Sessiz Sesler (derin düşünceler)
Sessiz ve Derinden Gelen Sesler
1. Dünyaya kendi isteğimle gelmedim, kendi isteğimle de gidecek değilim.
2. Başı ve sonu iradeden mahrum bu hayatta irade ne kadar benim elimde? Ben ne kadar iradenin elindeyim?
3. Sevgi-nefret gibi duyguların kontrolü bende mi, yoksa onlar mı beni kontrol ediyor?
4. Yaşadığım yıllar boyunca bir kez dahi olsa kimi seveceğimi kendime söyleyip de onu sevmeyi başarabilmiş değilim. Bunu çok istedim ama izin vermedi. Kimi seveceğimi bana hep o söyledi.
5. Sessizlikte dinlediğimde beni yönlendirenin hep içimdeki ses olduğunu duydum. Kimi zaman neyi, niçin yaptığımı bile düşündürmeden bir şeyler yaptırdı durdu.
6. İçimde farklı duyguların çatışmaları başladığında ve bundan bunaldığım anlarda ben kimim? Diye düşünürüm. Gördüğüm madde miyim, yoksa göremediğim ama devamlı çatışan o metafizik duygular mı?
7. Her an, her saat, her gün değişime uğrayan ve yenilenen bu bedenden ibaretsem, nasıl oluyor da yenilenen bedende ben aynı ben olarak kalabiliyorum?
8. Bu güne kadar engellenemeyen, hayatın sonu diye anlatılan ölüm, bu maddeyi dağıtacak, yok edecek. Ama ben yine aynı kalacağım, yok olmayacağım. Çünkü ben zaten yok’um.
9. “Yok” olanın, yokluk âleminin kontrolüyle varlık iddiasında bocalamasına, yokluk âlemindeki tebessümleri izler gibiyim.
10. Yokluk âlemindeki “var”ın uykudaki görüntüsü gibi bir tezahür olan ben, gerçek var’dan yansıyan duyguların gösterildiği bir görüntüden mi ibaretim?
11. Görüntülerin oynadığı perde de gördüğümüz bu kâinat mı?
12. Çocukluğumdan bu tarafa, her zorda kalana, gözleri yaşlıya, gönlü ağlayana elimi uzattıran, onların derdini paylaştıran, gücümün yetmediğine de gözyaşı veren içimdeki o sese, o merhamet duygusuna, kısaca onu verene minnettarım.
13. Derde, yaraya dönüşen, içimi acıtan her muameleye rağmen, bu duyguyu bana verene bin başım olsa da kurban olsun. Bütün acılara tebessümle baktırdıkça da definelerin kokusu sanki burnumda gibi!
14. Kimi zaman bitkin bir halde kalıp, maddi-manevi gücümün tükendiği anlarda, insanların beni anlayamaması çok üzüntü verici, yüreğimi yakan bir sızı idi. Böyle anlarda imdadıma bu duyguların sahibi yetişti, dostlarıyla muhabbet fırsatı verdi ve bana tevekkül sabrı ile beklemeyi öğretti.
15. Hatta öyle bir sabır ki, yardımda aciz kaldığım dostların azarlama bakışlarına bile tebessümle baktıran, sevginin azalmasına engel olan bir sabır.
16. Hatta kimi zaman bana şöyle seslendi; “bekle, acele etme, anlayacaklar, hayat çok kısa”
17. Bir dönemim, hissettiğim güzellikleri dostlarıma da hissettirebilme gayreti ve bunun yorgunluğu içinde geçti. Anlayamamalarını düşünmemden gelen üzüntünün yorgunluğu ise her şeye bedeldi.
18. Ancak, mana denizinden gelen bir düşünce rüzgârı aklımı yakaladı ve dedi ki; “sakın üzülme, herkes kendi programı nispetince anlayabilecek, kabı nispetince de su alabilecek. Sana düşen bu üzüntülerle vakit geçirmek değil. Söylenmesi gerekeni söyle, ama güzel söyle, sonra da tebessümle seyret”
19. Bir dönem kitaplar okudum, ezberledim, neler nakledilmişse onları bilmenin, bildiğimi göstermenin zevkini yaşadım. Bütün zevk bu gibi geldi bana.
20. Sonra kitap okumaktan sıkıldım ve kitap okuyanları okudum. Onlardan süzülüp gelenleri anlamanın zevkini yaşadım.
21. Sonra da canlı-cansız her şeyi okuduğumu sandım. Onların hayat hikâyelerini düşünmenin zevkini yaşadım.
22. Sonra bir dönem geldi ki; öğrendiklerimin hepsi yıkıldı, yok oldu gitti. O zevkler eziyete dönüştü. Aşk kokusu gelmeyen her kitap, her gönül bana yabancılaştı, uzaklaştı benden.
23. Bir dönemim çevremde, elimin yettiği-yetmediği ne varsa düzeltme iddiasının getirdiği mücadeleyle geçti. Böyle bir mücadele ile hem kendime hem de çevreme zarar verdim. Daha sonra aşk kokan satırlardan gelen ses dedi ki; “Sen önce çevreni düzeltme iddianı düzelt. Bu iddianı yok et ki önce sen düzelesin”
24. Bu iddiadan vazgeçtikçe, iddia damarlarını bir, bir koparttıkça gördüm ki, her damarın kesilmesi bendeki mutluluk havuzunun suyunu artırıyor.
25. Bütün damarları kesemedim, terzi ben değilim, makas da elimde değil. Ancak tamamı koptuğunda yokluk zevkiyle baş başa kalacağımı müşahede etmedeyim.
26. Gördüm, anladım ki aşk, ancak yoklukla mümkün. Ben ise hala varlık iddiasındayım. Aşkın kokusu bir insanı bu denli düşüncelere iter, zevklere daldırırsa kendisi ne yapar acaba? Mevlana’nın dediği gibi, adamı yer bitirir.
27. Bu düşünceler arasındayken bir dost kulağıma “İbrahim’in dinine uymak” sözünü fısıldadı. Düşündürdü beni, hem de o güne kadar hiç olmayan bir şekilde.
28. Düşündükçe okudum, okudukça da düşündüm. En sonunda anladım ki o bir teslimiyet. Hem de öylesine bir teslimiyet ki korkusuzca, emin olarak ve severek, âşıkçasına teslimiyet, Hem de ateşe teslimiyet. Ama teslim olan kim, teslim alan kim?
29. Sonra sırlara âşık oldum, heyecanlandım. Sırlara açayım dedim kendimi ama gördüm ki dibi delik kovaya su koymuyorlar, çenesi düşüklere de sır vermiyorlar.
30. Sırlarla muhabbet edeyim diye yalnızlıklara koştum, sessizliklere gittim. Sessizliklerin sesinden bir mana düşer mi havuza diye bekledim durdum.
31. Işıklara kapadım gözlerimi, karanlıklardan gelecek bir ışığa yol bulur muyum diye, tıpkı rüyalardaki gibi.
32. Ne zaman ki ümidi kaybeder gibi oldum, gaflet karanlıklarına daldım, ses geldi.
33. Ne zaman ki sese kulak verdim, peşinden koştum, ses kayboldu.
34. Anladım ki ortada bir oyun var, tıpkı babanın çocuklarıyla oynadığı gibi bir oyun.
35. Bazen naz ister baba, nazdan hoşlanır ama uzatırsan da kızar hani.
36. Bazen da yalvarıp yakartmayı sever, vereceği şeyi vermek için. Yakarıştan da hoşlanır hani.
37. Bu yalvarış ve gözyaşı hoşuna gider bazen, uzattıkça uzatır, ta ki ümidin kaybolup suratın asıldığı ana kadar.
38. Bazen saklambaç oynar arattırır kendini, buldurmaz uzun bir süre. Bazen da hemen bulduruverir kendini.
39. İzler koyar yollara arayan sıkılıp da bırakmasın diye. Sevginin renklerinden bırakır yollara heyecanlansın da gayreti artsın diye.
40. Bazen çarşıya götürür her istediğini alır, bazen da hiçbir şey almadan geri getirir. Aldıklarının ümidiyle peşinden sürükler onu.
41. Surat asmasını isterse surat astırır, gülmesini isterse güldürür. Aç kalmasını arzu ettiğinde aç bırakır, doymasını istediğinde doyurur.
42. Sevdiğini hissettirmek istediğinde okşar, sever. Hissettirmek istemediğinde de uzaktan sever, uyuduğunda öper koklar onu.
43. Uyutmak istediğinde yorar, uyutur. Meşgul etmek, oyalamak istediğinde önüne oyuncaklar koyar ve kendini unutturur.
44. Seninle birlikteliğimin farkında olmaktan çok mutluyum, gücüm de sevgim de senden. Bizi bu farkındalıktan ayırma. Yoksa sen hep bizimle birliktesin ama biz bilmedikten sonra bize ne fayda.
45. Aslında hepsi senden olmakla beraber, dostlarından gelen seslerle, sözlerle mutlu oluyoruz. Aracıya gerek var mı? Duyan kulaklar ne zaman çalışacak?
46. Sen ol dedin de bir şey olmadı mı sanki, bir güçlük mü çıktı?
47. Ben de pervasızca, boyuma posuma bakmadan, garezsiz olarak, haddimi aşarak istiyorum senden.
48. Edepsizlik ve istemek bizden, affetmek ve vermek senden!
49. Aslında sen-ben-o’ da yok ama bunu sadece dilim söylüyor, gönlüm susuyor sanki. Hem bunu söylemeye susuyor, hem de susuzluğa!
50. Ne Kaf dağına uçmak için kanadım, ne de mana denizinde ıslanmaya yürüyecek ayağım, ne de bunları gören bir gözüm var. Bunların yerlerini de bilmem hani. Tek bildiğim şey ise “sana güçlük mü var!” demekten ibaret.
Almuti
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.