TÜRKİYE SOSYALİST SOLUN’DA ULUSAL YAKLAŞIM: MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİM VE GÜNÜMÜZE KADAR UZANAN ETKİ VE OLABİLİRLİĞİ
Bir toplumun önünde bulunan devrimci adımın tespiti yapılırken devrim yolunda aştığı mesafe bunu belirler ki bu da diyalektik materyalizm’in ışığında toplumun kendine özgü olan iç çelişkilerinin doğru tetkikine bağlıdır. Mao Çe-Tung bunun önemini şöyle vurgulamaktadır: ‘ Maddenin hareketinin her biçimi gözden geçirilirken, hareketin diğer biçimleriyle olan ortak noktaları dikkate alınmalıdır. Ama asıl önemli olan ve şeylerin üzerine bilgimizin temelini oluşturan maddenin hareketinin özel noktalarını hesaba katmamız gereği, yani hareketin bir biçimi ile öteki biçimleri arasında ki nitelik farkıdır. Ancak bunu hesaba katmakla, şeyler arasında ki ayrılıkları fark edebiliriz. Hareketin herhangi bir biçimi, kendi içinde özel çelişkisini taşır. Bu özel çelişki, o şeyi bütün öteki şeylerden ayıran özel niteliği oluşturur. İşte bu, iç nedendir ve buna, şeyleri birbirinden farklı kılan, çeşitliliğin esasıdır da diyebiliriz.’ Eğer ülke demokratik devrimini geçmiş ve burjuva demokratik devrimini gerçekleştirmemişse ve bu devrimin önemli unsuru olan toprak reformunu yapamamışsa; ülkenin yapması gereken, şey sosyalist devrime giden süreçte kendine özgü olan bu çelişkilerini ortadan kaldırmasıdır. Bunu da ülkenin kendine özgü iç Çelişkileri’nin gerçek tespitine dayanan bir devrim stratejisi ile çözer. Böylece toplumun önündeki devrimci hedefte belirlenmiş olur. ’Çelişki üzerine’ adlı incelemesinde, Mao Çe-Tung, ‘ nitel bakımdan farklı çelişkileri’, ‘nitel bakımdan farklı stratejilerle’ çözmek zorunluluğu üzerinde durmuştur ve şöyle açıklamıştır: ‘Örneğin, proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişki, sosyalist devrim yöntemi ile; büyük halk kitleleri ile feodal sistem arasındaki çelişki, demokratik devrim yöntemi ile; sömürgeler ile emperyalizm arasındaki çelişki, ulusal devrimci savaş yöntemi ile; sosyalist toplumda işçi sınıfı ile köylülük arasındaki çelişki, tarımın kolektifleştirilmesi ve makineleşme yöntemi ile; sosyalist parti içindeki çelişki, eleştiri ve özeleştiri yöntemi ile; toplum ile doğa arasındaki çelişki, üretici güçlerin geliştirilmesi yöntemi ile çözülür. Süreçler değişir, eski süreçler ve eski çelişkiler kaybolur, yeni süreç ve yeni çelişkiler ortaya çıkar ve buna uygun olarak çelişkileri çözme yöntemleri değişir. Rusya’daki Şubat Devrimi ile Ekim Devriminin çözdüğü çelişkiler arasında temel bir ayrılık olduğu gibi bunları çözme stratejileri arasında da farklılıklar vardır. Farklı çelişkileri çözmek için farklı strateji kullanmak, Marksistlerin sıkı sıkıya gözetmek zorunda oldukları bir ilkedir.’ Toplumların kendilerine özgü iç çelişkilerini tetkik edip bunlar için strateji geliştirmeleri perspektifi ile Rusya’ ya bakılırsa; Şubat 1917 devriminin amacı ülkenin kendine özgü iç çelişkisi olan, Çarlığı yıkmak ve Burjuva demokratik devrimi gerçekleştirmekti. Ekim 1917 devriminin amacı yine ülkenin kendine özgü iç çelişkisi olan, emperyalist burjuvaziyi yenmek, emperyalist savaştan çıkmak ve proletarya iktidarını kurmaktı. Milli Demokratik Devrimin tarihsel kaynaklarını incelersek, onun tarih içindeki değişimi ve karakteri hakkında bilgi sahibi olabiliriz.
Milli Demokratik Devrim’in ilk kaynağı olarak bilinen Sultan Galiyef Türkiye sosyalist solunu en başından beri etkileyen kişi olarak bilinir. Rusya’daki Türkî halklar arasında başını Tatar sosyalistlerin çektiği güçlü bir önderlik ve öğreti vardı. Fakat bu Türkî halkların ‘sosyalizm’ anlayışı Batı’da kabul gören sosyalist anlayıştan farklıdır. Bunun nedenini ve Galiyefin düşüncelerini Hanefi muzaffer şöyle açıklamıştır: ‘ Müslüman halk yani koloni halk, Rus sömürgeciliği altındaki proletaryadır. Çünkü Ruslar tarafından gerçekten ezilen bir halktır. Bundan dolayı, Müslüman Türk halklarındaki ulusal hareketler gerçek sosyalist ihtilal niteliğini taşımaktadır.’ Galiyef’in hedefi, Orta Asya’daki, Sibirya’daki halkları bir araya getirecek bir ‘Turan Federasyonu’ kurmaktı. Ona göre, Dünya’daki ve yaşadığı ülke’deki sömürünün ve çatışmanın iki tarafı vardı: Uluslar arası burjuvazi ve sömürge halkları. Kendisi Marksist terminoloji kullanmakla beraber, devrim staretejisi olarak milli ve demokratik bir devrimi savunmuştur. Galiyef stratejisini şu sözlerle açıklamaktadır: ‘ Uluslararası burjuvazi kavramı, sadece Batı Avrupa burjuvazisi değil uluslararası bir birim, bir Dünya ölçütüdür. Bunun yenilebilmesi için tüm karşıt güçlerin – yani sadece proletaryanın kitlesel istismarı sonucu oluşan güçlerin değil, ulusal-sınıfsal istismar sonucu oluşan güçlerin de –diğer deyişle sömürgelerin devrimsel enerjisinin kontrasyonuna da ihtiyaç vardır. İnsanlığın yeniden yapılandırılmasının maddi zemini, yalnızca sömürge ve yarı-sömürgelerin metropoller üzerindeki diktatoryası aracılığı ile oluşturulabilir. Zira yalnızca bu yol, Batı emperyalizmi tarafından zincire vurulmuş olan üretici güçlerin kurtuluşu ve atılım yapması için gerçek bir teminat sağlayabilir. Bizce (Batı Avrupalı komünistlerin) sundukları reçete-ki Avrupa toplumunun bir sınıfının (Burjuvazi) Dünya üzerindeki diktatoryası yerine, onun karşıtı olan diğer sınıfın (Proletarya) diktatoryasını önermektedir. İnsanlığın ezilen kısmının sosyal hayatına hiçbir önemli değişiklik getirmeyecektir. Her halükarda nesnel bir değişiklik olacaksa da, bu değişiklik iyileşme yönünde değil, kötüleşme yönünde olacaktır. Bu sadece daha az gücü olan ve daha aşağı düzeyde organize bir diktatoryanın yerine, aynı kapitalist Avrupa’nın ( ki Amerika’yı da buna dâhil etmek gerekmektedir) Avrupa çapında bütünleştirilmiş olan tüm güçlerinin Dünya’nın geriye kalan kısmı üzerinde ortak diktatoryasını getirmektedir.’ Türkiye sosyalist solunda milli demokratik devrim stratejisini belirleyen en önemli kaynakta Maoizm ve Çkp olmuştur. Çin Komünist partisi yayımladığı ilk bildiride: ‘Çin’de varolan siyasi partiler içinde sadece Kuomintang’ın devrimci bir parti niteliği taşıdığını, Çin’in sanayi kalkınması için yapılan planlarla birlikte parti programının ‘halkçı’ ilkelerinin Kuomintang’ın demokratik ruhunu yansıttığını, proletaryanın acil görevinin birleşik bir demokratik devrim cephesi kurmak için bu demokratik parti ile birleşmek olduğunu açıklıyordu’. Milli demokratik devrim stratejisin ilk kuramcası Sultan Galiyef olsa da bu stratejinin bir parti görüşü haline gelmesi ÇKP tarafından yapılmıştır. Mao, ‘Yeni Demokrasi’ isimli kitabında Milli Demokratik Devrim hakkında şunları söyler: ‘ Çin devrimi, demokrasi ve sosyalizm adımlarının atılması zorunluluğundan doğmuştur. 1917 devrimi sonrası Çin’de ortaya çıkan Burjuva Demokratik Devrim, Devrimci cephe bakımından proleter- sosyalist devrimin bir parçası olmuştur. Zira bu devrim eski tipte burjuva devrimi değil, proletaryanın sevk ve idare ettiği, bütün sınıfların yönetimde olduğu bir devleti hedefleyen bir devrim niteliğindedir. Bu nedenle emperyalizme ve feodal güçlere karşı yapılan bu yeni devrim, sadece kapitalist gelişmeye yol açmakla kalmamış, sosyalizm yolundaki engelleri de temizlemiştir.
Artık, Çin’in geleceğini belirleyecek kuvvetler; proletarya, köylüler, aydınlar ve diğer burjuva kanatlarıdır. Bu devrimin yol açtığı yeni demokratik cumhuriyet Avrupa ve Amerika’daki kapitalist Cumhuriyetten farklı olduğu gibi, Sovyetler Birliği tarzındaki sosyalist cumhuriyetlerden de farklıdır. Zira sosyalist cumhuriyet, sömürge ve yarı-sömürge ülke devrimlerine uygun değildir. Bu gibi ülkelerde üçüncü bir tarz, geçici ama zorunlu bir tarz olarak yeni demokratik cumhuriyet caridir. Burada anti-emperyalist halk cephesinin önderliğindeki devlet demokratik merkeziyetçidir; bankalar ile büyük endüstriyel ve ticari kuruluşlar devletin malı; toprak ise işleyenindir. Henüz tam bir sosyalist ekonomi uygulanamaz.’ Sonuç olarak; Milli Demokratik Devrim stratejisini tanımlamak istersek: ilk öncelikle, Sosyalizm’in ‘bütün insanlığı’ esas alan temel konumlanışının yerine, belirli bir tarihsel ve tasarlanmış insan topluluğunu, yani ‘milli’olanı, esas alır. Yabancı ‘emperyalist’ karşısında, milli unsurların dayanışması sınıf kavramı gözetilmeksizin olacaktır. Çünkü burada sınıflar birbirini sömüren veya birbiriyle çatışan konumda değil; Emperyalist güç tarafından sömürülen konumunda bulunan birer mesleki veya toplumsal zümredir. Çünkü emperyalist güçler tarafından sömürülmüş ülkelerin toplumsal sınıfları, işbirlikçi unsurlar dışında ‘ezilmiş, sömürülmüş’ konumundadır. Bu durumda olduklarından dolayı, temel çelişki ‘emek ve sermaye’ değil ‘ezen ve ezilen’ arasındaki çelişkidir. ‘Ezilen’ sınıfların kendisini ‘ezen’ güç karşısında birleşmesi kaçınılmaz olarak değerlendirilir ve bu dayanışmanın emperyalizme ve onun yerli işbirlikçilerine karşı açacağı savaşın temel hedefi, öncelikle ‘Milli ve Demokratik’ bir devrimdir. Sosyalizm bundan sonraki hedef olacaktır.
Ve araştırma yapmak istediğim noktaları belirtmek istiyorum; öncelikli olarak yapmak istediğim şey Günümüz Türkiye’sinin toplumsal, siyasal ve ekonomik durumunun Diyalektik Materyalist perspektiften yeniden tahlil edilmesidir. Bunu yaparken iki amacım var. Öncelikli amacım Türkiye sosyalist solunun tarihinde önemli bir yeri bulunan Milli Demokratik Devrim stratejisi ve onu benimseyen toplumsal zümrenin, bu alanda yapmış olduğu toplumsal, siyasal, felsefi çalışmalarının ve eylemlerinin, günümüz Türkiye toplumunda ve Türkiye sosyalist solunda bıraktığı etkiyi anlamaktır. Bunu anlamak için de Günümüz Türkiye’sinin Marksist tahlili yapılmalıdır. Bunu yaparak, Milli Demokratik Devrimin, strateji olarak benimsendiği zamandaki Türkiye’nin iç çelişkileri ile Günümüz Türkiyesi’nin iç çelişkileri arasındaki tarihsel evrimi inceleyeceğim. Böylece, Milli Demokratik Devrimi benimseyen toplumsal zümrenin eylemleri, felsefi ve siyasal çalışmaları ile Günümüz Türkiye sosyalist solunun savunduğu stratejiyi benimseyen toplumsal zümrenin eylemleri, felsefi ve siyasal çalışmaları arasında ki tarihsel evrimi de tespit edebileceğim. Sonuç olarak; Milli Demokratik Devrim’in, günümüz Türkiye toplumunda ve Türkiye sosyalist solunda bırakmış olduğu etkiyi materyalist açıdan tahlil edeceğim. Bunu, Türkiye’de Milli Demokratik Devrimin tarihsel evrimini açıklayarak ve örnekler sunarak daha da anlaşılır hale getirmek istiyorum.
Türkiye’deki sosyalist akımların büyük bir çoğunluğunun milli ve demokratik bir devrim stratejisini benimsediği çok açıktır. Türkiye sosyalizmi, milli mücadele devrinden itibaren ikiye bölünmüştür. Bunun ilk kanadı Dr. Şefik Hüsnü oluştururken diğer kanat III. Enternasyonal’in kararları ile şekillenmiş gruptu. Bu grup daha sonra, TKP ’nin 1925’deki tevkifatı ile diğer kanattan strateji yönünden ayrılmış ve daha sonra 1927’de Vedat Nedim’in teslim olmasıyla TKP’den kopmuştur. Bu grup’u oluşturan unsurlar ittihat ve terakki içinde yetişmiş veya onun gayri-resmi ideolojisi olan Türkçülük akımına sempati besleyen kişilerdi. Ve bu grup’un Türkiye’deki rejim açısından sonucu Kadro hareketi olmuştur. Bu grubun önde gelen isimlerinden Şevket Süreyya ve Sadrettin Celal 1924 yılında grup’un stratejisi hakkında şunları söylüyordu ‘ Memleketimiz şimdi bir sermaye terekkümü devri yaşamıyor. Memleket umumi bir fakirleşme ve sefilleşme halindedir. Bizde henüz proletarya değil, işsizler ihtisassızlar, hülasa lümpen proletarya artıyor. Nasıl ki iktisadi inkişaf dediğimiz hallerde hakiki sanayi ve ticaret değil ihtikâr hâkim olmaktadır. Binaenaleyh bizde ne sosyal demokrasi, ne de diğer sekil kütlevi hareketler için lazım olan içtimai zemin henüz ve tabiatıyla teşekkül etmemiştir. Memleketin zengin, sermayedar ileri hale gelmesi şimdi günün tarihi bir vazifesidir. Bu vazife ise, disiplinli ve müteşekkil bir Cumhuriyet partisine düşer. Cumhuriyetin idame ve muhafazası için yapılacak her hareket, hatta ne kadar şiddetli bile olsa doğrudur, terakkipervane, ileri bir harekettir.’ Türkiye’de, sosyalistler dâhil bütün ilerici güçlerin öncelikli görevlerinin ‘milli burjuvazi yaratım’ sürecine dâhil olmalarını salık vermektedir. Türkiye’de Milli Demokratik Devrim stratejisi ideolojik olarak TKP içinde kurulmuş ve Kadro hareketi ile nitelik kazanmıştı. Diğer önemli adım ise; 1960’yıllarda Yön hareketi ile atılmıştır. Yön hareketini başlatan kişiler CHP kökenli ve parti içinde bulunuyorlardı. Şevket Süreyya Aydemir’in Yön dergisinde yayımladığı ‘ Türk sosyalizmi ve fikir Atatürkçülüğü’ yazısı ile milli cephe fikri ifşa edildi.
1962’de Yön dergisinde Doğan Avcıoğlu, ‘Sosyalist Gerçekçilik’ makalesinde şunları söylemiştir; ‘ Atatürk ile başlayan, milli kurtuluş hareketi tamamlanmamıştır. Türkiye bugün milli kurtuluş hareketi safhasında bulunmaktadır. Bu hareket başarıya ulaşmadıkça demokrasi ve sosyalizm yolunda ilerleme kaydetmek mümkün değildir. Sosyalizme giden yol, milli kurtuluş hareketlerinden geçmektedir. Mücadele, bütün demokratik ve vatansever kuvvetleri ilgilendirir. Atatürk devrini yaşamış, devlet geleneğine sahip Türkiye’de, anti-feodal ve anti-emperyalist mücadele, bütün sosyal gruplarda yankı bulacaktır. Sosyalistler her çeşit dogmatizmden ve ayrıcılıktan sıyrılarak toplumun çeşitli sınıflarında mevcut gerçek demokrasi taraftarı vatanseverleri toplayabilecek olan ‘Milli Kurtuluş Cephesi’ni gerçekleştirmeye çalışmalıdırlar. Sosyalizm’in bugünkü temel sorunu anti- feodal anti-emperyalist mücadeledir. Bu nedenle; sosyalizm yolu, demokratik milli kurtuluş hareketinden geçmektedir. Bu yoldaki strateji, toplumun bütün tabakalarında yer alan milliyetçi ve demokratik kuvvetlerin bir araya getirilmesine çalışmak olmalıdır. Bu cephenin doğal unsurları işçi ve köylü olacaktır. Ancak bu günkü koşullarda sınıf önderliği davası, bugünün meselesi olarak ortaya atılmamalıdır, sosyalistler birleştirici ve toplayıcı olmağa dikkat etmelidirler. Güçlü bir halk hareketinin temelini oluşturacak işçi ve köylü ittifakının doğal öncülüğü ise öğretmenlerden, memur ve subaylardan oluşan orta sınıftan gelme aydınlara aittir. Bu Atatürkçü vatansever aydınların milli kurtuluş cephesinin gayelerini benimsememeleri için hiçbir ciddi sebep yoktur.’
Bu cephenin en önemli desteği doğal müttefikler olan Gençlik ve Ordu’dan gelecektir. Doğan Avcıoğlu şunları söyler; ‘ Fakir ve mütevazı ailelerden gelen ordu, Türkiye’mizin ileri hamlelerinde dayanılacak en sağlam kuvvetlerden biridir. Memleketimizin batılılaşma hamlelerinde, ordu, daima ilericilerin safında yer almıştır. Bugün de, ilerici kuvvetlerin, Anayasa’dan kuvvetli teminatı ordudur. Ordunun günlük politika dışında olması, ordunun, milli kurtuluş cephesinin en güvenilir manevi desteklerinden biri olduğu gerçeğini değiştirmez. Batı’da ordu burjuvazinin tam bir aleti olmuştur. Batı burjuvazisi, kendi çocuklarını asker yapmış, onları sınıf menfaatlerini koruyacak şekilde yetiştirmiş ve askerlik mesleğini işçi köylü çocuklarına kapamıştır. Bu sebeple, Batı’da ordu, daima gerici güçlerin safında yer almış, haklarını arayan işçilere kurşun yağdırmıştır. Türkiye’de ise halktan çıkmış Atatürkçü bir ordu vardır. Bu orduyu hâkim sınıfların elinde itaatkâr bir alet olarak düşünmek büyük bir hatadır.’ Yön hareketi yeni ‘devrimci hamle’yi Milli mücadele’nin bir devamı olarak anlamakta ve burada ordunun klasik ‘ilerici’ rolüne büyük önem vermektedir. Ve yine şunları söylemektedir; ‘ Bu çerçevede ordu sınıfsal bir odak olmadığı gibi, ‘sosyalizm yolundaki’ bu mücadelenin kesin bir sınıfsal Önderliğide yoktur. Tam tersine bu hareket, daha çok, küçük burjuvazi önderliğinde yürütülecek emperyalizme ve feodalizme karşı bir ‘milli sınıflar ittifakıdır’. Sosyalizm yarının meselesidir. Bu günün meselesi emperyalizm ile mücadeledir’.
1966 yılında TİP ’in Malatya kongresinde ortaya çıkan MDD ve Sosyalist devrim stratejileri arasındaki çelişki ve parti içinde bu çelişkinin yükselmesi ve uzlaşmaz hale gelmesi ile MDD’ci kanat 17 Kasım 1967’de Türk Solu dergisini çıkararak TİP’ ten ayrılmışlardı. Bu gelişmeler sonucu Mihri belli, Yön dergisinde bir tahlil yaptı ve bunu bir broşür haline getirerek daha sonra Türk Solu dergisinde yayınladı. Bu broşürde; Çağın sosyalist devrim ve milli kurtuluş devrimleri çağı olduğu belirtiliyor, ülkesinde bağımsızlığı gerçekleştirerek ve feodal kalıntıları temizleyerek demokratik sistemin gereklerini yerine getirecek olan emekçi iktidarın, aynı zamanda sosyalist devrim yolunda da adım atmış olacağına değiniyor, stratejinin ‘ Milli Demokratik Devrim’, hedefi tespit eden temel sloganın ise ‘ tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye’ olduğu söyleniyordu. Bu devrimci adımın, esas olarak işbirlikçi sermaye ve feodal sınıflardan oluşan ‘ gayri-milli sınıfa‘ karşı olduğu belirtiliyordu. Mihri belli’nin tezinin omurgasını Milli Demokratik Devrimi gerçekleştirmeyen hiçbir ülkenin Sosyalist Devrim’e geçemeyeceği tespiti oluşturmaktır. Bu çerçevede, öncelikle yabancı sermaye ile işbirlikçi sermayenin ekonomik ve siyasal ilişkileri sona erdirilecek; dış ticaret, bankacılık ve sigortacılık millileştirilecek; feodal ilişkiler ortadan kaldırılacaktır. Ve Belli şöyle açıklıyor; ‘ güdülen asıl amaç ekonomi kollarının milli niteliğe kavuşturulmasıdır. Amaç, henüz sosyalizm değildir, emperyalist tekellerin ve işbirlikçi sermayenin milli güçler tarafından tasfiye edilmesidir. Bütün üretim araçlarını toplumun ortak mülkiyeti haline getirmek Milli Demokratik Devrimi izleyecek olan sosyalist devrimin görevidir.’
Milli Demokratik Devrimin Türkiye’de ki tarihsel sürecini açıklayarak, Türkiye’nin dönemsel içerikli toplumsal, siyasal ve ekonomik çelişkilerinde anlıyoruz. Böylece Milli Demokratik Devrimi benimseyen toplumsal sınıfların da teorik olarak dönemsel evrimini görüyoruz. Buda şu anlama gelir; Eğer 1960’lı yıllarda ki Milli Demokratik Devrim anlayışını oluşturan iç çelişkiler ile 1970’li yıllarda ki Milli Demokratik Devrim anlayışını oluşturan iç çelişkilerin evrimi incelenirse, aynı zaman da 1960’lı yıllarda ki Milli Demokratik Devrim anlayışını benimseyen toplumsal sınıfın eylemleri, felsefi ve siyasi çalışmaları ile 1970’li yılların Milli Demokratik Devrim anlayışını benimseyen toplumsal sınıfın eylemleri, felsefi ve siyasal çalışmaları arasında ki tarihsel evrim ve etkilenmeyi de tespit edebilirim. Diyalektik materyalizm’e göre ‘ evrende bulunan her şey değişim ve hareket halindedir. Ve bu süreç kendisinden önce var olanın etkilerini taşımakla beraber, hem gelişir hem değişir hem de kendisinden sonra gelecek olanı da etkiler’. Bu yöntemle, Türkiye sosyalist solunda önemli bir yeri olan Milli Demokratik Devrimin, günümüz Türkiye toplumunda ve sosyalist solunda bıraktığı etkiyi araştırmak istiyorum.
Bir diğer çalışmak istediğim noktanın kaynağı ise; Günümüz Türkiye sosyalist solunda, Milli Demokratik Devrimi savunan zümre ile Buna karşı çıkan zümre arasında ki çelişkidir. Burada her iki tarafında görüşlerini sunmak istiyorum; Milli Demokratik Devrimi benimseyen gruplar Milli ve Demokratik bir devrimin gerekliliğini şöyle savunuyorlar; Günümüz Türkiye’sinin Diyalektik Materyalizm ışığı altında kendini özgü iç çelişkileri incelenirse; Türkiye’nin emperyalist tekellerin, transnasyonalleri güdümünde olan işbirlikçi ve tekelci kapitalist sınıf tarafından çevrildiği ve bu sınıf ile ona bağlı olan feodalizmin çıkarları yüzünden, sömürülen bir ülke haline geldiği görülüyor. Bu sistemin siyasal üstyapısı da demokratik olamaz. Türkiye’nin anti-demokratik burjuva parlamenter düzeni, işçi sınıfı ve köylülüğün kendi partisi ile parlamenter mücadele alanında yer almasına ve ülke politikasında etkin rol oynamasına engel olan yapıdadır. Sonuç olarak; Türkiye’nin önündeki devrimci adım, bağımsızlık ve demokrasiyi geliştirmeyi hedef alan ve bu hedeflere ulaşmakla toplumu sosyalist kuruluş aşamasına getirecek, milli ve demokratik nitelikde bir devrim olmalıdır. Milli Demokratik Devrimi benimsemeyen gruplar ise karşı oluş nedenlerini şöyle belirtirler; Milli kurtuluş hareketlerinin dünya kapitalist sistemi içinde birer birer tabii konumlar işgal ettiği, bu hareketlerin önderlerinin dünya ekonomisi ve Yeni Dünya Düzeni içinde uyumlu aktörler haline geldikleri süreçler yaşanmışken ve kapitalizmin dünya ölçeğinde uluslar üstü örgütlendiği bu konjonktürde, emperyalizmin karşısına dikilecek ne türden ‘ulusal devrimler’ beklenmektedir. Benim araştırmak istediğim bir diğer noktada budur. Yani; günümüz Türkiye’sinin iç çelişkilerini çözmek için Milli Demokratik Devrimin olabilirliği nedir? Benimseyenlerin dedikleri gibi Türkiye’nin sosyalizme ulaşması için Milli ve Demokratik bir devrimin, içinde bulunduğumuz kapitalist sistemde başarılı olma şansı varmıdır? Tabi ki, Bu noktayı da araştırmadan önce yapılması gereken en önemli iş; Günümüz Türkiye’sinin toplumsal, siyasal ve ekonomik durumunun Diyalektik Materyalist perspektiften yeniden tahlil edilmesidir. Böylece, iki görüş arasındaki çelişki bilimsel temele dayandırılarak incelenir ve Milli Demokratik Devrimin, kapitalizmin dünya ölçeğinde uluslar üstü örgütlendiği bu konjonktürde ne kadar gerçeklik ve olabilirlik içerdiği tespit edilir. Bir diğer amacımda bu tahlili yapmaktır.
YORUMLAR
Olaya incelemiş lakin en önemli ayrıntılardan biri olan Dev-Yol hareketini dışarıda bırakmış bir açıklama. Zira Türkiye devrimci hareketi içinde Dev-Yol'un deneyimleri önemlidir ve atlanmamalıdır. Devrimci Yol hareketi gücünü tamamen halktan alan, tabandan gelen bir hareketin başarılı olabileceğini öngörmüş ve Fatsa'da bu tezini minimal bir ölçüde kanıtlamış bir örgütlenmedir.
Yaren07
Bilimsel çok güzel bir tesbit. Katılıyorum. Nice bilimsel makalelerinizi paylaşmak umuduyla sevgi ve saygılarımla selamlar...