- 1132 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
.
Küçük bir tebessümmüş, kurumuş topraklarda binlerce çiçeği açtıran…
Yağmurlu bir nisan sabahıydı..
Eşimle, iş yerlerimiz birbirine yakın olduğu için sabahları beraber çıkıyor, akşamları da eve beraber dönüyorduk. Arabamızı park ettiğimiz yer hep aynıydı, iş yerlerimizin arka sokağındaki boş arsa. Yine böyle bir sabahtı. Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Arabamızı park etmek için yine aynı arsanın önüne geldiğimizde bu kez hayal kırıklığına uğramıştık. Boş arsanın etrafı kırmızı beyaz şeritlerle çevrilmiş ve inşaata başlanmıştı. Mecburen arabayı biraz ileride, bir başka sokaktaki, iki katlı eski bir binanın önüne park etmiştik.
Arabadan inip kapıları kitlerken, o an eski binanın ikinci katındaki yaşlı teyze dikkatimi çekmişti. Tıpkı yaşlı binayla birlikte yaşlanmış gibiydi. Başında beyaz tülbenti, pervazları eskimiş pencereden bana tebessümle bakıyordu. Bir an göz göze gelmiştik.. Sanki önceden tanıyordum, ya da o an bana öyle gelmişti. Gülümseyerek ona selam vermiştim. O da aynı sıcaklıkla bana karşılık vermişti.. Bu selamlaşmayı eşim de fark dip, Şaşkınlıkla sormuştu,
“Kim o teyze tanıyor musun? diye. Ben de “Hayır tanımıyorum, ama baksana çok sevimli bir yüzü var. Anneme de benziyor” demiştim.. Eşim de o an merakla yaşlı teyzeye bakmış, yaşlı teyze eşime de sıcak bir tebessümde bulunmuştu.
O günden sonra artık arabayı hep oraya bırakmaya ve şirin teyzeyle de sürekli samimi bir şekilde selamlaşmaya başlamıştık. Oysa ki ne, o, bizim ismimizi biliyor ne de biz onun ismini ve kim olduğunu biliyorduk. Ama nedenini bilemediğimiz bir şekilde aramızda anne, evlat sıcaklığında bir bağ kurulmuştu. Arabayı her park edişimizde, güneşlikleri sararmaya yüz tutmuş pencereden, bize sevgiyle gülümser, takatsiz olduğu hemen anlaşılan ellerini bize doğru sallamaya çalışırdı. Tam üç yıl boyunca bizim, içinde tek kelime dahi olmayan , ama içinde binlerce içten sevgi mesajı taşıyan selamlaşmalarımız sürüp gitmişti. Artık her sabah onun içimize mutluluk veren gülümsemeleriyle işe başlamak, ve akşam giderken de yine nurani bakışları altında eve gitmek bizim için bir alışkanlık olmuştu.
Bir sabah arabayı park etmek için aynı sokağa girerken birden karşımıza yol yapım tabelaları çıkmıştı! Sokak trafiğe kapanmıştı. O gün arabayı başka bir sokağa park etmek zorunda kalmıştık. Sonraki günde aynı şekilde ve daha sonra ki günlerde hep başka sokağa park ettik. Bu arada en çok üzüldüğümüz yaşlı teyzeyi göremeyişimiz ve onun da bizi merak ettiğini düşünmemiz olmuştu. O sakaktaki çalışmalar çok uzadığı için artık o sokağa bir daha hiç uğramaz olmuştuk.
Aradan tam on yıl geçmişti. O sıralar Ben konfeksiyon işiyle uğraşıyordum. Son dönemlerde işlerimiz oldukça kötüydü. Artık kiracısı olduğum mağazanın kirasını bile ödeyemiyordum. Eşim de, çocuğumuz olduktan sonra işten çıkmak zorunda kalmıştı. En sonunda kendime başka, daha ucuz bir dükkan aramaya başladım.
Sabahtan akşama kadar bizim semtin ana caddelerini dolaşıyor, kendime uygun bir dükkan arıyordum. Bir ara, bizim yıllar önce arabamızı park ettiğimiz o yaşlı teyzenin olduğu sokağa girdim. Artık buraya sokak demek pek doğru olmazdı. On sene içinde buradaki bir çok eski bina yıkılıp yerlerine iş merkezleri yapılmış, artık bir ana cadde olmuştu.. Caddenin ortasına doğru, içimde bir sürü anı eşliğinde yürüdüm. Sonra durup başımı kaldırıp baktığımda içimde büyük bir burukluk hissettim. O yaşlı teyzenin olduğu bina yıkılmış yerine de kocaman bir iş merkezi yapılmıştı. Bir tuhaf olmuş, hüzünlenmiştim. “Acaba” dedim içimden “Acaba o yaşlı teyzeme ne oldu ki? Öldü mü, yoksa bir huzur evine mi, ya da akrabalarının yanına mı gitti? Kafamda, yüreğimi burkan bir sürü soru eşliğinde, o iş merkezinin önünden ayrılırken bir şey dikkatimi çekti! Yaşlı teyzenin olduğu yere yapılan bu işyerinin altındaki büyük mağazanın camında “Kiralık” ibaresi yazıyordu. Aslında bu mağaza tam benim aradığım şartlarda bir mağazaydı, Daha sıfırdı. Yeniydi. Ve dış çerçeveleri de oldukça görkemliydi. Ama buranın kirasının beni aşacağı aşikardı. Çünkü hem çok büyüktü, hem de burası artık işlek bir cadde olmuştu. Bir an kiralık yazan kağıdın altındaki telefon numarasını alıp, aramayı düşündüm. Cama doğru yanaşıp numarayı yazmaya başladım. O sırada mağazanın içinde, işçilerin yerlerdeki fayanslarını döşediklerini fark ettim. İşçilerin başında da elli beş, altmış yaşlarında birisi duruyordu. Numarayı yazmayı boş verdim. Mağazanın içine girip selam verdim. Sonrada işçilerin başında ki adama,
“İyi günler, bu kiralık dükkanla siz mi ilgileniyorsunuz?” diye sordum. Yaşlı adam “Evet” dercesine başını hafifçe salladı. “Ne kadar kira istiyorsunuz” diye sorduğumda, bana verdiği cevap açıkçası beni pek şaşırtmadı. Söylediği rakam aslında bu mağaza için normal olmasına rağmen bana çok gelmişti. Teşekkür ederek mağazadan dışarı çıktım. Bir kaç adım attıktan sonra durdum. Son kez, geri dönüp iş merkezine şöyle bir baktım. Eskiden olsa şu an baktığımda o nur yüzlü teyzemi görürdüm. O an yüzümde hafif bir gülümseme oluştu. Bu sırada, iş merkezine hazin bir şekilde baktığımı gören mağazanın sahibi merakla yanıma gelip,
"Hayırdır evlat!” dedi.
Ben de “Hiç” dedim. “Bir zamanlar burada benim yaşlı bir teyzem vardı, adını hiç bilmedim ama hep sabah, akşam selamladığım. Şimdi kim bilir nerde” dedim. O an yaşlı adam yüzünü hafifçe kaldırıp, parlayan gözleriyle bana baktı. Sonrada merakla,
“Evlat o zamanlar senin mavi bir araban var mıydı?” diye sordu
“Evet” dedim. İşte o anda adamın yüzü hüzne bulandı. Elimi tutup, "Gel hele bir dakika içeri gel bakalım” diyerek beni mağazanın içine aldı. “Senin bahsettiğin o yaşlı kadın var ya, işte o benim annemdi biliyor musun? İki sene oldu rahmetli olalı. Ben genç yaşlardan beri hep yurt dışındaydım. Babam da çoktan vefat etmişti. Annem rahmetli, bana hep senden ve bir de galiba eşiniz varmış, sizden bahsederdi. Sizden için hep “Oğlum ve kızım dan Allah razı olsun bir gün bile beni selamsız geçmezler” derdi. Her sabah komşusuna “0ğlumla, kızım bugün de işe geldiler, oğlumla, kızım bugün de evlerine gittiler” dermiş. Ama size biraz kızar, gönül koyarmış! Niye biliyor musun? Çünkü her bayram sabahı sizi bekler, harçlıklarınızı cebinde tutarmış. Bu arada size hep dualar da edermiş. Hani sizin şu verdiğiniz selamlar varya, hani her gün yürekten verdiğiniz.. işte, annemi gün boyu çocuklarını görmüş gibi mutlu edermiş bu selamlarınız. Yani annem son yıllarında hep sizin selamlarınızla mutlu olmuş. Sonra, sokakta ki yol çalışmaları başlayınca gelmez olmuşsunuz. Annem sizi görmeyince çok üzülmüş. Gözünden yaş hiç eksik olmamış. Ölmeden hasta yatağında bana nasihatı vardı! “Oğlum” demişti. "Oğlum o çocukları Allah rızası için ara bul. Onlar benim yüzümü tam üç yıl boyunca güldürdü, sen de onların yüzünü güldür." Yurt dışından geldikten sonra sizi çok sordum, soruşturdum. Ama kimse bilemedi mavi araba kimin. Şimdi bana söyle bakalım evlat, bu mağaza işini görür mü? Yoksa iş merkezinin tamamını mı istersin?....."
YORUMLAR
Allahın selamı işte, nereden nereye.
Ne kadar bu huyuma kızsam da bir türlü engel olamıyorum, içimdeki negatif sezgi beni hep farklı düşünmeye itiyor. Sebep olarakda suçu “şimdiki zamana” atıp vicdanımı rahatlatıyorum.
Teyzenin oğluyla hikâye kahramanı beyefendinin iş merkezi önünde yaptığı konuşmayı geçen ay yapılmış farz etsek, ondan sonra o tarihten itibaren on yıl geriye gitsek 2000’lerin başına denk geliyor. Bir hesap ediyorum. Yok, yok kurtarmıyor. Zira selam verme-alma, hal hatır sorma gibi hasletlerimiz tedavülden kalkalı nerdeyse 30 yıl kadar oluyor.
Şuradan biliyorum; daha evvelde bir dostumuzun yazısı ile alakalı yazmıştım, yaklaşık 20 yıldır 20 bloklu her bloğu 36 daireli bir sitede ikamet etmekteyim. Yetişkini çocuğuyla çoluğuyla, nerdeyse bir kasaba nüfusu kadar insan. Şükrolsun ottan, ağaçtan, yeşillikten yana sıkıntımız yok. Gelgelelim siteyi vazgeçtim oturduğum blokta 36 daireden selamlaştığım insan sayısı bir elin parmaklarından az. Birer yabancı gibi girip çıkıyoruz 20 yıldır. Senede bir mecburiyetten oda toplantılarda. Her karşılaştığımızda “ulan ayı insan bir selam verir” diye içimde kalaylasam da sakın yanlış anlaşılmasın kendimi de sütten çıkmış ak kaşık olarak görmüyorum.
Hâlbuki ben, mahallenin bir başındakinin öbür başında oturanın dişi ağrısa haberi olan, komşuların birbirinden ödünç olarak bir fincan kahve, bir tutam tuz, bir baş soğan aldığı ama hiçbir zaman geriye vermediği, komşuluğun iyiliğin karşılıksız yapıldığı bir ortamda büyümüş o feyz ile harmanlanmıştım. Heyhat kıyısından köşesinden pas bize de vurmuş, ister istemez cemaate uymuştuk. Eee selam verme ya borçlu çıkarsın ya da para isterler, bu devirde böyle. Çok üzücü çok.
Birde yaşlı teyzenin oğluna kafam takıldı, hele bir de “Şimdi bana söyle bakalım evlat, bu mağaza işini görür mü? Yoksa iş merkezinin tamamını mı istersin?” deyişi yok mu? Anladığım kadarı ile validesine hiç çekmemiş, valide hanım rahmetli olunca hemen iş merkezini kondurmuş yaşlı binanın yerine. Ne yazık ki yıkılan o eski, ahşap binalar o güzel hasletlerimizi de beraberinde götürüyor.
Selamlar
Mustafa Sakarya
sizin yazılarınızı okurken hüzünlenmemek elde değil be kardeşim. Sanki an be an yaşatıyorsun bizlere olayları. İşte böyle bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olduğu gibi, bir tatlı söz, bir sıcak selamın da hatırı var. hem de çok var.
Güzel ve anlaşılır bir dille yazılmış, okurken sıkmayan harika bir yazı... kutluyorum...
sevgilerimle...
Mustafa Sakarya
Tam üç yıl boyunca yaşlı bir teyzeyi mutlu etmek ne güzel bir duygu ve ne büyük bir sevaba girmişsiniz...Büyüklerimizin bizden istediği fazla bir şey yok,sadece güler yüz,bir selam...Çok duyguluydu...Anlatımınız da sürükleyici idi.Yüreğinize sağlık.Sevgi ve saygı ile
mavideydisevgi tarafından 2/27/2010 11:34:06 PM zamanında düzenlenmiştir.
Mustafa Sakarya
İnsanı derinlere götüren bir öykü. Bir selamın bile esirgendiği günümüzde insanlara örnek teşkil edecek bir öykü. Bence herkes okumalı. Teşekkürler efendim ve tebrikler :))))))
Mustafa Sakarya
"Küçük bir tebessümmüş, kurumuş topraklarda binlerce çiçeği açtıran…"
Başka bir şey söylemeye gerek bırakmamışsınız...
Saygılar...
Mustafa Sakarya
içim ürperdi
etkilendim gerçekten
bir selam vermenin bu kadar güzel sonuçları.....
kutlarım Mustafa Bey
güzeldi paylaşım
saygılarımla
Mustafa Sakarya
Bir selam ile bir tebessüm ile alinan O'nca güzel dua..
Allah eksik etmesin tebessüm ve ic güzelligini kullarindan.
Saygilarimla
Mustafa Sakarya
Anlatım güzel, sözcükler anlaşılır, konu çok hoş...
Hayatın getirdikleri ile getireceklerinin hem kıyaslaması, hem de harmanlamasıydı.
Kutluyorum...
Selamlar...
Mustafa Sakarya
Mustafa bey,yazınızı okurken gözyaşlarımı zaptedemedim.Bizim için çok kolay,sıradan olan kısa bir selam,gülümseme,
zamanının çoğunu evinde geçirmek zorunda olan kişiler için,hayata tutunma sebebi olabiliyor.Sevgili Peygamberimiz(S.A.V.)
boşuna :
-Güler yüz sadakadır,dememiş.
Çok içe dokunan bir yazı,saygılar.
Mustafa Sakarya
Gerçekten de böylesine değerlidir bir selâm, bir hatır soruş, bir ziyaret ve bir elöpüş. hele öyle yaşlı kimseler için.
Bir anlayabilsek değerini, esirgemesek o selâmı , yaşlı-yaşsız-tanıdık-tanımadık herkesten !
Çok güzel mesaj var yine yazıda...
Mustafa Sakarya
Bir ses ,bir gülümseme ile hayata tutunmak...Duygu yüklü çalışmanızı kutluyorum.saygılarımla