- 2089 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
FOÇA HİKAYELERİ - 4 SARI KIZ
FOÇA HİKAYELERİ – 4 SARI KIZ
Badavoz ile ahbaplığım 25 seneyi buldu zannederim.
Doğandan öncede, Sarı Kız ile tanıştım.
Dün gibi hatırlıyorum.
Ilık bir Eylül akşamı Ali Baba Restaurant’ da soğuk bir Bira içtim.
Ayfer ağabey ile buluşacaktım.
Ama gelmedi.
Hastalanmıştır belki dedim.
Ayfer, az ileride eski bir Roma Hamamında oturuyor.
Gidip baksam iyi olur her halde.
Hasta filan olmasında.
Söz verip de pek tutmazlık yapmaz.
Ali Rıza’ya ;
-Abi ben bir Ayfer’e bakacağım.
Hesabı sonra öderim.
Belli olmaz.
Belki Ayfer’i de alır tekrar gelirim.
Sen ne olur olmaz bana biraz Barbun ayırt.
Arka sokaktan gitmektense, deniz kenarından yürümeye karar verdim.
Yol kenarına park etmiş , baştanbaşa pirinç aksesuarla süslü faytonun önünden geçerken, birden ensemde bir ıslaklık hissettim.
Biri şakamı yapıyor diye hiddetle başımı çevirince ,
ceylan gözlü bir at başı ile burun buruna geldim.
Ne oluyor demeye kalmadan birde burnuma yalamık yedim.
O kadar güzel bir at ki, birden bütün hiddetim söndü gitti.
-Ne güzel şeysin sen öyle.
Sevdin mi beni?
Faytondan biri aşağı indi.
-Hayret yahu.
Kimseye böyle yakınlık göstermez bizim Sarı kız.
Yahu sen kimsin be?
Amma da bana benziyorsun.
Limni’li misin sen?
Baktım hakikaten benzeşiyoruz.
Kırçıl Redkit saçlı , pala bıyıklı , esmer ,güler yüzlü bir adam.
Sol kulağına kırmızı bir karanfil takmış.
Başında kırmızı beyaz bir Poşu bağlı.
Biraz pepe konuşuyor.
-Merhaba, benim adım Attila.
3 sene oldu Foçaya yerleşeli.
İstanbul’dan taşındım buraya.
Limni’li değilim.
Ama dedelerim Budin Akıncılarından.
Harpte , Kırcaali , Selanik ten sonra Edirne’ye yerleşmişler.
-Tahmin etmiştim.
Benim Sarı Kız seni öptüğüne göre ,garanti muhacir dedim.
Sarı Kızın Anası Makedon.
Hemşerisisin diye sevdi seni.
Benim Adım’da Doğan Perla.
Perla, inci demektir Rumca.
Ama Foça da her kez beni Badavoz Doğan diye tanır.
-Doğan Ağbi ne demek bu Badavoz?
Dedem adada çok zenginmiş.
Ada, kuzeyde bir burun ile Ege’yi yarar.
İşte o burunun ismi Badavoz Burnudur.
Tümü bizimmiş o burnun.
Ben deyim 100 sen de 500 dönüm.
Mübadelede , Foça’ya göçerken satmış Yunana.
Foça’ya gelince de benziyor diye Badovaz’a ,
İngiliz Burnunu satın almış burada.
O zamanlar, dönümlerce arazi, bir şişe Rakı parasına.
-Ohoo Doğan ağbi.
Amma zenginsin ha?
-Yok be kardeşim.
Allah rahmet eylesin,
Babam, hem bonkör, hem de hercai imiş.
Sıkıştım diyene , bir tepsi börek , baklava getirene , araziden bir arsa , hediye etmiş.
Geri kalanını da, İzmir’de karı kızla yemiş.
Bize de kala kala, gördüğün bu fayton kaldı.
Bu ilk tanışmamızdan sonra, Doğan’ı ,faytonla geçerken birkaç kere daha gördüm.
O tarihlerde , küçük deniz sahilinde , lokantaların önünden geçen yol, trafiğe açık idi.
Gece saat 11 gibi, Doğan bir araba Norveçli turistle geldi Cafe’nin önüne.
Hemen yakasına yapıştım.
-Gel yahu.
Otur biraz benimle.
Bir kadeh rakı içelim.
Neyse fazla uzatmayayım.
Çekti faytonu bir kenara.
Birer duble rakı söyledik ve başladık sohbete.
İki kişi iken ,masa 15 kişi oluverdi.
Gören geliyor masamıza.
Arkeolog hocalar, Ergun, İmam Fettah , Ayfer Ağbi ,Ressam Tülin , Taşçı Sabri ,
Balıkçı Engin ; canım, tam bir Foça akşamı oluverdi.
Sohbet , muhabbet konudan konuya geçiyoruz.
Ayfer Ağbi Arkeologlara , Foça kalesinin altından , dağdaki, kale surlarından inşa edilmiş yel değirmenlerinin altına kadar, neredeyse 1-1.5 km uzanan bir tünel olduğundan bahsediyor hararetli.
Ergun bazı eski taş evlerin yıkılıp ,yerine yeni villalar yapıldığından şikayetçi.
Ressam Tülin yeni sergisini anlatıyor, Balıkçı Engin Karadenizli Gırgırcıların balıkları kuruttuğundan şikayetçi.
Badavoz’u her kez tanıyor.
Baktım bir ara gözleri daldı uzaklara.
-Hayrola Doğan Ağbi?
Bir sıkıntın mı var?
-İşler bu ara kesat be Attila.
Kızın okulu var.
Masraf ister.
Evin duvarları feci vaziyette.
O da para ister.
Birden aklıma geliverdi bunlar işte.
EEE,rakı kadehteki gibi durmuyor.
Efkarlandım biraz.
Üstüne üstlük Sarı kızda biraz rahatsız bu gün.
İnşallah hasta değildir.
-Belki onu da efkar basmıştır Doğan Ağbi.
-Doğrudur.
Hassastır benim kızım.
Eve gideyim , Sarı kıza güzel bir kaşağı çekip ,sarıp sarmalarım battaniye ile.
Sabaha kadar inşallah toplar kendini.
Yoksa Bağarasından Veterineri çağırmam lazım.
Ona da borç birikti ama , sağ olsun lafını bile etmez , kırmaz beni.
Ertesi sabah faytonu Ali Baba’nın önünde gördüm.
Baktım Doğanın yüzü gülüyor.
Bu sefer kulağında sarı bir gül var.
-Ağbi hayrola,
İyileşti herhalde Sarı Kız.
-Allah’a şükür Attila.
İyileşti benim kızım.
-Yahu Doğan ağbi.
Bu kadar sıkıntılara rağmen , seni ne zaman görsem,
Hep güler yüzlüsün.
Salladı başını öne arkaya.
-Haklısın be.
Adetimdir.
Sabah kalktı mı , otururum masaya.
Bir bardak demli çay,
Sigaramı da yatkımmı,
Radyoda oyun havası ararım.
Sonrada bir 10 dakika, cıbır , cıbır oynarım Ati be.
Canım ne kadar sıkkın olsa da , moral yaparım anlayacağın.
Zor değil be.
Yap şu dediğimi.
Sabah kalktın mı ,
Bul bir oyun havası.
Oyna be cıbır , cıbır.
Dua edersin bana be.
Doğan Ağabey haklıymış,
Canım çok sıkkın olduğunda,
Bende kafama poşu bağlayıp cıbır cıbır oynadım.
Vallahi moralimde düzeldi gerçekten.
Sarı kızı her gördüğümde durup yelelerini okşuyorum.
Alnından öpüyorum , tam beyaz tüylerinin üstünden.
Doğan ,
Ah be Ati ,
Sen birde benim Müslim Atı görecektin.
Ramazanda , top patlayana kadar , hiçbir şey yemez.
Benimle beraber oruç tutar benim canım atım.
Ne beygirdi ama.
Ben Allah, Allah dedikçe ,
Oda başını aşağı yukarı sallar.
Allah’a benimle secde ederdi kendi yöntemince.
Her halde ben, Doğan Ağabey kadar atları seven bir insan görmedim.
Sarı kıza bir gün olsun kırbaç vursun,
Bir gün olsun yemlerken iş alsın.
Yok öyle bir şey.
-Bunlar Cenabı Hakkın bize verdiği dostlar be Ati.
Benim Arkadaşım , dostum bu hayvancıklar.
Benimle koşturur, benimle sevinir , benimle ağlar be Sarı kız.
Nasıl üzerim ben onu?
Doğan Can bir insan.
Beni de çok sevdi.
Sarı Kız kadar sevdi mi bilemem.
Ama ne zaman bir işim olsa , yardıma koştu.
Kızım Yeşim evlendiğinde ,
Düğünü bahçede yapalım dedik.
Nikah Karşıyaka’da kıyıldı.
Bende gelen akrabaları arabama alıp,
Hem evde son hazırlıkları yapmak ,
Hem de bahçeye gerekli masa koltuk yerleştirmek için ,
Önden yola çıktım.
Yeşim de damatla arkadan gelecek.
Foça’ya geleli 2 saat olmuş .
Bizimkilerden haber yok.
İnsanın aklına bin bir şey geliyor.
Bayağıda endişe ettik.
İki buçuk saat sonra bir baktık Doğanın faytonu evin önüne geldi.
Faytonda, gelinle damat.
Meğer Doğan da nikahtan hemen sonra önden fırlayıp, Foça’ya gelmiş ve bizimkileri fayton ile dağda karşılamış.
Foça da, fayton sefası yaptırdıktan sonra eve getirmiş.
İşte böyle bir dost Badovaz Doğan.
Annem beyin kanaması geçirdiğinde , bizde acele İstanbul’a gittik.
3 ay kadar kaldık.
Allah’a şükür Annem en az zararla kanamayı atlattı.
Sol yanında biraz felç kaldı ama , gene de bastonla yürüyebiliyor.
Foça’ya dönünce , Ergun’u aradım.
İmam Fettah’ın sürüldüğünü öğrendim.
Korkunç üzüldüm.
Doğanı sordum.
Ergun,
-Ulan bütün boktan şeyleri bana soruyorsun.
Doğan ,Sarı kızı otlasın diye Ayşe Teyzenin tarlasına bağlamış,
Her halde çocuklar mı ürküttü , yoksa geçen arabaların korna seslerimi bilemem.
Sarı kız ayağına bağlı ipi koparmış ve caddeye kaçmış.
O sırada geçen bir Hurdacı kamyonu da Sarı Kıza çarpmış.
O kadar uğraştık ama kurtaramadık.
Sarı Kız öldü.
Doğan ‘da hayata küstü.
Epeydir ortalıkta gözükmüyor.
O kadar canım sıkıldı ki , yapabileceğim en büyük adiliği yaptım.
Kendi Ego’mu düşündüğümden Doğanı aramadım.
Daha da üzülmeyim istedim.
Aradan 5 ay geçti.
Bir Salı günü pazardan dönerken, önümde giden Sarı renkli Anadol Kamyoneti geçmek istedim.
Solladığımda, tam şoför mahalli hizasında direksiyonda Doğan’ı gördüm.
Gaz kesip arkasına geçtim ve sürekli korna flaşör , kamyoneti durdurdum.
Yol üstünde ikimizde kapıdan fırlayıp kucaklaştık öpüştük.
Doğanın gene başında bir poşu , kulak arkasında da kırmızı karanfili.
-Ne oldu be Doğan Ağbi.
Sarı kıza çok üzüldüm.
Nerede fayton.
-Boş ver be faytonu.
Boş ver be sarı kızı.
Aha bu da sarı değimli.
Fırladı şoför mahalline bir iki kere gaza bastı.
Motoru vın vınnn ötürttü.
-Bak kişnemiyor mu bu da Sarı kız gibi.
Ne bokuna bana hatırlatıyorsun şimdi.
Sattım faytonu.
Hem de bıktım artık Beygir bakmaktan.
Hem söyleniyor, hem de iki, sıra yaş gözlerinde akıyor.
İyi etmişsin dedim.
-Sen bana bakma.
Şaşırdım biraz ,o kadar.
Haklısın.
Bu da Sarı kız gibi kişniyor.
Ne bok yersen ye be .
Bana ne.
Bende göz yaşlarımı tutamıyorum.
O hışımla bindim arabaya.
Kamyoneti sollayıp geçerken baktım.
Ön camın üstünde ,boydan boya cart kırmızı bir yazı.
SARI KIZ…
Not:Doğan bir üç sene diretti bu duruma.
2009 başlarında kamyoneti satıp tekrar faytonculuğa başladı.
Dostum mutlu diye bende cıbır cıbır oynadım.
Atila Bozoğlu – Eski Foça