- 749 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
En Zor Karar
Muş – 2009
İlkbahar, Muş’un dağını taşını yeşile, renk renk çiçeklere beziyor. Her yerde hayat yeniden can buluyor, ağaçlar çiçek açıyor. Bu arada hayat bulan sadece doğa değil. İki minik kalp de annelerinin karnında bu coşkuya katılmış ve ılık ve en güvenilir bir suyun içinde hayata merhaba diyorlar.
Senem Hanım yirmi üç yaşında, hamile, hem de ikizlere…
Eşi Sinan Bey’le mutluluklarına, heyecanlarına diyecek yok. Nihayet özlemini çektiklerini çocuk hasreti bitmek üzere. Anneleri her akşam karnını okşayarak bebekleriyle konuşuyor, onlara daha şimdiden ninniler söylüyor.
Onlar iki kardeş, ikiz kardeşler… İsimleri bile daha şimdiden belli. Birisinin adı Ebrar, diğeriyse Meryem. Şu an altı aylıklar. Günlerini annelerinin karnında birbirlerine sarılarak, oynayarak ve bir an önce dünyaya gelip anne, babalarına kavuşmanın heyecanıyla geçiriyorlar. Bu arada ikizlerin odaları bile şimdiden hazır. Babaları Sinan Bey kendini bu mutluluğa öyle kaptırmış ki, neredeyse her akşam eve gelirken onlara giysiler alıp getiriyor. Hem de birbirinin aynı olan çift elbiseler.
Aradan on beş gün geçiyor…
Bugüne kadar hamileliği gayet sağlıklı giden Senem Hanım’ın birden sancıları tutuyor, fakat henüz altı buçuk aylık hamile! Hemen Kadın doğum hastanesine kaldırılıyorlar. İkizler altı dakika arayla dünyaya geliyorlar. Ama ortada çok büyük bir sorun var! Ebrar ve Meryem daha çok küçükler, henüz kendi başlarına nefes bile alamıyorlar. Çok acil şekilde solunum cihazlı kuvöze konmaları gerekiyor. Fakat, maalesef ki bu hastanede kuvöz yok! Ve her geçen dakika Ebrar ve Meryem ölüme doğru gidiyorlar. Sinem hanım ve Sinan Bey gözyaşları içinde çaresizce doktorlardan bir şeyler yapmalarını istiyorlar.
Hastane personeli kendini seferber ederek komşu illerde ki hastaneleri arıyorlar, ama sanki telefona çıkan Azrail gibiymiş hep “Yok” cevabı alınıyor. Bu arada ikizlerin durumu iyice kötüleşmeye başlıyor!
Tam bütün ümitler tükendi derken Van da özel bir hastaneden müjdeli haber geliyor. “Kuvöz var” diye. Ne yazık ki bu iyi haberin içinde birde kötü haber var. Van da ki hastanede sadece bir tane kuvöz olduğu söyleniyor. Ve aileye “Sadece bir çocuğunuzu gönderin.”deniyor. Senem le, Sinan perişan, böyle bir seçeneği nasıl yapabilirler ki? Doktorlara yalvarıyorlar “Ne olur ikisini de aynı kuvöze koyalım” diye. Ama doktorlar bunun imkansız olduğunu büyük bir üzüntüyle belirtiyorlar. Zaman tükenmek üzere, aile bir an önce hangi evlatlarının yaşayıp, hangi evlatlarının öleceğine karar vermek zorundalar. Ve en sonunda doktorlarında iknasıyla Ebrar’ı, Van’a göndermeye karar veriyorlar. İkizler annelerinin karınlarında geçirdikleri altı buçuk aydan sonra ilk kez birbirlerinden ayrılıyorlar, belki de sonsuza dek..
Ebrar bebek Van da hemen kuvöze konuyor ve durumu o an düzelmeye başlıyor. Bunu gören doktorlar hemen Muş’ taki Meryem bebeğinde buraya gönderilmesini istiyorlar. Bu haber Senem ve Sinan çiftini yeniden mutluluğa boğuyor. Fakat Meryem bebek artık Van a gidemeyecek kadar kötü. Aradan on iki saat geçiyor. Annesinin karnındayken kardeşi Ebrar’ la gülüp oynayan ve doğduktan sonra annesine, babasına sarılmayı bekleyen Meryem yaşam mücadelesini ne yazık ki kaybediyor.
Bu acı olayı duyan sağlık bakanlığı hemen devreye giriyor ve Muş kadın doğum hastanesine hemen iki adet kuvöz gönderiyor. Acılı aile Hastaneden minik Meryem’in cenazesiyle çıkarken. İki adet kuvöz de o sırada hastaneye giriyor. Minik Meryem belki de canı karşılığında diğer bebeklerin yaşamasına vesile olacak kuvözlerin gelmesine sebep oluyor.
Bu hikaye Muş’ ta 2009 yılında yaşanmış gerçek bir olaydan derlenmiştir.
YORUMLAR
Yıl 1969.2OO9' kadar 4O yıl geçmiş.Ozaman Muş Devylet Hastahanesi'nde Kadın Doğum doktoru yoktu diye anımsıyorum:Eşim karnında bebek öldüğü için ölümle karşı karşıya geldi.Elazığ'a götürdüm.Sonu kurtuluş.4O yıl sonra Muş D.Hastahanesinde kuvez yok.Özlemle beklenen bebekler doğuyor,biri Van'a gönderilip kurtarılıyor,diğeri ise korkunç bir olay kuvez tekliği nideniyle ölüme terk ediliyor.İki kuvez gönderiliyor Muş'a çok geç.Keşke Mustafa arkadaşımız gibi önce bu konu yazılsa idi.
Konu seçiminiz ve anlatımınız çok güzel.Kutluyorum sizi.
Mustafa Sakarya
Bugün yetişkin birer kız olan büyük kızlarımın ikiz olması hasebiyle olaydan bir hayli etkilendim. Allah Sinan Sinem çiftine sabır versin, gerçekten dayanılması güç bir imtihan.
Hemen, hemen aynı hadise amcamla yengemin ikizlerinin başına gelmişti ve iki “bebe”de yaşamlarını yitirmişti. Yıl 1981 ve İstanbul un göbeği. Sebep aynı Muş’taki hadise gibi, erken doğum ve “kuvöz” bulunamaması. İşin daha acı tarafı yengem 9 yıl evlilik üzerine hamile kalmıştı ve o hadiseden sonra bir daha hamile kalamadı. Aradan geçen onca yıla rağmen yengemin yüzünden kaybolmayan o mahzun ifade ve yıllarla beraber gelen psikolojik yıpranmışlık, tahribat.
2009 yılında bile böylesi acı hadiselerin yaşanması memleketimiz adına üzüntü verici. Sonunda da dediğiniz gibi bazılarının acıları bazılarının mutluluğu için vesileye dönüşebiliyor.
İmtihan zor, o ki Hayır ve şerrin Allahtan geldiğine iman ediyoruz,
Allah’ım bizi altından kalkamayacağımız imtihanlara tabi tutma. Amin
Selamlar
Mustafa Sakarya
Mustafa Bey, bu kararı vermek, gerçekten çok zor. Kimse böyle bir kararı kendi başına veremez! Allah'da verdirmek zorunda bırakmasın. Buna benzer olayları bizim memleketimizde yaşamak olağan bir şey.
Çünkü böyle bir olayı şahsen ben de yaşadım. Şükürler olsun ki, benim bebeğim yaşadı. Yine çok güzel bir yazı. Memleketimizin manzarasını gözler önüne sermişsiniz.
Kutluyorum... sevgilerimle...
Emine UYSAL (EMİNE45)
Mustafa Sakarya
Yine ülkemizin acı gerçeklerinden birinin minnacık bir yüreğe ve sevenlerine yaşattığı büyük bir acı..
Eğitim ve sağlığın tüccarların tekeline verildiği bir ülkede ,kalkınma, sadece tüccarlar için geçerlidir !
Sıradan halk sürekli cehalete ve sağlıksızlığa, acılara mahkûm olmak zorunda kalır. Ülkemiz bu gün işte bu durumdadır. Birileri '' Ekonomimiz çok iyiye gidiyor ; kalkınıyoruz !'' derken, işte o tüccarların kalkındığıdır sözü edilen...
Fikret TEZAL tarafından 2/23/2010 6:10:19 PM zamanında düzenlenmiştir.
Mustafa Sakarya
Ülkemizde insan hayatı bu kadar mı değersiz veya iyi bir şeyler yapmak için illa ki ölüm mü olması gerek. Acı ve bir o kadar da ürkütücü. Yıllardır düzeltilemeyen veya düzelmeyen gelişigüzel düzen. Bu yaşanan elbet devletin ayıbı ama ondan önce oraya bir küvez düşünemeyecek kadar vurdumduymaz başhekim bence devletten daha çok suçlu.
Bu arada anlatımınız akıcı.
Mustafa Sakarya
ülkemin yitik canları
yokluklar içinde kaybolup giderken
ne söylesek fayda etmiyor...
duyarlı yürekten dökülen
bu gerçeği bizimle paylaşan kardeşimi tüm kalbimle kutluyorum...
Mustafa Sakarya
ille bir ölümmü olmalıydı.......bu duruma getirenler utansın....güzel kalem.....sayfandan hüzünle ayrılıyorum.......saygılar...
Mustafa Sakarya
Mustafam... Memleketimizden insan manzaraları işte."Her şerde bir hayır vardır" derler ya ...Bu da onlardan biri . Ama çiğerim yandı,gözlerim doldu. Sağol var olll...
Mustafa Sakarya
Anlatımınız her zamanki gibi mükemmel Mustafa Bey. Ölüm de olsa yazıda bir solukta okutabilecek kadar akıcı yazıyorsunuz.
Sağlık skandalları yazık ki bitmiyor. Hep geç kalınmışlıklar var. Nice bebekler, nice hayatlar gidiyor bu uğurda. Bir tanesini yazımda anlatmıştım kendi hayat kesitimden. Ama daha yeni yine başıma geldi. Bir ayda zor sıra aldığım ve zaman kaybının asla olmaması gereken bir olayda sağ tarafta karaciğer altının MR çekilmesi gerekirken sağlam olan prostatı çekmişler ve bir de bana "Gözün aydın" dediler. Okumasını ve Latince tabirleri bilmesem belki de öylesine sevinip oturacaktım yerimde...
Umarım artık insanlar sadece ecelleri ile ölürler...
Selamlar...
Mustafa Sakarya
Mustafa bey,çok acı bir olay bu anlattığıniz,evlatlar arasında seçim yapmak çok zor.Allahü Teala kimseyi böyle tercih yapmak zorunda bırakmasın.Anlatımınız sürükleyici,tebrikler.