SAÇLARINDAN KEMENT YAPIP ASARIM KENDİMİ
Seni görünce güzelim içimin karanlıkları aydınlanır.
Bu sevdanın acılı yamaçlarında zülüflerine asılmış gönül salıncağımı hasretin koparırsa tutunduğum bütün dallar kırılır bir bir. Günlerce sana uyanmak için kurmuşken tüm saatleri, sabahı olmayan kabuslu uykularımın en çetin saldırılarına teslim olur gözlerim.
Bir yorgan gibi yıldızlar geceyi üzerimize örterken sabahı bekleyen kalabalıklara karşılık ben sonu gelmeyecek zifiri karanlık bir gecenin kucağında düğüm düğüm saçlarını örerim zamanın. Bilenmiş korkularım en olmaz zamanlarda istenmedik anılarla karşılaştırır beni. Üç harflilerin hücumuna uğramış narin ruhlu insanlar gibi ne yaptığını bilmeden köşe bucak gezerim.
Saçlarının örgüleri arasına yapılmış bir aşiyanın küçük penceresinden bakarken hayata, boğucu temmuz sıcağında üşümüşlüğümle kendimi senin kollarına bırakışlarım içimde asude dolaşan yaşanmışlıklarıma sözcülük eder.
Sen de teğet geçip gidersen yüreğimden kınalı saçlarından kement yapıp mehtaplı bir gecede seni ilk gördüğüm o yerde asarım kendimi. Ardımdan ağlayan olmasa da destansı sevdam yazılır kağıtlara. Dünya sürgünüm biterken Rabbimin huzurunda emanete hıyanet yaftasıyla çıkmak yüküyle bir daha ezilecek ruhum biliyorum. Biliyorum umurunda olmayacak bu yolculuk.
Ne kadar çırpınsam da sana olan ibadetimi bitirmek için mabedinden çıkamadım. Secdede dökülen bir damlanın hatırına sürgülü kapılarının açılacağı ümidiyle el açtım semaya. Dermansızlığıma inat sabahlara dek senden gelecek bir muştuya dilbeste gönlüm bir yayık gibi inlerken gözkapaklarımın karşı konulmaz ağırlığına yenik düşer bedenim. Nerede yattığını bilmeyen ayyaşlar gibi güneşi karşılarım dua tepelerinde. Kuşların cıvıltılarından beste yaparım adına. Geceden biriktirdiğim gözyaşlarımı katık yapar, şehrin kömür kokusu sinmiş havasını çekerim içime.
Hüzün yumaklarıyla sarmalanmış ruh dünyama doğacak efsunlu gülüşünle canlanacak yüreğim nadasa bırakılmış çorak topraklar gibi viranedir şimdi. Bülbüllerim sürgün edilmiş gülzarımdan. Baykuşlar saltanatını kurarken kuytularıma çaresiz, kirpiğin değneğiyle gönlüme dokunup nevbaharım olacağın ümidiyle yaşıyorum.
Israrın çözüm değil diyorsun. Kapıların arkasına saklanıp çelikten sürgüler sürmek ardına çözüm mü sanıyorsun? Daha baştan hayır deyip önyargılar zindanına hapsettiğin ismimin üzerine kırmızı çizgiler çekmelerin kandan seylaplar oluşturur kalbimde.
Kerem’i Aslı’ya ram eden Rabbimden dilerim vaslını. Keza ışığa ram olan pervanenin vuslatı yanmakmış. Bu dünyada yanan yanmaz derler mahşerde. Ben kebap oldum yanmaktan, gayrı yanmak yok bana ahrette.
Arala perdeleri benliğin yüksek burçlarındaki gözlerinden de bir nazar eyle.
İstemem hiçbir şey divanından.
Kahpe nazarlar sevdamı bilmesin yeter.
Sırrımı ağyara açma yeter…