RÜZGÂRA MEKTUP
Ey deli gönlüm gibi deli deli esen rüzgâr! Ey yâr yanından gelip yârin kokusunu getirmeyen rüzgâr! Ey beni başka âlemlere götürmek için çabaladığı halde segiliye götüremeyen rüzgâr!
Bilirsin şiirler hep senden bahseder. Şarkılar senle doludur.Fuzûlî’nin kapısını kimseler çalmazken bâd- ı sabâ olup sen açarsın.Şairlerin gönüllerinin bağlı oldukları zülüfleri dağıtarak onları perişan eyleyen de sensin.
Tüm bunları yaparken ne olurdu sanki beni de yârin koynuna götürseydin ya da yarin gezdiği, kokusunu bıraktığı diyârlara doğru savursaydın? Ateş dolu gönlümdeki ateşi alevlendireceğine ateşten kavrulmuş bağrımı serinletsen olmaz mıydı? Küllenmeye yüz tutmuş hâtıralar külhanımın küllerini savurarak altındaki közleri tekrar tutuşturmanın âlemi var mıydı.
Şikâyetim aslında sana değil be rüzgâr. Senin de suçun yok biliyorum.Biliyorum ki senin elinde de birşey yok.Can YÜCEL’in dediği gibi" Herşey bizim elimizde." Aslında yâr da yok biliyorum. Fuzûlî ’nin, Nedîm’in de yoktu.Leylâ bile gerçekte yoktu. Leylâ’yı var eden Meecnûn’un aşkı, Mecnûn’u var eden de Fuzûlî’nin duygularıydı.
Benim de duygularımla yüzleşmem gerek biliyorum. Yüzleşmeye yüzüm ve cesaretim varm mı işte onu bilemiyorum. Sen benim dediklerime bakıp da kızma be rüzgâr.Alınma sitemkârâne sözlerime. Sitemim sana değil aslına kendimedir.Ama gene de bir el atıver şu tekdüze dünyama da yârin gelişiyle şenlensin , güzelliği ile bezensin, kokusuyla kokulansın. Ne dersin? Çok mu zor olur. Hadi bir dene bakalım.Bence yapabilirsin bunu.
Benden esirgemezsin bu kadarcık iyiliği değil mi?