2009 ÖĞRETMENLER GÜNÜ DOLAYISIYLA HATIRALAR ADLI YARIŞMADA İSTANBUL 3.OLAN HATIRAMI SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTEDİM.....
DAĞLAR ARKASINDA ÖĞRETMEN OLMAK...
Ben SEMA UĞURCAN 1971–72 öğretim yılı Elazığ Kız ilköğretim okulu mezunuyum. İlk tayin yerim Erzincan ili Kemah kazası ATMA köyü idi. Kurada bu köy bana çıkınca müfettişler ve müdürlerin yüz ifadelerinden iyi bir yer olmadığını tahmin etmiştim zaten. Önce Kemah ilçe milli eğitim müdürlüğüne göreve başlamak üzere gittiğimde milli eğitim müdürü Sayın Arif Tekin çok şanssız olduğumu söylemişti. O köyden olan Celal Beyi yanımıza verdi sizi köye götürecek. Köye bakarsın kalmak istersen kalırsın kalmak istemezsen dönersin demişti. Trenden indikten sonra beş saat yürüyeceğimi ve patika yol olacağını hiç tahmin edememiştim, yarım saat yürüyeceğimi zannediyordum. Trenden inince istasyon aradım ama öyle bir şey yoktu, Fırat’ın kenarında indik hani okul neresi diye sorduğumda yanımızdaki bey yürümemiz gerek şu tepenin arkasında dedi ve yola koyulduk. Her tepenin arkasına çıktığımızda şu tepeyi de dönelim orda diyordu Artık üç saatin sonunda ayaklarımızda derman kalmamıştı ne geri dönebiliyoruz (çünkü yirmi dört saatte bir tren geçiyormuş)ne ileri gidebiliyordum önümüz çok yokuş ve dikti. Neyse beş saatten fazla bir zamanda köye varabildik(benim yürümemle beş saat köyde yaşayanlar alışkın olduğu için daha çabuk gidiyorlarmış.) ve muhtarın evine gittiğimizde akşam yanımıza birkaç bey geldi hepsi çok yaşlıydı. Bütün erkekler dört veya beş kişiymiş. Diğerler İstanbul’da çalışıyorlarmış. Sabah okulu görmek istediğimde köyün üst tarafında yıkık dökük bir binayı gördüm. Ortada bir soba ve direkler vardı. Ben o arada yolda gelirken çektiğim beş saatlik sıkıntıyı unutup özene bezene
Hazırladığım tarih şeridi mevsim şeridi ve grafiklerimi nereye asabilirim düşünüyordum. Beş sınıfı aynı anda okutacaktım bu iş nasıl olacaktı kafamda bunları tasarlıyordum ki babamım sözleriyle irkildim kızım ben seni buralarda bırakmam ben senin yatılı okul borcunu öderim dönüyoruz dedi ama ben orda kalmaktan başka bir şey düşünmüyordum. Öğretmenlik yapmak için okumuştum oradaki çocukları kim okutacaktı?
Kalıyorum babacığım dedim ve ev ayarlamaya başladık bir ev bulduk. Köydeki çocukları ve annelerini merak ediyordum ama yanıma gelen kimse yoktu beni gören çocuk kaçıyordu. Bir çocuğu yakalayarak beni annene götür dedim çocuk bir yere götürdü bütün kadınlar tandır ekmeği pişirmek için bir yerde toplanmışlar hamur açıyorlardı. Kolay gelsin diyerek yanlarına gittim ben de size yardım edeyim dedim başladım hamurları dizmeye. Neden benim yanıma gelmiyorsunuz ben sizin çocuklarınızı okutmaya geldim bir hoş geldin demenizi bekledim dedim. Bayan öğretmen hiç görmedikleri için çok tuhaflarına gidiyordu. Neyse çok uzatmadan yazayım tekrar Erzincan’a dönüp eşya getirecektik. Gününü kararlaştırıp köyden ayrıldık üç saatte trene indik temelli dönüşte köylüler at ve eşek getireceklerdi köye hayvanlara binip çıkacaktık ama ben çok zor duruyordum atın üstünde. Çünkü köy hayatını bilmem şehirde büyümüştüm. Tam yarı yola geldiğimizde öyle kuvvetli bir rüzgâr çıktı ki beni atın üstünden yere fırlattı ve at kaçtı çantam içinde kalemlerim v.s hepsi gitti Ben 17 yaşımda 42 kg ağırlığındaydım. Bizi köye götürmek için gelenler bana gülerek bu kadar zayıf olmasaydınız rüzgâr sizi aşağıya atmazdı demişlerdi. Belim ve boynum çok ağrıdı ama yapacak fazla bir şeyde yoktu Düşme sonucu o köyden ayrıldıktan sonra belim ve boynum sakatlandı. Belimden iki defa bel fıtığı ameliyatı geçirdim. Köyde daha sonraki aylarda çok hastalandım çünkü müdürlük görevi de bende olduğundan ayda bir yazışmalar ve toplantı için Kemah’ a çağırıyorlardı gitmek mecburiydi Gecenin iki buçuğunda köylülerden birini yanıma alarak trene binmek için yürüyorduk sabah beşte tren geçiyordu tam istasyon olmadığı için okuldan bayrak alıyordum yanıma birde el feneri kırmızı ışığı görünce biraz yavaşlıyordu ve trenciler beni çekip trene alıyordu Fırat kenarında 24 saat( tren tehir yaptığı için gelmemişti) beklediğim olmuştu ters yönden gelen trene binerek yarım saat ilerde Güllü bağ istasyonuna gider orda beklerdim. Hatta tilki sancısının ne olduğunu orda öğrendim .
Düşünebiliyor musunuz gece karanlıkta Fırat kenarında bir hayvan acayip sesler çıkarıyor ama ne olduğunu bilmeden korku içinde tren bekliyorum sığınacak bir yer yok Çakşur durağı diye bir yer. Eriç ve Güllübağ arasında. Ama kar yağdığında artık yollar kapalı olduğu için Kemah’a ve Erzincan’a gidemiyordum.Kar belime kadar çıkıyordu.Ayaklarımda cizlavit denilen kara lastikler ve köyden bana ördükleri yün çoraplar kardan ıslanınca buz tutuyordu , trene binince buz çözülür ayaklarım sular içinde kalırdı trenin radyotöründe kuruturdum. Kışın tam ortasında ateşler içinde on gün yattım ve bir böbreğimi kaybettim alındı. Bütün bu zorluklara rağmen köyden çok memnundum yol yok, evlerde su yok, elektrik yok, konuşacak bir meslektaşım ebe hemşire hiç kimse yok. Ama her akşam evim köydeki genç kızlar hanımlardan dolup taşıyordu. Benim evimin biraz yukarısı kom denilen ağıllardı. Kızlar koyunları sağmak için oraya gitmeden ve dönerken bana uğrayıp süt bırakıp evlerine öyle dönüyorlardı bana çok iyi bakıyorlardı. O köyde para geçmezdi para var ama nerden ne alacaksın ki yumurta lazım olunca çocuklar bugün tahta boyanacak dediğimde kırk tane yumurta geliyordu. Tandır ekmeği tulum peyniri bal bana ne yedireceklerini bilmiyorlardı. Bütün köyle içli dışlı olmuştum akşam çocukları guruplara ayırmıştım fener elimde kapı kapı gezip kontrol ediyordum. Hiç unutamadığım o kadar hatıram var ki. Hangisini yazayım.23 Nisan ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutlarken öğrencim Fadlı nın babasının bacağını domuzun parçalaması, sedye yaparak o kan kaybıyla saatlerce yoldan sonra Erzincan’ a ulaştırmamızı hiç unutmuyorum. Başka bir gün öğlen yemeğinde öğrencimin birisi babasının av tüfeği ile teyzesinin çocuğu İbrahim Akbudak’ı vurması aynı şekilde onu da sedyeyle hastaneye altı saatten sonra kavuşturduk ve kurtardık. Bir gün sabah okula gittiğimde okulun bacasının çökmüş olduğunu gördük ve başladık bahçede bağdaş kurup ders yapmaya. Müfettişler 27 Nisanda teftiş için köye geldiklerinde niçin dışarıda ders yaptığımızı sorduğunda sınıfı gösterdim görünce şaşırıp burada sen nasıl kalıyorsun demişlerdi. Zaten köye gelirken yolun kayan bir bölümü vardı oradan aşağı yuvarlanmışlar ve çok zorluklara köye gelmişlerdi.
Ben oradan geçerken katırın kuyruğundan bezle tutarak geçiyordum. Yazmakla bitmez benim hatıralarım. Gelen müfettişler teklif raporu vererek bir bayan burada öğretmenlik yapamaz dediler ve beni o köyden alarak yine Kemah’ın başka bir köyü olan Karadağ köyüne verdiler. 36 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra ATMA ’da okuttuğum öğrencilerimi buldum köylerinin sitesine yazarak onlara ulaştım Şimdi onlarla yazışıyoruz okuttuğum öğrencilerimin iyi yerlerde olduğunu duymak bana mutluluk verdi. O dağların arkasındaki o ücra köyden doktor olan çocuklarım olmuş. İkinci görev yerim olan Kemah’ın KARADAĞ köyünden de çok memnundum. İki yılda orda kaldım. O köydeki anılarımızda çok yazmakla bitmez. Karadağ’ın yolu Atmaya göre daha iyiydi. Bizi köye Şenol Bey (Akkılıç) jeeple götürüp getiriyordu bazen da Acemoğlu Köprü’süne kadar atlara biniyorduk.
Kemahlılar çok mükemmel insanlar misafirperver, yardımsever ve sıcakkanlılar. Eşim de Kemah’ın Cevizlik Köyünden. Kızım SEVDA ve oğlum SEDAT’ a bu anılarımı anlatarak öğretmenliğin çok kutsal bir meslek olduğunu yeniden dünyaya gelsem yine öğretmen olurdum diyorum. Öğretmenliğimin son 10 yılını zihinsel özürlü ve otistik çocukların eğitimiyle geçirdim onlarla da çok mutluyum severek yapıyorum bu işi. .Sevgi her şeyin üstesinden gelir. Öğretmen olunmaz öğretmen doğulur. Günümüzde toplumun en önünde yer aldığı ifade edilen öğretmen, bugün gerçekten toplumun önünde midir?
Öğretmen için en inandırıcı değer, öğrencinin öğretmenine verdiği değerdir. Çünkü onların sevgisi saygısı çok samimi ve sıcaktır. Bunun dışındakiler genel olarak söylemden öteye gitmemektedir.24 Kasımda göklere çıkarılan öğretmen daha sonra unutulmaktadır. Aslında öğretmenin ve öğretmenliğin sorunları giderilmeden eğitimin sorunları giderilemez. İsterim ki bu ülke öğretmeni 24 Kasımları buruk geçirmesin, daima toplumun en önünde, devletin ve milletin baş tacı olsun. Genç meslektaşlarıma başarılar diliyorum.
Sevgi ve saygılarımla.
[alik ]
YORUMLAR
NE GÜZEL BİR ANI NE GÜZEL BİR ANLATIM NE GÜZEL BİR PAYLAŞIMDI
Yüreğine
Emeğine
Sağlık öğretmenim
Selam saygı sevgi sabır ve dua ile
ALLAH c.c. emanet ol.
akdem
evet üstat bana söz bırakmamışlar sağolsunlar var olsunlar bende derimli allah kolaylık versin aydınlık veresin bütün öğrencilere de iyi bak ayırt etmeden.sensin bizleri yüksek eden öğretmenim der ve yazan kalemin daim yüreğinde var olsun saygımla.zeki tunç.
akdem
(şifremi unuttuğum için sayfamı açamamıştım , geç cevap yazdığım için özür dilerim)
SEVGİLİ MESLEKTAŞIM GÜZEL YAZINI ANCAK GÖRDÜM AMA OKUDUKÇA KENDİMİ BULDUM HER SATIRINDA .BİZİM GİBLER VAR MI HALA BİLMİYORUM AMA ,BU ÜLKENİN AYDINLANMASI İÇİN HALA ÇOK İHTİYAÇ VAR BİZİM GİBİ İDEALİSTLERE .YÜREĞİNE SAĞLIK CANIM SEVGİMDESİN .
ÖĞRETMEN ŞİİRLERİMDEN KÜÇÜK BİR DEMETLE OMUZ VEREYİM GÜZEL ANILARINA
ÖĞRETMEN HERŞEYDİR
ÖĞRETMEN,
TÜNELİN UCUNDAKİ IŞIKTIR
ÖĞRETMEN,
...O DAĞIN ARDINDAKİ UMUTTUR
ÖĞRETMEN,
KIŞIN ARDINDAKİ BAHAR,
GECENİN SONUNDAKİ SABAHTIR.
ÖĞRETMEN AYDINLIKTIR.
ÖĞRETMENLİK,
DOYUMSUZ MUTLULUKTUR.
ÖĞRETMEN,
GÜLEN GÖZLERİDİR AYŞENİN,
ALİ NİN AĞLAYAN SESİ...
ÖĞRETMEN BAHÇİVANDIR,
ÇOCUKLARI GÜL BAHÇESİ...
HER SABAH,
GÜNAYDINLA GİRİP EĞİTİM SERASINA
DOKUNUR ÇİÇEKLERİN EN GÜZELİNE
VE EN HASINA......
ÖĞRETMEN ATATÜRKÜN ÇINLAYAN SESİDİR
DEVRİMLERİNİN YILMAZ BEKÇİSİDİR
ÖĞRETMEN,EĞİTİMİN NEFESİ,
GELECEĞİN GARANTİSİDİR.
ÖĞRETMEN ÇAĞDAŞLIĞIN ŞİMGESİ,
SEVGİNİN BARIŞIN ALFABESİDİR ....
MELAHAT ÇETİNKAYA
**************************************
GÖZÜM ARDIMDA KALMAYACAK
SİZ ,
TOROSLARIN ZİRVESİNDE AÇAN
KARDELENLERİM .
...SİZ ,
ÇALI DİBİNDE KUYTUDA ,
BOYNU BÜKÜK DURAN
MOR MENEKŞELERİM.
SİZ ,
ANADOLU BOZKIRINDA,
YETİŞEN KIR ÇİÇEKLERİM .
SİZ ,
HASBAHÇELRİN GÜLLERİ,
SAKSIDA RENGARENK KARANFİLLERİM.
HEPİNİZ BİRSİNİZ BENİM İÇİN.
KOKUNUZ AYRI GÜZEL .
ALIP SİZİ AVUCUMA ,
DİKECEĞİM BİRER BİRER
EĞİTİM SERASINA ....
BİLGİ İLE SULAYIP,
SEVGİYLE ISITACAĞIM İÇİNİZİ...
AĞIZ VE YÜREK DOLUSU
ATATÜRK SEVGİSİYLE ,
AŞILAYACAĞIM HEPİNİZİ...
ÇAĞDAŞ VE BARIŞÇI.
BÜYÜYECEK SİZİNLE BİRLİKTE ,
İÇİNİZDEKİ BU SANCI ...
SIĞMAYACAK KÜÇÜK YÜREKLERİNİZE
BU SEVDA....
ULAŞACAK NESİLDEN NESİLE.
İŞTE O ZAMAN ,
DAHA GÜZEL OLACAK BU ÜLKE,
VE BU DÜNYA ...
İŞTE O ZAMAN ,
KALMAYACAK GÖZÜM ARDIMDA....
MELAHAT ÇETİNKAYA
************************************************************
ÖĞRETMENİM
ÖĞRETMENİM SEN ÇİÇEK OL
BEN ARI...
TOPLAYAYIM BALLARINI
...YILLARCA...
ÖĞRETMENİM SEN AĞAÇ OL
BEN MEYVE,
BÜYÜYEYİM DALLARINDA
ÖZGÜRCE...
ÖĞRETMENİM SEN KİTAP OL
BEN OKUR,
OKUYAYIM SAYFA SAYFA
SESSİZCE...
ÖĞRETMENİM SEN GÜNEŞ OL
BEN DÜNYA.
DOLANAYIM YÖRÜNGENDE
DELİCE.....
ÖĞRETMENİM PUSULAM OL
SEN BENİM,
DOĞRU YOLU GÖSTER BANA
GİDEYİM...
ÖĞRETMENİM AL ELİMİ
ELİNE,
SAR MİNİCİK YÜREĞİMİ SEVGİNLE
ISIT BENİ .IŞIT BENİ BİLGİNLE ....
MELAHAT ÇETİNKAYA
akdem
Sema hocam
Öncelikle anılarınızı bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederim.
Yazınızı okuduktan sonra, bu yazıya ne yorum yazılır endişesi yaşadım,
çünkü o kadar mükemmel bir anlatımla yazmışsınız ki, okurken adeta
sizin yaşadıklarınızı bir film karesi şeklinde gördüm ve hissettim
bazen duygulandım, bazen gururlandım. sizin gibi Değerlerin
Türk toplumuna ve Türk halkına kazandırdıkları beni duygulandırdı
Aynı zamanda çektiğiniz sıkıntı ise duygulanmama sebep oldu.
Biliyorum hiç bir yorum sizin bu altın yüreğinizin gerçek değerini biçemez
Birincilik ödülünü ise fazlasıyla hak etmişsiniz. ( üçüncü olmamalıydı )
Sizi Ayakta alkışlıyor.
sayfanıza sevgi ve saygılarımı bırakıyorum.
kulhilmi..
kulhilmi tarafından 12/18/2010 10:49:09 AM zamanında düzenlenmiştir.
akdem
2009 ÖĞRETMENLER GÜNÜ DOLAYISIYLA HATIRALAR ADLI YARIŞMADA İSTANBUL 3.OLAN HATIRAMI SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTEDİM.....
2009 ÖĞRETMENLER GÜNÜ DOLAYISIYLA HATIRALAR ADLI YARIŞMADA İSTANBUL 3.OLAN HATIRAMI SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTEDİM..... DAĞLAR ARKASINDA “ÖĞRETMEN OLMAK”
Ben SEMA UĞURCAN 1971–72 öğretim yılı Elazığ Kız ilköğretim okulu mezunuyum. İlk tayin yerim Erzincan ili Kemah kazası ATMA köyü idi. Kurada bu köy bana çıkınca müfettişler ve müdürlerin yüz ifadelerinden iyi bir yer olmadığını tahmin etmiştim zaten. Önce Kemah ilçe milli eğitim müdürlüğüne göreve başlamak üzere gittiğimde milli eğitim müdürü Sayın Arif Tekin çok şanssız olduğumu söylemişti. O köyden olan Celal Beyi yanımıza verdi sizi köye götürecek. Köye bakarsın kalmak istersen kalırsın kalmak istemezsen dönersin demişti. Trenden indikten sonra beş saat yürüyeceğimi ve patika yol olacağını hiç tahmin edememiştim, yarım saat yürüyeceğimi zannediyordum. Trenden inince istasyon aradım ama öyle bir şey yoktu, Fırat’ın kenarında indik hani okul neresi diye sorduğumda yanımızdaki bey yürümemiz gerek şu tepenin arkasında dedi ve yola koyulduk. Her tepenin arkasına çıktığımızda şu tepeyi de dönelim orda diyordu Artık üç saatin sonunda ayaklarımızda derman kalmamıştı ne geri dönebiliyoruz (çünkü yirmi dört saatte bir tren geçiyormuş)ne ileri gidebiliyordum önümüz çok yokuş ve dikti. Neyse beş saatten fazla bir zamanda köye varabildik(benim yürümemle beş saat köyde yaşayanlar alışkın olduğu için daha çabuk gidiyorlarmış.) ve muhtarın evine gittiğimizde akşam yanımıza birkaç bey geldi hepsi çok yaşlıydı. Bütün erkekler dört veya beş kişiymiş. Diğerler İstanbul’da çalışıyorlarmış. Sabah okulu görmek istediğimde köyün üst tarafında yıkık dökük bir binayı gördüm. Ortada bir soba ve direkler vardı. Ben o arada yolda gelirken çektiğim beş saatlik sıkıntıyı unutup özene bezene
Hazırladığım tarih şeridi mevsim şeridi ve grafiklerimi nereye asabilirim düşünüyordum. Beş sınıfı aynı anda okutacaktım bu iş nasıl olacaktı kafamda bunları tasarlıyordum ki babamım sözleriyle irkildim kızım ben seni buralarda bırakmam ben senin yatılı okul borcunu öderim dönüyoruz dedi ama ben orda kalmaktan başka bir şey düşünmüyordum. Öğretmenlik yapmak için okumuştum oradaki çocukları kim okutacaktı?
Kalıyorum babacığım dedim ve ev ayarlamaya başladık bir ev bulduk. Köydeki çocukları ve annelerini merak ediyordum ama yanıma gelen kimse yoktu beni gören çocuk kaçıyordu. Bir çocuğu yakalayarak beni annene götür dedim çocuk bir yere götürdü bütün kadınlar tandır ekmeği pişirmek için bir yerde toplanmışlar hamur açıyorlardı. Kolay gelsin diyerek yanlarına gittim ben de size yardım edeyim dedim başladım hamurları dizmeye. Neden benim yanıma gelmiyorsunuz ben sizin çocuklarınızı okutmaya geldim bir hoş geldin demenizi bekledim dedim. Bayan öğretmen hiç görmedikleri için çok tuhaflarına gidiyordu. Neyse çok uzatmadan yazayım tekrar Erzincan’a dönüp eşya getirecektik. Gününü kararlaştırıp köyden ayrıldık üç saatte trene indik temelli dönüşte köylüler at ve eşek getireceklerdi köye hayvanlara binip çıkacaktık ama ben çok zor duruyordum atın üstünde. Çünkü köy hayatını bilmem şehirde büyümüştüm. Tam yarı yola geldiğimizde öyle kuvvetli bir rüzgâr çıktı ki beni atın üstünden yere fırlattı ve at kaçtı çantam içinde kalemlerim v.s hepsi gitti Ben 17 yaşımda 42 kg ağırlığındaydım. Bizi köye götürmek için gelenler bana gülerek bu kadar zayıf olmasaydınız rüzgâr sizi aşağıya atmazdı demişlerdi. Belim ve boynum çok ağrıdı ama yapacak fazla bir şeyde yoktu Düşme sonucu o köyden ayrıldıktan sonra belim ve boynum sakatlandı. Belimden iki defa bel fıtığı ameliyatı geçirdim. Köyde daha sonraki aylarda çok hastalandım çünkü müdürlük görevi de bende olduğundan ayda bir yazışmalar ve toplantı için Kemah’ a çağırıyorlardı gitmek mecburiydi Gecenin iki buçuğunda köylülerden birini yanıma alarak trene binmek için yürüyorduk sabah beşte tren geçiyordu tam istasyon olmadığı için okuldan bayrak alıyordum yanıma birde el feneri kırmızı ışığı görünce biraz yavaşlıyordu ve trenciler beni çekip trene alıyordu Fırat kenarında 24 saat( tren tehir yaptığı için gelmemişti) beklediğim olmuştu ters yönden gelen trene binerek yarım saat ilerde Güllü bağ istasyonuna gider orda beklerdim. Hatta tilki sancısının ne olduğunu orda öğrendim .
Düşünebiliyor musunuz gece karanlıkta Fırat kenarında bir hayvan acayip sesler çıkarıyor ama ne olduğunu bilmeden korku içinde tren bekliyorum sığınacak bir yer yok Çakşur durağı diye bir yer. Eriç ve Güllübağ arasında. Ama kar yağdığında artık yollar kapalı olduğu için Kemah’a ve Erzincan’a gidemiyordum.Kar belime kadar çıkıyordu.Ayaklarımda cizlavit denilen kara lastikler ve köyden bana ördükleri yün çoraplar kardan ıslanınca buz tutuyordu , trene binince buz çözülür ayaklarım sular içinde kalırdı trenin radyotöründe kuruturdum. Kışın tam ortasında ateşler içinde on gün yattım ve bir böbreğimi kaybettim alındı. Bütün bu zorluklara rağmen köyden çok memnundum yol yok, evlerde su yok, elektrik yok, konuşacak bir meslektaşım ebe hemşire hiç kimse yok. Ama her akşam evim köydeki genç kızlar hanımlardan dolup taşıyordu. Benim evimin biraz yukarısı kom denilen ağıllardı. Kızlar koyunları sağmak için oraya gitmeden ve dönerken bana uğrayıp süt bırakıp evlerine öyle dönüyorlardı bana çok iyi bakıyorlardı. O köyde para geçmezdi para var ama nerden ne alacaksın ki yumurta lazım olunca çocuklar bugün tahta boyanacak dediğimde kırk tane yumurta geliyordu. Tandır ekmeği tulum peyniri bal bana ne yedireceklerini bilmiyorlardı. Bütün köyle içli dışlı olmuştum akşam çocukları guruplara ayırmıştım fener elimde kapı kapı gezip kontrol ediyordum. Hiç unutamadığım o kadar hatıram var ki. Hangisini yazayım.23 Nisan ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutlarken öğrencim Fadlı nın babasının bacağını domuzun parçalaması, sedye yaparak o kan kaybıyla saatlerce yoldan sonra Erzincan’ a ulaştırmamızı hiç unutmuyorum. Başka bir gün öğlen yemeğinde öğrencimin birisi babasının av tüfeği ile teyzesinin çocuğu İbrahim Akbudak’ı vurması aynı şekilde onu da sedyeyle hastaneye altı saatten sonra kavuşturduk ve kurtardık. Bir gün sabah okula gittiğimde okulun bacasının çökmüş olduğunu gördük ve başladık bahçede bağdaş kurup ders yapmaya. Müfettişler 27 Nisanda teftiş için köye geldiklerinde niçin dışarıda ders yaptığımızı sorduğunda sınıfı gösterdim görünce şaşırıp burada sen nasıl kalıyorsun demişlerdi. Zaten köye gelirken yolun kayan bir bölümü vardı oradan aşağı yuvarlanmışlar ve çok zorluklara köye gelmişlerdi.
Ben oradan geçerken katırın kuyruğundan bezle tutarak geçiyordum. Yazmakla bitmez benim hatıralarım. Gelen müfettişler teklif raporu vererek bir bayan burada öğretmenlik yapamaz dediler ve beni o köyden alarak yine Kemah’ın başka bir köyü olan Karadağ köyüne verdiler. 36 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra ATMA ’da okuttuğum öğrencilerimi buldum köylerinin sitesine yazarak onlara ulaştım Şimdi onlarla yazışıyoruz okuttuğum öğrencilerimin iyi yerlerde olduğunu duymak bana mutluluk verdi. O dağların arkasındaki o ücra köyden doktor olan çocuklarım olmuş. İkinci görev yerim olan Kemah’ın KARADAĞ köyünden de çok memnundum. İki yılda orda kaldım. O köydeki anılarımızda çok yazmakla bitmez. Karadağ’ın yolu Atmaya göre daha iyiydi. Bizi köye Şenol Bey (Akkılıç) jeeple götürüp getiriyordu bazen da Acemoğlu Köprü’süne kadar atlara biniyorduk.
Kemahlılar çok mükemmel insanlar misafirperver, yardımsever ve sıcakkanlılar. Eşim de Kemah’ın Cevizlik Köyünden. Kızım SEVDA ve oğlum SEDAT’ a bu anılarımı anlatarak öğretmenliğin çok kutsal bir meslek olduğunu yeniden dünyaya gelsem yine öğretmen olurdum diyorum. Öğretmenliğimin son 10 yılını zihinsel özürlü ve otistik çocukların eğitimiyle geçirdim onlarla da çok mutluyum severek yapıyorum bu işi. .Sevgi her şeyin üstesinden gelir. Öğretmen olunmaz öğretmen doğulur. Günümüzde toplumun en önünde yer aldığı ifade edilen öğretmen, bugün gerçekten toplumun önünde midir?
Öğretmen için en inandırıcı değer, öğrencinin öğretmenine verdiği değerdir. Çünkü onların sevgisi saygısı çok samimi ve sıcaktır. Bunun dışındakiler genel olarak söylemden öteye gitmemektedir.24 Kasımda göklere çıkarılan öğretmen daha sonra unutulmaktadır. Aslında öğretmenin ve öğretmenliğin sorunları giderilmeden eğitimin sorunları giderilemez. İsterim ki bu ülke öğretmeni 24 Kasımları buruk geçirmesin, daima toplumun en önünde, devletin ve milletin baş tacı olsun. Genç meslektaşlarıma başarılar diliyorum.
hamitkaraca tarafından 12/12/2010 6:47:37 PM zamanında düzenlenmiştir.
çok güzel bir roman tadında okudum yüreğinize sağlık sema hanım
hamitkaraca tarafından 12/12/2010 6:49:25 PM zamanında düzenlenmiştir.
akdem
Öğretmenim
Edep ilim irfan okulda başlar
Bizlere bilgini ver öğretmenim
Bahara dönüşsün gönülde kışlar
Açan çiçekleri gör öğretmenim
İnsanca sevgiyi öğretir bize
Yıkar cehaleti getirir dize
Bir ışık kaynağı gönülden göze
Dersini almayan kör öğretmenim
İlmi geniş olan hasmını yener
Bu keramet değil ilimde hüner
Milli duygularım sevdaya döner
Vatan millet bayrak der öğretmenim
Cehalete savaş açmış her biri
And içmiş ilimden dönülmez geri
Cennet mekân olsun ebedi yeri
Mustafa Kemal'dir her öğretmenim
İlminle âleme ışık saçarsın
Ektiğini fazlasıyla biçersin
Yetmiş iki çeşit çiçek açarsın
Köhne gönüllere ser öğretmenim
İlme uzanan el kurusun solsun
Minicik yavrular ilminle dolsun
Yüce Rabbim yar ve yardımcın olsun
Cehaletle savaş zor öğretmenim
Hazani'yem az okudum yanarım
Cehaletten cahil doğar kınarım
Sevgimle saygımla seni anarım
Bilgi hazinesi nur öğretmenim.
sema ablam bana bir harf ögratanin kırk yıl kölesi olurum demiş hz ali rabbim yar ve yardımcınız olsun sen elinden geleni yapmışsın
sevgiler saygılar ablam ellerinden öptüm ögretmenim hoşça kal
akdem
Ben SEMA UĞURCAN 1971–72 öğretim yılı Elazığ Kız ilköğretim okulu mezunuyum. İlk tayin yerim Erzincan ili Kemah kazası ATMA köyü idi. Kurada bu köy bana çıkınca müfettişler ve müdürlerin yüz ifadelerinden iyi bir yer olmadığını tahmin etmiştim zaten. Önce Kemah ilçe milli eğitim müdürlüğüne göreve başlamak üzere gittiğimde milli eğitim müdürü Sayın Arif Tekin çok şanssız olduğumu söylemişti. O köyden olan Celal Beyi yanımıza verdi sizi köye götürecek. Köye bakarsın kalmak istersen kalırsın kalmak istemezsen dönersin demişti. Trenden indikten sonra beş saat yürüyeceğimi ve patika yol olacağını hiç tahmin edememiştim, yarım saat yürüyeceğimi zannediyordum. Trenden inince istasyon aradım ama öyle bir şey yoktu, Fırat’ın kenarında indik hani okul neresi diye sorduğumda yanımızdaki bey yürümemiz gerek şu tepenin arkasında dedi ve yola koyulduk. Her tepenin arkasına çıktığımızda şu tepeyi de dönelim orda diyordu Artık üç saatin sonunda ayaklarımızda derman kalmamıştı ne geri dönebiliyoruz (çünkü yirmi dört saatte bir tren geçiyormuş)ne ileri gidebiliyordum önümüz çok yokuş ve dikti. Neyse beş saatten fazla bir zamanda köye varabildik(benim yürümemle beş saat köyde yaşayanlar alışkın olduğu için daha çabuk gidiyorlarmış.) ve muhtarın evine gittiğimizde akşam yanımıza birkaç bey geldi hepsi çok yaşlıydı. Bütün erkekler dört veya beş kişiymiş. Diğerler İstanbul’da çalışıyorlarmış. Sabah okulu görmek istediğimde köyün üst tarafında yıkık dökük bir binayı gördüm. Ortada bir soba ve direkler vardı. Ben o arada yolda gelirken çektiğim beş saatlik sıkıntıyı unutup özene bezene
Hazırladığım tarih şeridi mevsim şeridi ve grafiklerimi nereye asabilirim düşünüyordum. Beş sınıfı aynı anda okutacaktım bu iş nasıl olacaktı kafamda bunları tasarlıyordum ki babamım sözleriyle irkildim kızım ben seni buralarda bırakmam ben senin yatılı okul borcunu öderim dönüyoruz dedi ama ben orda kalmaktan başka bir şey düşünmüyordum. Öğretmenlik yapmak için okumuştum oradaki çocukları kim okutacaktı?
Kalıyorum babacığım dedim ve ev ayarlamaya başladık bir ev bulduk. Köydeki çocukları ve annelerini merak ediyordum ama yanıma gelen kimse yoktu beni gören çocuk kaçıyordu. Bir çocuğu yakalayarak beni annene götür dedim çocuk bir yere götürdü bütün kadınlar tandır ekmeği pişirmek için bir yerde toplanmışlar hamur açıyorlardı. Kolay gelsin diyerek yanlarına gittim ben de size yardım edeyim dedim başladım hamurları dizmeye. Neden benim yanıma gelmiyorsunuz ben sizin çocuklarınızı okutmaya geldim bir hoş geldin demenizi bekledim dedim. Bayan öğretmen hiç görmedikleri için çok tuhaflarına gidiyordu. Neyse çok uzatmadan yazayım tekrar Erzincan’a dönüp eşya getirecektik. Gününü kararlaştırıp köyden ayrıldık üç saatte trene indik temelli dönüşte köylüler at ve eşek getireceklerdi köye hayvanlara binip çıkacaktık ama ben çok zor duruyordum atın üstünde. Çünkü köy hayatını bilmem şehirde büyümüştüm. Tam yarı yola geldiğimizde öyle kuvvetli bir rüzgâr çıktı ki beni atın üstünden yere fırlattı ve at kaçtı çantam içinde kalemlerim v.s hepsi gitti Ben 17 yaşımda 42 kg ağırlığındaydım. Bizi köye götürmek için gelenler bana gülerek bu kadar zayıf olmasaydınız rüzgâr sizi aşağıya atmazdı demişlerdi. Belim ve boynum çok ağrıdı ama yapacak fazla bir şeyde yoktu Düşme sonucu o köyden ayrıldıktan sonra belim ve boynum sakatlandı. Belimden iki defa bel fıtığı ameliyatı geçirdim. Köyde daha sonraki aylarda çok hastalandım çünkü müdürlük görevi de bende olduğundan ayda bir yazışmalar ve toplantı için Kemah’ a çağırıyorlardı gitmek mecburiydi Gecenin iki buçuğunda köylülerden birini yanıma alarak trene binmek için yürüyorduk sabah beşte tren geçiyordu tam istasyon olmadığı için okuldan bayrak alıyordum yanıma birde el feneri kırmızı ışığı görünce biraz yavaşlıyordu ve trenciler beni çekip trene alıyordu Fırat kenarında 24 saat( tren tehir yaptığı için gelmemişti) beklediğim olmuştu ters yönden gelen trene binerek yarım saat ilerde Güllü bağ istasyonuna gider orda beklerdim. Hatta tilki sancısının ne olduğunu orda öğrendim .
Düşünebiliyor musunuz gece karanlıkta Fırat kenarında bir hayvan acayip sesler çıkarıyor ama ne olduğunu bilmeden korku içinde tren bekliyorum sığınacak bir yer yok Çakşur durağı diye bir yer. Eriç ve Güllübağ arasında. Ama kar yağdığında artık yollar kapalı olduğu için Kemah’a ve Erzincan’a gidemiyordum.Kar belime kadar çıkıyordu.Ayaklarımda cizlavit denilen kara lastikler ve köyden bana ördükleri yün çoraplar kardan ıslanınca buz tutuyordu , trene binince buz çözülür ayaklarım sular içinde kalırdı trenin radyotöründe kuruturdum. Kışın tam ortasında ateşler içinde on gün yattım ve bir böbreğimi kaybettim alındı. Bütün bu zorluklara rağmen köyden çok memnundum yol yok, evlerde su yok, elektrik yok, konuşacak bir meslektaşım ebe hemşire hiç kimse yok. Ama her akşam evim köydeki genç kızlar hanımlardan dolup taşıyordu. Benim evimin biraz yukarısı kom denilen ağıllardı. Kızlar koyunları sağmak için oraya gitmeden ve dönerken bana uğrayıp süt bırakıp evlerine öyle dönüyorlardı bana çok iyi bakıyorlardı. O köyde para geçmezdi para var ama nerden ne alacaksın ki yumurta lazım olunca çocuklar bugün tahta boyanacak dediğimde kırk tane yumurta geliyordu. Tandır ekmeği tulum peyniri bal bana ne yedireceklerini bilmiyorlardı. Bütün köyle içli dışlı olmuştum akşam çocukları guruplara ayırmıştım fener elimde kapı kapı gezip kontrol ediyordum. Hiç unutamadığım o kadar hatıram var ki. Hangisini yazayım.23 Nisan ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutlarken öğrencim Fadlı nın babasının bacağını domuzun parçalaması, sedye yaparak o kan kaybıyla saatlerce yoldan sonra Erzincan’ a ulaştırmamızı hiç unutmuyorum. Başka bir gün öğlen yemeğinde öğrencimin birisi babasının av tüfeği ile teyzesinin çocuğu İbrahim Akbudak’ı vurması aynı şekilde onu da sedyeyle hastaneye altı saatten sonra kavuşturduk ve kurtardık. Bir gün sabah okula gittiğimde okulun bacasının çökmüş olduğunu gördük ve başladık bahçede bağdaş kurup ders yapmaya. Müfettişler 27 Nisanda teftiş için köye geldiklerinde niçin dışarıda ders yaptığımızı sorduğunda sınıfı gösterdim görünce şaşırıp burada sen nasıl kalıyorsun demişlerdi. Zaten köye gelirken yolun kayan bir bölümü vardı oradan aşağı yuvarlanmışlar ve çok zorluklara köye gelmişlerdi.
Ben oradan geçerken katırın kuyruğundan bezle tutarak geçiyordum. Yazmakla bitmez benim hatıralarım. Gelen müfettişler teklif raporu vererek bir bayan burada öğretmenlik yapamaz dediler ve beni o köyden alarak yine Kemah’ın başka bir köyü olan Karadağ köyüne verdiler. 36 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra ATMA ’da okuttuğum öğrencilerimi buldum köylerinin sitesine yazarak onlara ulaştım Şimdi onlarla yazışıyoruz okuttuğum öğrencilerimin iyi yerlerde olduğunu duymak bana mutluluk verdi. O dağların arkasındaki o ücra köyden doktor olan çocuklarım olmuş. İkinci görev yerim olan Kemah’ın KARADAĞ köyünden de çok memnundum. İki yılda orda kaldım. O köydeki anılarımızda çok yazmakla bitmez. Karadağ’ın yolu Atmaya göre daha iyiydi. Bizi köye Şenol Bey (Akkılıç) jeeple götürüp getiriyordu bazen da Acemoğlu Köprü’süne kadar atlara biniyorduk.
Kemahlılar çok mükemmel insanlar misafirperver, yardımsever ve sıcakkanlılar. Eşim de Kemah’ın Cevizlik Köyünden. Kızım SEVDA ve oğlum SEDAT’ a bu anılarımı anlatarak öğretmenliğin çok kutsal bir meslek olduğunu yeniden dünyaya gelsem yine öğretmen olurdum diyorum. Öğretmenliğimin son 10 yılını zihinsel özürlü ve otistik çocukların eğitimiyle geçirdim onlarla da çok mutluyum severek yapıyorum bu işi. .Sevgi her şeyin üstesinden gelir. Öğretmen olunmaz öğretmen doğulur. Günümüzde toplumun en önünde yer aldığı ifade edilen öğretmen, bugün gerçekten toplumun önünde midir?
Öğretmen için en inandırıcı değer, öğrencinin öğretmenine verdiği değerdir. Çünkü onların sevgisi saygısı çok samimi ve sıcaktır. Bunun dışındakiler genel olarak söylemden öteye gitmemektedir.24 Kasımda göklere çıkarılan öğretmen daha sonra unutulmaktadır. Aslında öğretmenin ve öğretmenliğin sorunları giderilmeden eğitimin sorunları giderilemez. İsterim ki bu ülke öğretmeni 24 Kasımları buruk geçirmesin, daima toplumun en önünde, devletin ve milletin baş tacı olsun. Genç meslektaşlarıma başarılar diliyorum.
Sevgi ve saygılarımla.
HARİKA PAYLAŞOIMINIZI YÜREKTEN ALKIŞLAYARAK TEBRİK EDERİM AKICI BULDUM ZEVKLE HAZLA OKUDUM SAYGILAR.
akdem
Hiç abartısız gözlerim dolu dolu okudum uygun olsam ağlardım da ...
Öğretmenlik için bir şey söylemek haddim midir bilemiyorum ki bu sebeple çok bir şey söyleyemem ama şu sözünüze katılıyorum :
"öğretmen olunmaz öğretmen doğulur"..
Yaşadıklarınızı okuduğumda kendi köyümü hatırladım ve de öğretmenlerin çektiklerini ama yine de her şeye rağmen görevlerini lâyıkı ile yaparlardı - hoş ben birilerinin yüzünden okulu bırakmıştım ama yine de çok değerli olduklarını düşünüyorum-. Hatta bir öğretmenim vardı, doğma büyüme İzmir'liydi fakat ilk görev ili sizin de olduğu gibi uzak bir kentin bir köyü olmuştu. Ama köy ahalisi , öğretmenlere çok değer verirlerdi her türlü ihtiyaçları için seferber olurlardı ve zorlukları bile görmezden gelirlerdi. Şimdi düşünüyorum sadece öyleli yerlerde mi kadri bilinir bu mesleğin. Ya da her düşünen bilir ki değer biçilmez görevini hakkı ile yapan bu meslek erbabına.
Şimdi küçüklüğümde, köyümde tanıdığım o öğretmenlerime ben de ulaşmak isterdim sizin yıllar sonra o köydeki çocuklarınıza ulaştığınız gibi.
Yazıya bakarsak biraz yazım durumlarında hatalar var bir kez daha gözden geçirmeniz doğru olacaktır diye düşünüyorum bunun dışında kullanılan kelimeler, kalemin üslûbu fevkalade hakikaten , kutluyorum iyi ki okumuşum.
Değerli bir paylaşım sayfasıydı mutlak ki okunmalı.
Sevgiler.
**Havin_** tarafından 2/19/2010 5:30:56 PM zamanında düzenlenmiştir.
akdem
Öğretmenlik kutsal, emek isteyen, çaba isteyen şerefli bir meslek
Öğretmenlikte mesleğine aşık olmak var,öğretmenlikte saygınlık var, bilgelik var onur var
Öğretmenlikte beceri var, başarı var,aydınlığı, çağdaşlığı medeniyeti yakalamak var
Öğretmenlik cesaret ister, fedakarlık ister, yürek ister
Öğretmenlikte dişini tırnağına takarak geleceğin bireyini, geleceğin insanını, yetiştirmek var
Öğretmenlikte Vicdan , var, izan var, asalet var, öz var
Buda ancak Kemalist düşünceli, Vtanını Milletini, Byarağını Atasını, tarihini,misak-ı Millisini unutmayan
Bilge öğretmenlerimizde var,
Makalenizi soluksuz, mantıksal değerler okudum, inanın Sevgili Öğretmenim büyülendim, gurur duydum onurlandım
Atatürk Türkiyesini vekar cefakar öğretmenleri oldukça onun ilke ve Devrimlerinin sonsuza dek yaşayacağı anlamını getiriyor
Bunca çaba bunca fedakarlık, öz veri, sıkıntı yaşayark geleceğinin bireyini yetiştirmek, her Babayiğidin karı değil
Bunca sıkıntı ile hayata kazandırdığınız gençler talebeler , şimdi kimi doktor, kimi mühendis ,
Kutsal bir mesleğin gereği ne ise hepsini yapmışınız asil cesur bilge yüreğinizi ve sizi saygı ve Minnet duygularımla selamlıyorum
İyiki sevgili Öğretmenim, iyiki varsınız diyorum ve bir şiirimle yorumumu sonlandırıyorum
Saygılarımla efendim
SEMA YILDIZI
____________SEMA ÖĞRETMEN
Atatürk türkiyesinin
Aydınlık bilge yüzü
Sağlamdır asaleti özü
Güneşi yüreği ile emzirir...
Emin menzile korkusuzca yürür
Bilgedir, arif tir her sözü
İyiki naif yürek varsınız
Bitmesin ömür boyu insan aşkınız
İçi mağma yüklü yanar dağ misali
Şevkat merhamet, sevgi yüklü olsun
Hep sol yanınız
Atatürk Türkiyesine
Böylesine kadir şinas, böylesine saygın
Bilge, cesur yürekler, pek gelmiyor
Sema öğretmenim hep aydınlığa
Dolu dizgin koşuyor
Laf aramızda
Karanlıktan yobazlıktan nefret ediyor
Çünkü çağdaş eğitimin
Çağdaş hukukun,
Laik Cumhuriyetimizin
Misak-ı Millimizin
Şanlı Tarihimizi kıymetini iyi biliyor
Bu nedenle illede
Samsun1919 Kemalizim Güneşi diyor
____Şair67____
Atatürk Türkiyesinin Medar-ı iftiharı, İnsanlığın bilge Saygın,onurlu yanı
Yüreği sevgi dolu, şevkat dolu, asalete öze çekmiş, hayat yolu
Sema Öğretmenim ufku geniş, geleceğin nesillerini yetiştirmekte onlara hayatı
öğretmekte bilgi beceri, tecrübe dolu
İnsanlara yaklaşımı sıcak,Yaradılanı, yaradandan ötürü seviyor
Yobazlıktan, karanlıktan, fitne fesat, gıybet, takıyacılıktan nefret ediyor
İnsan Vicdanını, izanını değer sayıyor
İnsanlığa, medeniyete,ilme, bilme ,fene değer veriyor
Dahası Yüreği ile bilgeliği ile cesareti ile Sema Öğretmenim,Güneşle adeta düet ediyor
İyiki varsınız Sevgili saygın bilge öğretmenim
Atayı,ı Cumhuriyeti Devrimlerini canı pahasına seven korkusuzca savunan biri olarak
Geleceğin Atatürkçü neslini dün olduğu gibi, bu günde, yarında yetiştireceğine sonsuz var güvenim
Saygılarımla
Ali Cemal AĞIRMAN
şair67 tarafından 2/19/2010 4:46:13 PM zamanında düzenlenmiştir.