Gam Çekmemek ve İhtiyaçların Sınırı (3)
Gam çekmemek
Çocukluğumdan beri 80 yaş üstü, 100 yaşına kadar yaşayanlar dikkatimi çeker. Onlarla konuşmak bana büyük bir keyif verir.
Akraba ve komşularımızdan da 100 yaş sınırına kadar yaşayanlar oldu.
Onlara karşı duyduğum ilginin sebebini uzun yıllar düşündüm, neden hoşuma gidiyor bu insanlar, bu insanlarla sohbetten neden bu kadar fazla keyif alıyorum diye?
Daha sonra fark ettim ki, toplumdaki diğer insanlardan belirgin bir farklılıkları var; Hepsi de güler yüzlü, pozitif enerji dolu.
Çoğu o yaşa kadar neredeyse hiç doktora gitmemiş, yumurta, kırmızı et, tereyağı, kolesterol hiç dert olmamış onlara.
Çoğu köylerde yaşıyor, dağlarda, tabiatla baş başa, hayvanları, tabiatı seven, onlarla konuşan bir halde.
Şimdi anlıyorum ki beni bir mıknatıs gibi çeken onlardaki pozitif enerji ve hayata bakışları idi.
Hepsinde görebildiğim, izleyebildiğim iki önemli ortak özellik vardı; Gam çekmemek ve yün kıyafetler.
Çoğu “ hayatta hiçbir şeye gam çekmedim ” derdi. Ama genellikle hepsi yaz-kış demeden yünden bir kıyafet giyerlerdi.
Bu, ya bir yün çorap olurdu, ya da çoraba ilaveten yün bir içlik bulunurdu üstlerinde. Hem gam çekmemek, hem de yün kıyafetler bu ihtiyar delikanlıları negatif enerji birikiminden, stresten kurtaran önemli birer faktör olmuşlardı.
Hiçbir şeye gam çekmeyen, dert sahibi olmayan bu insanlar, varlıkta da yoklukta da mutlu olabilen insanlardı.
Gam çekmemek mi onları mutluluğa taşımakta, ya da mutluluğu bulduğu yol, teslimiyet mi, gam çekmelerine engel olmaktaydı? Şimdilik bu bilinmez deyip geçelim, okuyanlar, bu sorunun cevabını en güzel şekilde vereceklerdir nasıl olsa?
Bir dostla gam çekmemek hakkında konuşurken, yüz ifadesi değişti, bakışı derinleşti, derin düşünceler içinden;
“-İyi bir şey değil ki bu. İnsan hiçbir şeye aldırış etmeden, vurdumduymaz bir şekilde yaşayamaz ki. Böyle yaşamak iyi mi?” dedi.
Demek ki yanlış anlaşılmıştı, gam çekmemenin “vurdumduymaz” anlamında algılandığını yeni fark ediyordum.
Hayır, hiçbir zaman çevrede olup bitenlere aldırış etmemek anlamına gelmemeliydi gam çekmemek.
Gam çekmemek, çevredeki her şeyle ilgilenmek ama bunların derdini, sıkıntısını kafaya, kalbe yüklememek olmalıydı diye düşündüm.
“İstenilene sahip olamadığında, istediği olmayınca neden ve niçin’lerle beyni yormamaktır gam çekmemek.” Mevlana hırs sahiplerinin sıkıntılarını bakın şöyle tarif etmektedir anlam olarak; “ Ham tamah seni şükürden alıkoydu. İsteklerin o kadar fazlaydı ki, hırsın sana sahip olduklarını değil olamadıklarını gösterdi, bu yüzden eline geçene sevinemedin, şükredemedin. ”
Bir hikaye anlatılır gam çekmemekle ilgili, öyle bir hikaye ki dillere destan;
Günün birinde, genç yaşında büyük mal varlığına kavuşmuş, zengin mi zengin yakışıklı delikanlı bir sabah kalktığında her yerin karanlık olduğunu görmüş. Aslında her yer aydınlıkmış da, delikanlının gözleri alamıyormuş ışığı.
Birden paniğe kapılmış;
“-Aman yarabbi, kör oldum!”
çığlığıyla başına toplamış herkesi. Genci önce bulunduğu şehirde göz doktoruna götürmüşler. Doktor bir şey bulamamış; “-Umut yok” demiş gence.
Sonra Ankara, İstanbul, Yurt dışı, sırayla dolaşılmış, hepsinde de aynı cevap;
“-Çare yok”.
Amerika dönüşünde, uçakta bir ihtiyar bilgenin yanına düşmüş bu genç. Hayata küsmüş, umutsuz, bir ifadeyle otururken ihtiyar;
“-Evlat ne bu hal?” diye sormuş halini.
Bizim genç;
“-Dünya dolusu servetim var, hiçbir şeyim eksik değil, tam evlenme çağında iken bu hal geldi başıma. Sevdiğimin yüzünü bile göremeyeceksem yaşamamın ne anlamı var?” demiş.
İhtiyar gülümsemiş;
“-Hiç dert etme evlat, her şeyin bir çaresi var.” Demiş insanın içini ısıtan bir ses tonuyla.
Delikanlının içini birden sevinç kaplamış. “Denize düşen yılana sarılır” misali, umut kapısı yakalamanın sevinciyle ihtiyarın ellerine sarılmış;
“-Söyle dede halimin çaresi nedir?”
İhtiyar da;
“-Hayatta hiç gam çekmemiş, dert sahibi olmamış birini bulup, gömleğini gözlerine sürersen gözlerin açılır” demiş.
Bunun üzerine delikanlı bütün tanıdıklarına haber salmış, bana böyle birini bulun demiş.
Aradan haftalar, aylar geçmiş, günün birinde beklediği haber gelmiş; Demişler filan şehrin filan kasabasının filan dağında bir çoban var, tarife uygun.
Delikanlı beni ona götürün demiş. Uzun yolculuktan sonra arabanın çıkmadığı yerde at sırtında, kimi zaman da yürüyerek varmışlar çobanın bölgesine.
Çoban ile delikanlı uzun ve keyifli bir sohbete girmişler. Aradan saatler geçtikten sonra delikanlı birden sormuş; “-Ne olur doğru söyle, bu güne kadar bir sıkıntın oldu mu? Hiç dert çektin mi?”
Çoban hayır demiş, delikanlı devam etmiş;
“-Hiç gam çektin mi bir şeye?”
Çoban;
“-Hayır ne gam çektim, ne de derdim oldu” demiş.
Bunun üzerine delikanlı;
“-Senden bir isteğim var beni kırma, gömleğini ver de gözlerime süreyim.”
Çoban sakin bir ses tonuyla;
“Benim derdim, gamım olmadı ama hiç gömleğim de olmadı” demiş.
Kıssadan hisse; gam ve kederin gitmesi için illaki bir şeyler sahibi olmak zorunda değiliz. Hiçbir şeyimiz yokken de mutlu olabiliriz. Niyetimiz böyle olsun yeter.
Mevlana; “ Yiğidim bütün ümitlerin kaybolduğu yerde bilmediğin yönden yepyeni, taptaze bir fidan yeşerir ” derken, ümidini sakın kaybetme, sen bilmesen de yanında daima seninle olan biri var demekte, yani “nerede olursanız olun sizinle beraberim” sözünü hatırlatmaktadır.
Güzel sözler;
Mutlu kalmanın yolu, yaratıcı güce mutlak teslimiyetten geçer.
İhtiyaçların sınırı var mı?
Yaşamak için ihtiyaç duyduğumuz şeylerin çeşit ve miktarı ile sahip olmak için çırpındığımız şeylerin çeşit ve miktarı aynı olabilir mi?
Yaşamak için gerekli şeyleri kendine yeter görenlerin ruh hali ve çevreye yaydığı enerji ile, her şeye sahip olmak için çırpınanın ruh hali ve çevreye yaydıkları enerjiler aynı olabilir mi?
Kim olduğunu, nerede durduğunu, nereye gittiğini, kısaca kendini bilen insanla bilmeyen insanların ihtiyaçları birbirine benzer mi?
Bunları elde etmek uğruna bu iki insanın tavır ve davranışları bir olabilir mi?
Karşılarına çıkan her engeli aşma yolundaki düşünceleri aynı olabilir mi?
Hırsına köle olanla hırsını kontrol edenler bir olabilir mi?
Pozitif ve negatif enerji aynı olabilir mi?
Neden bazı insanların yanında ruh darlığı, sıkıntı ve eziyet yaşar ve hızla oradan uzaklaşmak istersiniz?
Neden bazı insanların yanında da büyük bir mutluluk ve huzur duyar, sıkıntılarınızdan uzaklaşır ve oradan ayrılmak istemezsiniz?
Neden her sabah kalktığımızda aynaya bakarak güler yüzle kendimize günaydın diyemeyiz?
Neden her sabah dinlenmiş olarak kalkamayız ve kendimize ve çevremize güler yüzle bakamayız?
“ Ne kadar çok şeye sahip olduğun değil, asıl önemli olan ne kadar az şeye ihtiyaç duyduğundur ” sözündeki mükemmelliği keşfedebiliyor musunuz?
Russel GOUGH’a atfedilen " Doğruyu ve iyiyi bilmekle yapmak arasındaki en önemli bağlantı, bunu yapabilecek bir karaktere sahip olmaktır. " Sözü sizde bir şeyler uyandırıyor mu?
Bir hikayede;
Uğradığı şehirde bir bilgeyi ziyaret eden yolcu bilgeye dönerek;
“-Etrafta hiç eşya göremiyorum, sizin eşyanız yok mu?” dediğinde bu bilge;
“-Peki, senin eşyan nerde?” diye sormuş.
Bunun üzerine misafir;
“-Ama ben yolcuyum” dediğinde bilge;
“-Bizde evladım, biz de” diye cevap vermiş.
Hz Ali’ye ait olduğunu hatırladığım “ Nice insanlar gördüm sanki varisleri kavga etsinler diye mal toplamaya çalışıyorlardı ” sözü size neleri hatırlatıyor acaba?
Kısaca insanların ihtiyaçlarını hırsları belirliyorsa orada mutsuzluk, huzursuzluk, kavga yani negatif enerji vardır.
Böyle ortamlarda ne arkadaşlık kalır, ne de dostluk.
Kimimize göre hak etmediğini düşündüğümüz, çevresine hiç faydası olmayan nice insan, varlık ve bolluk içerisinde yaşar.
İyi kabul edilen, çevresine faydalı nice insan ise sıkıntı içerisinde hayatlarını sürdürür.
Kabaca baktığımızda bize böyle görünür, bunu gözleriz. Ancak, iç dünyalarına baktığımızda zaman ise kimin mutlu olduğunu fark ederiz.
Kimi zaman, elinde süpürge yerleri süpüren bir çöpçünün, bir simitle karnını doyurmuş ayakkabı boyacısının çaldığı bir ıslık ya da söylediği bir türkünün verdiği keyifle yaşadığı mutluluğu, bir zenginde görmemiz mümkün olmayabilir.
Her ne kadar her biri bir diğerinin haline gıpta ediyor olsa bile.
“ Mutluluk, sahip olunan imkanlarla değil hissedilen ihtiyaçların boyutlarıyla ilgilidir. ”
Sahip olunan imkanların miktarı, her ne kadar insanın gayretine bağlı görünse de, kendi iradesi dışındaki güçle de ilişkilidir.
İki insan geceler boyu aynı şevk ve güçle çalışır da, birine bir kapı açılır yol alır, diğerinin ise bütün kapıları kapanır.
Beydeba, anlattığı hikayelerde mutluluğun kadere mutlak teslimiyette gizli olduğundan bahseder.
Kurnazlık timsali tilki bütün aklına rağmen bazen günler boyu aç ve susuz gezerken akıl ve zekadan yoksun elma kurdunun varlık içinde olmasını buna örnek verir Beydeba.
Hz. Ali; “ İnsan yarın yiyeceği lokma için, cebindeki, evindeki, kasasındaki paradan çok Allaha güvenmedikçe tam inanmış sayılmaz ” der.
Bu söz, insandaki hırsı kıran, negatif enerjiyi durduran ve pozitif enerji jeneratörünü devreye sokan güzel bir sözdür.
Hazreti Ali’den söz açıldığında ona ait şu muhteşem sözle bu makaleyi tamamlamayı arzu ettim; “ Şahsınıza edilen kötülükleri affediniz, vatan ve milletinize edilenleri ise asla. ”
Almuti
Devam edecek…. Gelecek konu “Çekememezlik, hırs ve öfkelerine kurban olanlar” hakkında
YORUMLAR
Yazınınızı başından sonuna kadar evet ne kadar doğru, evet dünya malına tamah etmemeli, evet aza kanaat getirmeyen çoğu bulamaz gibi sözler le siz duymadınız ama ben inanın yürekten tasdikledim. Bu satırlarım da içimden gelen seslerin sadece bir kısmı idi... Elinize sağlık diyorum.
Almuti
Teşekkür ve saygılarımla