- 968 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
FİL AYAĞI
FİL AYAĞI…
Göğsüme , bir fil ayağı basmış hissiyle , acısıyla uyandım. Nefes almakta zorlanıyor, kalbimi yormak istemediğimden, bir süre bekliyorum. Geçmek bilmiyor, gittikçe artıyordu, bu sırada yanımda horul horul uyuyan Mehmet’e sesleniyorum;
-Mehmet! Mehmet! Uyan, güçlükle gözlerini açıp “ne var, ne oldu” diye soruyor.
-Nefes almakta zorlanıyorum, çok fenayım bir şey yap.
-“Su iç geçer” diyip,arkasını dönüyor ve horlamaya başlıyor…
Göğsümdeki acı gittikçe derinleşiyor, başım dönüyor, gözüm kararıyor, midem bulanıyor. Ölüm anımın, geldiğini düşünüyorum…Yatağında uyuyan kızıma, kayıyor gözlerim. Yorganından dışarı taşan , minicik ayakları, yanağının altına koyduğu beyaz elleri, dağılmış kumral saçları , beni kendine çekiyor… Dokunuyorum ellerine, ayaklarına ,saçlarına, içim titriyor, heyecan basıyor… Kendimi balkona atıp, pencere sürgülerini güçlükle itip, nefes alabilmeye uğraşıyor , geçmeyince bir bardak su alıyım bari diyip, mutfağa ilerliyorum.
Bir yudum alıp, biraz sakinleşiyorum, ölemem! Ölmemeliyim!... diyip bir külçe misali yığılıyorum koltuğa. Beynime olumlu mesajlar gönderiyorum, iyiyim, iyi olmalıyım!… Gözümün önünden film şeridi gibi geçen,hayatımın akışına bırakıyorum kendimi.
Zorluklarla, yokluklarla, sevgisizlikle geçen çocukluk yıllarım… Babasızlığım, onun hiç olmayışı, zaten yaşama, bir sıfır yenik başlamama sebep olmuştu… Annem beni, ilkokul üçüncü sınıfa kadar okula göndermişti. Annem, babamla anlaşamamış, üç çocukla hayatına devam ederken, evli ve çocuklu birinin, imam nikahlı eşi olmayı kabul etmişti… Ona da iki erkek evlat vermişti. Evde haliyle , tartışmalar, kıskançlıklar kaçınılmazdı. Annem çalışıyor bense üvey kardeşlerime annelik yapıyor, evi derleyip topluyordum. Ben annem için, bir hizmetçiden öteye gidememiştim… Ablam evlenmiş, ağbim evi terk etmişti. Bir gün annem, süt getiren ağbi dediğim, benden on beş yaş kadar büyük, Bekir’le evlendirmek istediğini söylemişti. Başımdan aşağı, kaynar suların döküldüğünü sanmıştım.Karşı gelemedim, dediği dedik, kestiği kestiktir …
Bekir tek ayağı aksak, kısa boylu , şişman, ve çoğunlukla kirli sakallıydı. Eğitimli sayılmaz, az konuşur, konuşunca da buz kesilirdi insan , beni Bekir’e çeken hiçbir şey yoktu. Beni zorla sahiplendiği gün, ondan tiksinmiş , kapıyı açtığım gibi soluğu annemde almıştım. Anneme ister öldür, ister vur, ama beni ona verme diye feryat etmiş, ben bile, annem karşısındaki, kararlı duruşuma hayret etmiştim. Annem beni şaşırtarak peki sen bilirsin demişti. Sanıyorum, yokluğumda hem çocuklar , hem ev işleri zor gelmişti. Bekir ‘i de o günden sonra bir daha görmemiş, sanki Bekir’in, ödülü olmuştum…
Birkaç yıl sonra , çocukluk arkadaşlarımın arasında , Mehmet’le tanıştım. Mehmet bir an olsun gözlerini benden alamıyor, hayran bakışlarla, biraz utangaç bir tavırla, her hareketimi göz hapsine alıyor, yüzümün kızarmasına sebep oluyordu… Benimde ayaklarım yerden kesilmiş, kalbim başka türlü çarpıyor, elim ayağım dolaşıyordu… Birbirimizi görmeden yapamaz olmuştuk, benim ilk sahiplenilişim, sevgiyi ilk yaşayışımdı , buydu Mehmet’i özel kılan… Mehmet .uzun boylu , esmer, temiz giyimli saygılıydı. Ben Mehmet’e dürüst davranmış, hayat hikayemi olduğu gibi anlatmıştım. Mehmet sessizce dinleyip , gözleri yaşarmış ağlamıştı. Aşkımız, evlilikle devam ediyordu. İkimizde çalışıyor, kiramızı ödüyor geçiniyorduk, en önemlisi sevgi, ilk günkü gibi devam ediyordu. Çocuk için daha erken diye düşünüyor, maddi açıdan şartların iyice olgunlaşması gerektiğine inanıyorduk. Mehmet bir gün , bir arkadaşıyla kuaför dükkanına ortak, olduğunu söylediğinde sen ne anlarsın; kuaförlükten hiç bilmediğin bir şey, yapamazsın yürümez bu ortaklık, sözlerime aldırmadan bildiğini yapmış, işler umduğu gibi yürümeyince bir yılın sonunda ayrılarak, bir pvc dükkanı açmıştı. Bu dönem ikimizde farklı bir heyecan yaşıyorduk, ben bebek bekliyordum, evliliğimizin onuncu yılıydı. Akşamları vaktinde geliyor, el ele tutuşup sahil boyu yürüyoruz, konuşuyoruz, gülüyoruz… Mehmet dükkanda işlerin , iyi olmadığını söylüyor, bu işlerde tanınmanın önemli olduğunu, biraz daha zamana ihtiyacı olduğunu söylüyordu. Bu sırada bir kızımız olmuş, adını Sinem koymuştuk. Mutlulukla beraber, zor günlerde başlamıştı, artık hazırdan yiyecek paramızda kalmamış ,epeyce borçlanmıştık. Mehmet artık daha geç geliyor, daha az konuşuyordu. Biriken faturalar, kapıya gelen haciz memurları derken, hayatımız bir çıkmaza girmişti. Son zamanlarım dört duvar arasında, yapayalnız suskun geçiyordu. Mehmet ikinci işinde de aradığını bulamayacağını anlayınca bunu da kapatmıştı. Bununla da yetinmeyen Mehmet , elinde kalan arabasını verip, gerisini senet yapıp , bir oto yıkama galerisini devir alıyordu, bir sonbahar mevsimi. Haftanın dört günü yağmurlu geçiyordu. Araba yıkatmayı isteyen kimse yoktu. Her gün biraz daha çıkmaza giriyor, biraz daha batıyorduk. Ben evde , dört duvar arasında, dualar ediyor ,kızımın geleceği nurlu , ışıklı olsun diyordum… Yine bir yılın sonunda oradan da umudu kesip kapattı. En başında yapması gerekeni yapıp, bir işe girdi. Aldığı para, değil borçları ödemek, gelmesi ile bitmesi bir oluyor… Buna da şükür diyorum, söylenmiyorum, gülümsüyorum, bununda bir sınav olduğunu söylüyor, üstesinden gelebileceğimizi belirtiyor, umut veriyordum. Bende çalışıyordum ,en azından birimizin maaşını borçlara bağlamıştık, ödeyip bitirebilirdik.
Mehmet çok değişmişti. Geç saatlerde geliyor, Pazar günleri bile,bir bahane bulup evden uzaklaşıyordu. Doğum günleri, evlilik yıldönümü, diye hiçbir şey kalmamış , aile hayatları çökmüş, yıkılmış arkadaşlarının arasında yerini almış, her gün onlarla yiyip içer olmuştu. Bazen bana;
_” Seni Bağdat caddesinde, görenler olmuş, niçin ordaydın? Ne yapıyordun?”
Diye sorduğu oluyor, yanlışlıkla aranılmış olsam ,” neden sen? Niye ben hiç yanlışlıkla aranılmıyorum?” diyor. Beni, orda burada gören arkadaşlarına verecek cevabı yok. Bana soracak çok sorusu, inanacak gücü yok… İş için gittiği bir memleketten, kucağında iki köpek yavrusuyla dönmüştü. Kızına almadığı sütleri onlara alır olmuş, işten gelir gelmez onlara koşup ,tasmalarından tutup yürüyüşlere çıkarır olmuştu. Evlendiğim Mehmet’ten eser yoktu. Mehmet bir eş olduğunu, bir karısı , ve bir çocuğu olduğunu çoktan unutmuş , hobilerinin peşine düşmüştü, duyduğu şüphede bana attığı tokattı olmuştu.
Her türlü durumunda yanında olan ben, sevgisini, varlığını esirgemeyen ben, bunları hak edecek ne gibi bir zavallılık yapmış olabilirdim? Allah çirkin şansı versin derler ya, keşke çirkin olup şanslı olanlardan olsaydım da , yaşamasaydım bu acıyı…
Şimdi ben,göğsüme bir fil ayağı, basmışçasına soluksuz kalıyorum…
-Mehmet yardım et, bir şey yap , nefes alamıyorum diyorum…
-“ Su iç geçer diyor.”
Su içmekle geçseydi, bir yudum suyla,bütün hayatımı yaşanmamış kılardım…
Şimdi ben, göğsüme bir fil ayağı, basmışçasına soluksuz kalıyorum …
Ve kızım Sinem için ,uzun yıllar yaşamak istiyorum…
İlknur Doğanay Özlü
YORUMLAR
Ülkemin en büyük ama en acı gerçeği bu yaşadıklarınız İlknur hanım. İnanın bana ülkemde yüzlerce hatta binlerce kadın aynı durumda ama hiç birisi de sesini çıkartamıyor ve " gelinlikle gittiği evden kefen ile çıkıyor. Oysa o yaşadığı ev yılalr içinde yalnızca nefes aldığımız bir mezar oluyor ama bu mezardan çıkmak için her yolumuzun kapalı olduğunun da farkındayız her birimiz.
Bu yaşam biz kadınların kaderi mi yok sa bu kaderi kendimiz mi yaşamak istiyoruz bilemiyorum inanın bana.
Hikayeniz beni ağlattı. Çünkü kendimden çok fazla şeyler buldum satırlarınızda ve yaşanmılıklarınızda. Belki de beni etkileyen kendime ait bulduklarımdır ne bileyim.
Umarım fil ayakları hiç bir zaman sizi, bizi ve kadınlarımızı ezmez. Çok güzel ve akıcı bir yazı idi okuduğum. Sevgiler yüreğinize
Hikayenin içindeki hüzün okurken beni de içine aldı. Oldukça etkili yazmışsınız.
Tebrik ederim.
ilknur doganay
Saygı ve selamlarımla
Hayatın anlık bir kesitini çok başarılı bir anlatımla ortaya koymuşsunuz. Psikolojik tahliller yapılmış, analizlerle yazı zenginleştirilmiş.
Ben zevkle ve haz alarak okudum.
Kutluyorum...
Selamlar...
ilknur doganay
Saygı ve selamlarımla
Hikayeniz oldukça hüzünlü,biraz sıradan bir söz olacak ama
her şeye rağmen hayata tutunmanıza yardımcı olacak bir
evladınız var. Bütün olumsuzluklara rağmen inadına dayanın,sevgimle
ilknur doganay
Saygı ve selamlarımla
Sanırım yaşanmış, yaşanmakta olan, talihsiz, acı bir hayat hikâyesi bu. İç burkuyor, üzüyor, düşündürüyor.
ilknur doganay
Saygı ve selamlarımla