kalemi gibi.....güne düşmeyi hakeden bir yazı....bir solukta........saygılar
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgilerimle...
"Bu gün sevgilisiyle el ele, göz göze, aşkın en yalın halini yaşamış, dünyalar onun olmuştu. "
Ah Selma kardeşim ah, sana bir şey söyleyeyim mi çok ararsın o günleri çook. Sırasıyla "e" hali, "de" hali, "den" hali diye devam eder sonunda iş ne "halin" varsa göre kadar gider. Sonra dersin ki "serap mı gördüm ne"
Çok mu kötüyüm, aşkolsun. Kötü olan ben değilim inan. Ya masallar da, ya romanlar da, yada filmler de olur böyle şeyler.
Şarkısıda vardır bilirsin, "Elbet bir gün buluşacağız" diye başlar "Sevgilim ne zaman kavuşacağız" diye devam eder. İlginç değil mi buluşmak kesmiyor illede kavuşmak. Kavuştun sanki başın göğe erdi. Hele geçsin şu balayı, cicim ayları. Hayat ağacı bu hep suyuna suyuna gitmez, ara ara "budak" tarafına rastlarsın ister istemez. Ömür törpüsü niyetine bir ileri bir geri yerinden oynamaz nahlet gidesice
Ama takma kafana sende bir masal kahramanısın nasıl olsa, değilmisin yoksa.
Saygılar, selamlar
Emine UYSAL (EMİNE45)
Demek aşkın başka halleri de varmış:)))
Sevgilerimle...
bir solukta okuduğu yazımıyla anlatımıyla
beğendiğim bir öykü okudum. sonuç bölümü güzeldi
sevgi dolu bir yüreği hediye ettiği için kalemi unuttu
Selma hanım...devamı var mı bilmiyorum ama
devamı bize kaldıysa o iş kolay:))
kutlarım saygıdeğer yazarımı..
saygımla efendim
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgilerimle...
Harika bir yazı okudum kaleminizden değerli dost.Bence günümün yazısı. Var olunuz.
Tebriklerimle
Saygılar
Bahar
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgiler...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Fuzuli ''Leyla ile Mecnun'u yazdığında son sayfaya şu beyti eklemişti;
''Bende Mecnun'dan füzun aşıklık istidadı var,
Aşık-ı Sadık benem, Mecnun'un ancak adı var...'' (Bu öyküdeki Mecnun benim demek istiyor)
Geçmişte yaşadım öykünüzün benzerini. Buluşmalar cennette bir çift güvercin gibi yan yana uçmaktan farksızdı. Ayrılıklar yumurta büyüklükteki kor parçalarının su damlası misali yüreğe peş peşe damlamasını andırır, yaktıkça yakardı.
Şimdi ise bir TSM bestesinde arıyorum o günleri.
''Şimdi uzaklardasın gönül hicranla doldu,
Hiç ayrılamam derken kavuşmak hayal oldu.''
*
Her yazıya yorum yazmam. Etkilenmem gerekir. Çok etkilendim öykünüzden. Geçmiş günler olur ki, hayali cihan değer. Öyle günler gelir ki, cehennemden de beter.
Paylaşım için teşekkür eder, kaleminizin bağlı olduğu gönlünüzü kutlarım.
Sevgiler, saygılar.
Mehmet Nacar
Emine UYSAL (EMİNE45)
Başka yazılarıma da güzel yorumlarınızı beklerim. Tâbi her yazım böyle olmayabilir. Ağyar kardeşimizin dediği gibi, hayatta budaklarda var. Hem de çok var. Ben o budakları yazmasını da çok seviyorum.
Sevgiler...
Sevgili arkadaşım öncelikle yazınız çok düzgün ve akıcı idi.Yazının konusuna gelince ; ilk buluşma bu,o heyecan,o sevgi,o sıcaklık...Sonu yok hikayenin sanırım biz okuyanlara kaldı sonu.Biz nasıl istersek öyle bitirelim ve ben sonu mutlu bitsin istiyorum.Buluşmalar devam etsin aynı sevgi ve özlemlerle.Birbirlerine hiç ihanet etmesinler,ayrılık olmasın.Hatta bir süre sonra evlensinler,iki de çocukları olsun.Aşkları bir ömür sürsün...Yüreğinize sağlık,hoş bir aşk hikayesiiydi...Sevgilerimi bırakıyorum
Emine UYSAL (EMİNE45)
Bütün aşk hikayeleri mutlu biter. Sevgilerimle...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgilerimle...
Güzel bir aşk hikayesiydi..O kadar gerçek dışıydı ki..ve o denli alışmışız ki aladtmalara, kandırmalara..o denli unutmuşuz ki sevginin masum yüzünü..Fatih evlimi acaba? diye geçirdim içimden...
Yüreklere su serpen bir yazıydı...
Kutluyorum Emine Hanım...
Sevgiler..
Emine UYSAL (EMİNE45)
Yorumun değerli.
sevgilerimle...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Saygı ve selamlar...
Buruk bir aşk hikayesiydi...Aşkın ne zaman ve nerede geleceği belli olmuyor...İnce duygular,beyaz sayfaya güzel dökülmüş...Usta kalem ne yazacağını çok iyi biliyor.Kutlarım üstadım...Sevgi ve saygılarımla...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgilerimle...
Çok sıcak bir aşk hikayesi. Böyle şeyler kaldı mı hala acaba? Milenyum çağının aşkları bile gri artık...
Tebrik ediyorum seni. Sevgilerimle...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Güzel ve sıcak yorumun için çok teşekkürler...
Sevgilerimle...