- 740 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Duruncaya Kadar Yor Yüreğimi
Saçlarının gün devrilişleriyle bilsem sonsuzluğa gideceğimi
Kalsam sağanaklarında, içip dudaklarının yaşam pekmezini
Sokularak göğsüne, dinlesem en ölümsüz yaşam melodilerini
Sevdanın gücüyle salla beni, duruncaya kadar yor yüreğimi…
Gün dökülürken yaşamın dallarından sevdayı toplar çöpçüler sokaklardan. Her yağmur damlası bilinmez bir tutkuyla çağırırken hüznü, biz engebeli bir yokuştan düze ineriz. Yolcusuz bir tren ilerler güneşin ilk ışıklarıyla, toprak damlı evlere eskimiş rayların sesi düşer. Bir bulut kayar sonra tepemizin üzerinden, hüzünlü bir türküyle yaşamak andını odamıza serper. Bir günün hikâyesi uzundur, kısalan hayatla bize her zaman sahte yüzünü döner.
Nafile bir var oluş türküsüyle satır aralarına sokuluruz öfkemizin kınına çıngı düşünce. Yaşam sularımız bahar türkülerini özlerken dallarımız yeşil entarisini ütüler özenle. Cemreler suya bunun için sözcükleri bırakır, havadaki öfke gün gelir toprağa gözyaşıyla karışır. Gözlerindeki yaşam aşkıyla, ruhundaki yankıyla ve yüreğindeki bekleyiş türküsüyle elbet senin de cemrelerin bir gün sevdama ulaşır.
Sesinin kaydıraklarından düşünce çimenlere, göğsünün tahterevallilerine koşardım. Kahkahanla salınırdım dağ soluğuna. Yaman bir coşkuyla titrerdi yüreğim, saatlerin tıktığına aldırmazdım. Yarınlar vardı oysa yağlı kandillerimizde, rüzgârlara bırakırdık ölümsüz düşünüşlerimizi, an göğsümüze çarpıp yine içimize işlerdi. Gözlerinin yansıması aksederdi denizlere, mavi düşüncelerinde mevsimler kımıltısız bir ay gibi bizi seyrederdi.
Bu gece de dağlanmış bir yürekle düşlerin kızıl dağlarına vuracağım kendimi. En dik yamaçlarda gökyüzüne ellerimle dokunacağım. Bu gece de çoban ateşleriyle ıslığımı ısıtacağım sensiz. Ruhumun sana olan açlığını katık yapacağım sonra küllenmek üzere olan bir ateşin etrafında. En doyumsuz rüyalara dalarak, en bitimsiz uykularda ellerini göğsüme bastırarak gecenin sessizliğiyle aşkının diri bedenlerine sahip olacağım.
Karanlığın en çılgın sarılışıyla kelimelere sevgi yükler gecenin içinde kadın. En bildik raksını bağlar yatağa, fırdöndü bir savruluşla çağırır birikmiş sancıları derinlerden. Gece esnerken savurur saçlarını yatağa. Yaylı bir yatakta iki beden birbirini bekler, düşlerinin kıyılarından bomboş bir gemiyle yolculuğa çıkar. Kırmızı bir ışık parlar uzaktan, lila tırnaklarıyla yangını kavrar, ıslak dudaklarıyla aşkın boşluğunu kucaklar. Gece daha uyumamıştır oysa, usul usul yanar.
Uzak şehirlerin kenar bir semtinde, bilmediğim bir evde, onca insanın nefes aldığı bir gecede, belki de uykulara sarmaladığı bir yüreklesin şimdi. Sana senin kadar uzak bir başka şehirde, yalnız bir adam seni düşünüyor, sözcüklerden kule örüyor ışıkları sönmüş bir evde. Kahkahanı düşleyerek, belki de sesini dinleyerek yıkılmaz bir sevdanın gün devrilişine dumanlar savuruyor.
Yorgun ve sancılı bir bedenin soluğunu ser şimdi odana. Yıkılmaz duvarların gölgesine yaslanarak kurut bedenindeki terleri sevdamla. Seni düşlediğim bütün limanlardan teğet geç. Nafile sarılışlarına isim seç. Yokluğuma sarıl, ismimi haykır, duyarım diyerek şiirlerimi çağır. Günü sorgula, yeniden gerçeğini avuçla ve yıkılmaz köprülerde sevdalını karşıla. Uğradığın bütün istasyonlarda sana olan sevdamın şarkılarıyla benliğinin kanatlarını aç bulutlara.
Söylemeye dilimiz varmadıkça daralmış fısıltılarımızı büyük bir mengene sıkar yüreğimizin kırılgan kapaklarını. Yangınımızla, avuç içi bir yürekle kalır, yeniden aynı döngünün vanalarından hüznü açarız. Yağmalanırken sabır yumaklarımızı yeniden söker, meçhul ağrıların dergâhından sessizce kaçarız. Bekleyişler mağrur bir içlenmedir, yaman bir sarılışın direnciyle ayaz gecelerde avuç avuç ter dökeriz.
Her adım sonsuz bir varışa taşırken bedenlerimizi, uykulardan çekeriz sabırsız düşüncelerimizi. En koyu karanlık dışımızdayken ve yutkunurken gülüşü emsalsiz güneşlerin koynunda, açarız sonuna kadar yüreğimizin simli perdelerini. Koyudur gülüm sevincin her zaman rengi, bunun için feda ederiz uykulara geceleri. Bu gece düşlerinin her tonu mavi olsun öyleyse ve sen sarılışlarınla okşa yaşanacak bütün düşleri.
Selahattin Yetgin