- 732 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Camideki Panik
Gölcük depremi hepimizin asabını bozdu doğrusu. Allah bir daha ne bizim milletimize ne de başkalarına, gavurlara bile böylesini göstermesin. Depremle yatıp depremle kalkıyoruz. Gerçi bize bir şey olduğu yok ama televizyonlardaki haberler bile ne kadar acılar yaşandığını, milletçe ne badirelerden geçtiğimizi göstermeye yetiyor.
Bazen da deprem Allah’tan geliyor amenna, ya binaları kim yapıyor diye düşünmeden de edemiyorum. Akılsızlık bize musallat oldu gitmiyor bir türlü. Ne zaman hangi musibetten ders aldık ki bundan da alalım. Üç gün sonra unuturuz olanları. Yeni bir bela gelinceye kadar kulağımızın üstüne yatarız yine.
Mübarek ramazan. Günler çok uzun değil ama yine de ramazanın kendine has mahmurluğu çöküyor üstümüze. Köy yerinde bu zamanda fazla iş güç de yok. Birkaç hayvanla uğraşıyoruz o kadar. Akşamları da teravih namazını kılmak için camiye doluyoruz köyün ekseriyeti ile.
Adı Mahmut. Otuz beş yaşlarında. İşi yok. İyi halay çeker. Babasının sağlığında geçinip gidiyor. Nerede bir mazarat iş varsa bilin ki içinde Mahmut vardır. Kötü biri değil aslında. İyi olduğunu bile söyleyebilirim. Köyün haylazları içinde ekip başı. Yaptıkları eşek şakası denecek cinsten. Ne var ki bütün köy, hatta civar köyler Mahmut kendilerine şaka yapmadığı zamanlarda kaşınıyorlar sanki. Kendi haline de bırakmazlar bizimkini. Bir taraftan Mahmut’un yaptıklarına kızarlar, bir taraftan da yapmadığı, rahat durduğu zamanlar rahatsız olurlar sanki.
Ramazan’ın kaçı bilmiyorum. Akşam iftar sofrasından kalktım. Allah ne verdiyse yedik, şükrederek köşeme çekildim. Biraz dinleneyim de teravih namazı için hazırlanayım diye sedire uzandım. Bu arada televizyonun haber kanallarını zaplıyorum. Her yerde deprem haberleri var. Bakmaya can dayanmıyor. Sinirlerim laçka. Biliyorum ki herkes benim gibi.
Ezan okunuyor işte. Kalktım hemen aptes tazeledim. Camiye vardığımda kalabalık epeyce artmıştı. Yine de aralardan ön saflarda kendime bir yer buldum. Ramazanlarda cami tıklım tıklım doluyor. Arka tarafta kadınlar var. Aramızda perde gerili. Perdeden görmüyoruz ama şu kadınların dırdırı yok mu camide bile kesilmiyor. İyi ki vakit namazlarına gelmiyorlar diye düşünüyorum. Bir ara Mahmut’u gördüm caminin orta yerinde. Yanlış mı gördüm diye iyice arkama döndüm o, gerçekten de o. Tamam dedim kendi kendime. Bu gün bir seyir daha çıkar. Yanılmayı çok isterdim inanın.
Neyse Allah’ım sen affet diyerek namaza durdum. Ama içimde bir şeylerin beni rahat bırakmadığını da hissediyordum. Namaza kendimi veremiyordum bir türlü. Ya sabır, ya sabır çekerek namazıma devam ettim. Yatsının farzını, son sünneti kıldık. Müezzin efendi teravih namazı için çağrıda bulundu. Niyet ederek imam efendiye uyduk. İlk dört rekatı huzursuzluk içinde kıldım. Sonra ferahladığımı hissettim. Rahatlamıştım. İkinci dört rekat da tamam. Üçüncü rekatta durduk. İmam efendi fatiha ve bir sure okuyup Allahuekber diyerek rükuya eğilince;
Deprem oluyorrrr. Mahmut’un sesi camiyi cınlattı. Bir anda bütün cemaatin panik halinde ayağa kalktığını gördüm. Namaz bozulmuştu. Caminin içindeki koca avizenin hissedilecek şekilde sallandığını da benimle birlikte herkes görmüştü. Kısa bir duraklamadan sonra bir anda herkesin kapıya seğirttiğini gördük. Panik o kadar ani olmuştu ki kim kime ne söylüyor belli değildi. Ara sıra tiz bir çığlık sesi diğer sesleri bastırıyordu ama kimin sesi kimsenin umuruna değildi.
Beş dakika sonra kadınlı erkekli caminin avlusuna toplanan köylülerin beti benzi atmış olduğu karanlıkta bile belli oluyordu. Bir ara bir kadının çığlıkları ile kendimize geldik. Cami içinden geliyordu ses. Koştuk hemen. O da ne. Mahmut’un annesi. Acı içinde bağırıp duruyor.
Ertesi gün deprem paniğinin sebebi anlaşıldı. Yine bizim Mahmu’un işi tabi ki. Yanılmamıştım. Bizler secde için eğilirken, bizimki yukarıdaki avizeyi kuvvetlice sallayıp deprem oluyor diye bağırınca olanlar oldu işte. İşin ilginç yanı kendi annesi zaten kilolu olduğu için en arkaya oturmuş. Panikte kendini toparlayamadığından kalkamamış yerinden. Bütün cemaat üzerine basarak dışarı çıktığından şimdilik iki kırık ayakla kurtuldu. Mahmut yine yapacağını yapmıştı. Annesi bile birkaç gün kızdı oğluna, ama acıları azalınca gelen komşularına katıla katıla gülerek anlatıyordu nasıl ezildiğini.
Çanakkale 24/02/2010