- 1293 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
VEBA DUVARLARI
Veba, 1300’lü yıllar Avrupası’nın maruz kaldığı, Avrupa’da büyük tahribata yol açan salgın bir hastalıktı.O zamanlar veba “Kara ölüm” şeklinde adlandırılmıştı ki bunun sebebi yol açtığı büyük yıkım değil, hastalığa yakalananların vücutlarında ve dillerinde bıraktığı siyah izlerdi. Çıkış sebepleri pislik ve yetersiz beslenme olarak görülsede aslında veba Ortaçağ Avrupası’nın zihin yapısının bir sonucudur.Olayın bilimsel açıklamasıdır pislik ve yetersiz beslenme.Fakat insanları bu yaşama iten, böyle yaşamaya zorlayan bir de zihin yapısı vardır olayın arkasında.Veba Avrupa’nın üçte bir nüfusunu kemirdi ancak vebaya sebep olanları değil.Peki kimdir vebaya sebep olanlar? Bu kıvılcımı yakanlar kimlerdir?
Kanaatimce feodallerdir, yani derebeyleri, yani toprak ağaları.Halkı iliklerine kadar sömürüp, yüksek tepelerde şatolarda sefa sürenler.Halkın temel besini buğday ve çavdar gibi tahıl ürünleri iken etin temini için gerekli olan avlanma hakkı yalnızca derebeylerine aitti. Onlardan izinsiz kimse avlanamazdı, yani et yiyemezdi. Halk yetersiz beslenmeye mecbur bırakıldıktan sonra bir hastalığa düçar olması için geriye kalan tek şey ise sağlıksız koşullardı.Bu ise Ortaçağ Avrupası’nın şatolarında, saraylarında dahi mevcuttu.Bu o zaman ki Avrupa’yı tamamen çepeçevre kuşatmış bir zihin yapısının sonucuydu. Kıvılcım çakıldıktan sonra bunu körüklemek ise o zamanın hakim unsuru kiliseye düştü.Vebayı cadılarla şeytanın anlaşıp Avrupa’ya yaptığı sihir olarak tanımlayan kiliseydi. Salgınlı evler tespit edilmiş, bu evlere sözde şeytandan korunmak için kapılarına haçlar takılmış(ki kapıdaki haç o evin vebalı olduğunun göstergesiydi), daha sonra ise bu evler içindeki ailerle beraber dışarıdan duvarlar örülerek kapatılmış, insanlar hastalık ve açlıkla ölüme terk edilmiştir.İşte bu duvarladır VEBA DUVARLARI. Başpsikopos Bernabo Visconti’nin emriyle Milano şehrini vebadan korumak için örülmüştür.Peki ya çağımızın vebası için Visconti gibi acımasız bir şekilde bu duvarları örebilecek miyiz?
Çağımızın vebası denilen ve 1980’lerde dünyayı saran AIDS’den bahsetmiyorum. Biyolojik hastalıklar her devirde olmuştur, olacaktır teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin bunun önünün alınabileceğini sanmıyorum.Benim çağın vebası diye nitelediğim ise bambaşka bir şey, önü alınamazsa ki şimdilik zor, biyolojik hastalıklardan beter bir şekilde tüm insanlığı kuşatıp, kendi “kara” deliğinde yutacak bir salgın: KAPİTALİZM
Evet bence kapitalizm çağımızın vebasıdır.Din, dil, ırk, mezhep, renk, ideoloji ve bunun gibi zerresine kadar tüm farklılılıklardan etkilenmeyen, ayrım gözetmeyen, aksine bu farklılıkları kendi lehine çevirebilen yegane akım. İdeolojilerde olduğu gibi bir doktrini, lideri, teorisyeni ve kitabı olmayan yegane akım.Akımın mensublarının çoğunun akımın mensubu olduklarının farkında olmadıkları yegane akım.Dünyanın her ülkesinde hangi milletten veya dinden olursa olsun, hangi dili konuşursa konuşsun kendisine ortaklar ve müridler bulabilen yegane akım yine kapitalizmdir.”Kutsal amaç kardır” ve bu amaç için gerçekleştirilen her şey mübah olduğu gibi geliştirilen tüm teknolojik meta da bir araçtır, bilim için insanlık için yapıldığı iddiaları büyük birer masaldır sadece.Amaca giderken masallara da ihtiyaç vardır.Kimisi masalla, kimisi gerçekle ikna olur çünkü.Bu akımda herkese göre bir şey, herkesi aldatacak bir nesne ve tüm zevklere hitab edecek şehvet araçları mevcuttur. Salgının boyutu bu yüzden de vebadan büyüktür. Veba nasıl kara ölümse, kapitalizm de değerli ilim adamı S.Ahmet Arvasi’nin deyimiyle kara emperyalizmdir.Veba ancak Avrupa kıtasında etkili olabilmiş, ve kıta nüfusunun üçte birinin hayatına mal olmuştur.Kapitalizm ise dehşet verici bir şekilde yayılmakta, tüm dünyada at koşturmaktadır.Ve insanları yaşayan ölüler haline getirerek aldığı hayatların haddi hesabı yoktur. Bu salgını önlemek için veba duvarları örülebilecek midir?
Bırakın veba duvarları örmeyi, daha kapitalizmin ördüğü duvarları yıkabilmiş değiliz.Peki bu duvarlar, nerelere örülmüş ve neleri ayırmıştır. Kapitalizmin ördüğü dört duvar tespit ettim:
1. Zengin-Fakir Duvarı: İlk duvar ekonomik. Çağımızda zengin ile fakir arasındaki uçurumun sadece genişlemekle kalmadığı aynı zamanda derinleştiği görünmektedir.Bu kapitalizmin bariz bir ürünüdür.Daha çok kar uğruna maliyetleri kısan, ucuz işçi çalıştıran, “daha ucuz ve daha kaliteli” temel felsefesiyle hareket eden ama ihtiyaca göre ürün değil, ürüne göre ihtiyaç oluşturan bu sistemde sömürme ve sömürülmenin olmaması beklenemez. “Kapitalizmin kiri zekatla arınmaz” der Dücane Cündioğlu. Bu söz aslında çağın vebasının ne boyutta yayıldığını anlatmaya yeter.
2. Madde-Mana Duvarı: İnsanlığa sunduğu tek mana, tek değer, tek amaç kar olan kapitalizm maddi olarak insanları oyalayarak, onları manasız bir hayatın kucağına itmiştir. Hayatımıza marka, daha çok kalite, daha hesaplı gibi sloganlarla giren akım ürünlerini büyük alışveriş merkezlerinde pazarlayarak, orta halli esnafın sonunu hazırlamıştır gelişmekte olan ülkelerde. Büyük alışveriş merkezlerinde reyon dizilimlerinden, çalan müziklere kadar her şey insanı hipnoz etmek ve insanın bilinçaltında olan mala tamah meylini ortaya çıkarmak ve bunu kendi lehinde kara dönüştürmek için “stratejik” olarak ayarlanmıştır. Bu alışverişlerde amaç bir şeyler almaktır, ihtiyacı değil.
3. İnsan-Kendi Duvarı: İnsanı maddesel şeylerle oyaladığından bahsetmiştim. Bu oyalanmanın boyutları insan için dehşet vericidir. Kredilerle borçlandırılan, geçim sıkıntısından başını alamayan, ferahlamak için dışarı çıktığında ise yine kapitalizmin yöntemleriyle ona av olan insanın tek düşündüğü ayın sonunu getirebilmek olmuştur zamanımızda.Evet ayın sonunu sadece, ömrün sonunu değil.Halbuki insanın en büyük amacı “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz” hadis-i şerifi mücibince yaşadığı gibi ömrünün sonunu getirebilmektir. Bu oyalanma denizinde yüzen insanın ödediği bedel ise kendini kaybetmek olmuştur.
4. İnsan-Çevre Duvarı: İnsanın bir amacı kendisini bilmek olduğu gibi diğer bir amacı da çevresini yani doğayı bilmek ve toplum içinde yaşamaktır. Ancak doğadan eser bırakmayan kapitalizm onun yerine insan eli olan kendi doğasını oluşturmuş ve insanın çevresini temaşa etmesinin önüne set çekmiş, oluşturduğu yapay doğada ise insani ilişkileri oldukça zayıflatmıştır.Yüzyıllarca “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” düşüncesiyle yoğrulan bizler şimdi ancak komşumuzun ölümünden haberdar olabiliyoruz. Kendilerini kaybetmiş insanların oluşturduğu rekabet toplumu ise “at yarışını” andırır bir biçimde ilerlemektedir. Burun farkına sahip olan en çok karı alacaktır bu yarışta. Burnu uzun olan, yani en çok yalan söyleyen, kendi olmayan, insan olmayan…
İşte kısaca kapitalizmin hayatımıza ördüğü duvarlar. Veba duvarlarını örebilmenin yolu öncelikle bu duvarları yıkmaktan geçer.Peki Nasıl?
Bir makalesinde şöyle der Dücane Cündioğlu ”Ölmeden ölenlere ölüm netsin?”. Evet ölmeden ölürsek bu duvarlar yıkılır.Birinci duvarı yıkmanın yolu maddesel zenginlikte ölüp fakirlikte yaşamaktır.İkinci duvarı yıkmanın yolu Maddede ölüp, manada yaşamaktır.Üçüncü duvarı yıkmanın yolu kendinden gayrısında ölüp, kendinde yaşamaktır. Dördüncü duvarı yıkmanın yolu kendinde ölüp, çevrende yaşamaktır.
Kapitalizmin soğuk duvarlarını ancak ölümün sıcak yüzüyle yıkabiliriz.Selametle!
20.02.2010