GeMiLeR
Savrulurken hayatın amansız girdabında sağdan sola, çocuksu oyunlarım vardı benim. Kağıttan gemiler yapıp kızıl ırmağın adını aldığı o kıpkırmızı suyunda gemilerimi bırakıp hangisinin daha sonra dalgalara yenik düşüp batacağını izlemek. Ve bazen o gemilerin birini özene bezene yapıp onu ırmağa en sona atardım. Yol boyu onları takip ederdim bazıları inatçı çıkardı. Benim en güzel gemimden daha hızlı giderlerdi. Bende onları saf dışı etmek için sürekli taşlardım. Bembeyaz gemiler suya girdikten beş dakika sonra nasıl çamur rengine bürünüyorlardı. Suya bıraktığım gibi temiz kalamıyorlardı. Ve en sonunda dalgalara yenik düşüp vadesini dolduran yavaşça kendini kızıl bir derinliğe bırakıyordu. Bazen de kendim boyardım gemileri ırmağa inat olsun diye ve gemilerime isim verirdim. Birisinin adı aşk diğerinin adı mesafe diğerinin adı ise ayrılık olurdu. Üçünü birbirine bağlardım gemilerin ve birbirlerine ne kadar yakın olurlarsa o kadar geç battıklarını gördüm. Biri batacak gibi olsa diğer ikisi izin vermiyordu biraz daha dayan dercesine yollarına biraz daha devam ediyorlardı. Bazen de ayrı ayrı suya bırakırdım hepsini. Mesafe genelde ortada giderdi aşk solda ayrılık sağda. Mesafe ikisine de yakın durmaya çalışırdı ama aşk ve ayrılık sürekli kıyıya doğru sürükleniyorlardı kıyıya varamadan önce ayrılık batardı sonra aşk batardı. Ve daha sonra mesafenin ne kadar önemli olduğunu anladım. Meğerse aramızdaki mesafeler önce ayrılığı getiriyor daha sonra aşkın bitmesine sebep oluyormuş…
Sevgili Tuğba İçin...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.