- 592 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
MÜEBBETLİK HAYATIM - 31
Daha önceden öğrendiğim gibi ; tamamı dokuz bin lira idi almak istediğim sinema makinesi. İki bin lira peşinat da yeterli idi. Ayda beş yüz liralık on dört tane senet yapılması gerekiyordu ve bu senetlere mutlaka bir kefil göstermemiz şarttı. Babamla kara kara düşünmeye başladık. Köye dönsek kefil bulabileceğimize inanıyorduk ama makinemizi almadan köye dönmek de istemiyorduk. Babamın aklına, ablamı evlâtlık verdiğimiz insanlar geldi. Sabiha hanımın kızı Ümit hanım ve eşi Remzi bey bize kefil olurlardı herhalde. Babamı duyduğum anda atıldım olaya :
- Kefilimiz olmaz olur mu ? Var elbet ! Hem de Merkez Bankası’nda çalışıyor ! Karı-koca, ikisi birden !
- Kimmiş bakalım bunlar ? Diye sordu hemen adam.
- Remzi Etker – Ümit Etker !
Bir süre duraksadı adam..
-Siz nereden tanıyorsunuz onları ?
-Akrabamız bizim .
-Peki, size kefil olurlar mı ?
-Olmaz olurlar mı ? Elbette olurlar.
-Siz biraz bekleyin bakalım, deyip masasından kalkarak, mağazanın arka tarafındaki merdivenlere yönelip, üst kata çıktı adam. Biraz sonra döndüğünde, oradaki bir görevliyi yanımıza vererek, aynı yere bizi gönderdi. Bizi saygılı bir şekilde karşıladı satış müdürü. Masasından adını okuyorum: Uçkun ERTENÜ.
-Demek ki siz Mukaddes’in babası ve kardeşisiniz, öyle mi ? Diye sorduğunda, hiç düşünmeden ‘’ Evet !’’ dedik.
-Peki Remzi beyin sizin makine almak istediğinizden haberi var mı ?
-Yok ama söyleriz.
-Peki, kefil olup olmayacağını sordunuz mu ?
-Sormadık ama olur !
Bir süre duraksadı, güldü için için. Sonra çoktan hazırlamış olduğu senetleri bana uzatıp, bankayı bilip bilmediğimi sordu. Film almaya gelirken, Bankalar Caddesi’nde Merkez Bankası yazısı gözüme çarpmıştı birkaç kez. Merkez Bankası’nın tek olacağını tahmin ettiğim için, hiç tereddütsüz, bildiğimi söyledim .
-Hadi bakalım, git bu senetleri imzalatıp getir , dediğinde, senetleri almamla koşmaya başlamam bir oldu.
Galatasaray’dan bindiğim dolmuşlarla, Bankalar Caddesi’ne geldim. Banka, durağa çok yakındı. Kapıdaki güvenlik görevlisi, ne istediğimi sordu. Remzi ve Ümit Etker isimlerini verdiğimde, bankada öyle birilerinin çalışmadığını söyledi. Nasıl olur ? Yalan söyleyecek insanlar değildi onlar. Hem, her gidişimde bana verdikleri güneş görmemiş harçlıkların, Merkez Bankası’ndan verildiği de kesindi. Görevlinin sonradan aklına geldi: Unkapanı’nda da bir binası varmış bankanın. Orada olabileceklerini söyleyip, tarif etti bana nasıl gidileceğini.
Bankalar Caddesi’nden Unkapanı’na kadar koşarak gittim. Hiç de zor olmadı bulmam. Oradaki görevliye isimleri verdiğimde hemen tanıdı. Sevindim bu defa. İçeriye telefon ettikten sonra, çalıştıkları katı ve bölümü tarif etti. Koşarak gittim yine. Sadece Remzi beyi gördüm. Beni beklediği belliydi. Satış müdürü Uçkun bey, akrabalarıymış. Telefonla olayı anlatmış. Remzi bey de, senetleri hazırlayıp göndermesini söylemiş. Beni görünce, önce eliyle sessiz olmamı işaret etti. Sonra yanına çağırıp senetleri istedi. Bir taraftan imzalarken, diğer taraftan ‘’Hayırlı olsun ! Çok çalış, senetleri öde de beni kuzenime mahçup etme !’’ Dedi.
İki dakika içinde senetleri imzalatıp, yeniden yola koyulmuştum bile. Sürekli koşuyordum ama yorulduğumu bile duymuyordum. Bankalar Caddesi’ne kadar yürüdükten sonra, oradan yine dolmuşa bindim.
Babam, beni görünce rahatladı. Merak etmişti tabii. Hem, İstanbul gibi bir yerde, daha önce hiç gitmediğim yerlere gitmiştim, hem de acaba senetleri imzalamışlar mıydı ?
Senetleri çıkarıp uzattım. Babam da gazeteye sarılı paraları uzattı. Şimdi sıra makinemin denenmesine ve çalıştırılmasının bana tarif edilmesine kalmıştı..
-Ben biliyorum! Dedim. Yine de bir taraftan deneyip, bir taraftan da anlattılar. Bir sürü de yedek projeksiyon ve ses lâmbaları verdiler. Dört ana parçadan oluşuyordu makinem. Projeksiyon kısmı, amfi, trafo ve hoparlör. Hoparlörlerin (çift) bulunduğu çanta, aynı zamanda kablo ve filmlerin de konabileceği şekilde büyükçeydi.
Şimdi sıra film almaya gelmişti.
-Sizinkiler bana film vermiyorlar, dedim.
-Olmaz öyle şey, deyip yanımda geldiler. Mustafa bey, bu defa hiç tereddütsüz film vermeyi kabul etti. Bir de film tavsiye etti bana : Kahraman Süvariler. John Wayne’nın oynadığı bir Amerikan kovboy filmi idi ve çok da uzun bir filmdi bu. Bizim köylerde o zamanlar yabancı filmleri kimse seyretmezdi aslında ama o kadar ısrar etti ki almak zorunda kaldım.
Dört ağır parçadan oluşan makinemi, taşımak hiç de kolay olmadı. Babamla birlikte ikişer tane paylaştık. Hafif olanları bana verdi babam ama onları taşımam da pek kolay olmadı. En çok Bankalar Caddesi’nden Karaköy vapur iskelesine kadar taşımak zor oldu.
Zor da olsa köye kadar , neşeli bir şekilde geldik babamla. Henüz yaz mevsimi olduğundan bahçelerde gösteriliyordu filmler. Kahvemizin hemen arkasına bir kahve daha yapılmıştı o günlerde. Henüz perdemiz olmadığından, o kahvenin duvarını perde olarak kullanacaktım o gün. Kahvemizin bahçesine kurdum makinemi. Henüz pikabım da yoktu ama makinemle verdikleri bir mikrofon vardı. Afişi kahvemizin penceresine asıp, mikrofonla seslenmeye başladım.
-Dikkat, dikkat ! Bu akşam sinemamızda son yılların en muhteşem kovboy filmi : Kahraman Süvariler. Sinemamız bu akşam herkese bedavadır !
Çocuklar, adamlar doluştular birden. Herkesin ağzından aynı kelime çıktı :’’ Hayırlı olsun !’’
- Dikkat, dikkat ! Sinemamız başlamak üzeredir ! Lütfen yerlerimizi alalım..
(Devam edecek )
Fikret TEZAL
YORUMLAR
İki dakika içinde senetleri imzalatıp, yeniden yola koyulmuştum bile. Sürekli koşuyordum ama yorulduğumu bile duymuyordum.
evet kara kara düsünürken herseyin birden yola girmesi en güzel duygulardan biridir
insanda ne yorgunluk hissi kalir ne de ümitsizlik.
hersey rast gitmistir insallah devaminda.
güzeldi merak ettim gelecek bölümü-
yüreginize saglik.
sonsuz saygimla
Oh be! Nihayet film makinesi alındı ve film başladı. Hadi hayırlısı.
Ben bu sayfada kendi çabalarımı görüyorum. İnsan kendi emeğiyle bir yerlere gelmek için çabalıyor. Hele o senetleri imzalatmak için gösterdiğiniz çabaları görür gibi oldum.
Çalışkanlık...Bu çok güzel bir meziyet. Tebrikler sevgili Fikret. İbretlik bir yazı ve hayat sizinki...
Sevgiler...