- 3155 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bekir Pehlivan
Onu tanıdığım zaman on iki yaşında idim. Aslına bakarsanız bizim köyümüz eşrafındandı. Ama ben önceleri sadece isim olarak tanıyordum. Gerçek anlamda onu tanımam ve bilmem bu yaşımda nasip oldu.
Ortanın biraz üzerinde, tıknaz sayılacak kip bir vücuda sahipti. Beyaz ve düzgün kesilmiş sakalı, gür kaşları vardı. Hali vakti yerinde olduğundan iyi ve temiz giyinirdi. Köyün en güzel elmalarını yetiştirirdi. Çeşit çeşit elmalar. Köyün hemen girişinde iki katlı düzgün bir evde, öğretmen olan oğlu ve torunları ile beraber yaşardı.
Torunu Necati ile akrandım. Derslere birlikte çalışırdık çoğunlukla. Babası öğretmen olduğu için onların evine giderdim. Anlamadığımız konuları hemen oracıkta cevaplandırırdı Mehmet öğretmen. Ders aralarında hemen Bekir dedenin odasına koşardık. Onun pehlivanlık hikayeleri dersten daha çok hoşumuz giderdi.
Askere gitmeden önce başladım güreşmeye diye söze başladı. Biz ne kadar acele etsek de o çok sakin bir şekilde anlatıyordu. Bilirsiniz bizim buralarda her düğün sonrası güreş yapılır. Özellikle düğün sahibinin durumu iyi ise çevre köyler, hatta çok uzak yerlerden de pehlivanlar gelirdi. Bizimkisi karakucak güreşi. Yağlı güreş bilmeyiz. Çayırda. Elimizde kıspet o düğün senin bu düğün benim dolaşırız günlerce. Aslında kazandığımız bir şey de yok. En alası bir koç. Zaten para ne gezer.
Adım kısa zamanda çok uzak yerlerde bile duyulmaya başladı. Artık düğünlere kendiliğimden gitmiyorum. Davet ediliyorum. Kendime has oyunlarım var. Kendimi bir boğa kadar güçlü hissediyorum. Zaman zaman benimle ilgili abartılı sözleri de duyuyorum tabi ki. Güya eşeğin kuyruğundan yakalayıp fırlatmışım. Bir oturuşta bir kuzu yermişim. Daha neler neler.
Gittiğim her yerde itibar ediyorlar. Bana baş köşede yer veriliyor. Ama ben de hakkını veriyorum doğrusu. Şimdiye kadar kimse bileğimi bükemedi. Nereye gitsem başpehlivanlık bende kalıyor. Benim olduğum düğün dernekte kimse başpehlivanlığı ağzına bile almıyor. Diğer pehlivanlar ancak başaltı için uğraş veriyorlar.
Unutamadığın bir şey yok mu dede dedim. Bir anda yüzünü bir hüzün kapladı sanki. Neşesi kayboldu birden. Uzun süre sustu. Zaten sabırsızız. Süre uzadıkça uzadı. Veya bize öyle geldi.
Var tabi ki dedi. Olmaz olur mu? Unutamadığım, hatta güreşmeyi bıraktığım olayı anlatayım size. Bir anda merak katsayımız inanılmaz şekilde yükseldi. Kendimizi daha dikkatli bir şekilde dinlemeye hazır hale getirdik.
Artık o kadar meşhur olmuştum ki, çoğu zaman karşıma çıkmaya kimse cesaret edemediğinden düğünlere yine gidiyorum ama sadece seyirci olarak. Çok nadir güreşiyorum. Bir gün kasabada zengin bir ağanın düğünü var. Davetliyim her zamanki gibi. Gideceğim, gitmeden önce mutlaka kendimi de hazırlardım. Beni kimse yenemiyor diye yan gelip yatmazdım. Köyümüzde iyi sayılacak pehlivanlar da vardı. Onlarla sürekli çalışırdık. Bazen iki pehlivanla aynı anda güreş tutardım. Anlayacağınız her zaman güreşmeye hazır beklerdim.
Düğün bitti, gelin telli duvaklı at üzerinde damatın evine getirildi. Öğlen yemekleri yenilince yavaş yavaş güreşin yapılacağı çayırlığa doğru yola koyulduk. Vardığımız zaman çok kalabalık bir gurup karşıladı bizleri. Yine en gözde yerlerden birine oturdum. Sağımda solumda düğün sahipleri ve pehlivanlar oturuyor. Allah var hepsi de bana hürmette kusur etmiyorlar. Güreşler tozkoporan, deste, başaltı , başpehlivanlık olarak gidiyor. Güzel güreşler oluyor, kıran kırana. Ara sıra niza çıkıyor ama ekabir takımı hemen devreye giriyor. Başaltı güreşleri bitmek üzere. Bu gün güreş yapacakmıyım bilmiyorum. Bizim buralardan kimse benimle güreşmez. Bakalım kısmet derken, başaltı güreşleri sonuçlandı. Tam karşımda birinin kıspetini giymiş bir halde bana doğru geldiğini gördüm. Aman Allah’ım, sen nelere kadirsin, bakmaya kıyamıyor insan. Çam yarması gibi bir şey. Önümde durdu. Saygılıydı. Bunun ne manaya geldiğini anlıyorum tabi ki. Hemen üzerimdeki elbiselerimi çıkarmaya başladım. Yavaş hareket ediyordum. Bir taraftan da bu yağız delikanlıyı tartmaya çalışıyordum. Davulcular da gayrete gelmiş, yeri göğü inletiyordu.
Ortaya çıktım. Cazgır her ikimizi de seyircilere takdim etti. Bir de dua ederek bizi elense bağlayarak bıraktı ortaya. Elbistan’dan gelmiş pehlivan. İki kardeş. Beni duymuşlar. Ta oradan çıkıp buralara kadar gelmişler. Sonradan duyduğuma göre bu iki kardeş de Elbistan çevresinde nam salmışlar. Zaten karakucak deyince O bölgenin Allah vergisi bir yeteneğe sahip olduğunu da bilirdim. Güreşe başladık. Yaman mı yaman bir pehlivan. Gücünü tarif edemem. Çok fazla uğraştırdı beni. Beraberlik yok bizim güreş adabında. Yenilene kadar güreşeceksin. Neyse yine kimsenin bilmediği kendime has bir oyunla sırtını yere getirdim. Kalkıp galibiyet temennasını çektim. Bu kadar çok yorulduğumu hatırlamıyorum. Dinlenmek için bir kenara çekilmiştim ki yenilen pehlivanın diğer kardeşinin karşıma güreşe hazır vaziyette çıktığını gördüm. O da ne bu diğerinden birkaç gömlek üstün. İmrenmedim desem yalan olur. Allah bağışlasın seni dedim içimden. Bir taraftan da tedirgin olmuştum. Ama kaçış yok. Güreş kuralları belli. En az iki galibiyet gerekli. Hele bana meydan okuyan varsa kaç kişi olduğu da önemli olmuyor tabi.
Ortaya çıktım hemen. Ben anlı şanlı Bekir Pehlivanım. Bu seviyeye kolay mı geldim sanıyorsunuz. Dev olsa bir adım geri atmam. Güreşe başladık hemen. O kadar acı kuvveti var ki anlatamam. Kollar çelik sanki, her elense de sarsılıyorum. Biran boş bulundum, o da bu fırsatı kaçırmadı tabi. Çift dalarak her iki kolumun altından ben kavradı ve kaldırdı. Çocuk gibi kaldığımı hissettim bir an. Beni çayırın ortasında döndürüyor. İstese bir anda sırtımı yere vurabilir. Ama yapmıyor. Kardeşinin intikamını alacak zahir. Yapacak bir şeyim yok derken bir anda ayak topuklarımla pehlivanın dizlerinin arkasına vurdum. O da boş bulunmuş olacak ki sırtüstü düştü. Beni bırakmadığı için ben de külçe gibi göğsünün üzerine düştüm. Yenmiştim. Sevinçle ayağa kalktım. Ama sevincim o kadar kısa sürdü ki, ne yapacağımı şaşırdım. Pehlivan kımıldamadan yatıyordu hala. Hemen koştum, kimseden çıt çıkmıyor. Pehlivanda hayat belirtisi yok. Yığılıp Kaldım orada.
İşte böyle o gün bu gündür kıspetimi duvardan indirmedim dedi. Hala üzüldüğünü görüyordum. Şehit oldu Allah rahmet etsin. Kardeşi tek kelime bile etmedi. Zaten mayasında pehlivanlık olan birisi bunu peşinen kabul ediyor demektir. Bizim Allah’ a inancımız sonsuzdur. Hiç tanımadığım bir insanın ölümüne sebep oldum. Ama bunu kader bilip boyun eğdim. Zaman zaman oturup keşke beni yenseydi dediğim oluyor. Hadi dedi. Bu günlük bu kadar yeter. Pekala dersinizin başına.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.