- 4077 Okunma
- 18 Yorum
- 0 Beğeni
Eşlerarası Bir Tabuyu Yıkmak
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
EŞLER ARASI BİR TABUYU YIKMAK
Yıldırım aşk, i-net aşkı, ’bi bakışta vurulmak,’ çöpçatanlar ya da bir şekilde sizi evlenmeye ikna edenler işte; bunlar asıl konunun yanında önemi olmayan konular. Evlendiniz ya, asıl önemli konu o zaman başlıyor.
Daha gerdek gecesinde başlar iki tarafın da sıkıntısı ama birbirlerine söyleyemezler. Öyle veya böyle çok çabuk bir şekilde başlanıp bitirilmesi gereken bir süreç vardır ki, insanı çook kasar. Bu süreç ne kadar kısa zamanda aşılırsa iki taraf için de o kadar yararlıdır. Barsaklar uzayıp da göbek, eskortluk etmez size.
Ayrıca osura osura televizyonda romantik bir film izlemenin doyumsuz hazzı haftalar, aylar, hatta yıllar ötesine sarkıtılır mı?
Sıkıntıdan bir an önce kurtulmanız için yapmanız gerekenler, çektiğiniz sıkıntılar yanında hiç de zor değil.
Evlenmeden önce haydi sağa eğilip tıslattınız, sola eğilip tıslattınız.
Aynı çatı altında yaşamaya başlayınca kıvranıp durursanız ve anasını özlüyor olmaktan canı sıkkın olan eşiniz de kafayı sizin baykuş gibi bir sağa bir sola eğildiğinize takmışsa:
"- N’o! Kıçında kurt mu var?" diyebilir ki, saygınlığınız fire vermeye başladı demektir.
İyisi mi n’edin edin, hangi şehirde oynuyorsa Rus Gelin (Yoksa ’Yabancı Gelin’ miydi?) filmine gidin. Filmde başrol oyuncusu erkek, olur ya, kaçırıyor. Genç karısına gülümseyerek:
"- Pırt, dedi," diyor.
Tüm seyirciler kahkaha ile gülüyor. O sırada hemen eşinizin (canım birlikte yaşadığınız kişi de olabilir,) yüzüne bakın. Neden mi? O da kahkaha atıyor, hatta gülümsüyorsa ileride bu lazım olacaktır. Sizin o dayanılmaz hazzın vanasını açtığınızda bozuk çalarsa:
"- N’oluyooo! Rus Gelin’deki osuruğu beğeniyorsun da, …"
Lâfın arkasını getirmeyin; o filmi hatırlayıp, gülümseyecektir. Hatta gelip sana sarılacak belki de özlediği anasını unutturman için senden yardımcı olmanı isteyecektir. Neyse, gerisi sizin yapacağınız, pardon, bileceğiniz iş.
Bu filmi arama işini geçelim. Belki size kilometrelerce uzaktaki bir şehirde. Yeni evlendiğiniz için de daha DVD’niz olmadığı gibi bi sürü de borcunuz var. Nikâh ya da düğüne davet ettikleriniz de ne size altın taktı, ne de zarf içinde para verdi; bi guru "mutluluklar dilerim ikinize de," diye, geçiştirdiler.
Onları başınızdan savdıktan sonra, süreci kısa tutmak için, sevdiceğinizi iyice acıkıncaya kadar dolaştırıp, bi - Guru-Pilav - cıya gitmeye ikna edin.
Kurufasulyeyle birlikte kelem turşusu ve yoğurt istemeyi ihmal etmeyin. ’Guru’ya ilk kaşığı daldırmadan önce:
"- Ye guruyu salla boruyu, demiş, atalarımız," diye de espri yapın pişkin pişkin. Bu, aranızdaki utanma duygusunu acık azaltacaktır. Esas derdiniz sevdiceğinizi hazırlamadan osurma utancı çünkü.
Gurucudan çıktıktan sonra kulağınız yanınızdakinden çıkması muhtemel seste olsun. Baktınız ondan ses yok; sizin barsaklarda da Japon toprağı gibi fermantasyon geçiren gurular gizlice eskortluğa soyunuyor ve bu sizi rahatsız ediyor.
İki yolunuz var:
Cesaretinizi toplayamadıysanız trafik ışıklarına doğru yürüyünüz. Yeşil ışık yanar yanmaz arkadaki otomobil sürücüleri mutlaka kornaya basacaklardır. Rahatlayabilirsiniz hemen.
Az cesaretiniz var da, süreci kısaltmak istiyorsanız ara sokağa giriniz. Gazı pek de rahatsız etmeyici bir makamla kullanabilirsiniz.
Yüzünüze bakıp bakmadığına bakıp, solo yapıp yapmadığına kulak veriniz. Size katılıp, sonra da birlikte kahkaha attıysanız mesele yok; süreç tamamdır. Yok, hiç oralı değilse duymamıştır ve kendisi de bu arada alçak perdeden bir makam atlamıştır.
Cesaretinizi kaybetmeyiniz. Her canlının, hatta yanan her şeyin doğasında var gaz, duman çıkarmak diye düşününüz. Sevdiceğinizle ızdırap çekmek için değil, sağlıklı ve mutlu olmak için bir aradasınız. Doğanın kanunu tabu olmamalı. Bu tabuyu bi şekilde yıkmak gerekir. Sıradan ve illegal olmayan isteğiniz dışı bu ihtiyacı gideremezseniz sağlıklı bir temele evlilik de, birliktelik de asla oturamaz.
O gece ya da daha sonrasında yatakta ’kedi öldüye vurup’ inceden bir makam belirleyiniz. Sevdiceğiniz kesin cevap verecektir. Cevap vermese bile muhtemelen:
"- Üff! Yatağı ibibik yuvası gibi kokuttun ," diyecektir. Siz, numaradan horlayın ve kulağınızı açın. Onun barsakları bütan gazı deposu değil ki gazı sıvılaştırsın; elbette o da bir makam tutturacaktır kendisine özel. Sesi duyduğunuz an doğrulup:
"- Sanki seninki lavanta kokusu," deyiverin.
Osurmanın dayanılmaz hafifliği ve rahatlığı…
Gördünüz mü; tabuyu yıktınız işte. Zaten çiftlerin arasında tabu denilen bir şey olmamalı. Yoksa birinden biri o tabular her neyse, yıkmak için yıkacak birisine yılan gibi kayar gider.
Bu taktikler için bana teşekkür etmenize gerek yok. İnsanlık görevimi yaptım zannediyorum.
Artık sanki üzerlerine vazifeymiş gibi evliliğinizin nasıl gittiğini soranlara:
" - Sağlam temellere oturttuk; osursak da yıkılmıyor," diyebilirsiniz.
Kısaca aşk, birlikte osurmaktır. (*)
(*) bkz: Yüksel ÖNAÇAN: Dünya Bilimsel ve İlimsel Araştırmalar Ansiklopedisi. Cilt: 13 s. 1007. Cildin son cümlesi.
* Mizah. Anasayfamda gözükmediği için makale kategorisine aktardım.
YORUMLAR
SEVGİLİ ÜSTAD YAZIYI DA YORUMLARIDA OKUDUM YAZIYA GÜLDÜM DOGRULUK PAYINI ANIMSADIM MİZASEN HOŞ GÜZEL BİR YAZI İNSANIN KENDİNİ KASMAMASI İLLAKİ FELSEFE YADA AGIR BİLİMSEL TOPLUMSAL KONULAR YAZMALIMI ?BUDA AYRI BİR KONU NEYSE BEN YAZINIZDAN KEYİF ALDIM KAHKAHA ATARAK OKUDUM ELEŞTİRİLERE GELİNCE YORUM YAPAN ARKADAŞLAR KUSURA BAKMAYIN AMA SOMUT GERÇEKLERİDE GÖZ ARDI ETMEYİN EVLENESEYE KADAR ÇOK KİBAR DAVRANAN SİZİN YANINIZDA OSURMAYAN BURNUNU KARIŞTIRMAYAN EVLENINCE HEPSİNİ YAPIYOR YALAN MI HADİ YALAN DEYİN BENCE TAKILMAYIN BU KADAR ÜSTAD HARİKA OLMUŞ GÜLMEK HELE Kİ BUZAMANDA EN BÜYÜK İHTİYAÇ ...:))))
BANA KAHKAYLA BİR YAZI OKUTTUNUZ ÜSTADIM ÖMRÜNÜZ UZUN OLSUN ...
SAYGIYLA.
Yükselenyıldız
Saygı öncelikli sevgiler.
Yükselenyıldız
Ya uzun bulduğunuz bu yazıya yapılan yorum nasıl?
Saygı öncelikli sevgiler.
Hemen aşağıda...
Ağyar | İsmet Babaoğlu
Yüksel hocamı tanıdığım kadarı ile beyinleri zorlayan ama içinde hiçde kötülük olmayan sadece gülümse me adına böyle güzel yazılara imza attığını biliyorum. Kimsenin açıkça söyleyemediği ama gerçek hayatta karşılaştığımız bu gibi durumlar insanı şaşırtsada gerçekleri görmeden gelebilirmisiniz.Günlük yaşantısında kullandığı hatta daha aşırı tv dizi ve sinema programlarını neden seyrediyoruz peki? Fazla söze hacet yok. Tebrikler hocam.
Yükselenyıldız
İşte dedim, nerede okusam yazanını tanıyacağım bir yazı...
Yazıyı ahlaki bir çerçevede görmeden okuyup değerlendirilseydi başka türlü yorumlarda yazılabilirdi. Sevgili Fatma' nın dediği gibi onu tanısaydınız gerçekten bu kadar tepki göstermezdiniz. Recep İvedik filmine gidenler bilirler. Orada bazı sahneler ne çok güldürür bizleri, sanırım gidipte gülmeyen yoktur. Eğer ona gülünüp ya ne güzel filmdi denilebiliyorsa bu yazıda sukütla okunabilir.
Bakış açısı gerektirmeyen bir konu aslında. Mizansene tamamiyle uygun. Ama şöylede d,iyebiliriz. Günün yazısı eğer kategorilere ayrılsaydı bu yazı o kategoride seçilirdi. Fakat böyle bir ayrım olmadığına göre bu yazınında seçilme hakkı doğmuş oluyor.
Saygılarımı sunuyorum yüreği güzel kaleme.))
Zeynep Nilgün tarafından 3/1/2010 7:17:49 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yükselenyıldız
Kafamdaki birkaç sargı bezini çıkarttım sayende.
Yazarını tanıyanlar bu yazıya bu derece tepki göstermez. Tanıdığım kadarıyla 'Ne derler!' korkusu olmayan, ayrı kişiliğe bürünerek hitap etmeyen içimizden bir yazar. Büyük olasılıkla toplumun gerildiği bu günlerde tebessüm ettirmek istemiştir.
Fatma Biber tarafından 3/1/2010 2:23:10 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yükselenyıldız
Aslında yazarın yazısını müdafaa ediyormuş gibi gözüksem de, yazarın ve yazısının 1. Müdafaa edilecek herhangi bir suç işlemediği kanaati ile, 2.Yazarın profil fotoğrafından yola çıkarak, 18 yaşın bir hayli üzerinde, kendisini müdafaa edebilecek yaşa ve surete sahip olduğu izleniminden yola çıkarak, savunma avukatlığı gibi bir maksadım olmadığını belirtmek isterim.
Benim zorum yapılan eleştirilerde yazıdan ziyade, yazının “günün yazısı” seçilmesi hasebi ile seçenlere, sebep olanlara veya dahli bulunanlara bir nevi “Recep İvedik 4” muamelesi yapılmasıdır. Yazıyı stil olarak beğendiğimi onayıp tasdik ettiğimi bir şekilde kamuoyuna duyurduğum için haliyle eleştirilerden gocundum. Yazının yol açtığı edebi tahribata duçar olmuş edip dostların, edebi insiyaklarının infilaka uğramasının bastırılamaz infiali neticesinde ellerindeki kantarın topuzu ile ileri geri oynamalarından bir hayli rahatsız oldum.
Rahmetli tiyatrocu "Gazanfer Özcan" çook çok eskiden bir anısını anlatmıştı TRT'de bir programda, aklıma geldikçe hem güler, hem de garip, garip düşünürüm. Rahmetli genç ergenliğinde dönemin ünlü artisti "Cahide Sonku" ya platonik âşıkmış. Aşkını o kadar tabu haline getirmişti ki "Cahide hanımı bir türlü tuvalette def-i hacet yaparken tasavvur edemezdim" diye o günkü haleti ruhiye sini inceden alaya alırdı. Sonuçta gerek büyük, gerek küçük gerekse mevzu bahis yazıdaki gibi ortanca ihtiyaç molaları insan metabolizmasının en doğal ve basit işletme kuralları olmasına rağmen, sanki bu gayet insani durumlar aşkının gözündeki kutsiyetine halel getirirmişçesine ikisini yan yana getirmeyi bir türlü tasavvur edemezmiş zihninde rahmetli.
Yapılan yorumları okuyunca aklıma bu olay geldi.
Basit bir fiziksel olayın, bir insani ihtiyacın mizahi dilde ırgalanmasını bana göre gayet başarı bir dille kotaran yazar bilmeden az daha 3.Dünya savaşına sebep oluyordu nerdeyse. Ne edipliği kaldı, ne bayağılığı kaldı. Eleştirmenlerin yazıyı hırpalaması gerekirken “kızım sana söylüyorum gelinin sen anla” taktiği ile aradan bize(beğenicilere)de bir iki tokat, yumruk geçirmeleri neyse de enseme vurulan şaplak bayağı canımı sıktı. Hırrrrr
Günün yazısı olarak görmek istemeyen dostların "KOPTUKLARIMIZ" veya "GÜNÜ KOPARTAN YAZILAR" veya "SOKAK VE MİZAH" şeklinde acaip ekstra kategoriler uydurmadaki kreatif düşünceleri de cabası. Hele bir beyfendi dostumuz hava cıva derken, tam olarak hava mı civa mı olduğunu dahi belirtmemiş. Günün yazısı nasıl olmalı illa dramatize mi olmalı, yok romantizm mi kokmalı. Sıkça natürmort cümlelerle mi cilalanmalı. Akıl mı vermeli, fikir mi vermeli. Nasıl olmalı bir bilen var mı?
Sahi Nobel ve Oscar ödüllerinde filmleri, kitapları, yazarları, yönetmenleri de böyle tasnif ediyorlar mı acaba.
Bazı dostlar haricinde, genel yorumlara bakıldığında “günün yazısı bu mu” şeklindeki istihzalardan “ulan bula, bula bunu mu seçtiniz, tüh sizin Allah müstehakınızı versin” şeklindeki imalı dokundurmalar aslında kendilerinin de bir “gaz” problemi olduğu izlenimi bıraktı. Naçizane tavsiyem kendilerini fazla kasmamaları, rahat bırakmaları.
Psikolojide” kim ossurdu” sendrom u diye bir durum vardır. Şöyle ki “Kalabalık bir ortamda(bilhassa askerde içtimalarda çok olurdu) gaza çok sıkışan birisi, müsait bir anda gazı sessizce salar, çıkan "Ch4" (metan gazının kimyasal formulu) etrafa yayılırken bu şahıs “hangi şerefsiz ossurdu lan diye” herkesin duyabileceği bir şekilde gürler. İşte o anda bütün herkes sanki kendisi yellenmiş gibi bir mahcubiyet haline bürünür, ne yapsa herkes ona bakıyor duygusundan kurtulamaz. İşte bu panik atak haline “kim ossurdu sendromu” denir. Sanki biraz “kim ossurdu sendromu”na yakalanmış gördüm bu dostları.
Selamlar, ama herkese ;)
Ağyar tarafından 2/20/2010 11:01:25 AM zamanında düzenlenmiştir.
Yükselenyıldız
Yaşamın içinden bir konuya değindim ve kim torpil yaptıysa (!) yapmış, yazı günün yazısı seçilmiş. Bu kadar antipati toplayacağımı bilseydim yazmazdım. Başka siteye de koyduğumda öyle 'kordela takma' işi olmadığından herkes yazıya alkış tuttu.
Şayet GÜNÜN YAZISI seçilmeseydi ve aşağıda beni b.k böceği topuna tutanlar tesdiüfen okusaydı sanırım zat-ıı şahanelerinden alkış alacaktım.
Kimseye hakaret etmedim.
Günün Yazısı seçilen bir makalenin yazarı olarak da ne Fransızlar, ne Ermeniler bana bir senaryo yazmam için teklifte bulunmayacakları gibi Nobel'e aday da göstermeyecekler.
Durum öyle olduğu halde bu okur-yazar takımına n'oluyor, anlayamadım.
Sıradışı bir konu ama sıradan bir yazı.
Ne yazım kurallarını bilmediğim, ne de milletin zamanını çalmadığım kalmış.
Teşekkür ederim arkadaşım.
Yarınlarda Ch4 sıvılaştırılıp parfümyapımında katkı olarak kullanıldığında bu beni topa tutanlar sanırım bu GÜNÜN YAZISI'nı hatırlayacaklardır.
Yükselenyıldız
Ben bile şaşırdım seçilmesine.
Emmim bir siyasetçidir; baskı yapmış olmalı site yönetimine.
Ama seçilmesydi de tesdüfen okusaydınız konunun önemine değindiğim için beni kutlayacaktınız.
Seçilmiş olmasına üzüldüm; sizin gibi değerli okur-yazarlar tarafından sevimsiz görünür oldum.
NASIL YORUM YAZACAĞIMI BİR TÜRLÜ KESTİREMEDİM DOĞRUSU...GÜNÜN YAZISINI KUTLARIM !...
Yükselenyıldız
'Günün Yazısı' seçilmesinden dolayı şimdi ben, savunma yapmak zorunda mıyım?
Teşekkür ederim.
Yükselenyıldız
Değişik bir konu olduğundan dolayı site yönetimi böyle değerlendirmiş.
İnanın yazdığıma pişman olasım geldi.
Ama,
Elinde tutamayıp da gidenin ardından ağıtlar yazan çook oluyor. O, herkesin kendi problemi; ya bu?
Saygılar.
Vaktimin kısıtlı olmasından dolayı çok fazla vaktim geçmez bu sitede, özetle günün şiirlerini vede günün yazısını okumaya çalışırım ve kendimce beğenirsem yorum eklerim.
Eğer bir seçim varsa burda vede kurum, neye göre değerlendiriliyor bu yazılar bilmiyorum ama bazen şaşkınlık içinde kalıyorum.
Bence güne yakışan bir yazı değildi. Mizah açısından bile baksak, yinede hiç hoş bir thema değildi.Öğretici, güldürücü bir yanı yoktu bence.Kusura bakmayın.
Beğenmek zorunda değilim tabi ama günün yazısı diye içerlendim. Ben güne yakıştıramadım çünkü.
Yükselenyıldız
GÜNÜN YAZISI seçildiğinden dolayı mı bu tantana anlayamadım.
Ve günün yazısı seçilmesi için de hiçbir siyasîyi devreye sokmadım.
Değişik bir konuya değinme cesaretini gösterdiğim için sanırım günün yazısı seçilmiş.
'Hoş bir tema?'
Neden değil ki?
Yaşamın içinden olarak algılamıyor musunuz konuyu?
"-Günün yazsısı diye içerledim."
Keşke seçilmeseydi de siz tesadüfen okumuş olsaydınız; sanırım yorumunuz pozitif olurdu. (Sanırım ne demek istediğimi anladınız.)
Sevgili kalem,
"Bu taktikler için bana "teşekkür etmenize" gerek yok. İnsanlık görevimi yaptım zannediyorum."
demişsiniz ya merak etmeyin böyle bir cümlem olmayacaktır.
Başlıktan başlayalım.
"Eşlerarası Bir Tabuyu Yıkmak"
İsterseniz öncelikle "tabu" kelimesinin anlamını bir araştırın - google yardımcı olacaktır-. Tabu ve eşler'e gelelim ; sayfayı açmadan önce bildiğimiz evlilikleri ve de bunlarla ilgili kalıplaşmış sorunlardan birini okuyacağımı sandım ve okuyunca
"YANILDIĞIMI ANLADIM"..
Sonra düşününce, başlık ve metin arası bir bağ aramaya başladım ve inanın ki burada da elde ettiğim sonuç :
"HİÇ" ten ibaret.
Şöyle bakarsak fikrim , çok ama çok gereksiz bir mevzunun bu derece önemle şekillenmiş olduğu bu yazıyı beğenmedim. Beğenmemek bir yana - zira herkesin beğeneceği ya da beğenmeyeceği bir değildir ki önemli değil bu- şunu düşündüm, bir insan böyle bir mevzu için nasıl bu kadar düşünebiliyor aklım almadı ki aklım böyleli mevzular için meşguliyet kabul etmez zaten. Yazacaksak, bir şeyler paylaşılacak ve de edebiyat konuşulacaksa isterdim ki faydalı bir şeyler olsun sadece doğru kilitlenmiş harfler değil. Biraz da gerçekçiliğe bakalım , bu güne kadar sizin tabu dediğiniz bu anlamsız mevzu ile ilgili yaşanmış bir sorun dahi duymadım siz kalkmış neler söylüyorsunuz acaba ,
"YAŞADIĞIMIZ GEZEGENLER Mİ FARKLI" . Dediğim gibi enteresan.
Biz yine de kayda değerliliğini bir an için düşünüp de öyle bakalım metne. Başından sonuna tek bir kelime konuşulmuş ve oku oku her harfte dön başa olmuş. Hani bir şey anlatırken etraflıca, farklı açılardan bakış vs. olur ama başından sonuna kadar aynı kelime konuşulmuş. Bakın ifademi yanlış anlamayın daha doğrusu idrâkimiz doğru olsun " tek kelime diyorum" mevzu zaten bir de tek kelime konuşulmuş ve olabildiğine iğrendirici bir üslup ile. Kullanılan kelimeler aman aman "ne bu Allah aşkına" diye diye okunmasına sebep olmuş.Yazar, eserlerinde kendisini tekrarlasa bile problem teşkil eder okur için ve burada tek metinde böyle oluyorsa kalemin diğer yazılarını görmesem , okumasam bile bilirim tarz nasıldır yani ezbere konuşmak bile zor olmaz benim için.
Bu sebepledir ki,
ele aldığımız konuyu edebî bir dil ile edeb unsurları ve de üslûbu çerçevesinde ayrıca çok çeşitli düşünerek anlatır isek okurun methini duymak , görmek çok daha fazla olacaktır. Konuyu beğenmeyebilir okur ama der ki :"güzel anlatmış kalem sözüm yok "
- burada benim dediğim gibi zamanım boşa gitmiş demezler-...
Ayrıca yazıda imla ve noktalama durumlarında yanlışlıklar da var:
"O gece ya da daha sonrasında yatakta ’kedi öldüye vurup,( BURADA KESME İŞARETİ VE VİRGÜL DOĞRU MU KULLANILMIŞ DERSİNİZ ? )’ inceden bir makam belirleyiniz"
"Az cesaretiniz var da,( BAĞLAÇ VAR İSE VİRGÜL KULLANMAK AYNEN BİRAZ ÖNCE DEĞİNDİĞİM GİBİ KENDİNİ TEKRAR ETMEK GİBİDİR ZİRA AYNI ŞEYLERİ SÖYLÜYOR BU İFADELER YANİ BİR DE OLSA YETER) süreci "
Vs.vs.vs.
Diliyorum ki bir gün "zamanı almaya değen" bir yazınızın olduğu sayfanıza konuk oluruz.
Sevgiler.
Yükselenyıldız
Yalnız bu tantana yazının GÜNÜN YAZISI olmasından dolayı mı ki?
İyi de benim suçum ne de bu denli saldırı?
Sanırım herkesin gözü sitenin Nobel armağanı gibi gözüken o kordelayı almakta.
Hayret.
Saygılar.
**Havin_**
Gün yazısı nasıl belirlenir emin olun ki en az sizin kadar bilgim var bu konuda ve yorum sebebini böyle anlamanıza şaşırdım bir daha mı okumanız gerekir acaba. Bu güne kadar bir çalışmaya kalkıp da güne gelmiş diye ne yorum yaptım ne de yaparım.
Ayrıca şu nobel benzetmesi, en az yazı kadar hayal kırıklığı diyeyim siz anlayın.
Sevgiler.
Bence konu üzerinde baya bir birikim oluşmuş...
Çevre de büyük etken. Bizdeki gelenek ve görenekler de...
Hep öğrettiler: "Aman kimsenin yanında ........" diye daha küçükken, en çok da en yakınımız olan annelerimiz...
Bir geyirmek, bir de .............. görgüsüzlük bilinir. Gaz kaçağı diyelim.
Baskı gibidir bu, ancak diğer insanların yanında...
Yalnızken serbest, istediğin kadar, hangisini dilersen...
Büyümek omuzlarımıza ağır gelir, hangimize hafif ki zaten...
Kadın olsun, erkek olsun...
Öyleyse, rahat olmak, kendimizi yaşamak, kendimizi"Buyum!" demek osurularak ya da geyirilerek mi kanıtlanmak, gösterilmek zorunda...
Ben yine de bu emek verilerek yazılanların anlatmak istediğinin kullanıldığı dilde "Okunası, kırmızı kurdelalı!" , "günün yazısı!" olarak bu sayfada yer alması yerine,
Günün sıkıntılarından kurtulmak, içimizdeki argo - ki bolca kullanıldığı yazılar da yer aldı burda- ve baskıdan taşmış güdülerle yazılan yazıların
başka bir başlık altında , örneğin,
"KOPTUKLARIMIZ" veya
"GÜNÜ KOPARTAN YAZILAR" veya
"SOKAK VE MİZAH"
gibi bir başlıkta yayımlanıp, kendi içlerinde en koparanının, en beğenileninin seçilmesinden yanayım...
Çünkü günün şiiri ve günün yazısı hissedilen edebilik açısından benzer olmalı...
Bence kurdelayı yine alabilir, bu beğeniye karşı değilim. Ancak kategorisi, kulvarı farklı olarak...
Gerekirse site içinde böyle bir bölümün açılması için çalışmalar yapılabilir.
Çünkü görülüyor ki, bazen kelimelerimiz hafiflemek de istiyor, hayatın yükünden, sokağın, argonun içinden...
Saygılarımı sunuyorum, kaleme, yüreğe...
Yükselenyıldız
Günün sıkıntıları...
Hemen her ferdin yaşadığı bir sıkıntı değil mi konu?
İlle de herkes gibi -elde tutulamamış giden sevgililerin ardından ağıt- mı yazmak lazım? O tür yazılar çok. Sanırım yönetim konunun farklılığından dolayı yazımı 'Günün Yazısı' olarak seçmiş.
Saygılar.
Yükselenyıldız
Cemiyetin yapısı?..
Anladım; siz söze, "-Biz aydınlar," diye başlayanlardansıznız.
Saygılar.
Yükselenyıldız
Siz, gidenin arkasından ağlamaya devam ediniz.
"hep mutlu olabilesin diye göz yaşlarımı bıraktım küçük balkonlu soğuk odadaki kırık ranzaya hiç mutlu olamayacağını bildiğim halde."
Bu tür ağıtları herkes yazıyor.
Saygılar.
Günün yazısı bu mu şimdi? Kalem ustaca yazmış evet, ama konusu ve seçilen kelimeleri son derece bayağı.
Ağyar
Ne olması, nasıl olması lazımdı mesala. Günün yazısının belli bir kategorisi var da biz mi bilmiyoruz yoksa. Sözüm meclisten dışarı, insanların beğenilerini küçümsemek, beğenilerine ipotek koymak gibi bir anlayışın sahibi best seller roman yazsa bana göre hikayedir. Yazdığı değil kendisi.
Dikkat ederseniz beğenmemenize bir sözüm veya eleştirim yok, beğenenlerin tercihlerin buduyorsunuz.
Ben gene de sizi kınamıyacağım, lakin üzüldüm.
Saygılar
Aynur Engindeniz
Kusura bakmayın da, ben kendi görüşümü yazdım. Beğenenlere laf etmedim. Yazarın ustalığına da laf etmedim. Sadece konu ve kelimeler dedim ki, benimle aynı görüşü paylaşan bir çok insan çıktı. Kimseyi kırmak istemem, ama konu günün yazısı olunca, herkes eleştiriye açık olmalı. Millet olarak gülecek başka bir şeyimiz kalmadıysa vay halimize...Günün yazısı edebi olmalı benim gözümde. Mesaj vermese de olur. Zira söylenilenin aksine, yazarın öğüt verici bir misyonunun olduğuna inanmıyorum. Ama her akla gelen de yazılmazki...Elbetteki herkes özgür iradesiyle oy veriyor. Beğeniler tartışılmaz. Ama adı Edebiyat Defteri olan bu güzel sitede, gözlerim edebi bir şeyler arıyor artık. Yazılara gerekli değerin verilmediğine inanıyorum. Bu benim görüşüm.
2007 den beri bu sitedeyim. Çok argo terimler içeren yazı okudum, fazlasıyla "açık" şiirler gördüm. Ama bu kadarına ilkkez rastladım. Hayretimi mazur görün. Beni kınayabilirsiniz de, alınmam. Ama üzülecek bir durum göremedim yorumumda. Saygılar efendim....
Ağyar
Hani diyorsunuz ya "Beğenenlere laf etmedim" diye.
"Günün yazısı bu mu şimdi?" şeklindeki ilk cümlenizden ben "Bula, bula bunu mu seçtiniz hay sizin zevkinize" şeklinde bir mana çıkarıyorum sorunun muhattabı olarak.
Zira "Günün yazısı bu mu" şeklinde ki bir sorunun muhattabı yazının yazarı değil, yazıyı günün yazısı seçenlerdir. Dolayısı ile sorunun muhattabı olarak alınganlık göstermemi mazur görünüz.Yoksa yazıyı veya yazarı eleştirmenize yapacağım bir müdaheleyi hem size hem yazara saygısızlık sayarım kendi adıma.
Siz benden bayağı kıdemlisiniz, benim "Edebiyat Defteri" maceram henüz 3,5 aylık. Bu kısa zaman zarfında öyle yazılar ve şiirlere rast geldimki, sizin bu kadarına da rastlamadığım diyerek eleştirdiğiniz(gayet tabii hakkınızdır) bu yazı yanlarında "best seller" kalır.
Güzellik ve beğeni görecelidir. Başta da dediğim gibi beğenmemenize harhangi bir lafım olamaz. İlk cümlenizden yukarıda izah ettiğim anlam anlaşılıyor, itirazım sadece ona idi.
Saygı bizden
Yükselenyıldız
Saygılar.
Yazara sonsuz teşekkürler. Galiba, millet olarak, gülmeye en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerden birinde imdadımıza yetişmiş.
Mizah güzel şey. Hele , bir de usta bir kalem ya da ağızdan çıkmışsa böyle, keyif veriyor günün başlangıcında.
Seçkiyi de fazlasıyla hak etmiş. Tebrikler.
Yükselenyıldız
Hastane uzak ama eczaneye bari gideyim de sardırayım.
Bakın, yazması bile tabuymuş çok kafalarda.
Teşekkür ederim.
Ametallerden sayılan, insan yaşantısına çok büyük katkıları olan nitrojen(azot) gazı hakkında yaptığınız küçük düşürücü itham ve ifadelerden dolayı sizi esefle kınıyorum sayın yazarım.
Eşlerarası tabu deyipte bir küçük yatak odasına hapsettiğiniz kimyasal, günümüzde en az bor madenleri kadar kıymetli bir element olması hasabiyle yeni çağda petrolün yerini alacak yegane enerji kaynağı olarak görülmektedir. Diğer kimyasallarla karşılaştırldığında çevreci yanı, ucuz maliyeti en büyük avantajlarıdır. Bugün kü teknolojik imkanlar ile depolama sorunu henüz istenilen seviyeye gelmemiş ise de yapılan ar-ge çalışmaları yarınlar için bir hayli umut vericidir
Yazınızda insanları özendirerek, öyle olur olmaz yerlerde israf etmeye, boşa salmaya teşvik ederek gelecek nesillerin ekonomik istikbalini tehlikeye attığınızın farkındamısınız, yoksa Gülhane parkındamısınız. Lütfen biraz sağduyu, lütfen.
Güzel bir yazı okudum tebrikler :)
Yükselenyıldız
Kafam-gözüm sargı içerisinde kaldı.
Ne taşlar, ne taşlar.
Teşekkürler.
Yükselenyıldız
Hayret birşey.
Ben fazla yazmıyorum buraya. Ne acaip okur-yazarlar varmış meğer...
Yükselenyıldız
Ne kafalar varmış şu aydın, ilerici, çağdaş geçinenlerde.
Bunlar genelde söze:
"- Biz aydınlar," diye başlarlar.