- 592 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Gülsem mi acaba?
Gülsem mi acaba?
Gölbaşı’ndan hareket etmek üzereyiz. Saat sabahın 10’ u gibi. Veda ederken bile kimsede tebessümün kırıntısı yok. Sessizlik kabus gibi çökmüş üzerimize. Bir de haziran ayının kendine has kuru ve sıcak havasıyla birleşince; iyice bunaldığımı hissediyorum. Gözlerde akacak yaş kalmadığından bizi uğurlayanların arkamızdan kuru kuru baktığını görüyorum.
Gaza yüklendiğimde dolmuşun homurtusu bu sessizliğin ortasında ürküttü beni. Arkamızda hüzün yumağı halinde bıraktığımız insancıkların hali gözümün önünden gitmiyor. Neyse yolumuz uzun. Daha düşünecek epeyce zaman var diye kendimi avutmaya çalışıyorum. Dolmuş tıklım tıklım dolu. Kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Ter kokusu sıcakla karışınca tahammül sınırlarımı zorluyorum öğürmemek için. Ama çare yok. Malatya’ ya kadar daha saatlerce yolumuz var. Ya sabır diyorum içimden. Ya sabır.
Yıllardan 1969 mu desem yoksa 70 mi pek de iyi hatırlamıyorum. Cenazeyi götürdük, dönüş yolundayız. Yollar şimdiki gibi değil. Hele dolmuş dediğimiz arabayı bugün müzede bile göremezsiniz. Saatte 40 km ya gider ya gitmez. Yokuşlarda ise Hak getire. Bereket camları açıyorum da püfür püfür rüzgarın esintisi biraz ferahlatıyor içimi. Ben şoförüm tabi, arkadakiler ne halde onu bilmiyorum.
Daha bir saatlik yol almıştık ki yol sapağında birisinin şapkası ile bize el ettiğini gördüm. Zaten canım sıkkın. Biraz da nefeslenmek üzere durdurdum arabayı.
Selamünaleyküm. Hayrola birader.
Aman ağam saatlerdir bir araba geçmedi dedi adam. Beni de alıver kurbanın olam.
Hadi hayırlısı dedim içimden. Acıdım da aynı zamanda adamcağıza. Yazının yüzünde bekletmek içimden gelmedi.
İçerde yer yok birader, üstte de tabut var görüyorsun.
Başınız sağolsun dedi usulca.
Sağol dedim. Dönüyoruz. Cenazemizi bıraktık da.
O zaman üstte giderim demez mi.
Hadi dedim atla öyleyse. Dolmuşun arka tarafındaki merdivenlerden hızlıca çıkıp tabutun yanına çömeldi.
Tekrar hareket ettim. Çok nadiren bir kamyon ya da eski jiplerden biri geçiyor. Onları görünce yavaşlamak zorunda kalıyorum tabi. Sanki hızlı gidiyorum da. Bir zaman sonra yine bir yol ayırımında iki kişinin el salladığını gördüm . Sağa yanaştım yavaşça.
Selamünaleyküm arkadaşlar.
Aleykümselam dedi davulu elinde tutan şişko.
Yer yok mu be ağbey? Düğüne yetişeceğiz de.
Oldu dedim kendi kendime. Bir bu eksikti. Hey kurbanı olduğum Rabb’im. Hikmetine sual olmaz bilirim. Kimini ağlatırsın, kimini de güldürürsün aynı mekan içinde diye geçirdim aklımdan.
İçerde yer yok biraderim. Üstte bir var zaten. İsterseniz binin dedim.
Olur dediler sevinçle.
Demez olaydım. Nerden bilirim üstte biri var dediğim zaman tabutta biri var diye anladıklarını. Gazladım tabi. Meğer daha önce aldığım sersem sıcaktan bunalınca tabutun içine girmiş ve uyuklamış. Ben ve yolcular hiçbir şeyden habersiz sessizce ilerliyoruz. Davul ve zurnacıların ne kadar densiz olduklarını da bilmem anlatmama gerek var mı? Ne kadar zaman geçti hatırlamıyorum birden yukarıdan oyun havaları çalmaya başlamaz mı. Gülsem mi, ağlasam mı bir an şaştım. O da ne. Havadan iki insanın iki tarafa fırladığını hissettim birden. Sesler de kesilmişti zaten.Hemen durdum. Dolmuştakiler fırladılar sağa sola.
Yandım anam, ölüyorum, offfff. Aman, dikkat et. Diğer sesleri hatırlamıyorum bile. Bir an gözüm dolmuşun üstünde, tabutun içinde oturarak gözünü ovuşturan adama kaydı. İçimden ne küfürler ettim bilemezsiniz.
Neden sonra yaralıları güç bela dolmuşa taşıdık. Bereket durumları çok ağır değil. Epeyce kırıkları var ama.
Tabi olay ortaya çıktı. İlk önce arabaya bindirdiğimiz adam tabutun içine girip uyumuş. Davulcu ve zurnacı da densizliklerinin cezasını uyuyan adamın seslerden ürküp uyanmasıyla ölü dirildi diye kendilerini dolmuştan aşağı atmalarıyla sonuçlandı.
İşte böyle çocuklar. Ne zaman aklıma gelse hala gözlerimden yaş çıkıncaya kadar gülerim. Siz siz olun densizlik etmeyin emi.