- 2749 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HİÇ BİR ŞEY
Adam, yanında başı öne eğik, dalgın dalgın yürüyen arkadaşına dayanamayıp sorar:
- Neyin var?
Arkadaşı cevap vermez. Soru muhatabına ulaşmamıştır çünkü arkadaşı her ne kadar yanında yürüyor gözüksede aslında zihnen başka bir alemde, ve kim bilir belki hangi muhasebe ve düşüncenin içinde gayb olup gitmiştir.
Adam tekrarlar:
- Arkadaşım, neyin var? Sana diyorum duymuyor musun beni? Daha kaç defa tekrarlamam gerekecek, niye böyle dalgınsın?
Arkadaşı cevap verir:
- Efendim!
- Efendim mi? Deminden beri sorduğum sorulara ve yaptığım serzenişlere verdiğin cevap bu mu yani?
- Ne diyordun? Kusura bakma, duymamışım seni.
- Neyin var diyorum. N-e-y-i-n v-a-r. Anladın mı şimdi? Neyin var?
Arkadaşının cevabı manidardır:
- Hmmmm.Anladım. Hiiiiiççççç. Bir şeyim yok. Hem de HİÇ BİR ŞEYİM.
Son zamanların insanının sıkça karşılaştığı bir diyalog yukarıda geçen. Herhangi bir yerde herhangi bir zamanda hemen hemen hepimiz “adam” veya “adamın arkadaşı” durumuna düşmüşüzdür. Bize yabancı hiçbir şey yok bu kısa hikayede. Aslında soru da cevap da alışılagelmiş ve sıradan ama kime göre? Pek tabi ki herkese. Peki herkes gibi mi olacağız yoksa biz gibi davranıp özgünleşecebilecek miyiz? Bu satırlar sadece bir özgünleşebilme çabasından öte bir şey değildir. Aslında bir şey de değildir. Hiç bir şey de…
Dalgın olmak, düşünceli olmak kötü bir şeymiş gibi addedilir günümüz toplumunda. Bir yere dalmış olan birini görsek hemen “hayırdır birader düşüncelisin?” diye sorar ve derdini anlatmasını, paylaşmasını, paylaştıkça rahatlamasını bekleriz. Düşünceli insanı bir sorun olarak görür ve hemen o sorunu ortadan kaldırmak için onu düşünmekten konuşmaya yöneltiriz aslında içten içe. Düşünüp Duran insan aslında kasıtlı ya da değil bir sorun olarak görülür ister istemez. Çünkü cemiyete uymamış, uyamamıştır. Düşünerek durmuş, hiç olmazsa kendine dur diyebilmiştir. Baş döndürücü bir hızla ilerleyen, adeta bir hortum, bir kasırga gibi önüne çıkanları silip süpüren, sürükleyen günümüzün yaşamında duran birileri, cemiyetle yol almayan birileri itiraf edilemesede ya da edilmesede aslında toplumu rahatsız eder. Belki de bu yüzden düşünen biri hemen fark edilir yani sorun tespit edilir, teşhis konulur ve çözülmeye yani ortadan kaldırılmaya yani gözden uzak bir yerlere konulmaya çalışılır. Göz görmeyince gönül katlanır çünkü. Göz görmeyince gerçek mutluluk bilinemez, göz görmeyince mutluluk önümüze koyulan yapay bir telaşeden ibaret sayılır.
Adam arkadaşına neyin var diye sormuştu.Bu soruyu bir de kendimize soralım, benliğimize, içimize.Şu kısa hayatımızda bizde kalacak, bizimle beraber gelecek, zamanın ve modern hayatın bizden alamayacağı neyimiz var? Adamın soruyu sorma amacına uygun değil belki soruş tarzım, adam arkadaşına düşünceli olması hasebiyle neyin var demişti.Ben ise tam tersini söylüyor düşünceli olamamamız hasebiyle bu soruyu yöneltiyor, neyimiz var ki düşünemiyoruz, bir şeyleri dert edemiyoruz, yada neyimiz yok ki bunlara muktedir olamıyoruz diye soruyorum. Evet, neyin var deniliyor da neyin yok diye neden sorulmuyor? Var olan göze değdiği, yada somut olduğu için mi? Sanmam. Yok olanın kıymetinin olmayışı sebebiyle mi? Kesinlikle değil çünkü bir çok meziyet, bir çok fazilet yokluğunda kazanılmaya çalışılır aslında,tam tersine var olanın kıymeti kaybedince bilinir, sahip iken değil.Demek ki yok olan, elde olmayan var olana göre daha kıymetli.Acaba adamın arkadaşı bir şeyim yok derken böyle bir şeyimi kastetti? “Kıymetli bir şeyim yok, şu hayatta geldiğim gibi gitmek korkusu içimi kemiriyor, insani hasletlerden yeterince nasiplenememişim, insan düşünen, araştıran, merak eden, sorgulayan, inananan, duygulanan, duyarlı bir varlık, baktığım zaman bu özelliklerin hiç birini kendimde göremiyorum o yüzden böyle düşünceliyim” mi demek istedi? Yoksa herkes gibi o da kapitalist dünyanın mala tamah edenler kervanına katılıp “Bir dikili ağacım olmadı şu dünyada.Çalışmaya başladığımdan beri borç ödüyorum, halbuki çok fazla bir şey istemiyorum.Bir evim, bir arabam, bir işim ve güzel bir eşim olsun.Çok şeymi istiyorum? Bunlara niye sahip değilim o yüzden böyle düşünceliyim” mi demek istedi? Dikkat edin bu ikinci istek de insana değer, içsel birşey yok.Dikili ağacım diyor ama ağacın niteliklerini saymıyor,evim,arabam,işim,eşim olsun diyor ancak evinin,arabasının,işinin iç ortamının nasıl olması gerektiğinden bahsetmiyor, güzel bir eş diyor, iyi huylu, alçakgönüllü gibi tanımlamalar kullanmıyor, istek sadece fiziksel.Yani somut, soyut değil.Yani madde isteniyor mana ise hiç aranmıyor.Halbuki ilk serzeniş tamamen manalı bir isyanın sesiydi.İnsan olmaya atılan ilk adım.İlk çığlık, ilk sızlanma ve şikayetler.
Peki arkadaş ”Hiç bir şeyim yok” derken nasıl bir anlam yüklemiş olabilir? Burada da isterseniz kelime anlamlarından gidip ne demek istediğini anlamaya çalışalım.Hiç yok olan, yok denecek kadar az olan, değersiz kıymetsiz olan anlamlarında kullanılır.Şey ise nesne, istemek, miktar ve uzaklık anlamlarına gelir.Sizce birinci ses hangi anlamda söylemiş olabilir bu cümleyi? Bence şöyle demiştir “ Ben öncelikli olarak insan-ı kamile ulaşma yolunda ferdi tekamülümü öncelikli meselem olarak ele alan, bununla beraber içinde yaşadığı cemiyeti ihmal etmeyen, hakir görmeyen, onların meselesini de kendi meselem gibi önemseyen, cemiyetle yetinmeyip tüm insanlığın meselelerini tek tek ele alıp ışık tutmak isteyen,bir süreklilik içinde kendine, cemiyete ve insanlığa kızan, onlarla dertlenen, ama yine onlarla avunan biriyim.Bu yüzden kıymetsiz olan bir şeyim yok yani hiç olan bir şeyim.Bu yüzden kıymetsiz olan bir isteğim yok çünkü isteğim kendim, cemiyet ve insanlık yani tek kelimeyle insan için.Bu yüzden kıymetsiz olan bir miktar zihnimde yok.Ben bir insanın katlini tüm insanlığın katline denk sayan bir düşüncenin ürünüyüm, onun için bir de, on da, yüz de benim için çok kıymetli.Ve işte bu yüzden kıymetsiz olan bir uzak yok benim için.Ülkemdeki insan kadar dünyanın öbür ucundaki insan da benim için kıymetli, uzak da yakın kadar kıymetli.”
Peki ya ikinci ses ne demiştir?
Bence bunun üzerine bir şey dememiştir.Hem de HİÇ BİR ŞEY…
Not: Bu yazı her ne kadar başında denildiği gibi bir özgünleşme çabası olsa da yazının yazılmasında bir itici güç görevi gören Dücane CÜNDİOĞLU’ndan esinlenmeden kendini alamamıştır.Hem de HİÇ…
15.02.2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.