- 1964 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
SÖZ ÜZERİNE
SÖZ ÜZERİNE
Güzel söz, sadakadır. - Hz. Muhammed (SAV)-
Kutadgu Bilig’te sözden “Ölüden diriye kalan miras, sözdür.” diye bahsediliyor.
Kültür mirasımızın, sözlü geleneğimizin esası söz…
Adamı beyan eden de dil(söz)...
Söz, Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük’te şöyle açıklanıyor: 1- Bir düşünceyi eksiksiz olarak anlatan kelime dizisi, lakırtı, kelam, laf, kavil. 2- Bir veya birkaç heceden oluşan ve anlamı olan ses birliği, kelime, sözcük. 3- Bir konuyu yazılı veya sözlü olarak açıklamaya yarayan kelime dizisi 4- Kesinlik kazanmayan haber, söylenti 5- Bir işi yapacağını kesin olarak vadetme 6- Müzik parçalarının yazılı metni, güfte.
Söz ile ilgili bilgileri, düşünceleri söz eksenli olmak kaydıyla sizlerle paylaşmak istiyorum. Türkçe Deyimler Sözlüğü’nde söz ile ilgili doksan deyim, kırk bir atasözü, elli bir birleşik söz olduğunu öğrendiğimde konu ile ilgili merakım daha da arttı. Bu bölümde özellikle deyim, atasözü ve söz gruplarını kullanarak sözün iletişim boyutu üzerinde duracağım:
Meşhur kıssadır:
Lâfı uzatanlara ne yapmak lâzım diye Arabî’ye sormuşlar, şöyle demiş:
Uzun konuşanı kısa dinlemeli.
Söz üstadımız Yunus Emre, şöyle diyor:
“Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı
Yağ ile bal ede bir söz.”
Dilimizde söz ile ilgili söz gruplarını bir çırpıda aynı konuda söyleyivermemiz Türkçedeki söz varlığının zenginliğidir:
Birilerine bir çift sözümüz var mı? Konu ile ilgili söz açıldığında ne kadar söz edebiliriz? Söz konusu “söz” ise neleri paylaşabiliyoruz? Söz sözü açtığında sabrımız ne kadar oluyor? “Sözü söyle alana, kulağında kalana” düsturuna uyabiliyor muyuz? Sözüne sadık kalanlara iltifat edip sözünde durmayanları uyarabiliyor muyuz? “Tatsız aşa su neylesin, akılsız başa söz neylesin.” deyip geçtiğimiz oluyor mu?
Sözün tedavi edici özelliğini Lokman Hekim şöyle anlatıyor:
Lokman Hekim’e sormuşlar:
- Hastalarımıza ne yedirelim?
Lokman Hekim cevap vermiş:
- Acı söz yedirmeyin de ne yedirirseniz yedirin.
Konuşamaz, anlaşamaz, tartışamaz insan(lar) olduk. Birbirimizle iki çift söz edemiyoruz. İki sözü bir araya getiremez olduk neredeyse. Tatlı söz, bize göre değil sanki. Sözümüzün ardı hep boş çıkıyor sanki. Sözümüzü bağlayamıyoruz. Sözümüzün eri olamıyoruz bir türlü… Bu hâl bizi neden rahatsız etmiyor?
“Söz bir, Allah bir” deyip başlardık. Başka söz götürmezdi sözümüz. Söz götürmezdi ve söz olmazdık sözümüzle…
TV ve radyolarda konuşanlar söz kurallarına neden uymuyor? Bu konu ilgili yaptırımları -varsa- kim(ler) biliyor, kimler uyguluyor? Yaptırımlara uymayanlara ne(ler) yapılıyor?
Saygı ifadelerlindeki incelik söz kusurlarıyla bozuluyor mu?
Özü sözü bir olmayı hangimiz istemez ki…
Söze başlarken, söze son verirken hak sözün ağıdan acı olduğunu bilerek davranırdık. Suyun sessizinden, insanın sözsüzünden korkardık. Söz meydanında kendimiz korurduk. Avutucu söz, insanın acısını hafifletirdi. Bize ne oldu?
Kaba sözü tasvip etmiyoruz ama kendimiz de kullanıyoruz. Bunun farkında mıyız? Büyük söz söylemede üstümüze yok. “Büyük sözüme tövbe” ifadesi, bize bir şey hatırlatmıyor. Sözümüzün geçmeyeceğini anlayınca hırçınlaşıyoruz.
Söz - iletişim ve çatışma üçgeninde kendi yerimizi nasıl belirliyoruz? Birine bir şeye söz geçirmeye neden ısrarlıyız? Denli densiz söz söyleyip duruyoruz. Biraz üstümüze gelseler gün yüzü görmemiş sözler bizde…
Söz dinlemiyoruz. Sözümüz dinlenmiyor. Pek de nazlıyız. Hiç söz kaldıramıyoruz. Üstümüze vazife olmayan söze karışmada ustayız. Sözü bağlayıvermek, sözü çevirivermek öncelikli işimiz. Sözümüzü geri almak çok ağır geliyor bize.
İnsanlar arasında köprü olabilmek mümkün mü? İnsanımızın buna ihtiyacı var mı? Bunun için gerekli sabır ve tahammülü gösterecek alt yapımız var mı?
“Acı (kötü) söz insanı (adamı) dinden çıkarır.” ve “ Tatlı söz yılanı inden çıkarır.” ifadelerini sık duymuşuzdur. Adam olana bir söz yettiğinin farkındayız. “Ağaç ucuna yel değer, güzel kişiye söz değer.” diyen ecdada saygı duymamak mümkün mü?
“Atalar sözünü tutmayanı yabana atarlar”’ı unutmadık ki…
“Haklı söz, haksızı Bağdat’tan çevirir.” inancıyla birbirimize yaklaşacağız. İnsanın sözünden (ikrarından), hayvanın yularından tutulduğunu bilince problem kalmadığının farkında olmalıyız.
“Söz gümüşse sükût altındır.” Bazen de susacağız. “Söz var dağa çıkarır, söz var dağdan indirir.”inancıyla birliğe ulaşacağız.
Sözü sohbeti yerinde insan olmak durumundayız. “Tatlı söz dinletir, tatsız söz esnetir.” esasıyla hareket edersek insanlar arasında köprü olabiliriz.
Bilelim ki “Ulu sözü dinlemeyen, uluyakalır.”
İletişim becerilerimizi artırmak için çabamız var mı?
Sözümüz ağzımızda kalıyor. O zaman sözümüzü balla kesen, sözü ağzımızdan alan birini arıyoruz ama yok…
Sözü ağzında bırakılan da oluyoruz bazen. Birinin sözünü ağzına tıkadığımızda sevincimizin ölçüsü yok…
İşimize geldiğinde sözü çeviriveriyoruz hemen. Sözümüz neden kesiyorlar, biz başkasının sözünü niçin kesiyoruz?
Sözümüzü esirgememekle nereye varacağımızı sanıyoruz? Sözü neden hep dağıtıyoruz.
Sözü mü olurdu aramızda ufak tefeğin...
“Söz aramızda” derdik başkası bilsin istemiyorsak. Söz çıkmazdı aramızdan o zaman.
“Sözüm meclisten dışarı” der başlardık anlamada tereddüt hasıl olduğunu düşündüğümüzde.
“Sözüm yabana” der kırmamaya çalışırdık karşımızdakini. Sözünden çıkmayan insanlar görürdük çevremizdekileri…
İletişim engellerinde söz ne kadar önemli? Söz ağızdan çıkar ve dosdoğru çıkar. Dönüşü yok… Bunun farkına neden varamıyoruz?
“Söz dediğin yaş deridir, nereye çekersen oraya gider.” demiş atalar. Hiç duyduk mu?
Söz ehli olmak varken söz düellosu bize göre mi? Söz dalaşına girmekle ne kazanacağız ki?
Söz cambazı olalım derken komik durumlara düşüyoruz. Ağır söz, eğri söz, pis söz, acı söz hiç bize göre değil.
Neden hep söz kesmeye hevesliyiz?
Dediklerimiz neden hep sözde kalıyor? Neden hep söze atılıyoruz? Sözü neden uzatıyoruz hep? Uzun lafın (sözün) kısasını neden seçemiyoruz bir türlü?
Son sözümüz olması gereken, neden hep ön sözümüz oluyor?
Söz meclislerine ne kadar çok ihtiyacımız var? Buralarda üstümüze düşmeden konuşmazdık. Abes kaçan sözlerden uzak dururduk. Ağzımızdan söz dirhemle çıkardı. Ağzımızdan çıkan sözü, kulağımız işitirdi. İleri geri de konuşmazdık.
Birilerinin ağzında çalkalanmazdık. Olur olmazdan, ipe sapa gelmezlerden hiç söz etmezdik. Böyle yapıp da birine söz gelsin istemezdik. Bilerek birine söz getirmezdik. Büyüklerimizin bir sözünü iki etmezdik. Bize ne oldu?
Söz sultanlarının yanında söz söylemek baş yarıyor mu? “Büyük lokma ye büyük söz söyleme.”derlerdi. Ne oldu? Biz de böyle diyebiliyor muyuz?
İnsanlar birbirini anlardı. Sadece cahile söz (laf) anlatmak deveye hendek atlatmaktan güçtü (zordu). Doğru söz acıydı. Doğru söz yemin istemezdi.
Hayvan yularından, insan ikrarından (sözünden) tutulurdu.
Kem söz, kalp (kem) akçe sahibinindi.
Tatlı söz can azığı, acı söz baş kazığıydı.
Söz karışıklığı yoktu konuşmalarımızda. Söz sahibi, sözünün öneminin farkındaydı. Söz sırası gelmeden konuşulmazdı.
Söz ustası bilgeler çoktu. Söz yarışı yapmak gereksiz görülürdü.
Sözüne sahip insanlar bilirdik herkesi. Beylik sözlerle birbirimiz avutmazdık. İğneli söz yerinde ve zamanında kullanılırdı. Katı söz, kuru söz er kişiye yakışmazdı. Lastikli sözden hep uzak durulurdu.
Pis sözü kimsenin ağzına yakıştırmazdık. Namus sözü, şeref sözü bilirdik bütün sözümüzü.
Güzel günler için, güzel sözler için söz mü?!
Özcan TÜRKMEN
[email protected]
www.ozcanturkmen.8m.com
SÖZ ÜZERİNE Yazısına Yorum Yap
"SÖZ ÜZERİNE" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Özcan TÜRKMEN
@ozcanturkmen
Sözünüzü balla kesenler çok ola....
İlk ve son sözümüz hep aynı ola: "Güzel söz sadakadır."
Muhabbetle....
İlk ve son sözümüz hep aynı ola: "Güzel söz sadakadır."
Muhabbetle....