- 554 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
MÜEBBETLİK HAYATIM - 21
Bir başka uyudum o gece. Sabaha kadar beni kollarıyla saran, göğsüne yaslayan,öpen, ısıtan, koruyan bir annenin kollarındaydım sanki. Fakat gerçek annemin yüzü değildi düşlerimdeki. Tek dileğim vardı o gece ; o düşün asla bitmemesi ve sabahın olmaması.
Yine de güler yüzle uyandım o sabah. Bir hafiflik hissettim kendimde. Bütün günahlarından arınmış, sonu cennete varacağı önceden bildirilen ebedî yolculuğa çıkmış bir yolcu gibiydim. Beni güzel şeylerin beklediğine emindim. Bir an önce varabilmek için sabısızlanıyor ve uçarak gitmek istiyordum cennetime.
Gerçekten de güzel günlerin başlangıcı oldu o gün. Düşümde verilen müjdeler yalan değilmiş. O gün öğle tatilinde birlikte kahvemize geldik öğretmenimle. Elinde dolu bir çanta vardı. Kahveden içeri girdiğimizde babam da diğerleri de çok şaşırdı.
- Baba bak, İlhan öğretmenim o !
- Hoş geldin kızım, buyur otur şöyle.
- Hoş bulduk efendim, nasılsınız? deyip elini uzattı babama. Babam bir taraftan elini uzatırken, diğer taraftan da - saygı gereği- kasketini çıkardı.
- Fikret, sen bize biraz müsaade et oğlum, tamam mı ?
-Peki öğretmenim, deyip başka bir masaya öğle yemeğimi hazırlamaya gittim. Kuru fasulye pişirmişti babam. Her şeyiyle bayramımdı o gün benim. En sevdiğim yemekti kuru fasulye.
Babamla öğretmenim karşılıklı oturup konuşmaya başladılar. Yanında getirdiği çantadan paketler çıkartıp babama verdi öğretmenim.
-Bak Mustafa amca ! Bu paketlerin içinde yeni, temiz çamaşırlar var. Bir de ilâç. Pendik’i bilirsiniz. Çarşı hamamının sahibi Balcı’lar tanıdğımdır. Sizden söz ettim onlara. Sık sık gidip çocukla birlikte bedavaya yıkanabilirsiniz. Her defasında da çamaşır değiştirip, getirdiğim ilâcı mutlaka kullanın. Size yatak, yorgan ve hatta yastık çarşafı da getirdim. Onları da değiştirin ve sık sık da yıkayın. Sandalyelerdeki tahtakuruları için de DDT kullanın. Bu parazitlerden mutlaka kurtulmalısınız. Fikret, çok iyi ve akıllı bir çocuk. El birliği ile onu okutup, sefaletten kurtaracağız inşallah.
Babam gözünün yaşı ile dinledi onu. Yüzünde öyle sevecen bir hâl oluştu ki ; daha önce hiç bu kadar iyi niyetli bir insanla karşılaşmamış gibiydi. Mutluluğunu nasıl dile getireceğini bilemedi.
- Kızım ne içersin ? Çay getireyim mi sana ? Yoksa kahve mi kaynatayım ?
- Sağolun amca. Ben daha gidip öğle yemeği yiyeceğim.
Karşıki masada iştahla kuru fasulye yediğimi işaret edip,
-Kuru fasulye pişirmiştim. Bir tabak da senin için doldurayım istersen ?
- Çok teşekkür ederim amca. Ayağa kalkarken tekrar uzattı elini. Babam bu defa saygıyla eğilerek tuttu elini öğretmenimin. Onu hiç bu kadar mutlu, bu kadar sevecen, bu kadar saygılı görmemiştim daha önce.
- Afiyet olsun Fikret, dedi giderken. Ben de ayağa kalkıp cevap verdim ona.
- Sağolun öğretmenim, güle güle.
O gece daha bir özenle yıkadı babam beni. Sobayı da iyice yakmıştı ve üşümüyordum. Ben de daha çok yıkanmak, daha temiz olmak istiyordum. Öğretmenimin getirdiği yeni çamaşırları giydim. Bütün çarşaflarımızı değiştrimişti babam. Benden sonra o da yıkandı sobanın başında. Tertemiz bir uyku uyuduk o gece birlikte.
İşte o gece tanıdım düşlerime giren annemin kim olduğunu : İlhan öğretmenimdi o ! ’Bütün anneler melektir !’ denir ya hani ; işte benim melek annemdi o !
O benimle ilgilendikçe, ben derslerime daha çok çalışmaya başladım. Kısa sürede okulun en çalışkan öğrencisi oluverdim. Çocuklar beni kıskanmaya bile başladılar. Sınıfın iyi çocuklarına anne ve babaları benimle arkadaşlık etmelerini, birlikte ders çalışmalarını ve beni örnek almalarını tembih etmeye başladılar. Önce Ormancı Ömer amcanın oğlu Orhan ile arkadaşlığımız ilerledi. Evlerine gitmeye, bahçelerinde oynamaya başladık. Babası ikimize güreş bile tutturuyordu. Bazen o beni yeniyor bazen de ben yeniyordum. İlk defa üç tekerlekli bisikletine bindim onun. Bir alt sınıftan Sedat vardı. Onunla da iyi arkadaş olduk. Kızlar bile artık konuşmaya çalışıyorlardı benimle.
Hani ne denir ; populist olmak galiba ! İşte ben populist olmuştum diyebilirim. İki tane Satılmış amca vardı tanıdığım. İkisi de Çankırı’lı idi. Biri oldukça yaşlı idi ve köylerimizi gezerek leblebi satardı. Bardağı yirmibeş kuruştu leblebinin. Diğer Satılmış amca biraz daha genç ve iri yapılıydı. O da sırtında çuvalla köyleri dolaşır, eski tabak ve tencereleri toplardı. Çoğu zaman da çuvalını yorgan edip, bizim kahvede yatardı. Okuma yazma bilmezdi ve benden öğretmemi istiyordu. Her defasında yirmibeş kuruş veriyordu bana. Ben de kahve köşesinde, elimden geldiğince öğretmeye çalışıyordum ona. ( Sonraları Kurtköy’ün iyi hallilerinden biri oldu. Okuma yazmayı da öğrendi elbet.)
Gün geçtikçe sevmeye başladım hayatı, okulu ve en çok da İlhan öğretmenimi ! Okuyup öğretmen olacağıma da söz verdim. Babam ; ’ Eşşekli’ye ( Şimdiki Şekerpınar) muaallim yapacağım Fikret’i diyordu soranlara.
Hafta sonunda Pendik Çarşı hamamına da gittik babamla. Hamamın sahibi Hacı Balcı amca, çok iyi davrandı bize. Keseletti bile. Adamlarına tembih etti , her geldiğimizde kese yapmalarını, bize iyi davranmalarını ve asla para almamalarını istedi. Daha sonraları tek başıma bile gittim hamama. Kısa sürede bitlerden, tahtakurularından kurtulduk. Aynaları bile daha çok sevmeye başlamıştım. Dişlerim görünmezse, güzel çocuktum galiba ben !
Alt tarafı on yaşlarındaydık hepimiz. Fakat herkesin kendisi için seçtiği sevgilileri vardı. ’ Bakmak’ deniyordu adına. Sevgili, aşk kelimeleri pek bilinmiyordu. Sonunda ben de kendime bakacağım bir kız buldum. Kim dersiniz o kız ? Tabii ki , köyün muhtarının kızı ! Aşağısı beni kurtarır mı ?
Muhtarın kızı köyün en güzeli, en popüleri falan değildi. O yüzden değildi onu seçmiş olmam. Bir alt sınıftaydı benden. Kısa boylu, kumral, kıvırcık saçlı ve çok ağır biriydi. Alçak gönüllü, ciddî, güleç yüzlü ve güzeldi. Şımarık, kendini beğenmiş olanların güzelliklerine hiç de değer vermemişimdir ben. O ,tam da benim aradığım biriydi.
Büyüyordum galiba. Hayatımın en güzel günlerinin başlangıcındaydım artık. Benimle ilgilenen, annem gibi sevdiğim bir öğretmenim, öğretmen olmak gibi onurlu bir idealim ve bir de kendime sevgili diye seçtiğim, Muhtarın güzel yüzlü kızı vardı şimdi....
(Devam edecek)
Fikret TEZAL