- 2749 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
AYDIN, İNSAN ve İNSANIMSI
İnsan eşittir postmodern insan yaklaşımını yüceltenleri, kimi zaman anlamakta güçlük çekiyorum !
Çokça kullandıkları ‘ İnsan kaynakları ‘ söyleminde olduğu gibi düşünür ve değerlendirirsek, lojistik stok malzemesine indirgenmiş bir meta mıdır liberallerin “postmodern” insanı ?
Prof. Hayek veya yeni türedi tezleriyle P. Romer dizgelemelerini önemseyen bu neo liberalleri, çıkarcı bireycilik ve "insan=insan" farkı üzerinde tekrar düşünmeye çağırıyorum.
Bir de hep göze batıyor.. ülke neo-liberallerinin neden çoğunluğunun başta 68’li olmak üzere her siyasi cenah döneklerinden oluştuğu…
Ve emperyalizmin emrine girip, sonra da (din, dil ve ırken) aslına rücu ederek; işbirlikçileşmesi !
Bunu normal bulanları, anlayamıyorum…
Bu çizgi sonradan etnik faşoculuğa kadar kayabilmiş, başta "Kürt" ve diğer etni maskelilerin, büyük Türk Solu kitlesinden kopmayı “mübah” görmesine değin vardırılmıştır…
Bunlar bana feodal/mikro ırkçı özlerini, ısrarla sol görünümlü maskeyle alalamalarını hatırlatıyor.
Bizler, sahiplerini bütün anlamlarda güç odağının değişmesine koşut olarak değiş(tir)ebilen bu gibileri; halâ ve nasıl kolaylıkla "insan=insan" sayabiliyoruz ?
Bu gibiler kastıyla söylersek; her ne türden olursa olsun, emperyal kapitalizm ve sömürgeciliğin buyruklarına amade olanlar "işbirlikçi" tanımına girmiş ; haliyle de insan tanımından çıkmış insanımsı müsvetteleri değil midir?!
Karikatürleşmiş değiller midir ?!
Kargaların bile güleceği dizgelemelerle:
- Emperyalizm eşittir sosyo-komünalizm, buda eşittir emperyal "Globalizm" denklemini, hiç utanıp-sıkılmaksızın kurabilenleri.. insan tanımını oluşturan soyut ve somut değerlerin dışına çıkmışlar olarak değerlendirebiliyorum…
Bu gibiler hangi siyasi cenahtan dönmüş ve işbirlikçileşmiş olursa olsunlar, insanın sıradan ve en basit tanımına dahi uymuyorlar...
- Henüz mürekkebi kurumamıştır mesela...
Bu gibilerin, Doğu ve Batı’lı sömürgecilerin emirleri doğrultusunda yazıp, altına imzalarını attıkları ülkeleri sömüge.. insanları köle, kul etmeye çağıran bildirileri ve raporlarının !
Ve o bildiriye imza atmış olmalarını, yaşamlarının önceki evreleriyle çelişir tesadüfler ve geçirdiği ideolojik elit-oryanto-eksantrik human kişilik evrimine veya sosyal darwinist(!) mutasyona bağlamaları…
- İnsan ve insan mutlaka ama biraz da sosyal statü Aristokratizm’inden öte insan..
,İnsanında kişilikli ve tutarlı duruşuyla başlangıç noktasını kompleks duymayanı...
,Özellikle de Batı’lı emperyal efendi (!)yerine Türk Devrimi’nin lideri M.Kemal Atatürk’ün "bilakayd-ü şart istiklal-i tam" kavramından başlatmış insan ve Türk insanı elbette…
"Deniz ve Mahir" ne diyordu ?!
Bu örnekleri daha çoğaltabilirim. Mahir neden "Türkiye oligarşisi " demiştir ? Hiç üzerinde önemle durarak düşünülmüş müdür ?
- Anlayana sivri sinek saz; hani ve yani !
Bu “Türkiye Oligarşisi” nitelemi, "Türkiyelilik" ve Türkiyeliler oligarşisine kolayca dönüşmez halde bir düşünsel dizge gibi mi görünmektedir ?
Sahi aklıma gelmişken; mesela bir Türksoylular birliği oluşumu sınıfsal oligarşi veya Türksoylularca oluşmuş bir burjuvazi var mıdır acaba ?
Ya da bütün sektör ve alanlarda, hiç mi örneğin sanatkâr Türk yoktur…
Saz, söz, tını, resim vs. bilirlik, gerçektende bu kadar mı uzaktır, Türksoylulara ?!
Ancak moron ölçüler içinde “dahi” sayabileceğimiz - Türkiyeliler oligarşisi- ve farazi Türk oligarşi sınıfı gibi bir yaklaşımla gidersek, ikisi arasındaki farkın ve buradan başlatarak ikisi arasındaki sıralamalı sonuç diziliminin nerelere vardığını, bir kez olsun üzerinde kafa yorarak düşünmüşmüyüzdür ?…
Türkler, afedersiniz ama o pek bilindik vecizede olduğu gibi “Haymana’da mı bolca vardır”lar sadece ?
Eni sonu Atatürk, Che, Nazım, Deniz, Mahir (bu en son yazdığım isim pek işlerine gelmediği için unut(t)u(r)lmuştur.), birer ruhsuz marka yapılmışlar, sıradanlaştırılmışlardır.
Simge ve imge arasındaki felsefi olmaktan ziyade, şimdilik edebi olan farkı somut olarak “markalaşma” ile başlatmak ve bu biçimde bir dizgeyle, düşünmeyi önerebiliyorum.
Siz bunları emperyal faşist rengi turuncu, sarı veya siyah renk baskılı ti-shirtler üzerinde, televizyon dizi istismar cukkalanmışlığı kazanımı olan Euro/Dolar –rahat(sız)lığının verdiği sahtekar -ağalama ve kusmalarda- görür, inanabilirsiniz…
Ben inanmıyorum. Böyle bir zorunluluğum da yok !
İnanmam için hiç veri, bu kadar emperyal tüketim demokratizasyonuna ve d-in/san hakçılığına oranlanmış olması hasebiyle inandırıcı ve tutarlı görünmüyor…
Bayraklar, uluslara ait kahramanlar, ti-shirt üzerine basılmışlık bağımsızlığı ile sınırlı ve bu biçimde dalgalanmak özürlüğüne mi sahiptir sadece ?
Prof. Hayek’in ” babalar gibi satarım”cıları, Prof. Huntingtonzadeler ve Fukuyamagillerin “tarih bitti, ulus devlet te bitti, buyurun; yerine size etnik, cemaat, mezhep ulus” verelimcileri...
Yeni türedi P. Romer gibilerin “Yeni Büyüme Kuramı” doğrultusunda satılık veya kiralık insan, ülke, toplum ve şehirleri…
Bunları entelektüelizm maskesiyle savunan yerel neo-liboş kahramanlarımız, insan=insan olmaktan çok, evrensel insanımsı idio beslemeleri andırıyorlar !
Hepsi maskeli ve her şeyleri sahte !
Gerçek insan, devrimci ve aydınlık insan olsalar,
-Türk Devrimi’ni, Atatürk’ü ve Türkleri- bunca küçümseyip, aşağılamazlar…
Bu kadar dış proleterya ile örtüşmezler !
Bütün tutarsızlıklarını tefavuk ve tesadüf sentezi ve saçma kavramında bir tüketim de demokrat(t)si komikliklerine bağlamazlar…
Bunların ağababaları olan, yukarıda adlarını ve güya entelektüel katkıların (!) saydığımız anlı şanlı “profösör” titrine sahip zat-ı muhteremler de, bunca Türk ve Atatürk düşmanı olmazlar…
Hani diyorlar ya ?
İç ve dış konjonktür çok örtüştü diye (!)
Hakikaten tencere yuvarlanıp, ancak bu kadar kapağını bulabiliyor…
Bu nedenle insan, halk ve ulus düşmanı bu ucubat ve ubusat ehli; hakikaten insan tanımında olsalar, Türk "ulusal sorunu"nu ve onun normal seyrinde akan mecraına yaptıkları utanmaz müdahalelerle, tarihsel çizginin nasıl saptırabildiğini görüp, kabul ederler.
Ve hepsinden önemlisi; bal gibi bildikleri halde Türk halk/uluslaşma sorununu, işbirlikçi/ırkçı karakterli siyasi ulusçu hareket" le, sırf -işlerine öyle geldiği için- kasten karıştırmazlar !
Gericilerle, etnik faşolarla ve fonlanmış mezhepcilerle "yol arkadaşlığı"nı ve aynı tabaktan beslenmeyi, alenen ve bu kadar rahatlkla içselleştirmiş olmazlar…
Sahte d-insan hakçılığı ve "cici Türkiyeli oligarşik tüketim demokra(t)si”nin fonlanmış kurşun askerleri ve beslemesi olmazlar !
Ne bileyim işte.. Globalizm = sosyalizm, Yeni Dünya Düzeni’ne de = humanizm’dir- diyerek, bizi zarflamazlar...
İnsan tanımından çıkıp, insanımsılığa ermiş neo feodalitede (sanayi kökenli) ilkel ve barbarları...
Bunların icamali üst ’elit’e ve bunların sürü ve güruhu olmuş her türden avam cemaatine hem gülüyor hem de çok acıyorum !
Birtengri bunları gerçek anlamda insan=insan olmaya doğru yönlendirsin ve de ıslah etsin !
Ahmet Kutlu AYYÜCE
Şubat/ İkibinon
YORUMLAR
Değerli Ahmet Kutlu AYYÜCE,yazınızı içselleştirdim. Birkaç defa okudum. 'Haklı olmak için her şeyin mübah olduğu' neo-liberal bir anlayışta söyledikleriniz az bile. Özel kurumların ve kuruluşların çalışma ve çalıştırma yöntemleri yazınızın haklılığını anlatmak için yeter de artar bile.
Çok kutluyor, selamlarımı gönderiyorum.
Göktürkmen
Teşekkür ederim. Esenlikle...
İnsan tanımından çıkıp, insanımsılığa ermiş neo feodal (sanayi kökenli), ilkel ve barbarlar icamali üst ’elit’e ve bunların sürü ve güruhu olmuş her türden avam cemaatine hem gülüyor hem de çok acıyorum !
Birtengri bunları gerçek anlamda insan=insan olmaya doğru yönlendirsin ve de ıslah etsin
HOCAM BU KADAR İYİ YAZDIĞINIZA GÖRE ÇOK KİTAP OKUMUŞSUNUZ KUTLARIM, BAYAĞI İYİYDİ,TEBRİKLER.KALEMİNİZ ELİNİZDEN DÜŞMESİN.SAYGILAR.
Göktürkmen
Sevgili Kardeşim; yazınız büyük bir mantık yürütme ürünü. Haklı olduğunuz yönler de var.
İçerik olarak fikirlerinize bazı noktalarda katılamadım ama bu durum sizin yazınızın değerini düşürmez elbette.
Sataşmaların fazlaca olduğunu ve sırf kanaatlerle hareket edildiğini düşünüyorum. Aydınlatıcı bir yazı mıydı? Maddi deliller olsa neden olmasın? İddialar bilimsel verilerle desteklenirse delillendirilmiş olur.
Akıcı ve kolay anlaşılır bir yazı değildi.
En iyi profosör dersini en anlaşılır ve sade anlatandır. Kullandığınız bütün kelimelerin manasını bilmeme rağmen anlamak için çaba sarfettim. Yazınızı okurken zorlandım.
Yabancı kelimeler ve az kullanılan sözcükleri itina ile seçmiş gibisiniz.
Daha önceki yazılarınızda da Türkçeyi kullanırken zor, kulağa hoş gelen, az bilinen kelimeleri özenle ve sıklıkla kullanıyorsunuz. O zaman yazılarınız herkese hitap etmiyor.
Bir dostunuz olarak bunları yazınızda oluşan olumsuzlıklar gibi görüyorum.
Herkes yanılıyor, herkes döneklik yapıyor. Bir ben değişmiyorum demek yada bu anlama getirmek sizin; sabit, durağan,
Kendini geliştiremez, içe kapalı ve ürkek fikir yapısında olduğunuz izlenimi verir.
Atatürk'ün de bir takım fikirlerinin zanan içinde eskiyebileceğini kabul etmemiz gerekir. Devletçilik bunlardan biridir. Atatürk yaşasaydı eğer; politika ve fikirleri durağan mı kalacaktı? Çağı iyi okuyup yarıştığımız devletlerden önce ve hızlı davranmalıyız.
Yazınızı kendi mantığı içinde başarılı buluyorum. Şahsi fikirlerimi de geniş anlayışınıza sığınarak iletiyorum.
Saygı ve selamlarımla.
Göktürkmen
Kanaat ne kadar somut ve ne kadar soyutur diye bir soruyla başlamak istiyorum?
Burada cevaba yönelik olarak; kanıt, kanaat ve karar dizgelemine bakmamız gerekiyor. Sonra siz gibi madde ve manayı dengelemeye ve buradan yeni insani ve ahali dengeler üzerine kurulmuş bir tipoloji önermeye yönelik yazılar yazan biri için, çok ilginç satırlar okudum diyebilirim...
Sorunuza dair yaklaşımla kanaatı, soyut boyutundan kurtarıp madde boyutuna gönderme "maddi deliller" sormuşsunuz ?
Şöyle yazabiliyorum; ve bunu hep söylüyorum, temelini antiemperyal ve sınıf-ulusal koordinatlara oturtarak yazan biriyim. Ütopik şeyler yazmıyorum, entelektüel ve dezentelektüel suçlamamışsınız bunu çok önemli sayıyorum... Dantellektüelizme hafif gönderemleriniz olmuş, anlaşılmamak gibi... Bunu da anlamaya çabalıyor, saygı duyuyorum...
Anlaşılır olmak ve anlatamamak çift yönlü bir sorunsaldır... Anlatan ve anlayan arasında bilgi, birikim ve bilinç toplamının yanı sıra, önyargısız dinlemek ve anlamaya çabalamak aşamaları vardır. Bunu yapmayan bilgi birikimine ve bilinç hiyerarşsine "yeni" katmaya korkan konumunda olup olmadığına bakmalıdır !
Kimseyi yazarken, katkılarken, eleştirirken aşağılamıyorum, üstten bakmıyorum. Her isteyenle dostça katkı, eleştiri ve polemik yapabilecek konumda bulunmaktan hiç uzak olmadım. Halk ve hak kopukluğunu, aydın insan için eksiklik sayarım, ben bölümsel değil bütünsele bakıp çıkarsamalar yapıyorum, yeniler ve yeniye yakın öenremelerim bunlardan çıkabiliyor veya çıkabilecek...
Gelelim Türkçe'yi kullanma tarızma, bütün Türkçe biçimlerini anlamaya çabalıyorum, avami, cumhuri, Osmani, mahalli yani bütün bunlardan sonra, anlaşılır olmanın sınırlarını zorlayarak, yeni anlatımlar ve anlaşılırlık kapasite artırımı ve kullanımını katkılıyorum. Kimi zaman zorluyorum, zorlamak yeni algı/olgu- kelime ve kavram zenginliği içindir. Niyet halistir anlayınız.
Ama eleştirilerinizde haklı yerlerinde olduğunuda yeniden söylemem gerek, bunları dikkate alacağımı bilmenizi isterim.
Gelelim Atatürk'e...
Türk toplumu Yeniçağ sonrası Ortaçağı'ı kapatıp Yeniçağ'ı açmakla birlikte, Yeniçağ'a; Ortaçağ kalıplarında girerek bunu yapabildi... Bu Türk tarih toplumsalının çok büyük çelişkisidir... Çelişki devam ederken önerilen sanal ve sloganist taklit -mukallitlik, toplumsal çelişkilerini zıtlaştırmak olarak gerçel Türk Yeniçağı'nı getirmemiştir.
Bu durum, emperyalizme karşı savaş vererek kurulmuş devlet ve kurucusu için bile maalesef böyledir ! Ama büyük sömürgecilere kaşı bir yengi ve kazanım sonucu kurulmuşluk ve kuruculuk vardır. Bir özgün veya özgüne çok yakın modelleme dönemi geçirilmiştir...
Yani şunu söylemek istiyorum, dinsel (sülale) dinasti ve feodal taklit devlet ve yönetim modellerden özgüne, ulusal devlete yaklaşabilen bir model denenmiştir. Bu modelin denenip, işlediği yaklaşık onbeş yıllık süreç sonundaki verilerde de çok başarılıdır, böyle görünmektedir
Şöyle basitleştireyim, Bayar 1986, İnönü 1973 yılına kadar yaşamış ve devletin kaderini etkileyen bu kendilerine ait yeni süreçte, özgün modele ihanet eden karşı devrimci kararlar almışlardır.
Yani Atatürk onlar kadar yaşasa ve dünya topludurumu ve siyasi konjonktüründe onların yerine devrimin başında olsaydı, acaba ülke-ulus ve devletin durumu nasıl olurdu ?
Atatürk, "Japon Meiji dönemi" gibi benzetebildiğim bir dönemi yaşatabilseydi, ki Japon kalkınması işbirlikçidir, Batı emperyal karakteristiktir. Antiemperyal karakterli ve Türk ulusal sorunu tamamlanmış bir Atatürk "Meiji dönem" sonu neler olabilirdi ?
İşte Atatürk ve Türk devrimine sabitlenilmişliğimiz, bu çizgiden geriye gitmeye karşı ısrarımız ve isyanımız , "Kemalist" fikr-i sabitiliği değildir ve böyle anlaşımamalıdır.
Kaldık ki siz de yazmışsınız "...Atatürk'ün de bir takım fikirlerinin zanan içinde eskiyebileceğini kabul etmemiz gerekir. Devletçilik bunlardan biridir. Atatürk yaşasaydı eğer; politika ve fikirleri durağan mı kalacaktı? Çağı iyi okuyup yarıştığımız devletlerden önce ve hızlı davranmalıyız..."
Özellikle alıntıladığım yazınızın üçüncü cümlesi ve devamına katılmamak ne mümkün !? Çok paralel düşünüyorum, buna ayrıca çok seviniyorum.
Anlatabildiğimi umuyorum....
Katkınız için çok teşekkürler, esenlikler dilerim.
ilk bakista ..
kelimelere takilmadan okumaya çalistim
...
tekrar, tekrar okur gelirim ...
düsündürücü, ögretici
tesekkür ediyorum
saygimla hep
.......
Göktürkmen
Bende sizi ve yazdıklarınızı ilgiyle okuyorum. Gününüz güzel geçsin...
İzninizle katkı değil belki ama desteğimi sunmak istedim yazınıza:
***
""Bir de hep göze batıyor, ülke neo-liberallerinin neden çoğunluğunun başta68’li olmak üzere; her siyasi cenah döneklerinden oluştuğu… Ve emperyalizmin emrine girip, sonra da (din, dil ve ırken) aslına rücu ederek; işbirlikçileşmesi ! ""
-Ulusal sanaayi ve burjuvazisi olmayan ülkenin,"burjuva aydını" da olmaz.Ne yapacak devşirecek elbet."68-78" farketmez...
***
""Emperyalizm eşittir sosyo-komünalizm, buda eşittir emperyal "Globalizm" denklemini, hiç utanıp sıkılmaksızın kurabilenleri, insan tanımını oluşturan soyut ve somut değerlerin dışına çıkmış olarak değerlendirebiliyorum… Bu gibiler hangi siyasi cenahtan dönmüş ve işbirlikçileşmiş olursa olsunlar, insanın sıradan ve en basit tanımına dahi uymuyorlar""
- Sn. Göktürkmen,o denklemleri kuran işbirlikçileri "anlayacak/farkedecek" bir halk olsaydı,"insan" a yakışır güzellikte denklemleri tartışıyor olurduk.
***
""- İnsan ve insan elbette ama, biraz da sosyal statü aristokratizminden öte, kişilikli ve tutarlı duruşuyla ve başlangıç noktasını kompleks duymadan Batı’lı emperyal efendi (!)yerine, Türk Devrimi’nin lideri M.Kemal Atatürk’ün "bilakaydüşart ,istiklal-i tam" kavramından başlatmış insan ve Türk insanı elbette…
"Deniz ve Mahir" ne diyordu ?!
Bu örnekleri daha çoğaltabilirim. Mahir neden "Türkiye oligarşisi " demiştir ? Hiç üzerinde önemle durarak düşünülmüş müdür ? ""
-Türkiye oligarşisini tanımlayanlar var,bir de...
""Prof. Hayek’in ” babalar gibi satarım”cıları, Prof. Huntingtonzadeler ve Fukuyamagillerin “tarih bitti, ulus devlet te bitti, buyurun; yerine size etnik, cemaat, mezhep ulus” verelim...""
-...diyenler var.
***
""Ve hepsinden önemlisi; bal gibi bildikleri halde; Türk halk/uluslaşma sorununu, işbirlikçi/ırkçı karakterli siyasi ulusçu hareket" le ve -işlerine öyle geldiği için- kasten karıştırmazlar !""
-Bal gibi bildikleri halde sn. Göktürkmen..
Selam,saygı.
Göktürkmen
Göktürkmen
Yazınız gecenin bu saatinde öylesine düştü ki sayfalara, içimizden geçen ama yüksek sesle söyleyemediğimiz her türlü düşünceleri bulmak ve insan=isnan olabilmek yolunda biraz olsun kendimizi sorgulayabilmek için adım atmamıza neden olacak galiba.
Her zaman sorduğum ama hiç bir zaman cevabını bulmadığım sorular dizlimiş ard arda. "neden insnalr bu kadar değişime uğramıştır ve neden yanar döner olmuş ve neden ilk başta uğurlarına ölümü göze aldıkları değerleri unutup mukelemun postuna bürünmüşlerdir?" diye.
Yarın sakişn kafa ile bir defa daha okuyacağım yazınızı Ahmet bey inanın. Teşekkür ediyorum paylaşımınız için saygılar