- 1117 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
DIŞ GÖRÜNÜŞ
İslam toplumunun hastalıklarından biri dış görünürlüktür. Yani içi başka, dışı başka olmak. Siz; bunun adına ne derseniz deyin. İster dış görünüş, ister riya, ister gösteriş deyin…
Dış görünüşü, itikadî anlamın dışına kaydırarak söyleyecek olursak, Müslüman kardeşlerimizin yarasına tuz basmış oluruz. Evlerini en lüks, batı tipi villalarla yapan Müslümanlar, bunların iç döşemelerini de çağla yarışırcasına donatmaktadırlar. Onlar için en iyi Müslüman olmak, her yönüyle kâfirleri taklit etmekten geçer. Müslümanlar, teknolojinin bütün derinliklerini almalı ama pis ahlaki yönlerini değil. Batıdan ya da gelişmiş ülkelerden, en iyi silahlar ve en gelişmiş teknolojik araçlar alınmalıdır. Batılılara göre, kendi memleketleri dışında bu araçların fabrikaları asla ve asla kurulmamalı. Belki de içine düştüğümüz çıkmazın en can alıcı noktası da burası zaten. Gelişi ve gidişi düşünememek…
Allah (cc), eşyayı canlıların kullanması için yaratmıştır. İnsan dışındaki bütün varlıklar âlemi, insana hizmet etmektedir. İnsan, kendine gelen hizmetin karşılığını şayet sahibine göndermiyorsa, durum vahim demektir. Bu hizmeti alıp da, yüce yaratıcıyı unutan insanların kafalarında bir şeyler aramak gerekir. Eşyayı kullanıp kullanmama açısından, zengin ya da fakir olmak, pek bir şey değiştirmez. Asıl değişen, imanın kalbe inmeyerek, kişinin kendisini imanın potasında eritiyor görmesidir. İçini ve dışını bilmemek…
Allah (cc) için infak mevzu bahis olduğunda, fakir ayağındaki biricik pantolonunu çıkarıp verebiliyorsa, zengin de onlarca pantolonundan bir tanesini veremiyorsa; asıl farkın zenginlikte mi, yoksa fakirlikte mi olduğu ortaya çıkacaktır. Zaten Allah (cc), kimseden gücünü yetmeyeceği bir yükü istemez.
Müslüman, evine koyduğu eşyanın değer derecesini saptayamazsa, hastalık kendini kuşatmış demektir. İslam’da şüpheli şeylerden hızla kaçınma vardır.
Evinizde duran masa; kitapları taşıyamayacaksa, üzerinde yazı yazdırmamakta ısrarlıysa, siz neden o masada ısrar ediyorsunuz? O zaman siz, o masanın işlevini sadece evinize gelen insanlara, falanca adamın masası ne güzelmiş desinler söylemine göre ayarlıyorsunuz demektir. Evinizin döşemesi, falanca kişinin evi ne güzel döşenmiş, modernmiş, çağdaşmış desinler diye olmamalıdır. Bir kişi, falancanın masasında kıl kadar iz bile yok diye birilerinin sözlerini bekleye durursa; o kişi, bu kafayla masaya ancak kıl kadar çizgi çizdirmeme amacıyla ömrü boyunca yanıp tutuşur. Kendi yaşam tarzını ufacık zerrelere mahkûm etmiş olur...
İslam cemaatlerinin evleri ve yurtları bu yaşam tarzını andırıyorsa, biz hâlâ kalburla su eliyoruz demektir. İşte siz, denizleri eleseniz de, ağzınızda bir damla su kalmayacaktır. Müslümanı yakıp yok eden, zaten bu gösteriş hastalığı değil midir?
İnsanların robotlardan farkını sanırım hepiniz bilirsiniz. Acıma, merhamet ve sevinç gibi duygular yoktur robotlarda. Robotlar, verilen bir emirle, on milyonluk bir şehri yerle bir edebilir. Sadece bir düğmeye bağlıdır bütün bunlar. Düğmenin başındakilerde; merhamet ve acıma duyguları yoksa zaten mahvolmuşsunuz demektir. Bununla robotla insanın farkı ortaya çıkmış oluyor.
İnsanlar, kendilerine yüce yaratıcının kendilerine vermiş olduğu akıl nimetini kullanmadıkları sürece robottan farksızdırlar. Cahil insanlar; kafalarına konan fikirleri uygulamak uğruna, milyonlarca insanı yok edebilirler. Çünkü bu insanların görünüşleri de farklıdır, yaşayışları da. Hatta bu tip insanlar, reklam uğruna milyonlarca insanı bile yok edebilirler. Masum insanları bir hiç uğruna istedikleri gibi de kullanabilirler. Tabi bunu başarabilecek maddi güçleri ellerinde varsa, hiç boş durmazlar zaten. Onlar için; sadece ben ben ben ben ben ben…
Düşünen ve okuyan beyinlerimizin adedi ne kadar azsa, biz hep böyle başkalarına alet olmaya mahkûmuz. Bir insan olarak aklını başına almalısın. Dış görünüşten hızla kaçmalısın. Dış görünüşün tuzaklarından uzaklaşmalısın…
“Benim oğlum bina okur, dolana dolana onu okur.” Sözünden hareketle döne döne aynı şeyleri yapıp durmak, yol almamak demektir. Kişi, hangi meslekte olursa olsun, gündelik olayların ötesine geçemiyorsa, kendini yenileyemiyorsa, çok şey ondan kaçmış demektir. Her yeni gün, bir adım daha ileri atmak için mücadele etmek gerekir. Kişinin günü, gününe eşit olmamalı. Kendini yenileyeceksin, okuyacaksın, yazacaksın en azından bu görevleri yapanlara saygı duyacaksın. Kısaca insanlara saygı duyacaksın, bütün canlılara kucak açacaksın. İnsanlara karşı hoşgörülü olacaksın, senin gibi düşünmeseler de… İnsanların hayrına bir adım yol almadan, ben böyle, ben şöyle, çalışmalar yapıyorum diye, başkalarını kandırmaya ne lüzum var…
İçin ne ise dışında o olsun. Dış görünüşten kaçınmalısın. Riya ateşiyle yanmamalısın. Dış görünüşün tuzaklarına kapılmamalısın. Mesleğine ait olan her türlü bilgiyi iyi öğren. Unutma ki; yarım doktor candan, yarım imam dinden eder. Ya tam doktor ol, ya da tam imam. Üçüncüsü sakın olma…
21.04.1993
Konya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.