Ruhumdan Sızanlar
Sıkıştığım yerden beni kurtaramayacaklarını biliyorum. Kendi karanlığımda boğazlanıyorum ben. Gırtlağıma yapışan onlarca his varken, elimden gelen tek şey, direnmek oluyor. Hiç gün ışığına çıkmamışken, birden gördüklerin var ya, kavuruyor açıkta kalanlarını..
Direnmezsem, duygularıma yenildim demektir ve ben yenilmemem gereken bir yerdeyim, buradaki mağlubiyet sonsuz acıları da beraberinde getirecek, çekilmesi mümkün olmayan acıları...
Kalbimdeki araz, tedavisi imkansız olanından, kanıyorum günlerdir, ağzım bile tüküremediklerimle dolu, tükürürsem, kendimi ele vermekten korkuyorum. Ele verdiklerim kulaklarımı tıkadıklarım, kalbimin konuştukları...
Sığ görünmek istiyorum. Sıradan, olabildiğince bencil ve tutarsız. Belki o zaman benden vazgeçebilirsin diyorum, ki benden vazgeçmezsen sonun olacağım, öyle bir son ki; sen yaşamak için can atarken, ben yaşamaman için olanca gücümle kaçıyorum .
Ne tuhaf, kaçtıkça yanında buluyorum kendimi, dibinde, bir ot gibi değersizim aslında, bir ot kadar işe yaramaz...
Dibe vurmak bu!..
Dibini gördüklerim var ya, olağanüstü hepsi. Senin gibi inanılmaz, senin kadar kaçınılmaz...
Bir rüyanın en muhteşem yerinde uyanıp, ben bir kabus mu gördüm dedirtirse hayat sana, uyanmışsın demektir. Gördüklerini anlatmaya kıyamazsın, anlatırsan işte o zaman uyanırsın..
Aşk, öyle habersiz gelip bulur ki seni, sende kimsin diyemeden, gelenin kim olduğunu göremeden, düşüverirsin imkansızlığın kollarına, kollarında yangınlar vardır, ateş içindedir tenin, bedenin üşür öylesine yanarken, yakılırken... Tarumar edilmiş bahçelerin bir zamanlar aşkla açan çiçekleri vardır, bilirsin hayat soldurmuştur, kurutmuştur her birini.
Belki bir başka bahara, belki bir başka insanla can bulsunlar diye. Her solan çiçeğin yerini alan çiçek, kendi kokusunu verir aşka, aşk, her gelene “Hoş geldin” der, gelen ve gidenlerle doludur onun hatıraları, gelip gidenler doludur kuruyan dalları...
Susuyorum...
-”Neden susuyorsun?” diyor aşk,
-Cevabım olmadığı için.
-Cevabın adını bilmediğim, bilmekten korktuğum için...
Aslında biliyor aşk, gelenin kim olduğunu, sonra ne olacağını, olacakların acı vereceğini..
Soğuk bir kış gecesinde, sana ruh veren tanrıda biliyor.
Biliyor; arsızlığının senin toprağında olduğunu. Bir asır geçse, aynı hataları yapacağını, oy kullanman gerekse, yine aynı sandığa gideceğini, aynı bilinmezliğe oy vereceğini...
Sandıktan çıkan karabasanları bile, gördüğü en güzel düş saymaktadır aşk, kalın bağırsağına bulaşan parazitler gibi, dökülmek bilmez içindeki kurtlar, kemirir yeni gelenleri, yeniden gelenleri...
Aşk, kan ter içinde uykundan uyansan bile, bir yudum su içmeyi akıl edemeyecek haldedir. Kurumuş dudaklarına, ruhundan sızanlar bulaşmıştır. Ruhundaki çatlaklardan sızandır dudaklarına değen, içini gıdıklayan, titreten gecenin bir yarısı, günün kalan kısmı...
Aşk çocuktur, istemez hiç büyümeyi!..