MOR PABUÇLAR
MOR PABUÇLAR
‘Ne olursa olsun çocuklarımı okutucam,gücümün yettiği yere kadar okutucam,ele güne muhtaç etmiycem,kafaları çalışıyo maşallah,üçünüde okutucam ‘
diye karanlığa mum yakan, üç dönüm tarladan başka kazancı olmayan anne çocuklarını şehirdeki okula kaydettirir.
Tarlasından kalkan mahsülleri satar,parasına hemen ufak-tefek alışveriş yapılacak mallar alır satar.
Hatice yemin edecek kadar emindir geceleri annelerin uyumadığına.Sabaha kadar tık tık kilim dokur,kuşluk vakti uyandığında annesi tarladan çoktan dönmüş,kahvaltıyı hazırlamış,koyunların yiyeceğini vermiş,sırtıyla getirdiği otlar kurusun diye serelemiştir bile…Eee…kış kapıya dayanacak yarın öbür gün,hazıra dağlar dayanmaz…
Birde giydirir ki çocukları ,allı,dallı,işlemeli,serpmeli…
_’Hiç sen gibisi yok Hatun abla,nasıl aklına geliyor bunlar,ne zaman diktin bunları.Hele oğlunun takım elbisesi…Biraz karalı bir şey alsaydın ya..çabuk kirlenir,leke tutar bu renkler.
İllede neyin yakışacağını bilirsin,Maşallah senin çocuklar hem okuyor,hem de gül gibi yaşıyorlar’ derlermiş komşuları.
Hatun abla,15 günde bir şehirde 2 odalı öğrenci evinde kalan kirada oturan çocuklarına gider.Doldurur çuvalları,odun, kömür, yiyecek,dikilecek kumaşlar,örgü….
Çocuklar hemen anlarlar annelerinin geldiğni,çünkü ev sıcacıktır ve mis gibi kuru bamya yemeğinin kokusu yayılmıştır içeriye.Zıp zıp zıplar çocuklar sevinçten.
‘İngilizceden 10 sorunun 8 tanesi doğru,Matematikçi ‘aferin’ dedi,Bedenci,’bacakların çok uzun, sen iyi koşarsın’ Türkçeci ‘okumak için buralara geldiğine göre yolu şimdiden yarıladın’dedi’.
Anne bunları dinledikçe dinler bal rengi gözleri güneş gibi parlar,bir yandan yorgan diker,bir yandan da ‘maki mi dedin,demek Akdeniz’in bitki örtüsü , bak bakalım bizim buralarda neler yetişirmiş’diye derslerine ilgi duyarmış.
Havaların iyice soğuduğu bir gün çocuklar eve döndüklerinde Hatice, kapının önünde mor naylon pabuçları görmüş.
Şaşırmış ,bize kim geldi acaba diye...
Kapıyı açınca evin sıcaklığından annesinin geldiğini anlamış ama ’mor pabuçların sahibini
görememiş.Pabuçların sahibi pek de umurunda değilmiş Hatice’nin, annesi yanındaymış ya.
’Hadi bakalım kızanlar odun getirdim,caminin oradaki durağa bıraktım,getirelim ’deyince ıslık çala çala çıkmışlar akşam karanlığında yola...Çocuklar çekmişler çizmeleri,annesi de giymiş mor pabuçları.
Hatice’nin gözleri annesinin ayağına takılmış,’Anne ayağındakiler naylon,rengi de.. ’derken soğuktan kızarmış burnunu atkıyla kapatıp güneş gibi ısıtan bal rengi gözleriyle gülümsemiş,
’Bunlar mı bunlar benim,benim pabuçlarım,yeni aldım,mor diye alan olmamış bunları,yarı fiatına aldım’diye bir ayakkabı kar etmenin mutluluğunu anlatmaya başlamış..
Kıyafet seçimine çok dikkat eden annesine hayran olan Hatice olanı biteni anladığında
ekmeğini eline almış bir yetişkinmiş.
O ’Mor Pabuçlar’
şimdilerde,kimi annelerin parmağında tel bir yüzük,pazen bir şalvar,incecik kalmış bir pardesü,kimi annelerin işe gitmek için hızlı adımları,bazen de dolmuşa verilmek üzere sımsıkı avuçlardaymış.