- 782 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
"İçinizdeki Eşeğe Çüş Deyin Kitabının yazarı Mehmet Akbulut ile sohbet
KİŞİSEL GELİŞİM YAZARI VE ERBAA COŞUN ÖNDER LİSESİ EDEBİYAT ÖĞRETMENİ MEHMET AKBULUT: “ ÖĞRETMENLER VE EBEVEYNLER OKUYARAK ÇOCUKLARINA OKUMA KONUSUNDA ÖRNEK OLMALILILAR”
SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
MEHMET AKBULUT- Evet, Mehmet AKBULUT kimdir? 1977 yılı Erbaa doğumluyum. Aslında tevellüdüm İstanbul, nüfusa kayıtlı olduğum yer Erbaa. Ailem Erbaa’ya kesin dönüş yapınca ben de çok sevdiğim, şirin beldede doğmuş görünüyorum. İlkokulu Kemal Kıvırcıoğlu’nda, ortaokulu Erbaa Ortaokulu’nda, liseyi de Coşkun Önder Lisesi’nde okudum. Nasıl olduğunu anlamadan soluğu okumayı en çok arzu ettiğim Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği’nde aldım. Samsun On Dokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi. Çok iyi bir fakülte hayatım oldu. Ne var ki sonradan müşteki bulunacağım bir yara sonradan beni rahatsız eder oldu. O da o zamanki hocalarımızın bize not vermekteki cimriliğidir. Neyse, mazi eskide kalmış olanın adı değil miydi zaten? Dün dündür, biz bugüne bakalım.
2000 senesinde mezun olur olmaz Zile Prof. Dr. Tansu Çiller İlköğretim Okuluna atandım. Atama gününden haberdar olmadığım için böyle bir okulun olup olmadığını da ben o zaman öğrendim. Zile’de Tansu Çiller var mıymış desem de hemen Zile’nin girişinde mezarlığı geçince sağ iç tarafta. 2002 yılında kısa dönem askerlik için İzmir’e gittim. Dönüşümde Erbaa Atatürk İlköğretim Okulu’na Türkçe öğretmeni olarak atandım. Buradan da Erbaa Coşkun Önder Lisesi’ne Edebiyat öğretmeni olarak atandım. Halen aynı okulda sevdiğim alanın öğretmenliğini yapıyorum.
SORU- Yazma sevginiz nereden gelmekte? Ne zamandan beri yazmaktasınız?
MEHMET AKBULUT- Şu bir gerçek ki okumayı sevmeyen biri için yazmanın ağır bir yük olacağının farkındayım. Bu farkındalık durumunu ne zaman hissettim? Elbette ki akla böyle bir sorunun gelmesi çok doğaldır. Yani neye binaen bunun gibi iddialı bir düsturu dile getiriyorum? Ben, yazar olmayı kendi açımdan “okur-yazar” libasıyla algılıyorum. Yazar olunabilir, zor olan hem okuyup hem de yazmaktır. Ben buna talip oldum. Çok küçük yaşlardan itibaren bunun farkında olmadan hep okudum. “Okur-yazar” kimliği taşıyarak insanlarca tanınmak bana daha cazip geliyor. Okumadan üreten yazarlar da var. Bunların kim olduğunu irdelemek niyetinde değilim. Ancak benim için hem okuyan hem de yazan, bana nümune-i imtisal olan biri var. O da merhum Cemil MERİÇ’tir. Ve ben artık yazmak için sürahinin taşan kısmını 2004-2005 yıllarında fark ettim. O zamandan beri yazıyorum.
SORU- Bugüne kadar hangi kitaplarınız yayımlandı? Yeni kitap projeleriniz var mı?
MEHMET AKBULUT- İlk kitabım nükte ve mizah üstüne idi. “NÜKTELER KİTABI” adıyla yayımlandı. Bu benim ilk göz ağrım olduğu için bende ayrı bir yeri vardır. Belki de bu kitapta anlatılanları siz de duymuşsunuzdur. Burada benim yaptığım nüktelere farklı bir üslupla yeni tat vermekti Bunu da başardığıma inanıyorum.
İkinci kitabım daha çok edebî denemeleri içinde barındıran “KUŞUNU ARAYAN KAFES” adıyla çıktı.
Üçüncü kitabım bazı çevrelerce yoğun bir eleştiri bombardımanına tutuldu. Bununla birlikte toplumdaki önyargının hangi boyutlara ulaştığını görme imkanım oldu. İnsanlara çok doğal olarak kitabınızı okumadan sadece kitabın kapağında yazan ismiyle sizi topa tutabiliyor. Çünkü bence kitabımın çok marjinal bir adı vardı: “TANRI DERSEM ÇIK ALLAH DERSEM ÇIKMA.” Birçok kimse okumadan eleştirdi. Güya Allah ile dalga geçiyormuşum tarzında tenkitler aldım. Ama okuyunca çoğunun kanaati değişti. Olumlu bir görüşe sahip oldular. Bir yazarı tanımanın en iyi yolu onun eserlerini okuyup incelemektir. Ne var ki biz, okumadan idam ediyoruz.
Dördüncü kitabım Harname geleneğinin bir devamı niteliği olan “İÇİNİZDEKİ EŞEĞE ÇÜŞ DEYİN” adlı ilginç çalışmamdır. Bazı okurlar bu kitabımı Bülent Akyürek ağabeyin İçinizdeki Öküze Oha Deyin kitabıyla karıştırıyor. Konu olarak tamamen farklıdır bu iki kitap. Ayrıca ben bu kitapla birlikte Türk diline yeni bir kelime kazandırdım; ne var ki şimdilik kimse bunun farkında değil. Gün gelecek anlaşılacak ama. Kelime şudur: Hımaroloji. Yani diğer ifadesiyle “eşek bilimi” Bu konuya değerli felsefe profesörü Ahmet İnam hocamız da katkıda bulunmuştur. Ricamızı kırmayarak kitabın sunuş yazısını yazma nezaketini göstermişlerdir.
Sırada neler var? Şu aralar baskıya hazırlanan “SÜRGÜN ŞEYHÜLİSLAM” adlı bir roman çalışmam var. Dosya halinde bitmiş vaziyette bekleyen “PENCEREDEN BAKAN GÜZELLER” adlı divan şiiri üzerine güzel bir deneme kitabı var. Bir de namaz konusunda yine okurların dikkatini çekeceğini umduğum farklı bir çalışmam var. Yine marjinal bir isimle çıkacak. Şu an bir yayınevi tarafından inceleniyor. O sebeple kitabın ismini söylemek istemiyorum; ama ilginç bir çalışma olduğunu buradan ilk olarak duyurmuş olduk.
SORU- Ailenizden bahseder misiniz?
MEHMET AKBULUT- Evli olup olmadığımı soruyorsanız, şu an evli değilim. Bu “okur-yazar”lık işi bir tür hastalık. Bu zamana kadar bekletti beni. Nasip olursa bu yazın Haziran ayında düğün olacak inşaallah.
SORU- Bir edebiyat öğretmeni olarak gençlerin okumaya karşı soğukluğunu neye bağlıyorsunuz? Bu durumun çözümü için neler düşünüyorsunuz?
MEHMET AKBULUT- Sorduğunuz soru zaten kanayan bir yara Turan Bey. Önce şuna bağlıyorum. Model olmak lazım. Öğrenci, modeli sağlam görürse kıvıracak, kaçacak bir yer bulamaz. Neden? Hiç kimse alınmasın, öğretmenler okumuyor ki öğrenciler okusun. Bu gerçekten acı bir durum. Bunu laf olsun torba dolsun diye dile getirmiyorum. Gördüklerimden şahit olduklarımdan söylüyorum. Çektiği krediyle aldığı evin iç dizaynından, aldığı son model arabanın konfor düzeninden, elindeki avon kataloğundaki parfümleri konuşan öğretmenlerden öğrenciler kitap isimlerini öğrenemiyorlar. Hiç olmazsa ayda 2-3 kitap okusalar, onu da gelip sınıflarda paylaşsalar... Ne olur, zarar mı ederler? İyi ki 100 Temel Eser furyasını çıkardılar da öğrenciler kitap okuyor. Aynı şeyi öğretmenlere de yapmaları lazım.
Sonraki tespitim de şudur. Biz, kitabı ihtiyaç olarak görmüyoruz. Kitaba verilen parayı çöpe gitmiş sayıyoruz. Bu sebepledir ki Türkiye’de korsan kitap patlaması var. “Niye o kadar parayı kitaba vereyim gider korsanını alırım, ben enayi miyim?” felsefesi size başka ne anlatıyor, söyler misiniz bana? Çözüm önerim şu: Çuvaldızı öğretmenlere, iğneyi de öğrencilere batırmak gerekiyor!...
SORU- Öğretmen olarak yazmak zor geliyor mu?
MEHMET AKBULUT- Aksine daha çok malzeme imkanı buluyorsunuz. Çünkü karşınızda farklı tip ve karakterde bir sürü insan var. İyi bir gözlem gücünüz de varsa gerisi kurgulama kuvvetine kalıyor. Yazdıklarınızı geniş bir yelpazede paylaşma ve tenkit ettirme olanağına da sahip olunca yazmak daha eğlenceli oluyor.
SORU- Öğrenciler ve kişisel gelişim arasında nasıl bir ilişki vardır?. Kişisel gelişimi sevseler neler kazanırlar?
MEHMET Akbulut-Kişisel gelişim, maalesef bizde oturmuşluk seviyesine ulaşmadı. Bu gidişle ulaşamaz gibi geliyor bana. Bunda da kişisel gelişimin sektör haline dönüşmüş olması yatıyor. Elli tane kitap okuyan kişisel gelişim üzerine kitap yazıyor. Durum böyle olunca piyasa aynı şeyin reddiyesini de ortaya çıkarıyor. Bu sefer de kişisel gelişimin zararları ortaya çıkıyor ki haklıdır da. Bu iş, uzmanlık işidir. Başı ağrıyan mühendise gitmiyor. Tarlasında tırmık ihtiyacı hisseden eczaneye gitmiyor. Bu işin uzmanı kimse ona gidiliyor. Kişisel gelişim de böyle olmalı. Yani uzmanından alınmalı. Aksi halde kişisel gelişim kitabı okuyan okur olsun öğrenci olsun bir atımlık barutla gezer hale geliyor. Başarı ve kariyer hayalleri suya bile düşmüyor, yere düşene kadar kaybolup gidiyor. Ve ağızda bir mırıltı: “Ellerim bomboş yüreğimde bir sızı.”
SORU- Anne-babalar, çocukların gelişmesi için ne gibi gayretler sergilemeli?
MEHMET AKBULUT- Okuma hususunda model olmak adına öğretmenlere söylediğim şeylerin hemen hemen hepsi anne-babalar için de geçerli. İlave olarak şunu yapmalılar. Evlerinin uygun bir köşesine hiç olmazsa mini bir kütüphane kursunlar. Akşamın belli bir saatinde evdeki bireylerin hepsini bir arada tutan bir kitap okuma saati koysunlar. Bunu en az üç ay uygulasınlar. Sonra isteseler de bırakamayacaklar zaten.
Turan Bey, hazırlamış olduğunuz bu güzel, gönül açıcı sohbet sorularınız için size teşekkür ediyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.