- 482 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ANARŞİST (26)
Ertesi günü akrabası, sözünde durmuş parayı vermişti. Asıl sınav bundan sonrası için daha gerçekçi ve acımasız olacaktı.Bunu şimdiden algılamıştı.
On beş gündür kış bütün şiddetiyle devam ediyordu. İlerleyen zaman sürecinde köylüler,hayvan derileriyle şehre gelmeye başlayacaklar,Dursun da bu derileri cuz’i bir paraya almaya çalışacaktı…
Bir hafta sonra köylülerin şehre inmeye başladığı haftanın belirli günlerinde şehrin kilit noktalarında beklemeye başladı. Soğuklardan etkilenerek hasta olmak pahasına da olsa bu planın icraatını gerçekleştirmek zorunda olduğunu hissetti.Aksi taktirde cebindeki paranın hiçbir önemi kalmayacaktı.Piyasadaki para politikasının nasıl sıkı tutulduğunu yaşadığı son iki üç örnekle daha iyi gözlemlemiş ve unutamayacağı yaşam deneylerini edinmiş oluyordu.Para oyunu başka bir oyuna benzemiyordu.Bu işin hiç şakası yoktu.Her şey, ‘para,para,para’diye kan dolaşımı örneği devinim içerisindeydi.Toplumun içinde bulunduğu güzelim ilişkiler,para uğruna kör döğüşüne dönüşmüş böylece ortaya çıkan çapraşık ilişkiler büyüdükçe büyümüş ve toplumun dinmeyen sızısı durumuna dönüşmüş durumdaydı…
Nihayet beklediği an geldi. Karşıdan elindeki derilerle kendisine doğru yaklaşmakta olan köylüyü bekledi.Birazdan kıyasıya bir pazarlığa tutuştular.
- Deriler satlık mı, hemşerim?
- Satlık gardaş…
- Peki bir bakayım.
Köylü,elindeki derileri uzattı.Dursun,eline aldığı derileri evirip çevirmeye başladı.Eline aldığı derileri tecrübeli bir alıcıymış gibisine tetkik etmeye koyuldu.Kurşun ya da bıçak yarası izi arıyordu,derilerin üzerinde.Köylü,Dursun’un neyi araştırdığını çoktan sezinlemişti.
- Derilerim temizdir. Onları tuzakla yakaladım ve de tulum olarak çıkardım.
Derilerin üçü sansar, ikisi de tilkiydi.Derileri burnuna yaklaştırıp kesik kesik kokladı,tüylerini parmaklarıyla çekti.Kokusunda bir anormallik yoktu.Tazeydi.Tüyleri,parmaklarının arasına gelmedi.Belli oluyordu,yeni avlanmış hayvanların derileri oldukları…Kuşkusu kalmamıştı.Bir konu hakkında daha önceden ön bilgi edinmenin faydalarını şimdiden görüyordu.
Derilerin sahibi köylü ise bir taraftan soğuktan akan burnunu kolunun tersiyle silmeye çalışırken diğer taraftan da Dursun’u izliyordu. Birazdan para kazanmanın sevinciyle içinin kıpır kıpır olduğunu hissetmeye başlamıştı.Yıllardan beri av hayvanlarının derilerini sattığını ve derilerinin çok güzel olduğunu vurgulamaya çalışıyordu.
Yarım saat süren sıkı bir pazarlıktan sonra deriler yeni alıcısını buldu. O günün akşamı satın aldığı derileri,kendi odasının duvarına astı.Şimdi en büyük zevki duvardaki derileri seyretmekti.Bu durumdan o denli haz duyuyordu ki adeta kendinden geçiyordu.Neredeyse elde edeceği karın hesabını da yapmayı unutmuş gibiydi.Evde anası ile Ahmet,bu yeni uğraşıyı kanıksamışlar görünüyorlardı.Onun ileriye dönük olan duygularını sessizce paylaşıyorlar,uğraşısını tasdikliyorlardı…Ya da öyle görünmeye çalışarak onu morelli tutmaya çalışıyorlardı…
Bazı günler,işçi pazarındaki eski arkadaşlarıyla karşılaşıyor,onlarla ayaküstü kısa sohbetlerde bulunuyordu…
İki ay boyunca çarşı pazar dolaşıp köylülerin peşinden koştu. Onların köyden gelişlerini takip etti.Ellerindeki derileri almak için büyük uğraşlar verdi.
Öyle zamanlar oluyordu ki ustalaşmış alıcı edasıyla kar hırsı, gözlerini bürüyor ve acımasız bir şekilde karşısındaki köylülerin zayıflıklarından yararlanmayı bile düşünüyordu.Böylece kapitalizmin insanı ezen çarkının dişlilerinden biri olabileceğini kabulleniyor hatta bu duyguları nedeniyle kendisinden nefret ettiği de oluyordu.Ne idik ne olduk diye düzenin tam istediği bir fert olmaya doğru sürüklendiğini kabulleniyordu artık…
Elindeki para tükenmiş odanın içerisi derilerle dolmuştu. Artık derileri pazarlamanın zamanı yaklaşıyordu.Bir ara bu işi kafasına yerleştiren kişinin söylediklerini anımsadı.O kişiyle tanıştığı zaman:
- İlerde sana adresim gerekebilir. Dericilik konusunda sıkıştığında beni bu adresten rahatlıkla arayabilirsin. Demişti.
Pazar arama konusunda kendisine yardımcı olması için verilen adrese cevaplı telgraf çekti:
- Değerli arkadaşım, söz konusu olan hayvan derilerini topladım.Satışını yapabilmem için bana yardımcı olursan sevinirim…Selamlar…
Arkadaşı, nasıl olsa söz vermemiş miydi…Arkadaşlık bağları güzel duygular değil miydi…Kendisinin arkadaşlıklara,dostluklara bakış açısında art niyet olmadığından karşısındaki kişilerden de aynı duyguları bekliyordu.Bunun için bazen beklediği iyimserlik,kötümserliğe dönüştüğünde hayal kırıklığına bile düştüğü oluyordu.Yine aynı iyimserlikle; arkadaştan nasıl olsa doğru ya da eğri bir yanıt gelecektir düşüncesiyle huzurlu görünüyordu.Bunun için hazırlıklı olmalıydı.Tokat’taki deri tabakhanelerine giderek derilerin işlenmesi için bıraktı.On beş gün sonrasına söz almıştı…
Derilerin işlenme süresi içerisinde her gün büyük bir heyecan ve sabırsızlıkla postacının yolunu beklediyse de nafileydi. Arkadaşına bağlandığı umutları yıkılmıştı.Neden,niçin yanıtlamamıştı.Acaba adresi mi değişmişti.Olabilirdi.Umutlarını tamamen yitirdi.Artık kendi pazarını kendisi arayacaktı.İlk aklına gelen yer İstanbul oldu.Büyük bir metropoldü.İthalat ve ihracat merkezlerinin en büyük şehriydi.Büyük deri fabrikalarının olabileceğinin varsayımını yaptı.Sonunda aylarca uğraşmış olduğu hengameden başarı ile çıkmış ve ilerdeki yaşamı için de ayrı bir pencere açılacağının düşüncesindeydi.Hayat tecrübesi gittikçe teoriden pratiğe dönüşüyor daha sağlıklı düşünmeye başlıyordu…
On beş gün sonra derileri eski büyük bir valize yerleştirip İstanbul yolculuğuna hazırlandı. Kurtuluş,orada olmalıydı…
Uzun yolculuktan sonra bindiği otobüs, Topkapı’ya geldiğinde sabahın erken saatleriydi.Bu şehre ilk kez geliyordu.Taşı toprağı altın olan şehirle kucaklaşıyordu…Otobüsten indiğinde elindeki valizi sıkı sıkıya kavradı.Bütün umutları bu valizdeydi…Eğer bir aksilik olur da valizi bir yerde unutur ya da çaldırırsa işte o zaman işler arap saçına dönüşecek demekti.
Büfeciden aldığı sandaviçle karnını doyurmaya çalıştı. Büfeciye deri fabrikalarının nerede olduğunu sordu.Kuşku içerisindeydi. Burada herkesle konuşulmaz soru sorulmazdı diye aklından geçirdi. Yabancı olduğum anlaşılır da dolandırıcıların eline düşersem yandım demektir diye usladı.
Minibüslerden biriyle Sirkeci’ye geldi. Buradan trene binip Gazlıçeşme2de indi.Trendekilerin elindeki valizi inceledikleri sanısına kapıldı.Gördüğü değişik tiplerdeki insanlar,ilginç bir bulamaca gibi geliyordu kendisine…Herkesin kendi dünyasının telaşında olduğunun ince hesabını yapamadı bile.Kimin nesineydi elindeki valizden…
Gazlı çeşmedeki karakolun üzerindeki pastaneye girdi.Önce burada bir şeyler yiyecek sonra da deriler hakkında bilgi toplamak için sorular soracaktı….
(DEVAM EDECEK)