- 2474 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Köpek Çiftliği
Faruk, Kocatepe camisinin kapısından içeri girerken bu kez daha da düşünceliydi. Şehrin tam ortasında, etrafını saran büyük kargaşaya rağmen içine girildiğinde insana huzur veren bu muhteşem camiyi, burada katıldığı bir yakınının cenaze namazında keşfetmişti. Fırsat buldukça buraya gelip devasal büyüklükteki bu caminin bir köşesine çekiliyor gerek iş, gerek geleceğiyle ilgili düşüncelere dalıyor, bazende hiç bir şey düşünmeden gözlerini kapatıp huzur buluyordu. Fakat bu aralar buraya daha sıklıkla gelmeye başlamıştı. Kısa bir süre önce çalıştığı firma kapanmış, işini kaybetmişti. Bakmak zorunda olduğu bir eşi ve iki küçük çocuğu vardı. Aslında şu anki sıkıntısı işsiz kalmasından dolayı değildi. Belli bir vasfı vardı zaten. Üniversite mezunuydu. Çok iyi derecede yabancı dili de vardı ve çalıştığı gıda sektöründe uzun yıllara dayanan tecrübesinden dolayı yine çok iyi bir firmada iş bulabilirdi. Ama onun asıl sıkıntısı, bundan sonra çok sevmesede geçinebilmek için gene aynı sektörde mi çalışacaktı, yoksa hayatının geri kalanını sevdiği bir işi yaparak mı geçinecekti? İşte günlerdir buna karar vermeye çalışıyordu. Az önce geldiği camide yine çıkmaza girmiş, ne yapması gerektiğini düşünürken, camide okunan sala sesiyle olduğu yerde biraz toparlanıp "Allah Rahmet Eylesin" dedi. Sonrada " Ben de bir sala eşliğinde ebediyete merhaba diyeceğim. Benim de sala’m belki yarın , belki. ?....." diye düşündü. Bügüne kadar çok yoğun bir çalışma temposuyla çalışıp iyi para kazanmıştı. Ama özel zevklerine doğru dürüst hiç vakit ayıramamıştı. Özellikle hayvanları çok seviyordu ve bunların başında da köpekler geliyordu. En büyük hayaliydi bahçeli bir ev ve içinde koşuşturan bir kaç köpek ve onlarla boğuşup yerlerde yuvarlanmak...Zaten Faruk’un son günlerde işle ilgili bu kadar sıkıntılı olmasının nedeni de yine köpeklerdi. Yıllardır çalıştığı gıda sektörüne yeniden dönmek yerine bir köpek çiftliği kurmayı hayal ediyordu. Bankada bu işi yabilecek kadar iyi kötü parası vardı, fakat hiç cesareti yoktu! Ayrıca bu fikrini yakın dostlarına açtığında hepsi dudak büküp" Köpek çiftliği mi" diye onu eleştirmişler, bu düşüncesini küçümsemişlerdi. Kafası karmakarışıktı. Bundan sonrasını sırf çevresindeki insanlar ayıplıyor diye, ya da onların gözüne hoş gözükecek diye sevmediği bir işte çalışmak yerine, hayal ettiği gibi yaşamak istiyordu. Şu an hayatının dönüm noktasındaydı. Ya hayallerinin ardından gidecekti, ya da ömrünün geri kalan kısmını işinde başarılı ama mutsuz geçirecekti.
Kocatepe camisinden çıkan Faruk az önce eve gelmişti. Maksadı, kurmayı düşündüğü çiftlikle ilgili eşi ve çocuklarıyla yeniden bu konuyu konuşmaktı.
"Bak Figen" dedi Faruk kendisini yine kaygıyla dinleyen eşine. Bu köpek çiftliği senin sandığın gibi öyle uyduruk bir iş değil, gerçekten. Benim kafamda hayal ettiğim çiftliğin içinde, veteriner kliniği, pansiyonu, eğitim parkurları satış vb.. anlayacağın bir sürü bölüm olacak ve bunları yaptığımda inan çok iyi para kazanacağız. Hem de yeşillikler içinde ne güzel bir çiftliğimiz olacak."
"Ya, Faruk!" dedi eşi Figen gene sıkıntılı bir şekilde. " Allah aşkına, senin gibi birisinin köpekle, möbekle ne işi var bu saatten sonra. Vallaha elalem duysa bizim bu işi yapacağımıza... Bize gülerler, hem de ayıplarlar biliyor musun?. Hem kim köpeğe para verirde alır ki! Sokaklar zaten köpek kaynıyor. Bak iki tane çocuk büyütüyoruz onların geleceği var. Gözünü seveyim gel sen gene eski işine geri dön."
Karısı haklıydı; çünkü o, evini, çocuklarını düşünmek zorundaydı. Ve hiç bir bilgisi olmadığı bu köpek çiftliği konusunda kendisine beklediği desteği veremezdi. Zaten ne eşinden, ne de başka hiç kimseden bu konuda kendisini yüreklendirecek, ateşliyecek bir destek bulamıyordu. Açıkçası hayallerinin ardında gördüğü gerçekleri kimseye anlatamıyordu. Sadece çocukları hariç! Bir tek onlar destek olmuşlardı babalarına. Çünkü onlar da babaları gibi köpekleri çok seviyorlardı. Ama ne olursa olsun artık kesin kararını vermişti; bu çiftliği kuracaktı.
Faruk bir sabah oturduğu binanın merdivenlerinden aşağı doğru inerken kapının önünde ev sahibisi Seyfi amcayla karşılaştı. Zaten Seyfi amcayla aynı binada oturuyorlardı. Ayak üstü konuşmaya başladılar. Seyfi amca onun işten ayrıldığını biliyordu ve ay başı geldiğinde "Acaba bu ay kiramı ödeyebilecek mi" diye canını sıkıp duruyordu. Merhabalaşıp, konuşmaya başladılar. Bir ara Seyfi amca, Faruk’u sorgularcasına sordu
" Ne ettin! Kendine bir iş bulabildin mi bari?"
Bu nahoş soru Faruk’u o an hafifçe gerdi! Şimdi, hayvanları hiç sevmediğini bildiği bu adama "Hayır. Henüz çalışmaya başlamadım. Ama kısmetse bir köpek çiftliği kurma düşüncem var" dese, bunu söylediğinde ev sahibisinin vereceği moral bozucu cevabını şimdiden tahmin etmesi zor olmazdı. Fakat nasılsa duyacaktı.
"Şu an çalışmıyorum daha. Ama kısmet olursa bir köpek çiftliği kurma hazırlığımız var"
Ev sahibi, Faruk’u şaşırtmadı. Yüzünü büzüştürdü! Sonrada hafif azarlarmış gibi " Nee! Köpek çiftliği mi?" diye sordu. Faruk’tan "Evet" cevabını alıncada, başını aşağı yukarı sallayarak,
"Yav oğlum" dedi. "Kendine başka iş bulamadın mı da, itinen köpeğinen uğraşacan. Bu necasetli hayvanlarla karın mı doyar. Senin gibi akıllı adama hiç yakışır mı bu işler"dedi.
Faruk içinden derince bir iç çekti. Bu işe karar verdiğinden beri zaten hayallerine hiç bir destekçi bulamamış, kendisini bu konuda hiç kimseye ifade edememişti.En fazlada işte bu anlaşılmamasının sıkıntısını yaşıyordu. Karşısında duran bu adam ve nedense herkes yapacağı işle ilgili hiç bir bilgileri olmamalarına rağmen, sanki o konuda uzamanmış gibi bin tane umut kırıcı söz söylüyorlardı. Gerçi alışmıştı artık bu can sıkıcı, moral bozucu tepkilere ve öğütlere, o yüzden takmamaya çalışıyordu.
Faruk ilk iş olarak şehre oldukça yakın bir yerde virane bir inek çiftliği kiraladı. Burası oldukça eski ve neredeyse her yeri dökülen ve çokça bakım isteyen bir yerdi. Çiftliği ilk kiraladığında kapısına gelip şöyle bir bakmış, gördüğü izbe manzara içini biraz karartmış, umutsuzluğa düşürmüştü. Sonra o an gözlerini kapamış, bu kez de bu izbe yere hayalinde tasarladığı çiftliği yerleştirmiş ve o an gördüğü manzara Faruk’ a büyük bir güç ve azim vermişti. Şunu çok iyi biliyordu ki, biraz masrafla ve biraz gayretle burasını hayalindeki yere çevirebilirdi.
Günler hızla geçmeye başlamıştı. Faruk her sabah çiftliğe içinde büyük bir coşkuyla geliyor ve gece saatlere kadar çiftliğin onarımıyla uğraşıyordu. Bu arada çitfliğe yakın yerde oturan insanlar Faruk’ yanına gelip ne iş yapacağını soruyorlardı. Aldıkları cevap "Köpek çifliği" oluncada yüzlerinde yine hep aynı alaycı gülümsemeler, aynı hor bakışlar oluşuyordu. Bir zaman sonra insanların bu olumsuz tavırları, Faruk için yıkıcı olmaktan çıkıp, itici bir güç olmaya başladı. Ayrıca Bu Köpek Çiftliği artık bir hayal olmanın yanında, bir hayali ispat bir kanıtlma iddiasına da bürünmeye başlamıştı.
Büyük uğraşlarla geçen bir ayın sonunda, Faruk çiftliği kullanılabilir hale getirmişti. Şimdi sıra bu çiftliğe alacağı damızlık köpeklere gelmişti ve bu da ayrı bir sıkıntı demekti. Bankada parası iyice azalmıştı. Alacağı köpeklerin her birinin fiyatı neredeyse bin beş yüz ila, iki bin dolar arasında değişiyordu. Normalde daha ucuz fiyata da köpekler bulabilirdi. Ama alacağı bu köpeklerin seceresi, soy kütükleri belli ve hepsi dallarında ödül almış köpekler olmalıydı. Ancak o zaman bunların yavruları alıcı tarafından talep görür ve yüksek fiyatlara satılabilirdi. Elindeki parayı ve alacağı köpeklerin maliyetini hesaplandığında elinde neredeyse hiç para kalmıyordu. Bir çıkmaza girmek üzereydi. Bazen acaba "Hata mı ediyorum? Acaba hayallerimin ardında koşup, millete rezil olacağıma, adam gibi bir işe girip çalışsam mı" diye düşünmekten kendini alamıyor, ama böyle düşününce kendine çok kızıyordu. Çünkü bu düşünce şekli, yaptığı işten dolayı kendisini kınayanlarla aynıydı.
Elinde kalan paranın içinden bir kaç aylık ev kirasını ve evin mufak masraflarını ayırdıkan sonra, geri kalanına Toplam yirmi beş adet damızlık köpek aldı. Köpeklerden on beş adeti Alman kurdu, beş adedi Rottweiller ve beş adeti de Golden Retriever di.
Faruk her gün çifliğe gidiyor, akşama kadar bu sevgili dostlarıyla uğraşıyordu. Burada geçirdiği saatler hayatının en mutlu saatleriydi. Ne köpeklerin altlarıını temizlerken yüksünüyordu, ne de çiftliğe gelen eski çalışma arkadaşlarının, şu anki haline bakıpta üzülen ve acıyan bakışlarına aldırıyordu. O hayallerine her geçen gün, ancak bu kararlılıkla bir adım daha yaklaşıyordu. Bu arada canını sıkan bir şey vardı! Köpeklerin bakım masraflarından dolayı bankadaki para, tahminlerinden daha kısa sürede tükenmeye başlamıştı.Tek tesellisiyse, köpeklerinden Lucky’nin bir aylık gebe olmasıydı.
İki ay sonra...
Faruk, özellikle bugün çiftliğe giderken içinde tarifsiz bir sevinç vardı. Zira dün akşam gebe olan Rotweiller cinsi köpeği Lucky’nin doğum sancıları başlamıştı. Bu sabah buraya gelirken "Acaba kaç tane yavru göreceğim" diye sabırsızlanıp durmuştu. Sabırızlığının bir nedeni de, neredeyse bankadaki parasının artık tamamen tükenmek üzere olmasıydı. Çiftliğe gelip, Lucky’nin kulübesine doğru heyecanla ilerlemeye başladı. Külübeye gelipte Lucky’e baktığında içinde büyük bir acı hissetti! Külübenin yanına büyük bir ıstırapla çömeldi. İlk kez anne olmaya hazrlanan köpeği Lucky adı kadar şanslı olamamıştı. Lucky neyazık ki doğuramadan ölmüştü. Gözyaşları içinde Lucky’nin başını okşamaya başladı. Çok üzülmüştü. En sevdiği köpeklerinden biriydi. O’nun için bir köpekten öte bir dosttu. Sırtını Lucky’nin külübesine yasladı. Ölen köpeğin başını dizlerinin üzerine koydu. Gözlerinden yaşlar süzülürken "Yoksa yanlış bir yolda mıyım?" diye kendini yine sorgulamaya başladı. Ama her ne olursa olsun pes etmemeliydi. Tabiki zorluk olacaktı. Kolay mıydı yoksa herşeyi bir kenara itip hayallerinin ardından koşmak? Bir sürü emek vermişti. Bir sürü güçlüğü aştıktan sonra, şimdi bu üzücü olaydan dolayı hayallerinden vaz mı geçecekti? Halbuki bu yaşadığı olayda hayalinin bir parçasıydı ve olağan karşılamak zorundaydı. Faruk ölen köpeğine üzülmesinin dışında başka bir üzünüyü daha yaşıyordu. Açıkçası bu ölen köpeğinin yavrularından alacağı parayla borçlarını ödemeyi planlamıştı. Gözyaşlarını silip, köpeğini gömmek için çiftliğin arka kısmında ona mezar kazmaya başladı.
Üç y sonra….
Faruk bu sabah çiftliğe gelirken her ne kadar içinde büyük bir coşku yaşasa da , geçen aylarda ölen köpeği Lucky’deki acıyı yaşamak için her ihtimali göze alıp daha temkinli gelmişti buraya. Dün akşam doğurma belirtileri gösteren Alman kurdu cinsinden olan köpeği Tarçın’ın bu sabah doğurmuş olduğunu tahmin ediyordu. Çiftliğin kapısından yavaşça içeri girip Tarçın’ın külübesine doğru ilerlemeye başladı, geldiğindeyse kalbi deli gibi atmaua başladı! Bir sürü minik yavru, annelerinin onları yalamasına aldırmadan, bir meme bulup emmeye çalışıyorlardı. O an Tarçınla göz göze geldiler. Tarçın sanki anne olmanın mululuğunu ona söylemek istercesine sevinçle gözlerinin içine bakıyordu. Büyük bir heyecanla Tarçının yanına çömeldi. Onu sevmeye başladı. Sonrada zarar vermemeye özen gösererek yavruların kaç tane olduğunu saymaya başladı. Bir..Üç... Altı...Dokuz...Onbir..Evet Tarçın kendi ırkına göre rekor sayılacak kadar çok doğurmuştu. İşte şimdi çok mutluydu. Bu işe girdiğinden beri kendini ilk kez bu kadar mutlu ve huzurlu hissediyordu. O gece geç saatlere kadar çiftlikte kaldı. Yavruları seyretti. Onlardan aldığı hazla geleceğe dair hayallerini bu kez daha da cesur kurmaya başladı. Fakat çiftlikte bu saate kadar kalmasının başka bir nedeni daha vardı. Ev kirasını bir aydır aksatıyordu. Bu yüzden ev sahibi onu apartmanın bahçesinde beklemeye başalıyordu artık. Hayatında hiç böyle utandığı durumlara düşmemişti. Ama artık bu yolun da geri dönüşü de yoktu.
Faruk geç saatlerde eve geldi. Çocukları uyumuştu. Mutfağa geçti. Sandalyeye oturup dizlerini masaya dayadı ve başını iki elinin arasına aldı. Düşünceliydi. Canı sıkkındı. Eşi Figen de gelip, çaresiz gözlerle önce ona baktı, sonrada sıkıntılı bir şekilde konuşmaya başladı,
"Faruk ne olacak bizim bu halimiz? Ev sahibi bugünde geldi. Adam kirasını istiyor."
Bunları konuştukları sırada çocukları girdi mutfağa. Babalarının kirayı ödeyemediği ve bu yüzden artık eve geç geldiğini biliyorlar ve buna çok üzülüyorlardı. Büyük kızı gelip önce babasına sarıldı. Sonrada arkasında sakladığı kumbarasını masanın üzene koydu. Küçük oğluysa cebinden çıkardığı bozuk paraların hepsini masanın üstüne koydu. Sonra çocuklarının ikisi birden "Baba bunları da kira için harca olur mu?" dediler. Bu manzara Faruk çok duygulandırmıştı. Hakim olmak isteyipte, olamadığı göz yaşları yavaşça kirpiklerinden aşağı doğru süzülmeye başladı. İki çocuğunu kendine çekerek onlara sıkıca sarıldı. Eşi de çok duygulanmışı bu manzara karşısında. O da elinin tersiyle yaşaran gözlerini sildi. O sırada kapı çaldı. Faruk ve eşi bir anda gerildiler! En çokta Faruk. "Bu gelen muhakkak evsahibi" diye düşündü. Şu an yaşadığı mahcubiyeti çocuklarına hissettirmek istemiyordu. Yavaşça kapıya yöneldi. Kendini can sıkacak bir atışmaya hazırlayarak kapıyı açtı. Fakat açtığında çok şaşırdı! Gelen evsahibi değil, eski çalıştığı iş yerinden arkadaşı Serdar’dı. İçeri aldı arkadaşını. Salona geçip sohbet etmeye başladılar. Bu uzunca sohbetin sonunda, arkadaşı buraya asıl gelme amacını söylediğinde Faruk’un içinde büyük bir sevinç, onları dinleyen eşi ve çocuklarının gözünde de büyük bir mutluluk ışıltısı oldu! Faruk’un köpek çiftliği kurduğunu bilen Serdar, bunu oldukça varlıklı olan ve köpekleri çok seven patronu Kerim Bey’e söylemiş. O da fabrika ve depoların güvenli için "Bekçi köpekleri alalım" demişti.
Ertesi gün Faruk, çiftlikte arkadaşı Serdar ve Kerim Bey’in yeni doğan yavruları ellerine alıp sevmelerini hayranlıkla ve gururla seyrediyordu. Aradan bir kaç saat geçmişti. Neredeyse çiftlikteki bütün köpeklerle ilgilenen Kerim Bey ve Serdar, Faruk’la da biraz sohbet ettikten sonra çiftlikten ayrılmışlardı. Onlar gittikten sonra, Faruk, Kerim Bey’in altı yavrunun bedeli için kesip verdiği çeki cebinden çıkarıp baktı. Derin bir nefes çekti rahatladığını ifade eden. İşte şimdi bir çok sıkıntısını giderebilirdi artık.
Aradan günler geçerken Farukun köpekleri bir bir yavrulamaya, bu çifliğin adını duyan meraklılarıda buraya akın akın gelmeye başlamışlardı. Bir zaman sonra işler öyle bir hal aldı ki, ne Faruk talepleri karşlayabiliyordu, ne çiftlikteki işlere tek başına yetişebiliyordu. Açıkçası bu kadar yoğunluk beklemiyordu. Ama o, işini öyle çok seviyordu ki, sürekli yeni bir şeyler yapıp çiftliğini Cennet’e çeviriyor, gelen müşteriler tekrar tekrar geliyorlardı.
Beş yıl sonra.....
Faruk, Beş yıl önce sırf sevdiği işi yapma gayesiyle girdiği bu Köpek Çiftliği işinden büyük paralar kazanmıştı. Kazandığı paralarla şimdi çok büyük arazi alıp, buraya tıpkı hayallerinde olduğu gibi içinde veteriner kliniği, pansiyonu, eğitim ve satış alanı olan ve buraya köpek almak ve gezmek için gelen ailererin oturduğu küçük bir piknik alanı olan bu çiftliği yapmıştı. Yanında sekiz tane işçi, bir de veteriner hekim çalışıyordu. Müşterilerinin içinde türlü türlü mesleklere sahip insanlar vardı. Buraya bazen çok tanınmış sanatçılar, bazen de çok yüksek mertebelerdeki insanlar geliyordu. Oysa o hayal yelpazesinde böyle şaşalı kareler muhakkak olsun istememişti. Bu yaşananlar sadece hayallerini gerçekleştirmede gösterdiği sabrın minik mükafatlarıydı.
Faruk az önce, yeni emekli olmuş öğretmen bir çifte yavru bir alman kurdu satmıştı. Şu an onlara hem yavru köpeğin nasıl bakılacağını anlatıyordu, hem de kendisine merakla "Burayı nasıl kurdunuz" diye soruşlarını cevaplandırıyordu. Bu sırada çalışanlardan birisi kendisine "Seyfi amca diye birisi geldi, elinde bir karton kutu var. Sizi görmek istiyor" demesi üzerine meraklandı! "Hayırdır! Kim ki acaba"dedi içinden. Seyfi amca diye birisini tanıyordu ama, aklından geçen kişinin o olması zordu, zira o köpekleri sevmezdi."diye düşündü.
" Amcayı buraya getirin" dedi çalışanına. Beş dakika sonra Faruk kendisine doğru elinde koliyle gelen ziyaretçisini görünce şaşırdı! Az önceki tahminlerinde yanılmıştı. Gelen kişi, bir yıl önce kendine ev satın alarak evinden çıktığı Seyfi amcaydı.
"Hoş geldin diyerek onu sandalyeye oturttu. Faruk’un gözleri bir anda Seyfi amcanın getirip ayaklarının dibine koyduğu kutuya takıldı. Kutu bir o yana bir bu yana sallınıyor, içinden "viyyak, viyyak" sesler geliyordu. Faruk’un merakla karton kutuya baktığını gören Seyfi amca yüzünde yapmacık bir gülümsemeyle konuşmaya başladı,
"Faruk oğlum! Şu bizim köydeki ala köpek kunulamış, acayip güzel köpekler. Diyorumki onları da burda satsakta paraları üleşsek!"
Hafifçe gülümsedi Faruk, Seyfi amcaya. Sonrada beraber çay içip, sohbet etmeye başladılar. O’na, getirdiği köpeklerin burada satılamayacağını güzelce anlatıp ardından onu kapıya kadar yolcu etti. Seyfi amcanın gelişi ona Beş yıl önceki sıkıntılı günlerini hatırlatmıştı. Çok büyük zorluklar çekmişti o zamanlar. Kimi zaman arabasına benzin alamayıp çiftliğe dolmuşla, otobüsle yemekler taşımıştı. Kimi zaman ev sahibine ödeyemediği kiradan dolayı eve gitmek için geç saatlere kadar beklemek zorunda kalmıştı. Geri dönüp, bir zamanlar hep hayal ettiği ve hayalinin gerçekleşmesi için ancak büyük sıkıntılar çekip kurabildiği çiftliğine baktı. Baktığı anda da kalbini ılık bir titreme sardı. Erafını farklı türde birbirinden güzel ağaçlarla kuşattığı, ve altlarına gökkuşağını andıran güzellike bir sürü nefis çiçek diktiği çiftliğinde şimdi tatlı bir hareketlilik vardı. Bazıları köpek almaya gelmişlerdi. Bazıları sırf bu dost hayvanları sevmeye. Bunlara bakarken Faruk’un yüzünde anlamlı bir tebessüm belirdi. O şimdi hayallerinin ardından sabırla gitmenin derin hazzını yaşıyordu....
YORUMLAR
ister yaşamdan bir kesit
ister bir kurgu
ne olursa olsun mükemmel bir paylaşım
içimizden birilerini anlatan satırlar
kutlarım
saygılarımla
Mustafa Sakarya
İnanılmaz bir keyifle okudum yazınızı. Benim için anlamı çok farklıydı. 11 yıl önce Cafe açıyorum demiş ve açmıştım. 2 yıl sonra kapatmak zorunda kaldım ama hiç önemli değil. Eğer o 2 yılı yaşamasaydım yüreğimin ve aklımın bi yerinde takılı yaşayacaktım. Açıyorum dedim açtım. Kapatıyorum dedim kapattım. Yaparım, yapacağım dediğiniz şeyi hayata geçirmek kadar özgüven sağlayan bir olay düşünemiyorum. Kepengi indirip, arkamı döndüğüm son gün şöyle dediğimi hatırlıyorum " Aslansın be Eser top gelse yıkamaz seni. "...Muhteşem bir duyguydu...
Her yazınız başka ama bu yazınız bambaşkaydı benim için...Saygılar..
Mustafa Sakarya
çok güzellikler var sayfanda okurken sanki bizde bir rol üstleniyor gibiyiz.....derlerya bir solukta......saygılar kardeşim.....çok güzeldi.....
Mustafa Sakarya
Azmin ve sabırlı çalışmanın sonucu.
Yazınız merakla okutturuyor kendini,çok
başarılı,tam puan,saygılar.
Mustafa Sakarya
yazılarınızı şiirlerinizden daha iyi buluyorum...
emek yaşam ve akıcılık okutuyor çalışmalarınızı...
tebirkler...