GEÇEN GÜN ÖMÜRDENDİR (2)
GEÇEN GÜN ÖMÜRDENDİR (2)
Martı, bu tavsiyeyi, kulak ardı ederek;
-zaman benim kıymetimi bilsin. Hayatı bugün olarak yaşarım. Dünümü unutur, yarınımı düşünmem, yaşadığım ana yani bir güne bakarım.
Yaşlı kadın;
-Unutma sende bir gün yaşlanacaksın, hep genç ve güçlü kalmayacaksın, kıymetini bilmediğimiz tek şey “zamandır”
Yaşlı kadın ne dediyse, martının bir kulağından girip bir kulağından çıktı. Zaman hızla akıyor. Yaşlı kadın ile martı günden güne iyi iki dost olmaya başladılar. Dostlukları hiç bitmeyecek gibi oldu. Her akşam, kamelyada oturup, muhabbet ediyor, keyif alıyorlar. Nihayet martı iyileşti. Avluya çıkarak, kanatlarını çırptı. İlk hamlede başarılı olamadı. Sonra tekrar bir deneme daha yaptı. Bu kez göklerde kanatlarını tüm gücüyle açarak uçmaya başladı. Göklerde uçmanın keyfini ve özlemini gidermeye başladı.
-özgürlük… Diye haykırıyor.
İki kanadını tüm gücüyle açarak, uçtukça uçtu göklere, sonra bir kanat üzerinde yaşlı kadının evin üzerinde ani bir dalış, tekrar iki kanadını açarak, göklere. Gökyüzünde dansı, dakikalarca, saatlerce sürüyor. Yaşlı kadın bahçenin avlusunda, gülümseyen yüzüyle göklere bakarak, martının özgürlüğünü izliyor. Bu manzara, martıyı da, yaşlı kadını da çok mutlu etti. Yoruldu, tekrar avluya ani bir iniş yaptı, nefes nefese…
Gülümseyen bakışlar arasında kamelyaya oturup, muhabbet ettiler. Yaşlı kadın, eski dostları, arkadaşları ve kumrular gibi bir gün martının da kendisini terk etmesinden korkarak;
-Sen de beni terk etmezsin değil mi?
Martı;
-Seni asla ve asla terk etmem. Beni iyileştirdin. Sana vefa borcum var. Göklerde özgürce uçabiliyorsam senin sayendedir. Dedi.
Yaşlı kadın bu sözler karşısında mutlu olarak;
-Birlikte yaşar gideriz. Akşam olunca yine kamelyada oturur muhabbet ederiz. Can yoldaşı oluruz. Dedi.
Günler günleri, aylar ayları kovalıyor. Zaman su-misali akıp gidiyor. Martının yüzü gülmez oldu. Göklerde kanatlarını açıp, fırtınalarla dans eden diğer martıları görünce, sevinç çığlıklarını duydukça, içi gidiyordu. Ama yaşlı kadını da terk edemiyordu. Etmek istemiyordu. Yaşlı kadının üzülmesinden korkarak, özgürlüğe kanat açıp uçmak istediğini diyemiyordu.
Zamanla martının mutsuzluğunu fark eden yaşlı kadın;
-Neden mutsuzsun. Hani iki iyi dost olmuştuk. Benim dostluğumdan memnun değimlisin?
-yok, hayır! Senin dostluğundan yana bir şikâyetim yok. Ama biz birbirimize göre değiliz. Gökler, fırtınalar beni çağırır. Her fırtınada benim içim erir. Göklerde özgürce uçmak istiyorum. Dedim.
Yaşlı kadın, gün be gün martının gözlerinin önünde eridiğini gördükçe, üzülmeye başladı. Martıyı kaybetme korkusu yaşasa da;
-hadi git, özgürlüğünün tadını çıkart.
Martının gözlerindeki sevinç, iki damla gözyaşıyla devam etti.
Martı;
Tamam gidiyorum. Ama unutma, seni her gün ziyaret edeceğim.
Dedi ve kanatları tüm görkemiyle açtı. Uçtu göklere. Kendisini rüzgârın esintisine bıraktı. Denizlerin üzerinde kanatlarını açarak, uçtu, sonra ani bir dalışla, denize daldı ve gagasının arasında bir balıkla göründü. Tekrar gökyüzüne doğru kanatlarını açtı...
Uzun zaman oldu, yaşlı kadın, avluda martının geri dönmesini bekledi. Çatısına her konan martının, sesini duyunca, bir umutla koşuyor avluya. Dostu olan martıyı görmeyince hüzünlenip, tekrar eve dönüyor. Her sabah avluya çıkarak, martının gelmesini bekler oldu. Hayatı boyunca hep terk edilişlerinin ardından gözyaşları döktü. Martının gelmeyeceğini, düşündükçe, aklını yitirecek gibi oluyor. Gözü, gönlü gökyüzünde kalan yaşlı kadın, bu uzun bekleyişe daha fazla dayanamadı. Umudunu yitirmeye başladı.
Günler, aylar geçti, martı gelmedi. Yaşlı kadın, yatağında yattığı yerden pencereden, dışarıya bakıyordu. Çok hastalanmış, bedeni yorgun ve bitkin düştü. Avluya çıkamıyordu. Artık, avluya da çıkamaz oldu. Yaşlı kadın, son kez martıyı görebilmek, vedalaşmak için, dua etmeye başladı;
—Pencerem açık, acaba ben gözlerim kapatmadan son bir kez gelir misin?
Yaşlı kadın, martıyı, uzun süre yatağında sabırla bekledi. Martı, ise, her fırtına çıkışında kanatlarını açarak, özgürce, uçuyor. Büyük bir inatla dans ediyor fırtınayla. Yine rüzgârın, kasırgaya döndüğü bir anda, martı;
-Ne fırtınalar, ne kasırgalar gördüm, yenilmedim. Yine yenilmeyeceğim.
Diyerek, tekrar kasırganın içine daldı. Kasırga, martıyı içene çekerek, savurdu bir hamleyle, sokaklara. Yine kanadı kırılan martı, zar zorda olsa, yaşlı kadının evine doğru yol aldı. Bir süre sonra, yaşlı kadının penceresinin dibinde, utanarak, ses çıkartmaya başladı. Yaşlı kadın bir umutla yatağından fırlayarak, bahçeye çıktı. Martının yanına yaklaşarak, kucağına aldı;
-Biliyordum bir gün geri geleceğini. Hep içimde bir umut taşıdım.
Yaşlı kadın martının, kırılan kanadını tekrar sardı. İkisi birlikte iyileşmeye başladılar. Martı bir daha vefasız olmayacağına dair sözünde durur ve birlikle mutlu yaşarlar. Kalan ömürlerini, zamanı bozuk para gibi harcamak yerine, zamanın her anını güzel değerlendirirler.
Ulviye Ay
25/06/09