- 699 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Bulutun Oğlu 2
Bulutun Oğlu 2
Beni tanıyorsunuz artık. Kendimi yeniden anlatmama gerek yok. Bulutunoğlu İbrahim. İbrahim’i de söylemeseniz olur. Bugünkü anlatacaklarımı iyice dinlemenizi istiyorum. Çünkü yaşadığım yüzlerce olay içinde sadece bu olaya çok üzüldüğümü bilmelisiniz.
Sivas’a bağlı Gürün ilçesinin dağ köylerinden birine doğru yol alıyorum. Yine çok sıkı giyinmişim. Atım bakımlı, çantam her zamanki gibi sağrısına asılmış vaziyette. Hava tam istediğim gibi, ılık sayılır. Hiçbir zaman planlı hareket etmediğimi daha önceleri söylemiştim sizlere.
Köyün hemen girişinde diğer evlerden yaklaşık 500 metre mesafede metruk bir bina var. Önünde üstü başı perişan yirmi, yirmibeş kadar kızlı erkekli çocuk, tabi çoğunluğu oğlan çocukları olmak üzere toz toprak içinde koşuşturuyorlardı. Binanın hemen önünde ise, bıyıkları yeni terlemiş biraz daha düzgün giyimli, iskemlesine ters olarak oturmuş, genç irisi biri vardı. Onlara biraz takılayım, hem biraz da dinlenirim diye düşündüm bir an. Atımı o yöne çevirdim, delikanlı at üstünde birinin kendilerine doğru yöneldiğini görünce toparladı kendini.
Omuzlarımı biraz daha dikleştirerek günaydın muallim bey dedim.
Günaydın dedi cılız bir sesle.
Atımdan havalı bir şekilde indim. Muallim daha bir şey demeden; ben maarif müdürü İbrahim dedim. Atın yularını da muallimin eline tutuşturdum. Maarif müdürü sözünün öğretmeni bir anda afallatığını gördüm. Benim de istediğim buydu zaten. Telaşı görmeye değerdi. Atımı yan taraftaki ağaçlardan birine bağlayarak bir koşuda yanıma geldi.
Hoş geldiniz efendim, kusura bakmayın sizleri tanıyamadım, hem geleceğinizden haberim de olmadı dedi. Ters ters baktım muallime. Sanki sana haber vermek zorundayım der gibi. Anladı tabi. Bir şeyler ikram etmek istedi ama verecek bir şeyinin olmadığını da anladım. Otur bakalım muallim efendi dedim. Ürkek ürkek oturdu. Yenisin galiba dedim. Evet anlamında başını salladı. Daha birkaç ay oldu köye tayin olalı, tek başıma bu dağ başında uğraşıyorum dedi. Senin gibi muallimler oldukça dedim, bu milletin geleceğini çok iyi görüyorum. Sağ olun dedi.
Çantamı aldım, içinden birkaç kağıt çıkardım onlara göz atıyor gibi yaptım. Muallim bey dedim İlçeden size yazı gelmedi mi?
Ne yazısı efendim?
Ne olacak, bu mektepte ders yapılır mı hiç. Çocukların başına yıkılacak bina haberin yok diye çıkıştım. Kem küm etti ama söylediğinden ne kendisi, ne de ben bir şey anladım.
Bana dedim muhtarı çağır hemen. Bir anda kayboldu. Yaklaşık onbeş dakika sonra burnundan soluyan iki kişi karşımda duruyordu. Tabi siz bunu anlamakta güçlük çekeceksiniz çocuklar, anlattığım olay 1940 lı yıllar. Hökümet dedin mi akan sular duruyor. İstesem bütün köyü çoluk çocuk sıraya da dizerim ama gerek duymuyorum.
Ayağa kalktım. Sesimin tonunu bir kademe yükselterek, muhtar dedim, biz İlçede köyünüzle ilgili kararlar alıyoruz, bir şeyler yapalım diye göbeğimiz çatlıyor siz burada uyuyun. Uyuyun diye bağırarak üsteledim.
Ne kararı efendim dedi muhtar, ne olacak dedim azarlayarak, köye yeni okul yaptıracağız, geçen hafta karar aldık. Bu okulun yıkılması lazımdı. Ben bunca yolu onun için mi teptim yani.
Valla haberimiz yok efendim dedi muhtar. Yazı gelmedi mi diye üsteledim. Muallim ve muhtar aynı anda yoo dediler. Yazı mazı görmedik. Gelmiş olsa biz hökümete karşı mı geleceğiz beyim. Kusura bakmayın dedi. Düşünceli bir tavır takındım. Bayağı da uzattım doğrusu. Bir taraftan da göz ucuyla onları kesiyordum.
Tamam dedim. Bu defalık böyle olsun. Muhtar dedim; köylüyü hemen topla, bu gün bu mektebin yıkılıp temizlenmesini sağla. İki gün sonra tekrar gelip kontrol edeceğim. Bu arada yeni mektep için malzemeler de birkaç gün içinde gelir köye. Siz de kıymetini bilin imece usulü el birliği ile en kısa zamanda yapalım mektebimizi. Muhtar da muallim de nasıl sevindi tarif edemem.
Bir saat kadar sonra önümde çok güzel yemekler olan köy sofrasına bağdaş kurarak oturdum. Muhtar dahil ileri gelenler ayakta elpençe divan bekliyorlar. Keyifle yemeğimi bitirdim. Soğuk ayranı güzelce tastan içtim. Söyle bir süzdüm karşımdakileri ve ayağa kalktım aniden.
Muhtar dedim, hökümetin böyle fırsatlarını her zaman bulamazsınız. Bu seferlik ben bunu görmedim. Ben ilçeye dönüyorum. Size iki gün süre. Bu mektep bozuntusunu yıkın güzelce, temizleyin ben de hemen malzemeleri gönderiyorum. Muallim efendi sen de bunların başında bulun dedim. Peki efendim dedi muallim. Hadi dedim marş marş.
Yaklaşık iki saat sonra atım eyerlenmiş, dinlenmiş ve güzelce arpa ile doyrulmuş bir halde canla başla yıkılan metruk mektebin önünden ayrıldım. Bütün köy ahalisi işi bırakıp beni uğurladılar. Bu kadar acarlık yapacaklarını tahmin etmemiştim doğrusu. Ben dinlenene kadar ne de çabuk yıkmışlardı mektebi.
İşte böyle bu günkü hikayemiz. Hikaye dediysek ayniyle vaki olduğunu bilin. Daha sonra o köye bir daha uğramadım. Sadece muhtarın ve genç muallimin yıllar süren mahkemelerle uğraştığını dilden dile dolaştığını duyuyordum.
Çanakkale 20/02/2010