- 494 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ANARŞİST(27)
Pastaneyi çalıştıran adam, yaşlı ve güngörmüş birisine benziyordu.Hareketleri ağır,konuşmaları yavaştı.
Dursun, pastasını yiyip,meşrubatını içtikten sonra konuşmaya başladı.Valizin içindeki derileri satabilmek için kendisine yardımcı olmasını istedi.
İhtiyar, karşısındaki gencin yabancı olduğunu ilk görüşte anlamıştı.Zaten buralara gelen her yabancı Anadolu’dan geliyordu.Başka bir seçenek düşünülemezdi.Kendisi de Çorum’luydu zaten…İhtiyar,karşısındaki gencin çaresizliğinden oldukça duygulandı.Kendi gençlik yıllarını anımsadı…Şu anda saf bir Anadolu insanı karşısındaydı.Bu gence yardımcı olmalıydı.Tanıdığı bir fabrikatör aklına geldi.Hayvan derileriyle uğraşıyordu zaten.Onun yanına beraberce gitmeli durumu ona izah etmeliydi.Piyasadaki aç kurtların eline bırakmamalıydı.
- Bak delikanlı,tanıdık biri var,onun yanına gidelim.Olmaz mı?..
Dursun, çaresizce:
- Olur amca. derken bu şehirde iyi niyetli insanların varlığı ne kadar güzel diye düşündü…
Biraz sonra loş ve dar bir yerin merdivenlerini birlikte çıktılar. Biraz genişçe olan hol gibi yerde çeşitli kürk hayvanlarının derileri ile karşılaştılar. Bulundukları yere rast gele atıldıkları belli oluyordu.Dağınıktı…
Fabrikatörün ufacık bürosundan içeri girdiklerinde döner koltuğuna yayılmış, elindeki gazetesini okumakla meşgul olan sert mizaçlı birisiyle karşılaştılar.
İhtiyar adam, öksürdü ve ses tonunu ayarladı:
- Efendim,bu gencin valizinde kürk hayvanlarının derileri var.Satmak istiyor,alır mısınız?..
Adam, döner koltuğu ile hafifçe yan dönerek elindeki gazeteyi,masanın üzerine bıraktı.Karşısındaki genci tepeden tırnağa dek süzdü.İhtiyara baktı.O,tanıdığı birisiydi.Onun yanında bu gence kazık atmak yakışıksız olacaktı.Şimdi lafı kıvırır da karşısındakileri geri çevirirse;nasıl olsa dönüp dolaşıp tekrar karşısına dikileceklerdi.İşte o zaman ticaretin kurallarını uygulayacaktı.
- Rıza efendi,fabrikatör Amerika’ya gitti.Biliyorsun ki ben onun yeğeniyim.O olmadan bir şey yapamıyoruz.Hem sonra pazarlar oldukça şişkin.Yani ellerimizdeki mallar hala beklemekte,satamıyoruz.Yine de gencin getirdiği derilere bakayım…Şuraya derileri serer misin?..
Dursun, valizinden çıkardığı derileri,gösterilen yere serdi.Fabrikatörün yeğeni oturduğu koltuktan derileri eline alıp incelemeye başladıktan sonra:
- Bu deriler iyi işlenmemişe benziyor, mesleğinin dilinden anlaşılamayan bir kelime söyleyerek işi tamamen çıkmaza soktu.Gerekçe olarak da deriye parlaklığı kazandıran maddenin az katıldığını ileri sürüp kestirip attı…
- Derileri toplayabilirsin.
Dursun, soğuk terler dökmüş,bütün umutları bir anda uçup yok olmuştu…Derileri valizine yerleştirip ihtiyarla birlikte dışarıya çıktıklarında ne yapması gerektiğini bilemiyordu.Kafası karma karışıktı.İhtiyar,çaresizce:
- Benim sana yapacağım bu kadar delikanlı.Sen bir de şansını Kapalıçarşı da denesen fena olmaz.
- Teşekkürler amca. Seni de yordum,kusura bakma…
- İhtiyarın tavsiyesi üzerine Kapalıçarşı’ya yöneldi. Şansını orada deneyecekti.Mahmut paşaya geldiğinde izdihamla karşılaştı.Omuzlarında sırt çantaları turistler, gezip durmaktaydılar.Kapalı çarşının içerisine girip deri mağazalarının bulundukları yerleri sorup öğrendi.O yöne doğru yönelmişken teröristlerin bombalı saldırılarıyla tahrip edilmiş olan yerin restrasyon çalışmaları ile karşılaştı.Buraya kadar gelen insanlar,her nedense ürkek bakışlarla geriye dönüp diğer kısımlara doğru hızlıca uzaklaşıyorlardı.
Biraz ilerde polis otosu park yapmış,hemen yakınında da iki silahlı asker aheste adımlarla geziniyorlardı.Dursun,gözlemlediği bu manzara karşısında;her çeşit saldırının beslendiği insanlık dışı iğrenç emellere lanetler yağdırdı.
Biraz ilerde deri mağazaları ile karşılaştığında buruk bir sevinçle elindeki valizi sıkı sıkıya kavradı.Artık amacının gerçekleşeceğini umut ediyordu.Mağazaların vitrinlerindeki deri giysilerini tek tek inceledi.Dursun’un beyninde;doğanın dengesini bozmak pahasına da olsa hayvanların acımasızca katledilerek kendi dünyalarından kilometrelerce uzaklıkta mağazaların vitrinlerinde metalaşmaları senaryosu,yer etmiş adeta bir çıkmaza doğru sürüklenmişti.
Burjuva kılıklı iki kadın,mağazanın vitrinini kısa bir süre izledikten sonra içeri girdiler.Dursun da onların peşinden içeri daldı.İçerdeki tezgahtar,bayan müşterilerle ilgilenmeye başlamıştı.Dursun’a bakmadı bile.Tezgahtar ile bayan müşteriler arasında sıkı bir pazarlıktan sonra anlaşmaya vardılar.Bayanlar,yüklü bir para karşılığında kürk mantolarını alıp mağazadan ayrıldılar.Sıra Dursun’a gelmişti şimdi.Tezgahtar:
- Buyurun dedi.
Dursun, yutkundu,ürkek bir halde:
-Valizimin içerisinde hayvan derileri var.
- Biz almıyoruz,diğer dericilere götür diyerek Dursun’u çaresizliğin içerisine yuvarladı.Alnında soğuk terler,boncuk boncuk belirmişti.Mağazadan ayrıldığında şaşkınlığı yavaş yavaş yükseliyordu…Yine de kararlıydı.Bütün deri mağazalarını tek tek dolaşacak ve elindeki derileri satacaktı.Satmak zorundaydı çünkü…Bütün hayalleri şimdilik bunun üzerine kurulmuştu.Üstelik akrabasına borcu da vardı.Ne yazık ki girdiği kapılardan aldığı yanıt hep aynıydı.Doğru dürüst müspet sonuç alamıyordu.Verilen yanıtlar hep menfiydi…
Şimdi İstanbul’da kendisini denizdeki bir damlacık gibi hissetmeye başlamıştı.Denizin dalgaları,onu istediği yere sürüklüyorlardı…Şaşkındı…Gerçek yaşamın farklı olduğunu yavaş yavaş algılamaya başlıyordu…
(DEVAM EDECEK)
YORUMLAR
Şimdi İstanbul’da kendisini denizdeki bir damlacık gibi hissetmeye başlamıştı.Denizin dalgaları,onu istediği yere sürüklüyorlardı…Şaşkındı…Gerçek yaşamın farklı olduğunu yavaş yavaş algılamaya başlıyordu…
aBİ YİNE HARİKA BİR BÖLÜM OKUDUM. ÇOK GÜZELDİ . TASVİRLER, DİALOGLAR VE KİŞİ TAHLİLLERİ ÇOK GÜZEL İŞLENMİŞ. SAYGILAR, SELAMLAR