- 643 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
EY AŞK NEREDESİN ? FİNAL
Banka Müdürlüğü için genç sayılırdı. Fakat gördüğü eğitim ve çalıştığı dönem içindeki tecrübeleri ona yol gösterecekti. İdarecilik çok farklı bir görevdi. Bunun farkındaydı. Çalışanların sorunları, işlerde ortaya çıkan pürüzlerle mücadele etmek kolay olmayacaktı. İşi ile ilgili mevzuatı çok iyi bilmesi ve ona göre hareket etmesi gerekiyordu. Boş vakitlerinde, işi ile ilgili mevzuatı, dikkatlice okumaya karar verdi.
Kişilik olarak, insanlara saygılı biriydi. Karşısında kim olursa olsun, değer verdiğini hissettirir, bu mesajı alan kişi de ona göre davranırdı. Çalışanlarından, ne uzak, ne de çok yakın olmalıydı. Belli bir mesafede durarak, sorun çıkmadan idare edecekti bankayı.
İkisi de düğün hazırlıklarının yanında iş hayatları için gereken çabayı gösteriyorlardı. Bir araya geldiklerinde, tutacakları eve alacakları eşyaların seçimi ile ilgili konuşuyorlar ve hatta küçük çaplı tartışmalara bile giriyorlardı. Sonra da bu hallerine gülüyorlardı.
Evi tuttular. Çok büyük bir ev istememişti Nihal. İçinde huzurla yaşabilecekleri, normal genişlikte bir ev yeterliydi onlara. Eşyalar konusunda da kullanışlı ve rahat edebilecekleri mobilyalar olsun istiyordu. Kendine ait olan evde bir çok eşyası mevcut olduğu için de çok fazla bir şey almalarına gerek yoktu. Yatak odası ve salonun dışındaki beyaz eşyalar mevcuttu.
Çevresinde, düğün arifesinde, eşya yüzünden ayrılan nişanlıları görmüştü Nihal. Bir eşya yüzünden, sevdikleri halde ailelerin olayları büyütmesi yüzünden ayrılmıştı çoğu da. Bunların hiç biri yaşanmamalıydı ama yaşanıyordu maalesef. Her şeyin dört dörtlük olması, mutluluğu getirmiyordu.
Değerinin bilinmesi için emek sarf etmek gerekliydi belki de. Ailelerin çabaları sonucunda, her şeyin tam olduğu evlilikler de bazen bitebiliyordu. Her ayrılığın nedenleri başka, hikayesi de başkaydı. Kimse başlangıçta, ayrılmak için evlenmiyordu. Tek amaç mutluluğu yakalamaktı.
Birbirlerini incitmemeye çalışıyorlardı her konuda. Bir ömür geçireceği ve çok sevdiği bu adamın üzülmemesi için elinden geleni, yapmaya çalışıyordu. Tarık da aynı şekilde davranıyordu.
Düğün tarihi belli olmuştu. Düğünü yapacakları yer ise belirlenmişti. Deniz kıyısında ve yeşilliklerle kucak kucağa bir tesisti. Her şey ayarlanmıştı. Nihal’ in İstanbul’ da oturduğu ev boşaltılmış ve eşyaları yeni evine yerleştirilmişti. Nihal’ in ailesi de gelmişti İzmit’ e düğün için.
Kamil ile Halime, birlikte düğün yapma fikrine sıcak bakmamışlardı nedense. O yüzden de düğünden bir hafta öncesine nikah için gün almışlar ve sade bir nikah töreni ile evlenmeye karar vermişlerdi. Onların düğününe evli olarak gideceklerdi.
Kamil’ in eli ayağı heyecandan tir tir titriyordu sabahtan bu yana. Damatlığını giydikten sonra aynada son bir kez baktı. Hiç aklına gelmediği bir şekilde değişmişti hayatı. Biralarla haşır neşir olduğu bir hayatı varken, birden bire esen bir rüzgarla düzene girmişti hayatı. Çok mutluydu böyle olmasına. Bir insan daha kazanmıştı insanlık. Kaybetmek daha kolaydı ama kazanmak emek istiyordu. Örneği de kendisiydi.
Tarık’ ın ona yaptığı yardımları ve iyiliği, ömrünün sonuna kadar unutamayacaktı. Hayatı düzene girmiş, işi olmuş ve bir saat sonra da evli bir adam olarak çıkacaktı o salondan. Bunların hepsi de Tarık sayesinde gerçekleşmişti.
Bunlar unutulabilir miydi acaba ?
“ Ağabey ! Hazır mısın ? Geç kalacağız ? Halime Yengem, vazgeçtiğini zannedecek ? “
Tarık’ ın sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı.
“ Geldim kardeşim. Vazgeçer miyim hiç. Hazırım zaten. Haydi gidelim. “
Nikah salonunu dolduran insanların alkışları arasında seven iki kalp bir araya gelmiş ve sıkıca tuttukları ellerini bir daha bırakmamak üzere çıktılar salondan. Nikah sonrasında aile fertleriyle yenilen yemeğin ardından, küçük ama sevimli yuvalarına doğru yol aldılar.
Hepsi telaş içindeydi. Düğünün başlamasına saatler olmasına rağmen, telaş içinde koşturup duruyorlardı. Nihal ise heyecandan ve sevinçten değişik duygular içindeydi. Tıpkı rüyasında gördüğü gibi bir mekanda olacaktı düğünleri. Rüyasını paylaşmamıştı oysa. Aynı şeyleri düşünmüşlerdi tesadüfen. Tarık, ona bu düşüncesini anlattığında hayretle bakmıştı sevdiği adama.
Gelinliğinin içinde, kuğu gibi görünüyordu Nihal. Abartılı bir makyaj yaptırmamasına rağmen, peri kadar güzel görünüyordu. Mustafa Bey, koluna aldığı kızının, bugüne kadar koruyucu erkeği olmuştu. Şimdi ise sevdiği adama teslim etmek üzere, kristal bir mücevher gibi itinayla taşıyordu. Her babanın istediği gibi o da mutlu olmasını istiyordu.
Araçlarına binerek, düğünün yapılacağı mekana doğru yola çıktılar hep birlikte. Masalar, özenle hazırlanmıştı. Bütün sevdikleri, arkadaşları, dostları ve eski eşi Canan ile kızı Melike’ yi gördü Tarık. Babası, üvey annesi, kardeşi, ağabeyi ve Annesi aynı masaya oturmuşlardı. Barış rüzgarları, onları bir araya getirmişti sanki. Kamil Ağabeyi, her zamanki gibi yine ortada koşturuyordu.
Düğün müziği başladığında, yıllardır aradığı mutluluğu bulduğu kadını kollarının arasına aldı. Müzik eşliğinde dans etmeye başladı. Bu anın, bu mutluluğun bir ömür boyu sürmesini istiyordu. Aşk’ ı bulmuştu sonunda. “ Ey aşk neredesin ?” sorusunun cevabını Nihal’in kalbinde bulmuştu. Ve kaybetmek istemiyordu. Son nefesine kadar.
İYİ GÜNDE KÖTÜ GÜNDE, HASTALIKTA VE SAĞLIKTA BİRLİKTE OLACAKLARDI.
SON
Bu romanımda beni yalnız bırakmayıp, emek vererek okuyan tüm dostlarıma da teşekkür ediyorum. Okumayanlara da teşekkür ederim. Sevgilerimle :))))))))))))))))))))))
YORUMLAR
Son zamanlarda bir kaç bölüm kaçırmama rağmen yazıdan kopmadım. Bölüm bölüm düşümcelerimi ifade ettim.
Final yazısı da güzeldi.
Zaten mutlu ya da mutsuz sonla bitecekti. Süpriz bir son çıkarabilsen daha çarpıcı olurdu. Yolda meydana gelen ölümlü bir kaza gibi. Bu çocuk senden diyen bir kadın gibi....... :)
Çok mu ucuk olurdu?
Sevgi ve saygılar. 10 Numara.