İlayda ve Kardeşi
Bundan yaklaşık 5 yıl önce bir hikaye serisi olarak planlayıp yazmaya başladığım, ama ilk 4 taneden sonra bilmediğim bir nedenle isteğimin kaybolarak bıraktığım, "İlayda ve Kardeşi, İlayda Okula Başlıyor, İlayda Piknikte ve İlayda Tatilde" olarak isimlendirdiğim hikayeleri aradan geçen yıllar sonra birden yayınlama isteği duydum. Anne ve Babaların sık yaptıkları hataları anlatan, hem ilköğretim öğrencileri hem de anne babaları için öğütler olduğunu düşündüğüm hikayelerden ilkini bugün buraya aldım. Hikayede ismi geçen ilayda büyük kızımdır ve anlatılanlar da birebir yada yakınen yaşanmış olaylardır, isimler ve yerler değiştirilerek hikayeleştirilmiştir. Ortaya çıkarılmış bir ürünün gizli kalmasının yanlışlığını da düşünerek faydalı olması temennisiyle okuyanların beğenisine sunuyorum. Saygı ve selamlarımla, Almuti.
Küçük Ali oturma odasında çakmakla oynarken İlayda kapıdan girer ve Ali’nin elindekini görür görmez; .
-Ali!, nerden buldun onu?
Diyerek üzerine yürür ve çakmağı çekerek elinden alır. Bunun üzerine eli acıyan Ali ağlamaya başlar.
Evin dedesi muhtar emmi Ali’nin ağlamasını duyarak odaya gelir, sakin bir ses tonuyla İlayda’ya seslenir
-İlayda, kızım, canım yavrum sana bir şey söyleyebilir miyim?
İlayda dedesini çok sevmektedir. Herkes onu muhtar emmi olarak bilse de İlayda için o tonton dededir.
Onun sakin bir ses tonuyla kendisine anlattığı hikayeleri çok beğenmektedir. Tonton dedesinin kendisine kızdığını ve bağırdığını hiç duymamıştır. Annesi ve babası kimi zaman kendisine kızarlar ama tonton dedesi asla kızmaz ve bu güne kadar da hiç kızmamıştır.
Tonton dedesinin sözü üzerine İlayda dedesine dönerek
-Tabi dedeciğim der.
Bu güne kadar dedesi ne zaman kendisine sana bir şey diyebilir miyim dediyse mutlaka çok faydalı bir şey anlatmış, çoğu zaman da bunu bir masalla süslemiştir.
Tonton dede küçük Ali’yi kucağına alır, elini öper ve sonra İlayda’ya dönerek
-Bak şeker kızım, çakmak, kiprit gibi malzemeler elbette küçük çocuklar için tehlikelidir. Çünkü onlar henüz yangın gibi bir tehlikeyi anlayabilecek yaşta değillerdir. Bunu ikimiz de biliyoruz değilmi?”
İlayda,
-Evet dedeciğim” der ve dinlediğini belli eden bir yüz ifadesiyle dedesine bakar.
İlayda aslında tonton dedesinin kendisine şeker kız demesini çok sevmektedir. Dedesi onu doğduğundan beri hep şeker kızım diye sevdiğinden, bütün mahalle ve arkadaşları neredeyse onun gerçek adını unutmuş ve adı şeker kıza çıkmıştır.
Tonton dede devam eder
-Biz bilmesine biliyoruz ama
der tonton dede,
–O henüz bilmiyor.
Sonra Alinin saçlarını okşayarak devam eder;
-Onunla oynaması ne kadar zararlı ise, senin onu elinden çekerek alman ve korkutman da o kadar belki de daha çok zararlı
İlayda garip bir yüz ifadesiyle dedesinin yüzüne bakarak sorar
-Neden dedeciğim?
Muhtar emmi yani tonton dede gülerek İlayda’ya döner ve;
-Bak şeker kızım, Alinin elinde çakmak yerine bir bıçak olsaydı ne olurdu
diye sorar.
İlayda tonton dedesinin kendisine ne anlatmak istediğini anlamıştır. Böyle bir durumda Alinin eli kesilecek, kanayacak, belki de parmakları kopacaktı diye düşünür ve;
-anladım dedeciğim der.
-Bir daha böyle bir durumda kardeşimin elinden çekerek bir şey almayacağım
Tonton dede devam eder;
-Evet şeker kızım, işte hep böyle yapmalısın. Ancak, senin öğrendiğin bu konuyu birçok anne-baba bile bilmemektedir. Çocuklarını korkutarak ellerindekini zorla almaktadır.
İlayda şaşkın bir ifadeyle dedesine bakar ve;
-Yani dedeciğim çocuklar bunun için mi ellerine böyle bir şey aldıklarında hep saklanarak oynarlar?”
Tonton dede eliyle yüzünü ve sakalını sıvazlar derin derin düşünerek ilayda’ya bakar ve devam eder;
-Evet şeker kızım der.
-Şimdi bir düşün bakalım, Ali de öyle korkutulmuş olsaydı bugün bulduğu çakmakla odanın ortasında oynar mıydı?
Bana kalırsa diye devam eder tonton dede;
-Çakmak Alinin merak ettiği bir şey, onu kimsenin elinden almaması için saklanacaktı, ve belki de bir yangın çıkmasına yol açacaktı.
İlayda olacakları kafasında canlandırır, evlerinin yanmış olduğunu, evsiz kaldıklarını, kardeşinin de yandığını bir an için hayal eder ve gözlerinden boncuk boncuk yaşlar süzülürken dedesine dönerek;
-Dedeciğim, şimdi daha iyi anladım. Ali elimden alacaklar korkusuyla bizden gizli olarak oynarsa daha tehlikeliymiş, anladım dedeciğim sağol diyerek dedesini öper.
Bunun üzerine dedesi İlayda’ya;
-Şeker kızım, sana bir hikaye anlatmamı ister misin?” diye sorar.
Hikaye adını duyar duymaz İlayda kanepe üzerindeki yerini alır, dinlemeye hazır bir halde dedesinin de oturmasını bekler. Muhtar emmi kucağındaki küçük Ali’yi annesine verir, yavaşça İlayda’nın yanına oturur, bir eliyle İlayda’nın başını okşayarak anlatmaya başlar;
-Bir zamanlar, yanıbaşında kıvrılarak ırmak akan bir çiftliğin kümesinde baba horoz, anne tavuk ve büyüklü-küçüklü 9 tane yavruları yani civcivleri olan bir tavuk ailesi mutlu bir hayat sürmekteymiş…
İlayda ne zaman dedesi o güzel sesiyle masal anlatmaya başlasa, hemen gözlerini kapatır, dedesinin anlattıklarını hayal ederek dinlermiş. Şimdi de öyle yaparak, divana uzanmış, başını dedesinin dizine koymuş ve gözlerini kapatarak yanından ırmak akan çiftlikteki civcivleri düşünmeye başlamış.
Dedesinin masallarında genellikle civcivler, kediler, kuşlar gibi sevimli evcil hayvanlar, bazen de kurt, tilki gibi vahşi hayvanlar olurmuş. Hikaye genellikle üzücü bir şekilde devam eder, mutlu bir sonla bitermiş.
Tonton dede devam etmiş;
-Civcivlerden bir tanesi diğer kardeşlerine göre daha küçük ve zayıfmış. Bu nedenle diğer kardeşler her zaman onun bulduğu yiyecekleri ondan zorla alırlarmış. Küçük civciv, kardeşleri görmeden bir şey bulduğunda hemen yiyebilirse yer, aksi takdirde her seferinde aç kalırmış.
Anne tavuk ise bu durumu gördükçe yavrularına
-Bakın çocuklar sakın böyle yapmayın, o sizin kardeşiniz, böyle yapmaya devam ederseniz istemeden ona zarar verirsiniz dermiş ama nafile. Diğer kardeşleri annelerinin sözünü dinlemez, küçük kardeşlerine hep eziyet edermiş.
Günün birinde yine bahçede gezinip yiyecek ararken küçük civciv bahçenin kenarında buğday taneleriyle dolu bir başak bulmuş. Hemen çevresine bakınmış, diğer kardeşlerinin kendisini görmediğinden emin olunca başağı kaptığı gibi ırmağın kenarına doğru kaçmaya başlamış. Niyeti ırmağın kenarındaki küçük oyuklardan birine gizlenip kardeşlerinden gizli buğdayları yemekmiş.
Düşündüğünü yapıp, o kuytu köşeye gizlenmeye çalışırken ayağı kaymasın mı, hoop diye ırmağa düşmüş ve başlamış bağırmaya;
-cik,ciiik, nolur yardım edin, anneee, annee!”
Kardeşlerinin sesini duyan civcivler koşup gelmişler ki küçük civciv suya düşmüş, batıp çıkıyor. Koşarak annelerine seslenmişler;
-Anneee yetiş, kardeşimiz suya düştü, ölecek.
Anne tavuk yavrularının feryatlarını duyunca koşarak gelmiş ve ne görsün! Küçük yavrusu suyun içinde batıp çıkıyor, başlamış çırpınmaya, ama elinden bir şey gelmemiş çünkü tavuklar suda yüzmeyi bilmezmiş.
Anne ve yavruların feryatlarını duyan komşu kümesteki bayan ördek neler oluyor diye seslenerek yanlarına gelmiş, bakmış ki küçük civciv suda çırpınıyor ve boğulmak üzere. Hemen suya atlamış yüzerek civcivi yakalamış, sırtına bindirmiş ve kenara kadar gelip annesine teslim etmiş.
Annesi küçük civcivi kucaklayıp öperken kıyıda duran başağı görünce durumu anlamış ve diğer civcivlere dönerek;
-Demedim mi ben size, böyle yaparsanız zarar verirsiniz diye, neredeyse kardeşiniz ölecekti demiş.
Diğer civcivler de zaten yaptıkları hatayı anlayıp çoktan pişman olmuşlar bile. Kardeşlerine sarılıp, öpmüşler ve;
-Bundan sonra bir daha böyle birşey yapmayacağız anneciğim söz veriyoruz demişler.
İşte böyle şeker kızım diye tamamlamış hikayeyi tonton dede. Sonra da ilaydaya bakıp, Hay Allah İlayda çoktan uyumuş diye kendi kendine söylenerek yavaşça İlayda’nın başının altına bir yastık koymuş, üstünü örtmüş ve sessizce odadan dışarıya çıkmış.
Almuti
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.