- 561 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TERS RÜZGAR
Sabaha karşı içi geçmiş; bir saat kadar uyumuştu. Telefonun alarmının çalmasıyla yatağından zorla doğruldu. İki eliyle zeytin gözlerini ovuşturdu. Elini, yüzünü yıkamak için banyoya gitti. Yüzüne üç defa soğuk su vurdu. Gözleri sabah mamurluğunu yavaş yavaş üzerinden atıyordu. Üzerini değiştirdi. Her zamanki gibi işine, elektrikçi dükkânına gitmek için evinden çıktı.
Dükkânının önüne geldiğinde ortalık henüz kimliğini buluyordu. Sağda solda tüm dükkânlar birer ikişer açılıyor, işi gücü olanlar işlerine güçlerine yetişmeye çabalıyordu. Onun huyuydu sabah erken vakitte dükkânı açmak. Cebinden Ceyda’nın ona doğum gününde hediye ettiği anahtarlığını çıkardı. Besmeleyle dükkânını açtı. Önce hemen ortalığın tozunu aldı. Âdetiydi çünkü. Önce temizliğini bitirir; sonra kahvaltısını ederdi. Temizliğini bitirdi. Sıra karnını doyurmaya gelmişti. Canı pek bir şey istemiyordu ama kahvaltının gün içindeki enerjiyi nasıl etkilediğini bildiği için az da olsa bir şeyler yemeye karar verdi. Yan dükkândan bir porsiyon su böreği aldı; çaycıdan da demli büyük bardakta bir çay istedi. Kahvaltısını bitirdikten sonra bugünün kısmetini beklemeye koyuldu.
İçindeki, geceden kalma sıkıntı hala geçmemişti. Acaba Yozgat’taki annesine veya babasına mı bir şey olmuştu? Annelerini aramayı düşündü; fakat vakit henüz erkendi. Vazgeçti. Yoksa sevgilisine mi bir şey olmuştu? Düşündü. İçine kurt düşmüştü bir kere. Dayanamadı. Hemen telefonuna sarıldı. Acele acele Ceyda’yı aradı. Telefon uzun uzun çaldı; açan olmadı. Tekrar arayacakken ‘Uyuyor olmalı. Uyandırmayayım şimdi.’ diye düşündü ve aramaktan vazgeçti.
Çaycı Recep’ten bir çay daha istedi. Gazetesini eline alıp okumaya başladı. Sözde kafasını dağıtmak için okumaya başlamıştı; ama nerde? İçi daha da sıkıldı. Gazetede güzel tek bir haber yoktu ki… Doğalgaza ve elektriğe yine zam gelmiş. Bursa’da kolundaki altınlar için yeni gelini yedi yerinden bıçaklamışlar. Enerji Bakanlığı’nda yeni bir yolsuzluk yapıldığı iddiaları… Hükümet ile muhalefetin birbirlerine hakarete varan sözleri… İnsanın canını sıkan sayfalar dolusu haber… Bu ülkede gazete okumanın, gündemi takip etmenin insanın içini daha da kararttığını bir an için unutmuştu. Sinirli bir hareketle gazeteyi katlayıp bir köşeye koydu.’Lanet olsun gazetenize de iç karartan haberlerinize de!’
Elindeki bir radyoyu tamir etmeye koyuldu. Bunu, dün Remzi Amca getirmişti. Baba yadigârı, eski, dikdörtgen biçiminde bir radyo… Kemal, bu tarz eski aletlerle uğraşmaktan daha çok zevk alıyordu. Remzi Amca’ya da söz vermişti. Bu radyoyu akşama dek yapmalıydı. Besmelesini çekip tam işe koyulacağı sırada dükkândan içeri iri yapılı orta yaşlarda biri girdi:
‘Selamünaleyküm birader.’
‘Aleykümselâm ağabey, buyurun.’
‘Kemal Yetkin’e bakmıştım ama…?’
‘Buyurun, benim. Ne vardı?’
‘Beni Selim Usta yolladı buraya. İki sokak ötede oturuyorum. Bizim sokaktaki elektrik direğinde arıza var galiba. Dün geceden beri elektriklerimiz bir var bir yok. İş yerim de evimin sokağında. Marangozum; malum elektrikler olmadan çalışamıyoruz. İşler de aksıyor anlayacağın. Gelip bakabilir misin acaba usta?’
‘Aslında bu tarz işler bizim değil ağabey. Elektrik direklerindeki arızalar bizi aşıyor.’
‘Sen gel bak, yapabileceğin bir şeyse halledersin; yapamayacağın kadar büyük bir arızaysa bakarız bir çaresine. Gel bir beş dakikanı almaz; hallediverirsin iki dakikada. Bugün bitirmem gereken işler var be usta. Sen de esnaf adamsın; anlarsın halden.’
‘Peki ağabey. Madem seni Selim Usta yollamış; gelip bir bakarım en azından, tamam.’
‘Eyvallah be usta; çok sağ olasın. Gidelim mi beraber şimdi?’
‘Demli bir çayımı içseydin ağabey? Laf aramızda çay demlemekte Recep’in üstüne yoktur.’
‘Sen de elektrik işinde bayağı iyiymişsin, öyle dedi Selim Usta.’
‘Sağ olsun, iltifat etmiş Selim Usta. Birer çay söylüyorum ağabey?’
‘Söyle ustam, içeriz.’
Karşılıklı, çaylarını içtikten sonra Marangoz Suphi müsaade isteyerek kalktı. Kemal bi’ yarım saatlik işi olduğunu; işi biter bitmez geleceğini söyledi.
Kemal bu yarım saat içinde Remzi Amca’nın radyosunun tamirini bitirdi. Radyo eski günlerdeki gibi sapasağlamdı artık. Kemal bir işi daha bitirmenin verdiği haklı mutluluğu yüreğinde saklayarak radyoyu bir kenara koydu. Remzi Amca’ya söz verdiği gibi radyosunu bugüne yetiştirmişti. Sıra verdiği diğer sözündeydi. Malzeme çantasını alıp arabasıyla iki sokak öteye gitti.
Marangoz Suphi, dükkânının önünde onu bekliyordu. Bir arabanın direğin önüne yanaştığını görür görmez, direğin önünde bitiverdi. Gülümseyerek:
‘Hoş geldin usta. Tam da söz verdiğin gibi yarım saat dolmadan geldin. Ne yalan söyleyeyim. Ben daha bir saat gelmezsin diye düşünmüştüm.’ Malum ya kimi ne iş için çağırırsak vaktinde gelmemek adet olmuş gibi hep geç geliyor. Seni de onlardan sanmıştım; yanılmışım. Kusuruma bakma. Sözüne sadık senin gibi mert insanlar hala hayatta demek ki.’
Kemal, susuyordu. Kendisini öven bu babacan adamın sözlerine karşı mahcup olmuştu. ‘ Zamanında gelmek, sözünde durmak övünülmesi gereken bir davranış olmamalıydı. Olması gereken böyleydi yalnızca. Ama yazık ki günümüzde sözünde durmak olağanüstü bir şey haline geldi…’ şeklinde bir şeyler geçirdi içinden, o kadar. Ardından besmelesini çekip direğe tırmanmaya başladı.’Haydi bismillah…’
Marangoz Suphi bir sigara yakmak için gömleğinin cebine davrandı. Ters rüzgâr esiyordu. Sırtını direğe dönerek tam çakmağını çaktığı sırada duyduğu gürültüyle arkasını dönmesi bir oldu. Arkasını döndüğünde Kemal’i yüzüstü yere düşmüş gördü. Elindeki sigarayla çakmağı hemen yere fırlatıp Kemal’in başına geldi. Kemal baygın bir halde yerde yatıyordu. Yüzü ve elleri kan içindeydi. Marangoz Suphi hemen ambulansı aradı. Ama Azrail, Kemal’in kapısına dayanmıştı bir kere.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.