ALEV - ADEM - AYDIN
ALEV – ADEM - AYDIN
Balerinin göz kamaştıran güzelliği vardı... Sahnede bir ceylanın zarafeti. Bir kuğu gibi asildi. Adem’i bu güzellik adeta büyülemişti. Uzun süre balerinin mi? Yoksa sanatın mı? Büyüsü, ayrımına varamadı. Oyun bittiğinde, uzun alkışları en son kesenin kendisi olduğunu fark etti. Hemen kulise koştu. Arkadaşı Aydın da ayni kurumda baletti. Aydın ülkenin sayılı baletlerindendi.
Kulise girerken, sahnede gördüğü güzel balerin yolunu kesti. Beyefendi burası kulis giremezsiniz. Bildiğiniz kulislere de benzemez. Ben Aydın’ın arkadaşıyım dedi. Aydın sizi buraya çağırmış olamaz. Dedi. Büyük gözleri gerginlikten daha da büyümüş gibiydi. Sahnedeki güzellik, sanatın büyüsü değil, bir gerçekti. Bayan ısrarcı idi. Lütfen Aydın’ı misafir salonunda bekleyiniz.
Duştan çıkan, Aydın geldi. Ne oldu. Seninle dışarı da buluşacaktık. Adem hemen bir bahane uydurdu. İşim çıktı. Seninle buluşmamızı erteleyelim diyecektim. Balerinde diğer arkadaşları ile çıkarken Adem tekrar gördü. “Aydın’ı bulmuşsunuz.” derken yüzündeki tebessüm onu daha da güzel yapıyordu. Mutluluğu hak eden biri idi.
Balerin hanım, amma da inatçı senin yanına sokmadı beni. Laf arasında not bıraktığı balerinin adını sordu. Adı Alev’di. Sormakla da kendini ele verdi. Aydın durumu anladı. Aydın’a bir çini soba aradılar. Taksim’den Şişli’ye, Şişli’den Beyoğlu’na bütün antikacıları gezdiler. Adem çok dalgındı. Aydın takıldı. Aklın Alev’de mi kaldı.
Aydın’ı ziyaret bahanesi ile sürekli Kültür Merkezine gidiyor. Bütün oyunlarını takip ediyordu. Aydın arkadaşının geliş nedenini sezmiş. Arkadaş bu kadından sana hayır yok. Üstelik evli. Sana göre birisi değil. Dedi. Adem, Alev’in geçme ihtimali olan yollardan geçip, bir tesadüf yaratıyordu. Birkaç kez Alev’in karşılaşmış, onun mutsuz olduğunu sezmişti. Oysa ne kadar mutluluğu layık birisi idi.
O zamanlar Adem, büyük ideallerin adamı idi. Aşkı kendine yasaklayan, aşkın kendilerini bozacağına inanıyordu. Bir gün Alev’i eşi ile gördü. Eşi de aynı kuruluşun tiyatro bölümünden bir oyuncu. Her şey bir yana gelenekte, evli kadına bakmak, yıkılmamış bir tabuydu. Yine de sanat tutkusu ile Alev’in rol aldığı oyunları hiç kaçırmadı.
Bir Eylül mevsiminde esen rüzgarla savruldular. Aydın, bir yana, Adem bir yana. Bir gün Aydın’ın olmadığını bildiği halde, Alev’den Aydın’ı sordu. Alev, Aydın’ın polis tarafından arandığını söyledi. Almanya’ya kaçmak zorunda kalmıştı. Bu Aydın’la bağı olanlar için bir tehlikeydi. Adem uzun süre asker kaçağı olduğu için askere alındı.
Aradan yıllar geçti. Alev eşinden ayrılmış. Bale’den de ayrılarak, sinemaya geçmişti. Ünlü bir tiyatrocuyla beraberdi. Daha sonra o tiyatrocudan da ayrıldı. Politikacı bir siyaset adamıyla birlikte oldu. Adem yanılmadığını anladı. Alev mutsuzdu. Mutluluğu kaçırdığına hayıflandı. Ama şimdi kendisi de evliydi. Bir çokları gibi evlilikten aradığını bulamamış. Hayatın zorlukları, mutluluk aramaya yer vermemekteydi.
Aydın, bir haftalık dergi de kapaktı. “Devrimci balet, Aydın Erol Almanya’da vuruldu” manşeti ile şaşkına dönen Adem. Dergiyi aldığı büfenin yakınına oturdu. Okudukça beyinden vurulmuşa döndü. Aydın, Almanya’da iki grup arasına çıkan çatışmada vurulmuştu. Yani pisi pisine ölümdü.
En güzel dünyayı düşleyenlere, acı düşmüştü. Eylül rüzgarından herkes payını bir şekilde almıştı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.