- 1401 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ÇINAR AĞACININ SONU..
Aylardan Nisan....günlerden....ne farkeder ki...? Ben, birkaç ay önce, yüz yaşını doldurmuş, mutluluğu , acıları tatmış, çocuklarının,torunlarının mürüvvetini görmüş bir asırlık çınar ağacıyım.
Aklım hala oğlumun hazırladığı sürpriz doğum günü partisinde. Pek keyiflenmiş, pek eğlenmiştim. Dostlarım, sevdiklerim, çocuklarım, torunlarım...Sevilmek güzel bir duygu.
Camın kenarına oturmuş, saat 11’deki sabah kahvemi ve sigaramı bekliyorum.Günde bir kahve, iki sigara, benim yetmiş yıllık alışkanlığım.
Düşünüyorum da..! Ne zaman yüz yaşını buldum, ne zaman bir ömrün sonuna geldim? Ama insafsızlık etmeyeyim, "padişahım çok yaşa" da dedim, cumhuriyet devrimlerini de gördüm, Berlin’de Adolf Hitler’i de dinledim, Amerika’da Başkan Roosevalt’ı da gördüm.
Çok renkli yaşadım. Yokluklar Türkiye’sinden, bu günlere kadar geçen her safhayı da yakınen tattım.
Kahvemden bir yudum aldım, eşimle birlikte hem eski günleri yadediyoruz, hem de doğum günümde gelen hediyelere bakıyoruz. Hanım kazakları, gömlekleri, bir bir katlıyor, kitapları ayırıyor, kimler ne getirmiş itinayla isimleri bir kenara yazıyor. Bense, torunumun aldığı kanarya kuşu ile konuşuyorum. Öyle güzel ötüyor ki, aklıma eski kanaryam geliyor.
-Hatırlıyor musun Hanım! Çeşmeden Ankara’ya dönmek üzere toplanıyorduk da bavulları, kuşun kafesini balkona koymuştuk da, hınzır bir kedi balkona tırmanıp kafesteki kuşumu parçalamıştı.
-Ay! nasıl unuturum. Şimdi niye bundan bahsediyorsun? Hep böyle şeyler aklına geliyor, güzel şeylerden bahset.
Öğlen yemeğinden sonra, biraz uzandım. Bunu, kırk senedir yapıyorum, adına da şekerleme diyorum. Sonra da hergün muntazam yaptığım küçük yürüyüşlere çıkıyorum. Artık bizim hanım ,tek başına çıkmama izin vermiyor, kapıcı ile birlikte yürüyorum.
Bugün fazla gidemedim, kendimi yorgun hissediyorum. Eve geldiğimde bizim hanımla,aşağı kattaki komşusu hararetle Türkiye’nin gidişatını konuşuyorlar. Yanlarına sessizce oturdum, gazetemi elime aldım, onlara kulak misafiri oldum.
-Ne olacak sonumuz?, bilmiyorum
-Sorma, herşey ateş pahası, hiç birşeyin yanına yaklaşılmıyor.
-Ah, eskiden herşey ne güzeldi!
-Tabi ya! Herşeyin beti bereketi vardı ayol.
Baktım, dinledim, sonunda dayanamadım.
-Siz eski ile ilgili ne biliyorsunuz ki! diye lafa başladım. Siz Türkiye’nin hangi eski gününden bahsediyorsunuz? Ben Erzincan’da 9-10 yaşlarında iken sokakta insanların açlıktan, hasta, yaralı, yerde yatan eşeği, nasıl parçalayıp, kolunu, budunu eve götürdüklerine şahit oldum. Size, savaş sonrası Türkiye’nin, nasıl olduğunu anlatsam da inanmazsınız. Bugün Türkiye ’de her şey bol, bulamaç, iş de var aş da var,ama bir tek huzur yok, Çanakkale savaşından sonraki beraberlik yok. Halbuki geçirilen o günlerin unutulmaması lazımdı dedim.
-Ay Ziya! Biz konuşuyoruz, hanım hanıma...
-Peki hanım peki, gidiyorum odama. Ama, çayımı, kekimi isterim.
Odam benim yuvam, duvarlarla konuşur, eskileri düşünür, torunlara İngilizce, Almanca sözlükler hazırlarım. İki sene öncesine kadar üniversite sorularını cevaplıyordum, ama artık gözlerim iyi görmüyor.Burada kendimi oyalıyorum. Ah! Eskiden bu ev, dolar taşardı. Konu, komşu, çocuklar, hiç eksik olmazdı. Şimdi, apartmanda birisi ölse, ancak kokusundan öldüğünü fark edecekler. Eski günleri özlüyorum..
-Oğlum
-Baba, ne oldu?
-Hiç, sesini duymak istedim. Bizim hanım komşusu ile oturuyor, ben de,biriyle konuşmak istedim.Şu doğum gününü de çok iyi ayarladın. Bunu her sene yapalım diyorum. Herkesi görmüş oldum, çok hoşuma gitti.
-Hoşuna gittiğine sevindim. Söz! her sene yaparız.
Eski albümümü çıkarttım. Harbiye yıllarımı, hatırladım. Şimdi düşünüyorum da...Hayat hep tesadüflerle geçmiş.O sene Harbiyede, mezuniyet sınavında sorular çok zordu, ancak beş altı kişi, elli alabilmiştik. Fakat orduya subay lazımdı, bir sınav daha yaptılar ve kolay sorularla çoğu yetmişler,seksenlerle mezun oldu. Bu puanlara göre bizim puanlar düşük kaldı ve bizi sınıra verdiler. Haksızlık bu diye düşünürken, bu olayın ilerki yılların şansı olabileceği o zaman aklıma gelemezdi. Ben, sınırda yurt dışı sınavı açılacağını öğrenip, çok çalışma şansına sahip oldum, aynı zamanda o bölge görevini de tamamladığım için sınava girme hakkını kazandım. Çocuklara da hep söylerim. O an, şansızlık gibi görünen şey, aslında çok iyi bir şeyin, başalangıcı olabilir,"her işte bir hayır vardır", diye. O sayede, Almanya’da tahsile devam etme şansı yakaladım. Daha sonra II.Dünya Savaşı patlak verince bizi Robert Koleje getirdiler, İngilizce eğitimi verip Amerikaya gönderdiler. Ne günlerdi ama...
Hanım duymasın, pek çok hanımla da, arkadaşlık ettim. Ama ,Türkiye’ye dönünce, ablamın karşı komşusunun kızını, pencerede görünce, içimden "işte bu "dedim. Ben 35 yaşında, çakı gibiydim, hanımsa 19 yaşında peri gibi güzeldi. Hey gidi günler....66 yıl aynı yastığa baş koymuşuz, iki çocuk yetiştirmişiz.
İlk torunumla, onun oyun sepetinde, çektirdiğim fotoğrafı buluyorum, kenarı yenmiş. O, şimdi doktor,güçlü mantıklı, bir kız oldu. Ona; hala şöyle takılıyorum:
"İnsanlar,bizim bir derdimiz var,doktor arıyoruz diyecekler, ben de onlara, aaa! Siz hala Dr.Nilay Hanımı görmediniz mi? diyeceğim" .Kendi kendime gülümsüyorum. Sonra , ortanca torunun, askerliğini yaparken , verdikleri başarı şiltini, elime alıyorum. Gururlanıyorum. Küçük torunum da iyi bir iç mimar olacak. Onlara hep şu öğüdü verdim.
"Ne meslek icra ederseniz edin,onun, en iyisini yapın" ve "ailemizin adını en iyi şekilde ileriki nesiller taşıyın"
Akşam olsun da bizim kızı bir arayayım. Kızım da doktor, kendimi kötü hissedince, onu arıyorum, bizim hanım da kızıyor. Kızın zaten işi başından aşkın diye. Olsun, babasına bakmayıp da kime bakacak? Bu aralar yalnız kalınca, ister istemez, ölümü düşünüyorum.
Tanrı da sanki herşeyi ayarlamış, gençliğinde fraklarla, çakı gibi tango yaparken, azraili yanına yollasa, gitmek istemezsin. Halbuki şimdi, gözün görmüyor, kulağın işitmiyor, yerinden zor kalkıyorsun, dışarı çıkamıyorsun, yani, hazırsın aslında...
-Kızım!
-Baba, nasılsın?
-Valla, ben anlatayım sen teşhis et, doktor sensin. Bir kaç aydan beri uykudan kalkınca etrafta askerler görüyorum. Konuşmak istiyorum, onlar konuşmuyor,bizim hanıma gösteriyorum, o da, görmüyor.Daha sonra kayboluyorlar, o zaman anlıyorum ki beyinde kısa temassızlıklar var, eski fotoğraflar, kayıtlar çıkıyor.Benim de en çok gördüğüm şey askerlerdi . Herhalde o seki kayıtlar çıkıyor.
-Baba bravo! Sen zaten teşkisi koymuşsun. Bu kadar güzel anlatılır. Merak etme, yaşın 100 bunlar olacak.
-Tabi sen diyorsun ki, bu yaşta kabakulak, kızamık mı olacaksın?. Hah hah hah
Gece balkondayım, yıldızlara bakıyorum. Ben ki, hangi yıldızın saat kaçta, nereden geçeceğini hesaplamışım, ama ölümden sonra ne olacağımı bilemiyorum. Bu beni rahatsız ediyor. Şu koca kainatta biz neyiz, nereden geldik, nereye gidiyoruz? Bu güne kadar ilim, irfan ,matematik, astroloji görmüş bu beyin, artık yavaş yavaş enerjisini kaybediyor.
Bir mum gibi söndüğümü hissediyorum... Zaten artık yerime ulaşmak istiyorum, ama ah şu sevdiklerim yok mu? "Onları göremiyor olmak", düşüncesi bile insanı kahrediyor.
Bu kadar geniş bir kainatta, insanlar neden en ufak şeyleri kendilerine dert ederler acaba? Bu didişmeler, bu kısa hesaplaşmalar, kırgınlıklar, küskünlükler neden? İnsanlar, bir türlü bu hayatın sonu olduğunu anlayabilseler, keşke 100 yaşına gelmeden..
Yataktayım...Uykum var...Ama uykuda değilim...Sesler uzaklaşıyor...Ama duyuyorum...
Bizim hanım telaşlı....Gidiyor,geliyor.....Elini alnıma koyuyor.,ah! çekmese elini...
Ev kalabalık....Ben bulutların üzerinden bakıyorum....Üzülmeyin demek istiyorum.. Sevdiklerime ağlamayın demek istiyorum... Ben burada mutluyum...
HERKESE BURADAN ŞÖYLE SESLENMEK İSTİYORUM...!!!"BİRBİRİNİZE, SEVDİĞİNİZİ YÜZ YÜZE İKEN SIKÇA SÖYLEYİN...BİRBİRİNİZLE İYİ VAKİT GEÇİRİN....SEVİN...SEVİLİN.."
(14/Nisan/2009)
Feray Soydan
YORUMLAR
Etkilendim nasıl bir etkilenmekse sayfanızın hücresinde kaldım ve çıkmak istemedim,sanki benim ailemsiniz ve sizi saygıyla ve keyifle dinliyordum.
ilk defa kahvaltığı yapmadan ,sigaramı içmeden,okumaya başladığım çok güzel ve berrak bir sayfaydı ,devam etseydi saatlerce okuyactım. Yüzyıllık bir çınarın gölgesinde gözlerimin buğulanmasını sile sile okuduğum ,okurken de sizi sürekli her satırınızda tebrik ettim sindire sindire okudum.Efendim ...
Yüreğinize kaleminize sağlık sayın yazarımız ,yorum yazmak bu yazıya gerkekten çok zor,yetersiz kaldım inanın ..
Ayrıca sayfama hoş geldiniz..
Saygım ve sevgimle...
Oya gedik tarafından 2/25/2010 10:55:30 AM zamanında düzenlenmiştir.
feray soydan
Saygı ve sevgiyle..
Feray Soydan