- 532 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Kısa Metrajlı Bir Operet
Dolmuş durağında On ikinci sıradayım. On ikinci adam benim. Yani oturarak gidebileceğim. Çok soğuk. Hava yani. Sanıyorum işe de geç kalacağım. Gecenin dördüne kadar sevgilinle şarap içmeye kalkışırsan böyle kan çanağı gözlerle dolaşırsın işte sokaklarda. Başım... Ne yalan söyleyeyim canım işe de gitmek istemiyor. Şimdi git elalemin ağız kokusunu çek; ona buna kitap satmaya çalış. Şu reklamcılık sektörüne bir girebilsem. Hah geldi dolmuş.
Oh be. Mayıştım valla sabah sabah. Şoför de bir açmış ki kaloriferi. Sıcacık vallahi. Radyonun sesi de sonda :
’Sevgili dinleyenler şimdi de Peter İlyiç Çaykovski’nin eserini dinleyeceksiniz. 5. senfoni do minör opus 64’
Nasıl yani? Şoföre bak be. Klasik müzik hayranı. Bir kameram olsaydı çekerdim yahu şu manzarayı. Dolmuşta senfoni. Bir dolmuşçunun operası. Yo yo. Operadaki dolmuşçu. Bu mahmurlukta ne de güzel döktürüyorum sabah sabah...
Önümdeki koltukta oturanlar da hararetli hararetli konuşuyorlar :
’Üstadım, skolastik felsefe inanç ile bilgiyi uzlaştırmak. Yani sence inanç ve bilgi gerçekten samimi bir şekilde barışabilirler mi?’
’Öyle şey olur mu efendim. O düşünce ortaçağda kaldı. Hangi devirde yaşıyoruz...’
’Sekülerizmle skolastik düşüncenin iki ayrı karaktere sahip olduğunu ifade etmek istemiştim’
’Eeee. Haklılık payınız yok değil tabii.’
Hım? Neler oluyor? Yanlış mı duyuyorum yahu. Sabahın köründe adamlar felsefe yapıyor ya. Arkamdaki koltuktaki kadınlar da fısır fısır bir şeyler konuşuyorlar :
’Hayatım görmeliydin dün geceki opereti. . Donizettinin ’viva la mamma’sı. Bir harikaydı. Nefes kesiciydi. Ellerim patlayana kadar alkışladım.’
’Sorma. Dün de arkadaşlar zorla beni Verdi’nin ’La traviata’ adlı operetine götürdüler. İlk başta biraz nazlandım ama değdi. Paris’te geçen bir muazzam bir aşk öyküsü. Mutlaka görmelisin sen de.’
Hey.. Neler oluyor? Nerdeyim ben? Dolmuşta değil miyim? Çok mu doldum yoksa. Şarabı mı fazla kaçırdım. Dolmuş şoförüne bak yahu simokinli. Rüyadaysam uyanayım hemen. Normal mi bu durum. Bir yolcu inecek galiba :
’Şoför bey. Yaşamın ince ince kıyılarında inecek var lütfen.’
’Pek tabii hanımefendi. Buyurun. Cemal Süreyya sokağının tam köşesi işte.’
Yok yok ben deliriyorum galiba. İki tokat atayım da kendime geleyim. Adama bak ya, simokin giymiş. Kadını da Cemal Süreyya sokağının bilmem neresinde indiriyor. Şaka gibi. Yok yok uykusuzluktan olmalı.
’Abi, dolmuş Tandoğan’dan geçer değil mi?’
’Bir tan doğar/ Şakaklarımın mavisinden/Geçer mi bu yollardan talihsiz aşk.
Ne diyor bu ya. Ne diyor. Ne oluyor ağabeyler ablalar. Sabah sabah bir sürpriz mi bu bana. Hadi şaka yaptık deyin. Şunlara bak ya tatlı tatlı gülüşüyorlar bir şey olmamış gibi. Hah. Telefon. Sevgilim. Çok şükür gerçeğe dair bir şey işte.
’Alo aşkım, ya bu dolmuşta neler oluyor inanamazsın. Yani hakikaten inanamazsın,’
’Neler oluyor aşkım? Hem ben seni çok seviyorum biliyor musun? Akşama sana bir hediyem var.’
Çok şükür... Şükürler olsun. Tam kafayı sıyırmak üzereydim yahu.
’Ne hediyesi sevgilim?’
’Aşkım sana bir resim yaptım. Ama biraz Rembrandt’a kaçtı gibi tarzım. Kızmazsın değil mi aşkım? Bak eğer hoşuna gitmezse gotik resimler yaparım sana. Sen ne istersen yaparım bir tanem. ’
’Ne ?’
’Gerçi sana kzıgınım biraz. Dünkü bale gösterisini çok saçma bulup terk etmen emeğe saygısızlıktan başka bir şey değildi. Ama yine de seni çok seviyorum sevgilim. Hoşçakaall.’
’Ya ben o bale gösterisini... Alo! Aloo!!!!’
Öldüm ben değil mi? Öldüm evet. Hayır bundan daha absurd bri durumu yaşayabilir miyim ? Uyanayım değil mi? Evet evet uyanamayım ben. Kendimi yatakta bulayım. ’Aaa ne tuhaf bir rüyaydı diyeyim. ’ Hadi zorla kendini. Uyan. Uyannn.. Offf. En iyisi ineyim bu entelektüel dolmuş bozmasından.
’Şoför bey, inecek var. İnce mince kıyılarda değil ama. Burada. Hemen!’
’Biliyor musunuz ben hem baget kullanıp hem araç sürebiliyorum. Bir keresinde de hem araç sürüp hem de aracımdaki ayaktaki yolcular dahil 32 kişiye konser vermiştim.’
’Ahh ben hatırlıyorum üstad. Ne muhteşem bir yolculuktu. İşe hiç gitmek istememiştim o gün.’
’Ne diyorsunuz yahu siz? Ne diyorsunuz? Delirtecek misiniz beni? İnecek var diyorum. Ben konser filan istemiyorum. Kültürünüz de sanatınız da sizin olsun. İneceğim kardeşimmm! Sabah sabah ne tiyatrosu bu ya.’
’Buyurun inin. Siz bilirsiniz. Ama isterseniz bir kere daha düşünün.’
’Yok kardeşim ne düşüneceğim ya. Durdur sen şu zımbırtıyı bir hele.’
Ohh. İndim yahu sonunda. Deliler mi ne? Kumpanya dolmuşu gibi. Eee neresi burası? İyice şaşkınlaştım ha. Hah karşıya geçmek için bir alt geçit var. Burası da çok karanlıkmış. O ne. Bir kapı. Ne yazıyor ki üstünde, tam okunmuyor da : ’Kuğu gölü kapısı.’ Off ya offf.. Uyan artık ya uyan! Ne günah işledim ben! Geçeyim bari kapıdan.
"Ne! Ne! Delirmeden önceki son aşama bu olmalı! Sevgilim sen ne yapıyorsun bu odada? Piyano çalmayı ne zaman öğrendin ? Ne ? Şimdi balerin kostümleriyle neden dans ediyorsun ki karşımda?"
’Hayatım dün terk ettiğin bale gösterisinde izleyemedin kısımları göstereceğim sana. Ama kızma bana ne olur. Bak çok çalıştım bu gösteri için.’
’Hayır lütfen! Lütfen yapma lütfen! Bak iyiden iyiye delireceğim. Ya bu bir rüyaysa neden bu kadar uzun sürdü. Kimse yok muu? Kimse yok mu? Kimse yok mu? Kimse...’
’Aşkımmm’
’Ne?’
’Aşkım uyannn..’
’ Hı, dans etmiyor musun sen?’
’Ne dansı?’
’Ne?
’ Dans dedin de bu akşam için iki kişilik bale gösterisine bilet aldım, gider miyiz canişkom?’
’Gidelim. Mutlaka gidelim sevgilim. İki elimiz kanda olsa yine gidelim olur mu?’