- 591 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Dava
Mahkeme az önce sonuçlanmıştı. Boşanma davasını kaybeden Mehmet Bey’le, altı yaşındaki oğlu Burak birbirlerine sarılmış ağlıyorlardı. Burak’ın annesi, Derya Hanım, şaşkınlık ve gözyaşı içinde oğlu ve artık eski kocası olan Mehmet Bey’e bakıyordu. Az ötede, bu boşanmayı en çok isteyen ve sırf bu uğurda davaya giren avukata yüklüce bir para ödeyen Derya Hanım’ın annesi duruyordu.
Avukat Erhan Bey eve geldiğinde oldukça mutluydu. Bugün üçüncüsüne girdiği boşanma davasın da karar çıkmış ve boşanma gerçekleşmişti. Bugüne kadar hiçbir boşanma davasından almadığı miktarda bir para almıştı bu davadan. O sırada içerideki odadan sekiz yaşındaki oğlu koşarak gelip babasının boynuna sarıldı. Şakalaşmaya ve oturdukları kanepenin üzerinde birbirleriyle güreşmeye başladılar. Erhan Bey kahkahalar atan oğluna bakarken bir anda dura kaldı! Bugün boşanan çifti hatırladı. Babasıyla oğlu nasıl da birbirlerine sarılıp ağlamışlardı. Hele küçük çocuk babasının elini bir türlü bırakmak istememişti. Oğluna baktı.. Aynı şeyin başına geldiğini düşündü, düşündüğü anda da yüreği sıkıştı. Hayatta her şeye dayanırdı da oğlundan ayrılmaya dayanamazdı. O an içinde derin bir vicdan azabı hissetti. Bu davanın bu şekilde sonuçlanması için çok çaba sarf etmişti. Ama aslında bu boşanan çiftin yuvası biraz takviyeyle ayakta durabilecek cinstendi. Bu davayı kendisine yakın bir avukat arkadaşı getirmişti. İlk başta davayı, kabul etmeyi açıkça pek istememişti. Çünkü davayı açmak isteyen Derya Hanım’ın annesiydi ve Derya Hanım boşanma konusunda henüz kararsızdı. Diğer yandan da daha o dakika anlamıştı bu boşanmayı asıl isteyenin Derya Hanım’ın annesi olduğunu. İşi yokuşa sürmek için bu davadan anormal bir para talep etmiş, ama bu boşanmayı şiddetle isteyen Derya Hanım’ın annesi bu yüksek ücreti kabul etmişti.
Mehmet Bey mahkemeden çıkıp, eve geldiğinde perişan haldeydi. Saatlerdir sandalyede oturuyor, acı içinde yaşadıklarını düşünüyordu. Kendini hiç bu kadar yalnız, bu kadar kötü hissetmemişti. Daha düne kadar çocuğunun, karsının sesleriyle çınlayan bu ev şimdi ölüm sesliğine bürünmüştü. İnanamıyordu yaşadıklarına.. Bir gün eşinden ve çocuğundan ayrılacağını hiç ama hiç düşünmemişti. Aklına o an çocuğunun gülen yüzü geldi. Üzüntüden yüreğinin büzüştüğünü hissetti. Takati kalmamış bir şekilde ayağa kalkıp, çocuğunun odasına gitti, gittiği anda da gözyaşları sel oldu. O olmadan yaşayamazdı. O’nu öpüp koklamadığı bir günü daha hiç olmamıştı. Günler, saatler, saniyeler o olmadan, eşi olmadan nasıl geçerdi ki artık. Çocuğunun yastığını eline alıp yüzüne bastı, derin derin kokladı. Yastığa sarılıp hıçkırarak ağlamaya başladı. “Neden böyle oldu” diye kendi kendine konuşmaya başladı.“Karım haklıydı.”dedi, pişmanlıkla “Artık ben çekilmez asabi herifin tekiyim. Kötü giden işlerimin acısını hep ondan çıkardım. Gereksiz yere bağırdım çağırdım. Lanet olsun bana! Lanet olsun…Oysa ki kadıncağız benim için ne fedakarlıklara katlanmıştı. Vara yoğa bir gün bile ağzını açmamıştı. O’nu ben yıldırdım..O’nu ben kendi ellerimle kaçırdım. Sırf aptalca gururum yüzünden ona dur bile demedim. O’nu kazanmak için kılımı bile kıpırdatmadım. Alla benim belamı versin. Çek oğlum çek şimdi bu acıları müstehak sana.”
Aradan üç ay geçmişti.
Derya hanım, gelip yerleştiği annesinin evinde şimdi çok huzursuz günler yaşıyordu. Annesi onu sürekli zengin bir akrabasıyla evlenmesi için zorluyordu. Her geçen gün hayatı daha çok zehir olmaya başlamıştı. Kendini burada artık sığıntı olarak görüyordu. Kendi evinde eşiyle tartışsa bile hiç bu kadar mutsuz değildi. Buraya geldiği günden beri pişmanlığı her geçen gün daha da artmaya başlamıştı.“Keşke” diyordu içinden “Keşke biraz daha sabırlı olsaydım Mehmet’e karşı. Kolay mıydı? Adamcağızın işyeri iflas etmişti. Haciz üzerine haciz geliyordu. Hal bu ki ilk evlendiğimiz zamanlar öyle miydi? Nasılda hoş muhabbet ederdi benimle. Ah şu işleri bir kötü gitmeseydi belki de bu hale düşmeyeceklerdi. Belki gene dayanırdı, ama birazda evlendiğinden beri kocasını hiç sevmeyen annesi her gün kafasını çelip durmuştu. Evlerine her geldiğinde huzursuzluk yaratmış, kocasıyla arasına bir sürü fesat sokmuştu. Davaya bakan avukat da kendisini korkutmuştu “İleride yok böyle olur, yok şöyle olur, yok bu adamdan adam olmaz “ diye.
Bir yıl sonra.
Avukat elindeki haciz dosyasına bakarken oldukça düşünceliydi. Bu dosya yaklaşık bir yıl önce boşanma davalarına baktığı Mehmet bey’e aitti. Bir müşterisinin getirdiği senetleri işleme koymuş isme pek dikkat etmemişti. Ama şimdi adrese bakınca anlamıştı aynı kişi olduğunu. İşin kötüsü hacize giden katibin söylediklerine göre adamın evi daha önceden gelen hacizler yüzünden çoktan boşaltılmıştı. Oradaki komşularının söylediklerine göre, ayrıldıktan sonra iyice bunalıma giren ve her akşam karısıyla, çocuğunun adını sayıklayan adamı komşuları zorla yalnız yaşayan annesinin evine yerleştirmişlerdi.
Avukat bunları dinledikten sonra odasına girip kapıyı kapattı. Düşünmeye ihtiyacı vardı. O davadan sonra dinmeyen vicdan azabı şimdi karşılaştığı bu haciz dosyasıyla daha da dayanılmaz bir hal almıştı. Bu boşanmanın olması için çok çaba sarf etmiş, hatta bunun için Derya Hanım’ın gözünü bile asılsız ihtimallerle korkutmuştu. Oysa onlar gibi boşanmayı düşünüp kapıya gelen, ama sonra vazgeçip biraz anlayışla, biraz gayretle bir ömür boyu mutlu olan çiftler görmüştü. Bunlara lastik evlilik diyordu. Ne kadar sünerse sünsün asla kopmuyordu, yeter ki dışarıdan birileri bu lastiği zorlayıp koparmasın. İşte onların lastiğini koparan kendisiyle, birlikte habire kızının aklını çelip asıl amacı, kızını zengin bir akrabasıyla evlendirmek olan annesi olmuştu. Oysa dışarıdan müdahale olmadıkça birçok yuva sorunlarını kendi içinde halledebiliyordu. Bugüne kadar işi dolayısıyla, ufacık nedenler yüzünden parçalanan birçok aile görmüştü. Ve gözlediği kadarıyla en büyük neden çiftlerin en küçücük bir olay karşısında birbirlerine karşı olan tahammülsüzlükleriydi
Derya Hanım, annesiyle gene kavgaya tutuşmuştu. Annesi ısrarla bu hafta sonunda onu istemeye geleceklerini söylüyor ve itiraz etmemesini istiyordu. Derya Hanım korkuyla bacaklarına sarılmış oğlunu tutuyor, bir yandan da şu an için asla evlenmek istediğini söylüyordu. Son günlerde sürekli bu yüzden kavga eder hale gelmişlerdi. Annesinin bu diretmelerinden dolayı canından bezmişti artık. Hele en çok üzüldüğü buraya geldiğinden beri babasının adını ağzından düşürmeyen oğluydu. Ne yaparsa yapsın babasının yokluğunu bir türlü kapatamıyordu. Aslında kaç kere, annesinin tepkisine rağmen oğlunu babasına götürmek istemiş ama ruhsal durumu iyice bozulduğu için bundan çekinmişti.
Avukat elindeki adrese baktı, aradığı yer burasıydı. Çaldığı kapıyı yaşlı bir kadın açtı.
İçeride yaklaşık iki saate yakın kalıp bir zamanlar boşanmasını sağladığı ve şu anki görüntüsü içini parçalayan Mehmet Bey’le bir şeyler konuşarak evden dışarı çıktı.
Hafta sonu gelmiş, annesi, Derya Hanım’a olan baskısını iyice arttırmıştı. Eğer bugün onu istemeye geldiklerinde kabul etmeyip, aksilik yaparsa başının çaresine bakması gerektiğini ve onlara artık bakacak gücü kalmadığını söylemişti. Bu sözler Derya Hanım’ın yüzüne şamar gibi yapışmış, için için ağlamaya başlamıştı. Başka birisiyle asla evlenmezdi, çünkü buraya geldiği her günden sonra kocasını aslında ne kadar sevdiğini anlıyordu. Ama artık ne geri dönecek bir yuvası vardı, ne de kocasının evini geçindirecek hali. Boşandığı için pişman olmuştu.
Akşama doğru misafirler gelmiş salonda oturuyorlardı. Derya Hanım gözyaşları içinde oğluna sarılmış, çaresizlikle ne yapması gerektiğini düşünüyordu. O sırada odanın kapısı hışımla açıldı! Gelen annesiydi. Kızını tehdit edip, bağırmaya başladı. O’nu durduran çalan telefonun sesi oldu. Kızını “Bak şu telefona, sonra hemen içeri gel” diye azarladı
Derya Hanım gözlerindeki yaşı silerek ahizeyi eline aldı. Karşısında konuşan, boşanma davalarına bakan avukattı. Önce yüzünü büyük bir korku kapladı! Ama konuştukça gözleri ışıldamaya ve sürekli “Evet, evet” demeye başladı. Bu sefer gözlerinden sevinç gözyaşları akıyordu. Telefonu kapatırken, “Tamam, tamam. Çok teşekkür ederim”
İşçiler, mobilyaları Avukat Erhan beyin tarif ettiği şekilde yerleştiriyorlardı. Aylar sona Erhan beyin adeta boğazını daraltan vicdan azabı, bu şekilde yavaş yavaş gevşeye, içini rahatlatmaya başlamıştı. Bir yuvanın yıkılmasına neden olan para şimdi, aynı yuvayı yeniden kuruyordu. Bu sırada Avukat Erhan Bey, elindeki telefonla oldukça zengin bir müvekkili aynı zamanda da iyi bir arkadaşı olan Asım Bey’i aradı.
”Alo ..Asım! Hani geçen gün sana bir arkadaştan bahsetmiştim ya.. Evet.. Evet… Mehmet Bey. Bugün sana gelecek. Artık ona uygun bir iş ayarlasın olur mu? Kefili de benim.
Bir hafta sonra
Nikah memuru masada Şahit olarak oturan Avukat Erhan Bey’e sordu,
“ Derya Hanım ve Mehmet Bey’in evliliklerine şahit misiniz?”
“Evet”
YORUMLAR
Her ne kadar hikâyemizin sonu mutlu bir beraberlikle bittiyse de gerçek hayatta bu gibi hikâyelerin sonunda beraberlikten ziyade her iki tarafta mağlup olur.
Bakın gerçek hayatta olayların gidişatı nasıl yol alır. Önce takımlar oluşturulur. Zaten hepi topu iki tane takım vardır, biri “Gelinspor”, diğeri “Güveyspor” . Sanki mini bir futbol turnuvası veya ligi gibi.
Sonra “kaynana”, “kayınpeder”, “görümce”, “elti”, “baldız”, “kayınbirader” 1.derece hısım akrabalar, eş, dost’tan oluşan fanatik taraftarlar devreye girer. İşin garip tarafı ise takımlar futbol takımı olmasına rağmen taraftarların hiç biri futbolu sevmez, bilmez bile. Kimi *oks, kimi güreş sever. Bazıları kaçak horoz dövüşünü bazıları ise yumurta tokuşturmayı sever. Her biri ayrı taktik verir aklınca. Türlü, türlü cinlikler.
Oyunun sıkıştığı durumlarda adına avukat dediğimiz vicdanları törpülenmiş, sinirleri alınmış, on iki parmak bağırsağı on beş olan kalifiye, eğitimli akıl hocalarına başvurulur antrenör niyetine. İşin içine profesyonellik girdiğinde cinliğin rengi şeytanlığa döner. O kadar aşağılık ayak oyunları yapılır ki, futbol artık bir “ayakoyunu” olduğundan utanır.
Parayı veren zurnayı çalar, çalar da üstüne bir de peşrev çeker yasak olmasına rağmen. Çünkü zurnada peşrev olmaz. Lakin unutulan bir şey vardır;
“Alma mazlumun ahını çıkar aheste, aheste”
Özel sebeblerden dolayı internete seyrek girebildiğim zamanlara denk gelmiş, ilginç ve ibretlik bir yazı
Tebrikler, selamlar
Mustafa Sakarya
Yine bir Mustafa Sarıkaya klasiği olmuş ve çok güzel olmuş!
Hele finale bayıldım. Evliliklere dışarıdan müdahale değil de destek edilse, sanırım sorun çözülecek.
Her şeye rağmen bir evlilik yürümüyorsa da, o zaman sürdürmek yerine, bitirmenin daha faydalı olacağı kanısındayım.
Mustafa Sakarya
Ne güzel bir final ! Vardır inşallah, halâ böyle vicdan sahibi insanlar !
Mustafa Sakarya
İş arasında gözatayım istedim,bırakamadım.Gerçekten gözlerim doldu.(İhtiyarlık belirtileri)
İş/geçim sıkıntısı içerisinde, eşlerin kırıcı olmamaya özen göstermeleri,daha anlayışlı olmaları gerektiğini hatırlattınız.
Bu yıl evliliğimizin 20. yılını bitireceğiz ve böyle bir durumu düşünmek bile istemiyorum.
Eğitici, gerçekçi,harika kurgusuyla, çok güzel bir öykü okudum.
Varolun hep.Selam,saygı.
Mustafa Sakarya
günümüzde patır patır dökülen evliliklere
bir örnek daha hayatın içinden kimi yanlışlarda yapılıyor elbette..
yapılan yanlış çok kötü sonuçlar doğurmadan tatlıya bağlanması sevindirici.
keşke bütün tatsızlıklar böyle iyi sonuçlansa...
çok güzel anlatım ve insanı sarıp sarmalayan konusuyla
gönlümüzde yerini aldı hikae...
hikayelerin usta yazarını kutluyorum...
Mustafa Sakarya
yaşım 43
son 10 yıl öncesine kadar, bu kadar çok boşanma olmuyordu
şimdi çok sudan sebeplerle boşanıyor çiftler
biraz sabır etmeyi kimse beceremiyor
yaşımı söyledim çünkü, benim yetiştiğim zamanlarda
boşanma sözü çok ender duyulurdu, çok nadir çiftler boşanırdı
o da çok önemli sebepler olursa boşanılırdı, boşanmak ayıptı
boşanmasın demiyorum, eğer elzemse tabii boşanılacak
ama diyorum ki
biraz sabır, biraz daha empati
Kutlarım Mustafa Bey
yine bizden, yine hayatın içinden bir yazı, güzel bir payaşım
saygılarımla
Mustafa Sakarya
Günümüz insanlarından bir çoğunun yaşadığı olayı,her zaman olduğu gibi akıcı üslubunuzla zenginleştirerek,harika bir yazı çıkarmışsınız ortaya.Tebrikler tam puan.
Evliliklerde yalnış olan,bazen kız tarafının,bazen de erkek tarafının karışmasıyla,karı koca kendileri halledebilecekleri olaylar yüzünden,boşanma aşamasına geliyorlar.
Can güvenliği tehlikesi gibi durumlar olmadıkça,aileler çocuklarını,biraz kendi hallerine bırakmalı,ya da olumlu yönden destek olmalılar.İstisnai durumlar hariç,onlar kendi problemlerini daha güzel çözerler.
Çok güzel bir konu,saygılar.
Mustafa Sakarya
güzel.....kalemden yine çok güzel bir öykü.......final için teşekkürler.....