- 1064 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
DOSTUM DİYEBİLMEK....
Trafik, cuma akşamı,iş çıkışına rastlamış ve bir de yağmurun yağışına denk gelmişse, çekilmez oluyor.. İlerlemeyen trafikte, bir taraftan müziğin hafif ritmi ile hem dışarıya bakıyorum, hem de O’nun beni neden aramadığını düşünüyorum. Aslında merak ediyorum, çünkü, O ,dost ile, coşku ile, tutku ile yaşar. Nefesini böyle alır, etrafına da bu duygularını yansıtır.
Düşünüyorum da, O benim en iyi dostum. Bu acımasız dünyada, eğer, bunu otuz seneden sonra diyebiliyorsak, birbirimizi merak ediyorsak, bunun adı dostluk!
Leonard Coheni dinliyorum ve anılara gidiyorum. ..
Onu, ilk gördüğümde, çok şıktı;üzerinde, kırmızı bir kazak ve mini siyah kırmızı ekose eteği ile arabasından iniyordu. İşte ,"yeni bölüme gelen arkadaş bu "dediler.Daha sonra tanıştık ve zaman içersinde birbirimizle kaynaştık.Son derece, sevecan, coşkulu, samimi ve neşeli tavırları ile herkesi kısa sürede kendine bağladı. Aynı zamanda, hareketli, atılgan ve rahattı.
Ben, denemek istediğim bütün aktivitelere onunla başlamak isterdim .Mesela, benim binicilik derslerine katılmam, bana , binicilik dersini heyecanla, coşkuyla anlatması neden olmuştur. Atın üzerine çıkarken aldığım haz, onun sayesindedir. Atla kendimi bir bütün hissetmem, üzerinde kendimi rahat hissetmem O’nun sayesinde olmuştur. Bana yeni bir sayfa açmıştı. Atlar, insanın en vefalı, sadık dostlarıdır. Tıpkı O’nunla benim dostluğumuz gibi. Atlı Spor klübündeki kahkahalarımız çınlarken, hocanın bize "akşam ağrıdan yatamayacağınız için ağrı kesici alın" uyarısını duymazdan gelmemize neden olmuştu. Hatta, ders sonunda " at mı bizi taşıdı, biz mi onu taşıdık? Atların, ağrı kesiciye ihtiyacı var "diye dalga geçtiğimizi, ama, akşam ağrıdan uyuyamayıp sabah inlediğimizi hiç unutmuyorum.Sonra, turla Uludağ’a gidip kayak öğrenme merakımız sırasında O, yine aşık olduğu için konsantresini kaymaya veremeyip telefon kulübesinde bekleyip "sesini duydum" artık kayabilirim diyen coşkusunu hiç unutmadım. Gündüz kayak dersi alıp ,öğlen havuza girer, akşam içkimizi yudumlarken onun şen kahkahasıyla coşardık.
Ah.. Bir de ,Yeşilyurt sahillerinde "Hasır " da hem güneşlenip hem dedikodu yaptığımız günler vardı. Akşama kadar hasırın üzerinde hiç sıkılmadan kaynatırdık.
Sonra "Şarköy"e hafta sonları giderken yolda kahvaltı molasında, "kayısı kıvamı yumurta" istemesi ve bu tabiri hiç duymamış garsona tarif edişleri...
Sevgililerimizi, gençlik aşklarımızı birbirimize anlatışlarımız, onun tutkulu aşkları, ayrılıklarımız, iş streslerimiz şen kahkahalar arasında eriyip gidiyordu.
Ne güzel günlerdi, tasasız, korkusuz...
Bir iç çekiyorum.Tekrar telefona sarılıyorum. Açmıyor telefonunu..Muhakkak bir şeye canı sıkılmış, eskiden hemen geri dönerdi, mutlaka önemli birşey olmuş diye düşünüyorum, endişe duyuyorum. Tabiki, zaman bizden de bir şeyler götürdü, eskiden herşeye kahkaha patlatan bizler biraz daha suskunuz. Yaşadıklarımız,hem bizden birşeyler götürdü, hem de bize birşeyler kattı. Ama o güçlüdür, bulunduğu yere tırnakları ile tek başına kazıyarak geldi. Öyle kolayca pes etmez, yıkılmaz, onun her zaman yedek güçleri vardır.
Zaman içersinde yollarımız ayrılsa da kalplerimiz birdi. Onu, iki seneden fazla bir zaman komada yatan babası, fazlaca yıprattı. Ama O, böyle bir zor dönemde bile elinden gelenin fazlasını yaptı. Evi modern bir hastaneye çevirdi, geceli gündüzlü hemşireler tuttu. Annesine bile durumun vehametini hissettirmemeğe çelıştı.
Ben her zaman diyorum ki, iyi günler de acı günler de geçici.Sadece şu an var. Tutunacak birşeyler bulmak zorundayız. Geçmiş, zaman zaman aklımıza anı olarak geliyor, geleceği ise bilmeden sadece planlayabiliyoruz, ama gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli değil.Şu anı yine coşku katarak yaşamalıyız.
Telefonum çalıyor, açıyorum. O. Sesi üzgün. Geri dönmediği için özür diliyor. Ama özür dilemesi beni daha çok üzüyor. "Hiçbir şeyim yok, sadece konuşmak bile istemiyorum"
diyor. Onu anlayabiliyorum.O, yorgun ve bezgin . Bu hayatta kim yorgun değil ki?
İçimizi açacak, neşelenecek fala birşey bulamıyoruz. Ama bezgin olmamamız gerekiyor.
O, eminim bu durumu da atlatacak. Onun bu sıkıntılı günlerini dostları, sevenleri, olarak hep beraber atlatmasına yardımcı olacağız. Hayat çok fazla ciddiye alınmayacak kadar boş. Ama bizler, bunu geç anlıyoruz.
Dostum, sikelen ve coşkunu tekrar yakala..Çünkü sen coşkunu kaybedersen, biz de kaybederiz. Bu zinciri kırma.Şu koca kainatta, üzüntün, sıkıntın ne kadar büyük olabilir ki?
YORUMLAR
Yazdığınız yazıyı nefes bile almadan okudum.İşte yaşananlar ve hayat buu,yani hem sıkıntılar ve sevinçler......Aslında yaşamak o kadar zor ki,ayakta kalabilmek ve güçlü olabilmek.Kimi zaman sorarım kendime ;sen nasıl başardın ayakta kalabilmeyi;nasıl mı kaldım cevabı şu;Tanrıya inanmak,sevenlerime inanmak,sevmek aşık olmak....aşık olmak demek se hayata aşık olmak yani,canlı oaln herşeye.......çiçekler ,ağaçlar ,müzik,çoçuklar,ailem,arkadaşlarım .......herşeye .....EVET hayata bağlanmak,çoşkulu kalmak ,elimizde ve bunu yitirmek yine elimizde.O dostunuz silkelensin herşeye rağmen .....bence hala yaşam çok güzel.....
tebrikler ......başarılar......
Zamana zamane denildiği bu günlerde, sanal alemin gerçek aleme
tercih edildiği kimin kim olduğu bilinmeyen bir ortamda böylesi
dostları bulmak ne kadarda zorlaştı..
Dostluğunuzun baki kalması dileklerimle, inşallah bu zorluklarıda
atlatırsınız, çünkü siz dostça paylaşmayı bilenlerdensiniz, acılar
paylaştıkça azalır inşallah..
Dostluk adına imrenilecek güzel vede anlamlı bir yazıyı gıpta ile okudum
sizi vede bu nadide eserinizi kutlarım TEBRİKLER..
Selam vede muhabbetlerimle Allaha emanet olun...yunus karaçöp..yudumyunus
O dostunuzun bile yaşama sevincini, coşkusunu kaybettirdiyse bu günler ; anlayın artık günümüzün vehametini !
İnsanlarımızın büyük bir çoğunluğu kaybetmiş durumda yaşama sevinçlerini, mutluluklarını, güler yüzlerini ve geleceğe ait umutlarını. Silkelenmek gerektiği doğru elbet. birer birer de olsa silkelenmeli insanlarımız. Üzerimize serpilmeye çalışılan ölü toprağını, birilerinin yüzlerine fırlatma zamanı geldi de geçiyor bile.