- 494 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ANARŞİST (23)
İşçi pazarındaki işler, yaz mevsimindeki gibi devinim içerisinde değildi.Çok ölgündü.
Dursun’un günleri, plansız bir şekilde akıp gidiyordu.Neler yapması gerektiğini bir türlü kestiremiyordu.Gelecekle ilgili beklentileri gittikçe belirsizleşiyordu.İşçi pazarının ölgünleşmesi ile birlikte işçi kesimiyle olan ilişkisi de yavaşlamıştı.Onu dinleyen pek yoktu.Herkesin kendine göre meşguliyeti vardı.Oyun masalarından başlarını kaldırıp da Dursun’un sohbetine katılmak istemiyorlardı.Onu bazı işçiler tehlikeli bir anarşist olarak görüyorlardı.Ondan uzak durmayı yeğliyorlardı.En kötü ihtimalle savcının damına girmekte vardı.
Dursun bu olup bitenlerin farkındaydı. Ne yazık ki pasifize ettirilmiş toplumuz diye düşünüyordu.
Kış mevsimi etkinlini göstermeye hazırlanıyordu. Pastırma sıcakları çoktan geçmiş,ilk kırağı toprağa düşeli hayli zaman olmuştu.Kışın ne yakacağız diye sıkıntıdan kıvranırlarken;Ahmet’in babası üzeri meyve, altı meşe olan beş ton kışlık yakacak ihtiyaçlarını,köyden kiraladığı bir traktörle gece yarısı ormancılardan gizli olarak getirmesiyle rahatlamış oldular.
Ana, geceleri saat dokuza kadar sergende ceviz kırıyor,Ahmet de okula gidiyordu.Ahmet de kendine göre yeni bir düzen kurmuş,derslerine çok çalışıyordu.
Bu arada evin iç işlerini Dursun üstlenmişti.Yemek yapıyor,etrafı derleyip topluyordu.Hapiste geçirdiği yıllar içerisinde yemek yapmasını da öğrenmişti.Hapise düşen bir mahkumun kendi yemeğini kendisi yapması gerekliydi.Bilmiyorsa bile öğrenmek zorundaydı.
Anası ilk önceleri:
- Sen kendini sıkıntıya sokma,yemek işlerini bana bırak dediyse deDursun:
- Olur mu ana,nasıl olsa yemek yapmasını biliyorum.Zamanım da yeteri kadar var zaten…Müsaade et de evin aşçısı da ben olayım bari diyordu..
Son zamanlarda benliğini yalnızlık duygusu sarıyordu.Bu duygunun faydasız olduğunu biliyor yine de içerisinden söküp atamıyordu…
Birkaç kez arkadaşı Ali’yle buluştular.Oturup konuştular,dertleştiler.
Ali:
- Gel benimle köye.Sana iş de vereyim.Ahırdaki hayvanlara bakar,toprakla uğraşıp didinirsen ha,olmaz mı? Dediyse de kabul etmedi.
O,bağımsız çalışmayı yeğliyordu.Kendisi bulup o işi kotarmalıydı.Ismarlama işlerle uğraşmayı pek sevmiyor,mizacına ters geliyordu.Kendisi zor olanı başarmalıydı.
Bir gün kahvehanede bir yabancıyla tanıştı.Yabancı Niksar’da kaldığı süre içerisinde tecimsel faaliyetlerde bulunmuş,çok para kazandığını söylüyordu.Bir yıl öncesi kış süresince av hayvanlarının derilerini,köylülerden ucuza toplayarak İzmir’de satmış ve büyük paralar kazanmış.Dursun’a da öyle yapmasını söylüyordu.Bu öneri mantığına uygun geliyordu.
Aslında hayvanlara uygulanan acımasızlık duygularıyla dolu ölümcül saldırıların olması korkunçtu.Dursun bu durumu ilk anda yadırgamıştı ama ‘ yine de yapmalıyım’ diye düşündü.Kararını verirken de kendi kendine mırıldanıyordu:
-Burjuvalara hizmet ediyor ve diyalektik özelliğimi yitiriyorum.
Hayvan derileri hakkında bilgi edinmek bakımından şehirdeki dericilerin dükkanlarını dolaştı.Av hayvanlarının derilerinin kaça alınıp satıldıklarını sordu.Alışlarda ve satışlardaki gerçek değerleri analiz etmeyi yeğledi ama bir türlü işin gerçeğini hemen öğrenemeyeceğine inandı.Bunlar,ticaretin cilveleri diye us’ladı.
En önemlisi de işin parasal yönü nasıl olacak daha doğrusu finansman sıkıntısı çektiği bir gerçekti.Derilerin toplanılması için belirli bir nakte ihtiyaç vardı.İşçi pazarından kazandığı paralar,zaman sürecinde eriyip gitmişti.Zaten doğru dürüst kazananamıştı ya…Kazandığı cüzi bir meblağın ne katkısı olabilirdi bu yapacağı işte.Anasının sergende kazandıkları da olmasa geçim sıkıntısı çekecekleri bir gerçekti.Tek düze geçinip gidiyorlardı işte.
Arada sırada köydeki teyzesinden gelen yiyecek takviyeleri de mutfağa destek sağlıyordu.Aile geçiminin hepsi bundan ibaretti.Çektiği bu yoksulluk içerisinde zaman zaman toplumun bazı kişileri tarafından ileriye sürülen;anarşistlere para yardımı yapılıyor sözlerini anımsadığında buruk bir şekilde gülümsemeden kendisini alamazdı.Çektiğim sıkıntıları bir ben bir de yukarda Allah biliyor diye düşünüyordu.
Evet,şu anda derilerin toplanılması için derilerin toplanılması gerekliydi.Parayı kimden ve nasıl temin edecekti.Şöyle bir düşündü.Babası tarafından uzak akraba sayılabilecek gelir durumları çok iyi olanlar vardı.Biri emlakçı diğeri de yumurta tüccarıydı.Onların yanına gidecek her şeyi anlatacaktı.Önce emlakçı akrabasının yanına gitmeyi,ondan yardım istemeyi düşündü. Umudunu yitirmemeliydi.
İş hanındaki akrabasının bürosuna geldiğinde içerde kalabalığın olduğunu gördü.Yavaşca kapıyı açıp içeri girdi.Akrabası göz ucuyla süzüp hafifçe tebessüm ettikten sonra oturması için işaret etti.Akrabası,müşterilerini elinden kaçırmamak için konuşmasına son derece önem veriyordu.Etkileyici ve inandırıcı olmasına özen gösteriyordu.Karşısındaki kişilere konuyu bilinçli olarak yansıtmasının rahatlığıyla iktisadi terimler ve büyük parasal rakamlar söylemekten çekinmiyordu.Karşısındaki müşterilerden biri,Almanya’dan kesin dönüş yapan işçilerdendi.Bir ay olmuştu yurda döneli…Yana döne gayri menkül arıyordu kendisine…Kendinden emin konuşması vardı.Konuşmasına arada bir Almanca kelimeler sokuşturmaktan da geri kalmıyordu.
Emlakçı ise tilki kurnazlığıyla avını kaçırmak istemiyordu.Aynı zamanda esnek ve yumuşak görünmeye de çalışıyordu.Nasıl etse de müşterisini ikna edebilseydi.Eğer arsa ya da bina satabilirse büyük iş yapmış olacaktı.Bu denli yağlı müşterilerin arasında Dursun’u düşünmek sırası mıydı şimdi?..
Dursun,oturduğu yerden konuya o denli adapte olmuştu ki neredeyse kendi sorununu unutacaktı.Ortadaki rakamlar milyarlarla ifade ediliyordu.
Kesin dönüş yapan işçi,oturduğu koltuktan bazen ayağa kalkarak el kol hareketleriyle Almanya’daki durumlardan bahsetmeye çalışarak farklılığını göstermeye özen gösteriyordu.Bazen ayağa kalkıyor,ellerini beline yaslıyor bir süre öyle duruyor sonra açıklamalarda bulunuyor el işaretleriyle ve yüz mimikleriyle parasal gücün kendisinde olduğunun tasdikini yapmaya çalışıyordu.Yanındaki diğer arkadaşı da zaman zaman onun konuşmalarını bölerek ortaya attığı birkaç kelime ile konuşmalara ortak oluyordu aklı sıra…
(DEVAM EDECEK)